Ali dedi ki: “Ben kılıcı Allah icin vuruyorum. Allah kuluyum ten memuru değil! Allah aslanıyım heva heves aslanı değil... İşim, dinime şahittir. Ben “Attığın zaman sen atmadın, Allah attı” sırrına mazharım. Ben kılıc gibiyim, vuran o guneştir.
Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Allahdan gayrısını yok bildim. Bir golgeyim sahibim guneş... Ona hacibim hicap değil. Kılıc gibi vuslat incileriyle doluyum; savaşta diriltirim, oldurmem. Kılıcımın gevherini kan ortmez. Ruzgar nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir? Saman copu değil; hilim, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi? Bir ruzgarla yerinden kımıldanıp kopan bir copten ibarettir. Cunku muhalif esen nice ruzgarlar var!
Hışım, şehvet ve hırs ruzgarı, namaz ehli olmayan kişiyi silip supurur. Ben dağım; varlığım, onun binasıdır. Hatta saman copune benzesem bile ruzgarım, onun ruzgarıdır. Benim hareketim, ancak onun ruzgarıyladır.
Askerimin başbuğu, ancak tek Allahnın aşkıdır. Hiddet, padişahlara bile padişahlık eder, fakat bize koledir. Ben hiddete gem vurmuş, ustune binmişimdir. Hilim kılıcım, kızgınlığımın boynunu vurmuştur. Allah hışmıysa bence rahmettir. Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum.
Toprak atası ( Ebu Turab) oldumsa da bahce kesildim. Savaşırken icime bir vesvese, bir benlik geldi; kılıcı gizlemeyi munasip gordum. Bu suretle “Sevgisi Allah icindir” denmesini diledim; ancak Allah icin birisine duşmanlık etmeli.
Comertliğimin Allah yolunda olmasını, varımı yine Allah icin sakınmamı istedim. Benim sakınmamam da ancak Allah icindir. Vermem de... Tamamı ile Allahnınım, başkasının değil. Allah icin ne yapıyorsam bu yapışım, taklit değildir; hayale kapılarak, şupheye duşerek de değil.
Yaptığımı, işlediğimi, ancak gorerek yapıyor, gorerek işliyorum. Hukum cıkarmadan arayıp taramadan kurtuldum. Elimle Allah eteğine yapıştım. Ucarsam uctuğum yeri gormekteyim, donersem donduğum yeri. Bir yuk taşıyorsam nereye gotureceğimi biliyorum.
Ben ayım, onumde guneş, kılavuzuyum. Halka bundan fazla soylemeye imkan yok; denizin ırmağa sığması mumkun değildir. Akılların alacağı kadar aşağı mertebeden soylemekteyim. Bu, ayıp değil, Peygamberin işidir. Garezden hurum ben; hur olan kişinin şahadetini duy Kul, kole olanların şahadetleri iki arpa tanesine bil değmez!
Şeriatte dava ve hukumde kulum şahitliğinin kıymeti yoktur. Senin aleyhinde binlerce kole şahadet etse şeriat onların şahadetlerini bir saman copune bile almaz. Şehvete kul olan, Allah indinde koleden, esir olmuş kullardan beterdir.
Cunku kole bir sozle sahibinin kulluğundan cıkar,hur olur. Şehvete kul olansa tatlı dirilir, acı olur. Şehvet kulu, Allah’nın rahmeti, hususi bir lutuf ve nimeti olmadıkca kulluktan kurtulamaz. Oyle bir kuyuya duşmuştur ki bu kuyu, onun kendi sucudur. Ona cebir değildir, cevir de değil!
Kendisini kendisi, oyle bir kuyuya atmıştır ki ben o kuyunun dibine varacak ip bulamıyorum. Artık yeter... Eğer bu sozu uzatırsam ciğer ne oluyor? Mermer bile kan kesilir. Bu ciğerlerin kan olmaması katılıktan, şaşkınlıktan, dunya ile uğraşmadan ve talihsizliktendir.
Bir gun kan kesilir ama bu kan kesilmesinin o gun faydası yok. Kan kesilme işe yararken kan kesil!
Mademki kulların kolelerin, şahadeti makbul değildir, tam adalet sahibi, o kişiye derler ki gulyabani kolesi olmasın. Kuran’da peygambere “Biz seni şahit olarak gonderdik” denmiştir. Cunku o, varlıktan hur oğlu hurdur.
Ben, mademki hurum; hiddet beni nasıl bağlar, kendisine nasıl kul eder? Burada Allah sıfatlarından başka sıfat yoktur, beri gel! Beri gel ki Allah’nın ihsanı seni azat etsin. Cunku onun rahmeti gazabından ustun ve arıktır.
Beri gel ki şimdi tehlikeden kurtuldun, kactın kimya seni cevher haline soktu. Kufurden ve dikenliğimden kurtuldun, artık Allah bahcesinde bir gul gibi acıl! Ey ulu kişi, sen bensin, ben de senim. Sen Ali’ydin, Ali’yi nasıl oldururum?
Oyle bir suc işledin ki her turlu ibadetten iyi bir anda gokleri bir baştan bir başa aştın. O adamın işlediği suc ne kutlu suc! Gul yaprakları dikenden bitmez mi? Omer'in Peygambere kastedişi sucu, onu ta kabul kapısına kadar cekip goturmedi mi?
Firavun; buyuculeri, buyuleri yuzunden cağırmadı mı? Onlara da bu yuzden ikbal yardım etmedi mi, bu yuzden devlete erişmediler mi? Onların buyusu, onların inkarı olmasaydı inatcı Firavun, onları huzuruna alır mıydı?Onlar da asayı ve mucizeleri nereden goreceklerdi?
Ey isyan eden kavim! Suc, ibadet oldu. Allah umitsizliğin boynunu vurmuştur. Cunku gunah ve suc ibadet olmuştur. Cunku Allah, şeytanların rahmine sucları ibadete, sevaba tebdil eder. Bundan dolayı Şeytan, taşlanır; hasedinden catlar, iki parca olur.
Şeytan bir gunah meydana getirmek ve onunla bizi bir kuyuya duşurmek ister. “ O gunahın ibadet olduğunu gordu mu?” işte o an, Şeytan’a yomsuz bir andır. Beri gel; ben, sana kapı actım; sen benim yuzume tukurdun, bense sana armağan sundum.
Cefa edene bile boyle muamelede bulunur, aleyhime ayak atanların ayağına bile bu ceşit baş korsam, vefa edene ne bağışlarım? Anla! Cennetlerde ebedi mulkler ihsan ederim
Ben oyle bir erim ki kanlıma, katilime bile lutuf şerbetim, kahır zehri olmadı. Peygamber, hizmetkarımın kulağına, bu başımı boynumdan onun ayıracağını soyledi. Peygamber, sevgilinin vahyiyle nihayet olumumun onun eliyle olacağını haber verdi.
O, daima “ Beni once oldur de benden bu kotu ve yanlış iş zuhur etmesin” demekte; Ben de “Mademki olumum senden olacak, ben kaza ve kadere karşı nasıl hile edebilirim?” demekteyim.
O, daima onumde yerlere kapanarak “Ey Kerem sahibi, beni Allah hakkı icin ikiye bol, ki bu kotu akıbete uğramayayım. Bu yuzden canım yanmasın” der; Ben de daima “Yuru, git. Kader kalemi, bunu yazdı, yazının murekkebi de kurudu. Olan oldu. Kader kaleminden nice bayraklar, baş aşağı olur.
Gonlumde, sana hicbir duşmanlık yok. Cunku bunu, ben senden bilmiyorum ki. Sen Allah aletisin; yapan, Allahnın eli. Hakkın aletini nasıl kınayayım, Hakkın aletine nasıl itiraz edeyim?” derim
O, “Oyle ise kısas nicin?” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sır. Eğer Allah, kendi yaptığı işe itiraz ederse bu itiraz yuzunden bağlar, bahceler yeşertir. Kendi yaptığı işe itiraz, ancak onun karıdır. Cunku kahırda da tektir, lutufta da.
Bu hadiseler şehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur, Aletini kırarsa kırılanı tekrar iyileştirebilir.” Ulu kişi, “ hicbir ayeti değiştirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.
Allah hangi şeriatın hukmunu kaldırdıysa otu yoldu, yerine gul bitirdi demektir. Gece, gunduz meşguliyetini giderir, bitirir. Akıl ermeyen şu uykuya bak! Sonra tekrar gunduzun nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalımlı ateş yuzunden donukluk, uyku yanar, gider.
O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette değil mi? Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Allah, kalpte ki suveydada daimi bir nur yarattı.
Peygamberin savaşı sulha sebep oldu. Bu ahir zamandaki sulh o savaş yuzundendir. O gonuller alan sevgili ( Peygamber), alemdekilerin başları aman bulsun diye yuz binlerce baş kesti. Bahcıvan, fidan yucelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
Sanatını bilen bahcıvan, bahce ve meyve gelişsin diye bahcedeki otları yolar. Sevgilinin ağrıdan, hastalıktan kurtulması icin hekim, curuk dişi cekip cıkarır. Noksanlarda nice fazlalıklar var. Şehitlere hayat yokluktadır. Rızk yiyen boğaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir. Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan vucuduna girer, insan olur, fazileti artar.
İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agah ol da onu bununla mukayese et. Oyle bir ucuncu boğaz doğar ki o, Allah şerbetiyle, Allah nurlarıyla beslenir, gelişir. Kesilen boğaz, bu şerbeti icer ama “La” dan kurtulmuş “Bela” da olmuş boğaz!
Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kişi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak? Beyaz ekmek icin yuzsuyu doktuğunden dolayı soğut ağacı gibi meyven yok! Duygu canı, bu ekmeğe sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
Elbiseyi yıkamak istiyorsan bez yıkayanların mahallesinden yuz cevirme! Ekmek orucunu bozduysa kırıkcıya yapış, yucel! Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şuphe yok ki yapmaktır. Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır. Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır. Evi yıkar, hak ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yuz binlerce baş izhar eder. Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi, Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Allah hukmune esir olmuş bir kişiye kılıc vurabilsin!
Cunku Allah, kimin gozunu acmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir. O takdir kimin boynuna gecmişse kendi oğlunun başına bile kılıc vurmuştur. Yuru, kork ve kotuleri az kına; takdirin hukum tuzağına karşı aczini bil!
Adem Peygamber, ansızın esasen şaki olan İblise hor baktı. Kendisini beğenip, kendisini ulu gorup melun şeytanın yaptığı işe guldu. Allah gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun. Eğer Allah kurku ters giyerse dağı bile ta kokunden temelinden soker.
O zaman, yuzlerce Adem’in perdesini yırtar, yuzlerce yeni musluman olmuş sucsuz, gunahsız iblis yaratır! Adem “Bu hor goruşten tovbe ettim. Bir daha boyle kustahca duşunceye duşmem” dedi.
Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle oğunmeye imkan yok. Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kotulukleri bizden defet; kotu kazaları ustumuzden esirge; bizi Allah’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gucumuz ancak kargaşalıktır. Zaten malımız mulkumuz; malımızın, mulkumuzun yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup cırcıplak bırakmakta!
Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lutfun olmadıkca canını kurtarabilir ki? Bu pek buyuk tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir.
Cunku can, canana ulaşmadıkca ebediyen kordur... ebediyen yaslıdır. Esasen senin inayetin olmazsa can, adeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı olu farz et. Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Allah hakkındır, yaparsın.
Aya, guneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki buklum; Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, Kemaline nispetle yaraşır. Cunku yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir. Cunku sende yokluk ve ihtiyac yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyactan kurtaran sensin.
Yetiştiren, yakmayı da bilir; cunku yırtık soken, dikmeyi de bilir. Her guz; bağı bahceyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahceleri renklere boyayan kırmızı gullere boyayan kırmızı gulleri yetiştirmektedir.
“ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar guzelleş, guzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. Nergisin gozu korleşir, o, tekrar acar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler cıkarır. Biz mademki masnu’uz, sani değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkarız.
Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi duşunmekteyiz. Sen buna lutufta bulunmazsan şeytanız. Sen bizim canımızı korlukten kurtardığından, gozumuzu actığından dolayı Şeytandan kurtulduk.
Kim hayattaysa değnekcisi, yol gosteren sensin. Değneğin, değnekcisi olmadıkca kor nedir ki, ne yapabilir ki? Senden gayrı hoş olsun, hoş olmasın... Her şey, insanı yakar, ateşin aynıdır.
Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem zerduşt! Allah’dan başka her şey batıldır, asılsızdır. Allahnın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
Tekrar Ali ve katilinin hikayesine don; katiline fazlasıyla gosterdiği kerem ve muruvveti anlat. Ali dedi ki: “Ben duşmanımı gozumle gormekte, gece gunduz ona bakıp durmaktayım. Boyle olduğu halde hic kızmıyorum. Cunku olumum, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle adeta bir.
Olumsuzluk olumu bize helal olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir. Olumun gorunuşu olum, ic yuzu diriliktir; olumun gorunuşte sonu yoktur, hakikatte ise ebediliktir. Cocuğun rahimden, doğması bir gocmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.
Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir. Cunku nehiy, tatlı şeyden olur, acı icin nehye zaten hacet yok ki.
Bir şeyin ici de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kotuluğu esasen nehiydir. Bana da olum tatlıdır. “Onlar olmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” ayeti benim icindir. Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve oldurun. Şuphe yok, benim ebedi hayatım oldurulmemdedir.
Ey yiğit! Hayatım, mutlaka olumdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım? Bu alemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (olduğumuz zaman) “Biz, şuphe yok, Allah’ya donenleriz” denmezdi. Donen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez oldur ki o kotu vakti, o fena zamanı gormeyeyim. Sana helal ediyorum, kanımı dok ki gozum o kıyameti gormesin” dedi. Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hancer olarak senin kastına yuruse. Yine senin bir tek kılını kesemez. Cunku kader kalemi boyle yazmıştır; sen beni oldureceksin.
Fakat tasalanma, senin şefaatcin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil! Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına duşmeyen bir er oğlu erim. Hancer ve kılıc, benim ciceğim; olum meclisim... bağım, bahcemdir.”
Tenini bu derece oldurup ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına duşer? O, ancak emirlere yol gostermek, emirliği belletmek icin zahiren makam işleriyle ve hukumle uğraşır; Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilafet fidanını meyvelendirmek icin bu işle meşgul olur.
Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dunya sevgisiyle ittiham edilir? O oyle bir kişiydi ki imtihan gunu ( yani Mirac’ta) yedi goğun hazinesine karşı hem yuzunu yumdu, hem gonlunu kapadı.
Onu gormek icin yedi kat gok uctan uca hurilerle meleklerle dolmuştur. Hepsi kendilerini, onun icin bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki.
O, Allah ululuğuyla, Allah celaliyle oyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Allah ehli bile yol bulamaz. “Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hatta ne de ruh” dedi. Artık duşunun anlayın!
“Goz Allahdan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; alemi renk ,renk boyayan Allah sarhoşuyuz; bağın bahcenin sarhoşu değil” buyurdu! Goklerin, hazinelerin akılları bile Peygamberin gozune bir cop kadar ehemmiyetsiz gorunurse. Artık Mekke, Şam ve ırak ne oluyor ki onlar icin savaşsın, onlara iştiyak ceksin!
Ancak gonlu kotu olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına gore mukayese eden kişi onun hakkında boyle bir şupheye duşer. Sarı camdan bakarsan guneşin nurunu sapsarı gorursun. O gok ve sarı camı kır da eri ve tozu gor!
Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Allah eri sanırsın. İblis de tozu gordu, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl ustun olur?” dedi. Sen azizleri insan gordukce bil ki bu goruş İblis’in mirasıdır
Be inatcı, İblis’in oğlu olmasan o kopeğin mirası nasıl olur da sana duşer? Ben kopek değilim, Allah aslanıyım. Allah aslanı suretten kurtulandır. Dunya aslanı av ve rızk arar, Allah aslanı hurluk ve olum! Cunku olumde yuzlerce hayat gorur de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.
Olu isteği, doğru kişilerin boyunlarına bir halkadır. Cunku bu istek, yahudilere imtihan oldu. Allah Kuran’da “Yahudiler, doğrulara olum; futuhat, sermaye ve ticarettir. Sermaye ve ticaret isteği var ya; olumu istemek ondan daha iyidir.
Ey yahudiler; halk icinde namusunuzu korumak istiyorsanız bu dileği, bu olum temennisini dile getirin” dedi. Muhammed, bu bayrağı kaldırınca bir tek yahudi bile bu istekte bulunmaya curet edemedi.
Peygamber “Eğer bunu dillerine getirirlerse dunyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi. Bunun uzerine yahudiler ; “Ey din ışığı, bizi rusvay etme! Diyerek mal ve harac verdiler. Bu sozun sonu gorunmez. Mademki gozun sevgiliyi gordu, ver elini bana!
Emirul Muminin, o gence dedi ki: “Ey yiğit! Savaşırken. Sen benim yuzume tukurunce nefsim kabardı, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi. Oyle bir hale geldim ki o anda savaşımın yarısı Allah icindi, yarısı nefsim icin. Allah işinde ortaklık yaraşmaz.
Sen Allah nakışısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, benim değil.
Allah’nın nakışını yine Allah eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!” Kafir bu sozu işitti, gonlunde oyle bir nur zuhur etti ki zunnarını kesti. “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka turlu sanıyordum.
Halbuki sen Allah huylu bir teraziymişsin, hatta her terazinin oku senmişsin! Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer cırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin! Ben o gorur goz arayan cırağın kulu, kolesiyim ki senin cırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki boyle bir inci izhar eder. Bana kelimei şahadeti soyle, bende soyleyeyim ki seni zamanın en yucesi gordum” dedi. Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de aşıkcasına dine yuz tuttular, musluman oldular. Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıctan kurtardı.
İlim kılıcı, demir kılıctan daha keskin, hatta yuzlerce ordudan daha galip, daha ustundur. Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yuzden fikir coşkunluğu dondu, yatıştı.
Bir buğday tanesi, Adem Peygamberin guneşinin tutulmasına... arzın, guneş ile ay arasına girmesi , dolunayın kararmasına sebep oldu. İşte sana gonlun letafeti! Bir avuc balcıktan (bir iki lokma ekmekten) ayırmadağın bir hale gelmekte!
Ekmek manevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor. Manevi ekmek, yeşil diken gibi... deve yiyince yuz turlu fayda, yuzlerce lezzet bulmakta.
Fakat yeşilliği gitti de kurudu mu, onu colde deve yiyince; Damağını avurdunu yırtar, paralar. Yazıklar olsun; oyle yetişmiş gul kılıc kesildi. Ekmek de manevi oldukca o yeşil dikendi. Fakat şimdi zahiri ekmek olduğundan kupkuru bir hale geldi, sertleşti.
Ey nazlı nazenin varlık (ey husameddin), bundan once onu yemeğe alışmıştın. O alışkanlıkla bu kuru ekmeği de alıp yemek istiyorsun ama gayri mana, yerle karıştı; Toprakla karışık, kaskatı, dili damağı yırtar bir hale geldi. Ey deve, şimdi otu yeme, ondan cekin!
Soz, toprakla pek karışık bir hale geliyor, su bulandı... Kuyunun ağzını kapa ki Allah onu yine saf, yine hoş bir hale getirsin. Onu bulandıran, durultur da. Maksada sabırla erişilir, aceleyle değil. Sabret, doğrusunu Allah daha iyi bilir.



Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________