Seyyid Yahy Efendi şoyle anlatmıştır: "Sultan BÂyezîd HÂn CÂmi-i şerîfi avlusunda, oyma ustalarından KefelizÂde İbrÂhim Halebî adında bir zÂtın dukkanında, ilim-irfÂn sÂhibi, kıymetli zÂtlar toplanıp sohbet ederlerdi. Arasıra Mehmed Emîn Efendi de oğle namazından sonra o dukkanı teşrif eder, dostları ile cok kıymetli sohbeti olurdu. Bir gun yine boyle hoş bir sohbet sırasında medhedilen iyi vasıflı bir kÂdı (hÂkim) o dukkana geldi. KÂdıasker, bu kÂdıya, bir meseleden dolayı dargın olduğu icin, bir makÂma tÂyin edilmesi gerektiği hÂlde ona; "Ben kÂdıasker olduğum muddetce, sana kadılık vazifesi vermem!" diyerek yemin ettiğini ağlayarak anlattı. Dukkanda bulunanlar bu hÂdiseye cok uzuldu. Mehmed Emîn Efendi, yarım saat kadar başını eğip, gozleri kapalı bir vaziyette murÂkabeye daldı. Sonra hakîkati goren gozlerini acıp, yardım talebi icin gelen kÂdıya verilmek uzere, dukkan sÂhibi olan oyma ustası KefelizÂde İbrÂhim Halebî'ye bir du tÂrif edip yazmasını soyledi. O da yazdı. Bunu alıp mağdur kÂdıya verdi. Uzerinde taşımasını soyledi. Sonra; "Doğruca kÂdıasker efendiye git!" buyurup, kÂdıyı gonderdi. İki-uc saat sonra kadı, sevincle o dukkana tekrar geldi. Mehmed Emîn Efendiye buyuk bir hurmetle memnûniyetle durumunu arzetti. Kendisine ne yaptığı sorulunca; "KÂdı askerin makÂmına girdim. Beni gorunce birdenbire değişiverdi. FeryÂd ederek; "KÂtibi cağırın." dedi. KÂtip gelince; "Aman bir bak! Bu kÂdı efendinin tÂyin edilmesi icin munÂsib bir yer var mı?" dedi. KÂtip, kayıtları kontrol ettikten sonra; "Bir yer var ama şimdilik dolu." dedi. KÂdıasker, kÂtibe; "Olsun, hemen tÂyin edelim, benim şu anda cektiğim sıkıntıyı ve tutul duğum ağırlığı bilmezsin!" dedi. Boylece tÂyinim derhal yapıldı." diye anlattı. Mehmed Emîn Efendi yazdırıp verdiği duÂyı o kÂdıdan geri alıp, KefelizÂde İbrÂhim Halebî'ye vererek silme sini soyledi. O da alıp sildi. KefelizÂde İbrÂhim Halebî şoyle demiştir: "Ben bu hÂdiseden sonra Mehmed Emîn Efendinin tÂrif ettiği duÂyı tekrar yazmak icin belki bin def denedim. Bir turlu yazamadım. Sonunda o hÂdisenin Mehmed Emîn Efendinin kerÂmetlerinden olduğunu anladım.Yine o anlatır; "Mehmed Emîn Efendinin her ay on beş kuruşluk geliri vardı. Bunu alıp her ay huzûruna getirirdim. Koynunda bezden bir kese vardı. Keseyi cıkarmadan ağzını acar, ben de parayı icine kordum. Bundan başka o keseye hic para konmadığı hÂlde her ay o keseden iki-uc yuz kuruştan fazla para sarfeder, fakirlere saymadan sadaka dağıtırdı. Ben buna defÂlarca şÃ‚hid olmuştum. Hatt bir gun kese eskidi değiştirelim buyurup, keseyi cıkarıp bana verdi. İcinde yedi-sekiz kuruş kadar para vardı. Bunları yeni bir keseye koyup verdim. Eski kesenin icine de beş kuruş koyup bana verdi. Ay başına on beş-yirmi gun vardı. O ayda koynun daki keseden yuz elli kuruş para sarfolundu. Ben buna hayret ederdim. Arkadaşlarımızdan da coğu bunu bildikleri hÂlde, asl kendisine soramazdık ve ifşÃ‚ etmezdik..."Mehmed Emîn Efendi, hÂl ve şÃ‚nlarını halktan son derece gizler, talebelerini de bu tarzda yetiştirirdi. Omrunun sonlarında arkadaşları merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 senesinde vefÂt edince, fetv makÂmında bulunan eski şeyhulislÂm Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmed Efendiden boşalan dergÂha, Mehmed Emîn Efendiyi tÂyin ettirdiler. BerÂt-ı şerîfi de, kendi mektupcuları HamzazÂde Abdullah Efendi ile gonderdiler. Bunun uzerine Mehmed Emîn Efendi, buyuk bir kırgınlık ile doğru şeyhulislÂm efendinin huzûruna gidip; "SultÂnım, mÂlûmunuz ben meşîhat erbÂbından değilim. İnÂyet buyurun, şeyhlere Âit alÂmetlerden ne nişÃ‚nım varsa, mustehak olmadığım hÂlde tevcih etmişlerdir. Boşalan bir medrese varsa beni oraya muderris tÂyin etmeyi ihsÂn buyurunuz." gibi ozur beyÂn ederek, o dergÂha gitmek istemedi ise de, şeyhulislÂm; "Emîn Efendi kardeşim, biz sizi biliriz ve pîrdaşımızsınız. Omurlerimiz sonuna yaklaştı, hÂlinizi gizliyorsunuz. Mızrak cuvala sığmaz, gizlenme konağını geceli otuz yıl oldu. Fayda yoktur, tevcih (tÂyin) pÂdişÃ‚hındır. Kabûl etmemiz lÂzım. Kabûl etmemek, ulu'l-emre itÂat etmemek demek olur." deyince; "Efendim; evimde oturmak şartıyla kabûl ederim. Boylece musÂade buyurulur ise emir sizindir." diye berÂtı kabûl etti. Sonra ağlayarak şeyhulislÂmla vedÂlaştı. Gercekten tekkeye taşınmayıp evlerinde kaldılar.Mehmed Emîn Efendi, Resûlullah efendimizin mihmÂndÂrı Ebû Eyyûb el-EnsÂrî hazretlerinin turbesinde turbedÂr olarak vazife almıştı. Fakat ziyÂretcilerin hallerini beğenmeyip, birkac ay sonra bu vazifeden ayrıldı.Bir def KÂbe'de Rukn-i YemÂnî'de yaslanmışken, bir kerre Mısır'da ve bir kerre de İstanbul'da FÂtihCÂmii civÂrında Hızır aleyhisselÂm ile goruşmuştur. Yuzuğunde "Emîn-i sırr-ı Hak Ârif Muhammed" yazılıydı.
__________________