Dolmuş
Bir acelesi olduğunu, onu gorur gormez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bukulmuş beline rağmen, sağa sola koşuyordu.
Yanına sokularak:
- Hayrola teyzeciğim!. dedi. Bir derdiniz mi var?
Sıcak bir tebessumle:
- Buralara yabancıyım evladım!. dedi. Hastane tarafına giden bir araba arıyorum.
- Biraz beklerseniz, aynı dolmuşa binebiliriz!. dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.
Teşekkur ederek yanıma yaklaştı ve kucuk bir cocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yuzu yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.
- Torunlarımdan biri menenjit gecirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.
Saatime baktıktan sonra:
- Yirmi dakikanız var!. dedim. Hastane yakın ama, bu havada araba bulunmuyor.
Durağa herkesten once geldiğimiz icin, dolmuşa da rahatca bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran kişilerin bir anda hucum ettiğini gordum.
İceriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara:
- İlk once biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?
On koltukta oturanı:
- Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşım!. dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş.
Bu laf uzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu.
Sakinleşmeye calışarak:
- Ben biraz daha bekleyebilirim!. dedim. Ama şu yaşlı teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.
Şofor lafa karışıp:
- Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim!. dedi. Okuyup ufledi mi, oraya ucuverir.
Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaştı. Yaşlı kadına baktım, oylece susuyordu.
Daha sonraki dolmuş, biraz gec geldi. Arka koltuğa yan yana oturduk. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten umitsiz gorunmesine rağmen şikayet etmiyordu. Ustelik de yol cok kalabalıktı.
Şofor meraklanarak:
- Bu vakitte yol tıkanmazdı!. dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.
Arabayı calışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yurudu ve biraz sonra donerek:
- Kısmete bak yahu!. diye soylendi. Bizden once kalkan dolmuşa kamyon carpmış.
Heyecanla:
- Bir şey olmuş mu? dedim. Yaralı falan var mı?
- Herhalde varmış!. dedi. Şofor dahil beş kişiyi, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.
Goz ucuyla yaşlı kadına baktım.
Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar icin dualar ediyordu.
Şofor, şaşkınlık icinde:
- Kısmet işte!. diye tekrarlıyordu. Koca bir kamyon gelip sana carpsın. Hem de Hakkari'den gelen bir kamyon...
Boşluk
Delikanlı, alaca karanlıkta yururken, yumuşak bir şeye carptığını fark etti. Hemen eğilip baktı.
Aman Allah'ım!.. Ayaklarının arasında, yuvasından ustalıkla sokulmuş bir kalp duruyordu.Tıpkı resimlerdeki gibi diri ve kanlıydı. Onu buyulenmişcesine avuclarına aldığında, dehşetinden cıldıracak gibi oldu.
Kalp tıp tıp atıyordu ve sıcacıktı.
Delikanlı, sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren kalpten kurtulmak istiyor, fakat ne olduğunu kestiremediği duygular tarafından engellendiğini hissediyordu. Bir muddet sonra sakinleştiğinde, onun sahibini bulmak icin en yakındaki evin kapısını caldı ve zincir aralığından bakan genc kıza:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu.Biraz once yol uzerinde buldum.
Kız, mahcup bir ifadeyle:
- Ben kalbimi, uc ay once rastladığım bir vefasıza kaptırdım, dedi. Yandaki eve sorun, onların olabilir.
Kızın gosterdiği ev, goz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı acan hizmetkar, onu ust katacıkartıp evin beyine goturdu.
Delikanlı, yumuşak halıların uzerine damlayan kanları ayağıyla ortmeye calışırken:
- Bu kalp sizin mi acaba? diye sordu. Hala atıyor da...
Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden hopurtulu bir yudum cekerek:
- Ben kalbimi dunyaya sattım canikom!. diye sırıttı. Komşu evde bir mezcup var, o bilir sahibini...
Delikanlı, soğumaya yuz tutan ve atışları gittikce yavaşlayan kalbi bitişik kulubedeki ihtiyara koşturarak:
- Bu kalpsizin mi? diye sordu. Cabuk olun, nerdeyse duracak.
Yaşlı adam, okumakta olduğu Kur'an'ı yavaşca kapatırken:
- Ben kalbimi, her şeyimle Allah'a verdim evlat, diye gulumsedi. Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun?
- Her ikisi de yaşlanıp bunadı, diye ufuldendi genc. Bir bebek gibi ilgi gormek istediklerinden, uc gun once kavga edip onları terk etmiştim.
İhtiyar adam, buyuk bir uzuntuyle:
- Terk ettin ha!.. diye mırıldandı. Terk ettin demek.
Delikanlı,soylenenlere karşı kayıtsız gorunuyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabı coktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı gomleğini bir hamlede yırtarak acıverdi.
Delikanlının goğsunde, avuclarında tuttuğu kalp buyukluğunde kanlı bir boşluk vardı...
Ucret
Soğuk bir kış gecesinde eve donerken, sarhoşa benzeyen bir adam gordum. Bir sağa bir sola yalpalıyordu. Ve yanındaki direğe sarılmıştı.
Bir vitrine bakıyormuş gibi yaparak goz ucuyla onu seyrettim. Otuz yaşın ustunde olmalıydı. Kendisine biraz daha sokuldum. Ustu başı son derece temizdi. Yanındn gecen bazı kişiler, yuksek sesle konuşarak icki icmenin kotuluğunden bahsediyor, bazıları da alay edip guluyorlardı.
Yavaşca yanına gidip:
- İyi misiniz? diye sordum. Bir ihtiyacınız var mı?
Dudaklarından, iniltiye benzeyen tek bir kelime cıktı:
- Hastayım!..
Duşmemesi icin, bir kolumu beline dolayarak taksi beklemeye koyuldum. Akşam vakitlerinde kesilen kar yağışı tekrar başlamış ve yavaş yavaş buzlanmaya başlayan yollarda, birbiriyle yarışan sokak kopeklerinin dışında bir hayat emaresi kalmamıştı.
Araba bulmaktan umidimi kestiğim sırada, yanımda bir taksi duruverdi. Şofore durumu anlatarak acele etmemiz gerektiğini soyledim. Hastamızı arka koltuğa yatırarak hastaneye goturduk ve verilen serum tamamlanana kadar başucunda bekledik.
Nobetci doktor, hastayı en azından donmaktan kurtardığımızı ifade ediyor, genc adam ise, henuz konuşamadığı icin, bize bakıp gulumsemekle yetiniyordu. Şofor de yanımdaydı... Hastamız bir sure sonra kendine geldi. Onu tekrar arabaya bindirip evine goturduk.
Hastamızın eşi, onun sık sık şeker komasına girdiğini bildiğinden muthiş bir paniğe kapılmış ve oğlunu da alarak sokağa fırlamıştı. Bizi gorunce koşarak yanımıza geldiler ve buyuk bir sevinc icinde kucaklaştılar.
Saatlerce suren yorgunluğumuzdan eser bile kalmamış, bize nasıl teşekkur edeceğini şaşıran o ailenin mutluluğu karşısında gozlerimiz dolmuştu.
Ellerimize sarılarak bizi uğurladıklarında, şofore borcumu sordum.
Başını sallayarak:
- Borclu değil, alacaklısın dostum!.. dedi. Cunku boyle bir iyiliğe beni de ortak ettin. Ama belki de yirmi yıldır ağlamayı unutan bir adama bu guzel duyguyu hatırlattığın icin, alacaklı duruma duştun.
O mert adamla kucaklaşıp ayrılırken, gecenin ayazını hissetmiyor ve evime yuruyerek donmek istiyordum.
Kim bilir? Belki de yolumun uzerinde, yardımımı bekleyen bir insan daha bulabilirdim.
Bebek
Genc Kadın, bebeğin, guzelliği karşısında buyulenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı sacları, iri mavi gozleri, kalkık bir burun ve kucuk kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gorduğu en cana yakın kız cocuğuydu. Onun ipek yanaklarını doya doya opmek ve Cennet kokusunu icine cekmek icin eğildiğinde:
- Dokunma bana!. diye bir ses duydu. Beni okşamaya hakkın yok senin!...
Kadın, korkuyla irkilip etrafa baktı. Bebekle kendisinden başka kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe dondu. Aman Allah'ım!.. Yeni doğmuş gibi gorunmesine rağmen konuşan oydu.
Bebek:
- Bana yaklaşmanı istemiyorum!. diye devam etti. Hemen uzaklaş benden!.
Kadın, biraz olsun kendini toparlayıp:
- Cocuklarımız hep erkek oluyor, dedi. Onlar da guzel ama, kız cocukları başka. Bu yuzden seni opmek istemiştim.
- Beni opemezsin!. diye ağlamaya başladı bebek. Benim de seni opmem mumkun değil.
- Neden? diye sordu kadın. Neden opemezsin ki?
Bebek, hıckırıklara boğulurken:
- Bunun sebebini bilmen gerekir!. dedi. Duşunursen mutlaka bulacaksın.
Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak uzereyken kendine geldi. Ozel bir hastanenin en luks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan genc doktor, kadına bir demet cicek uzatıp:
- Gecmiş olsun hanımefendi, dedi. Başarılı bir kurtajdı doğrusu. Ha..! Sahi, "kız" mış aldırdığınız...
Tokat
Emektar Oğretmen, dersini bitirip sınıftan cıkarken; oğrencilerinden birinin diğerine celme taktığını gordu. Duşen cocuk, en sevdiği oğrencisiydi ve canı yandığı icin ağlıyordu. Oğretmen, onu yerden kaldırdıktan sonra ustunu temizleyip eve gonderdi ve obur cocuğu kolundan cekerek oğrencilerin terk ettiği sınıfa soktu. Kendisi, aynı koyun ilkokulunda yirmi yıldan bu yana hizmet vermiş, o koyden evlenmiş ve tayini buyuk şehirlere cıkmasına rağmen; bir yuva olarak bildiği okulunu terk etmemişti. Bu yuzden, oz evlatları gibi gorduğu oğrencilerin haylazlıklarına dayanamıyordu. Celme takan cocuğu şiddetle azarladıktan sonra, onun korkudan tir tir titremesine aldırış bile etmeden suratına bir tokat patlattı.
Kucuk cocuğun cılız vuzudu, tokadın şiddetinden bir yaprak gibi savrulmuş ve yeni cıkmakta olan dişlerinden akan kan, oğretmenin ceketine sıcramıştı.
Oğretmen, yedi yaşındaki bir cocuğa yaptığı bu hareketten hemen sonra pişmanlık duymasına rağmen, bunun kendisi icin iyi bir ders olacağını duşunuyordu. Oğrencisini bırakıp gitmeye hazırlanırken, cocuğun elini cebine attığını gorup telaşa duştu.
En yakın arkadaşını bile duşuren bir yaramaz, oğretmenine de bir cakıyla saldırabilirdi. Ona karşı korunmaya hazırlanırken, kucuk cocuk teyzesinin bayramda hediye ettiği mendili cıkarttı ve duştuğu yerden kalkmaya calışırken:
- Ceketiniz kanlandı oğretmenim!. dedi. Sileyim isterseniz...
__________________
Cuneyd Suavi-Hayatın İcinden kitabından bir kac hikaye
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Cuneyd Suavi-Hayatın İcinden kitabından bir kac hikaye
-
13-09-2019, 00:16:10