Doğanın padişahtan kacıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir. O kadıncağız, cocuklarına tutmac pişirmeye savaşırken o cinsi guzel, Kendisi hoş doğanı gorunce,tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip guduk bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de onune saman koydu.”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış. Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi. Arkadaş, cahilin sevgisini de boyle bil. Cahil yolda daima carpık, daima yampiri gider.
Padişahın gunu,doğanı aramakla gecti, nihayet o kocakarının cadırına yoneldi. Ansızın orada doğanı, toz duman icinde gordu. Ona bakıp ağlamaya başladı. Dedi ki: “Her ne kadar, bize dosdoğru vefakarlıkta bulunmadığın icin bu hal sana layıktı. Cunku cehennem ehliyle cennet ehlinin musavi olmadığından gaflet ederek cennetten kactın, cehennemde karar ettin. Halinden haberdar olan padişahtan sersemce bu kokuşuk kocakarının evine kacağın layığı budur”
Doğan kanadını padişahın eline surmekte, hal diliyle “Ben gunah ettim”; Ey kerem sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kotu nereye varsın da halini arz edip ağlasın? Padişah, her kotuyu iyi ettiğinden onun lutfu cana bu cureti vermekte, bu cinayetleri yaptırmaktadır” demekteydi.
Yuru cirkin işlerde bulunma ki bizim iyiliklerimiz bile o guzel sevgilimizin huzurunda cirkin gorunmektedir. Hal bu ki sen ettiğin hizmeti ona layık sandın da curum bayrağını onun icin yucelttin. Sana onu anmaya, Onu cağırmaya izin verdiler de o yuzden gunlune gurur duştu. Kendini Allah ile konuşur gordun. Halbuki niceler vardır ki bu şuphe yuzunden ondan ayrı duşer. Gerci padişah seninle beraber yerde oturur ama sen kendini tanı, haddini bil de daha iyi daha edepli otur!
Doğan dedi ki: “padişahım, pişmanım, tovbe ettim, yeniden Musluman oldum. Sarhoş ederek aslanı bile tutacak derecede kuvvet ve curet sahibi ettiğin kişi sarhoşluk yuzunden yolunu sapıtırsa ozrunu kabul et. Tırnağımı kestilerse de sen beni kabul eder, benden yuz cevirmezsen ben, guneşin bile percemini koparırım. Kanadım gittiyse de beni okşarsan, bana iltifat edersen felek bile benim oyunuma karşı mat olur. Bana kuvvet kemerini bağışlarsan dağı yerinden koparırım, bana kudret kalemini verirsen bayrakları yıkar, orduları kırarım. Nihayet benim cussem, bir sivrisinekten de aşağı değil ya... Ben de Nemrut mulkunu kanadımla vurur, tarumar ederim. Tut ki zayıflıkta Ebabilim, tut ki duşmanlarımın her biri bir fildir. Bir fındık kadar, fakat yakıcı kurşun atarım, kurşunum, yuzlerce mancınık derecesinde tesir eder.
Taşım nohut kadarsa da savaşta ne baş bırakır,ne miğfer! Musa, savaşı bir tek sopasıyla gitti ama o sopayla Firavunu da, kılıclarını da kırdı gecirdi. Her peygamber, o kapıyı yalnızca doğmuş, butun dunyaya tek başına saldırmıştır. Nuh, ondan kılıc isteyince Tufan dalgası, Allah kudretiyle kılıc kesilmiştir. Ey Ahmet, yeryuzunun askeri kim oluyor ki? Aya bak,ayın bile alnını yar! Bu suretle yıldızların yomlu, yomsuz olduğuna inanan bi,haberler, bu devrin senin devrin olduğunu,kamerin devri olmadığını anlasınlar.
Bu devir, senin devrindir. Cunku Kelim olan Musa bile daima senin zamanını arzuladı. Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhurunu gordu de; “ Yarabbi, o ne rahmet devri... o devir, rahmetten de ileri ... o devirde ruyet var. Musa’ nı denizlere daldır da Ahmet’in devrinde izhar et’’ dedi. Allah dedi ki : “ Sana o devri onun icin gosterdim, o halvetin yolunu onun icin actım”
Ey Kelm, sen o devirden uzaksın; ayağını cek, cunku bu iklim uzundur. Ben kerem sahibiyim. Tamaha duşup ağlasın diye mahluka ekmek gosteririm. Ana, cocuk uyansın da gıdasını istesin diye cocuğun burnunu ovar. Cunku cocuğun, aclığından haberi olmaz, uyuyakalır. Fakat sut muhabbeti, ananın iki memesini de ağrıtmaya başlar.
Ben gizli rahmet olan bir hazineydim, hidayete erişmiş bir ummet gonderdim.” Can ve gonulle dilediğim butun keremleri sana Allah gonderdi de sen onlara tamah ettin. Ahmet, ummetler “ Yarab” desinler diye dunyada nice put kırdı. Ahmet’in calışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapardın.
Ahmet’in ummetler uzerindeki hakkını bil, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu. Soylersen bu puta tapmadan kurtulmanın şukrunu soyle de Allah, seni batın putundan da kurtarsın. O, nasıl, başını putlardan kurtardıysa sende o kuvvetle gonlunu kurtar. Dini babadan bedava bir miras olarak buldun da onun icin başını şukretmeden cevirdi. Miras yedi. Mal kadrini ne bilsin?
Rustem can verdi, Zal bedava şeref kazandı! Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşanda nimetime erişir. Birisine bir şeyi vermek istemezsen o isteği gostermem. Fakat gonlunu kapattın mı artık acmam. Rahmetim, o ağlamalara bağlıdır. Kul ağladı mı rahmet denizi, kabarmaya,dalgalanmaya başlar.
Doğan diye, donup tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kor doğandır. Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye duştu, Baykuşların arasıda kaldı. O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader cavuşu, gozunu kor etti; Gozune toprak sactı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.
Padişahtan ayrı duşmesi şoyle dursun, baykuşlar arasına uğrattı. Padişahtan ayrı duşmesi şoyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, guzelim kanatlarını yolmaya başladılar. Baykuşlar arasına Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir duştu. Mahalle kopekleri gibi hepsi de kızgın, korkunc bir halde garip doğanın başına uşuşup hırkasını cekiştirmeye başladılar.
Doğan, “ Ben baykuşlara layık mıyım?” Baykuşlara bunun gibi yuzlerce virane bağışladım. Ben burada kalmak istemem, padişaha donmek isterim. Tasalanıp kendinize kıymayın. Ben burada durmam vatanıma giderim. Bu harabe, sizin gozunuze hoş bir yer gorunuyor, bana değil. Benim naz ettiğim yer, padişahın koludur” diyordu.
Baykuş ise “ Doğan sizi evinizden, barkınızdan etmek icin hileye sapıyor. Hile ile bizi yurdumuzdan ayırmak, yuvamızdan etmek niyetinde. Bu hileci tokluk gosteriyor ama Allah hakkı icin butun harislerden beterdir. Hırsından balcığı pekmez gibi yer. Ayıya kuyruğunuzu kaptırmayın. Bizim gibi saf kişileri yoldan cıkarmak icin padişahtan, padişahın elinden dem vurmakta.
Bir kuşcağız, hic padişahla duşup kalkar mı? Bir parcacık aklınız varsa dinlemeyin bu sozu, O, padişahın cinsinden mi, vezirin cinsinden mi? Hic sarımsakla badem helvası yenir mi? Padişah, adamlarıyla beni arıyor demesi de hilesinden, fendinden. Bu, kabul edilmeyecek bir malihulya. Bu, olmayacak bir laf, ahmak aldatmak icin kurulmuş bir tuzak! Kim buna inanırsa ahmaklığından inanır .
Zayıf bir kuşcağızın padişahla ne munasebeti olabilir? En aşağı bir baykuş , onun beynine vursa ona padişahtan yardımcı gelecek ha! Hani, nerede?” demekteydi. Doğan dedi ki: “ benim bir tuyum bile kopsa padişah, baykuş yuvasının kokunu kazır. Baykuş kim oluyor ki? Bir doğan bile beni incitir, gonlumu kırar, bana cefa ederse,
Padişah; her yokuşta her inişte doğan başlarından harmanlar yapar, tepeler yuceltir. Benim bekcim, onun inayetleridir. Nereye varırsam padişah arkamdadır. Hayalim, padişahın gonlundedir. O, bensiz duramaz. Padişah beni ucurunca onun ziyası gibi gonul yucelerinde ucarım. Ay gibi guneş gibi ucup gok perdelerini aşarım.
Akılların aydınlığı, benim fikrimden; goklerin halk edilmesi, benim yuzumdendir. Oyle bir doğanım ki Huma bile bana hayran olur. Baykuş kim oluyor ki sırımı bilsin. Padişah, benim kurtulmam icin zindanı actı, Yuz binlerce mahpusu azadetti. Bir zamancağız beni baykuşlara hemdem etti de benim yuzumden baykuşları doğanlaştırdı. Ne mutlu o doğana ki ucuşuma uyar, talihi yar olur da sırrımı anlar. Bana yapışın da doğan olun, baykuşsanız bile doğanlaşın! Boyle bir padişaha sevgili olan nereye duşerse, duşsun, nasıl olur da garip olur.?
Padişah kimin derdine derman olursa o, ney gibi feryat eder, sessiz sedasız kalmaz. Ben mulk sahibiyim, başkasının sofrasına oturup yemeğimi yemiyorum. Padişah, uzaktan benim davulumu doven “İrcii” sesidir. Benimle davaya girişenlerin rağmine şahidim, Allahdır.
Padişahın cinsinden değilim, haşa bunu iddia etmiyorum. Fakat onun tecellisiyle, onun nuruna sahibim. Cins oluş, sade şekil ve zat bakımından değildir. Su, nebatta toprağın cinsinden sayılır. Ruzgar, ateşi yaktığı, yanmasına yardım ettiği icin ruzgarın cinsi demektir. Nihayet şarap,tabiata neşe verdiğinden onun cinsidir. Cinsimiz, padişah cinsinden olmadığı icin varlığımız onun varlığına burundu, yok oldu.
Varlığımız kalmayınca da tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı onunde toz gibiyim, toz gibi! Can da, canın nişaneleri de toprak oldu. Toprakta onun ayak izi var.” Bu izi bulmak icin ayağı altında toprak ol ki başı dik kişilerin tacı olasın. Sizi şeklimin aldatmaması icin sozumu dinlemeden şarabımı icin, mezemi yiyin. Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a cattılar.
Bu can da, bedenle birleşmiştir ya. Fakat hic can bedene benzer mi? Goz nuru ic yağıyla eş olmuştur, gonul nuru bir katre kanda gizli. Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında, akıl bir mum gibi beynim icinde. Bu alakadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede acizdir. Kulli can, cuzi cana alakalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu. Meryem nasıl gonuller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.
Fakat o Mesih, kuru ve yaş ustunde, yeryuzunde seyahat eden Mesih değildir. O,Mesih’in şanı seyahatten yucedir. Can, canlar canından gebe kaldı ya. İşte cihan, boyle candan gebe kalır. Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gosterir. Kıyamete kadar soylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.
Bu, sozler, mana bakımından “ Yarab” nidasına benzer. Harfler, bir tatlı dudaklının nefesini avlamağa tuzaktır. Kulun “Yarab” sozune Allahnın “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “ Yarab” demekte kusur eder? Fakat bu “ lebbeyk” oyle bir “Lebbeyk” tir ki onu işitemezsin ama baştan aşağıya kadar butun vucudunla tadabilirsin.
Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________
Cahilin Sevgisi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
-
13-09-2019, 00:31:50