Bir zamanlar, Belh'te buyuk bir kıtlık meydana gelmişti. Oyle ki, aclıktan butun halk tam bir fÂciÂnın eşiğine gelmişti. Cektikleri dert ve ıztıraptan dolayı kalpler yorgun duşmuş, sıkıntı ve yokluk yuzunden sîmÂlara huzun cokmuştu. Gonullerden taşan sessiz feryatlar, duÂlar hÂlinde gokyuzune yukselmekte, akıttığı kanlı yaşlarla gozler toprağı sulamaktaydı. LÂkin ne tuhaftır ki, carşıda, ahÂlînin butun bu kederli hÂline bir nebze bile aldırış etmeden dolaşan, yuzunde guller acmış, neş'eli meczup bir kole vardı. Onun bu davranışına bir mÂn veremeyen yerli halk, başına toplanarak biraz şaşkın, biraz da kızgın bir uslûb ile o koleye hitÂben:
-Butun insanlar mahzun iken, sen bu derece şen-şakrak olmaya utanmıyor musun? Nicin bu kadar guluyorsun?" diye sordular.

O meczup kole, kendisine yoneltilen bu suÂle, yine mutebessim bir cehre ile şu mukābelede bulundu:

-Ben hic dert ve kasÂvet cekmiyorum. Zira bir koyu ve ciftliği bulunan bir ağanın kolesiyim. Onun guven dolu idÂresi altında huzurla yaşamaktayım. Onun gucu, benim gonlumdeki meşgûliyeti ve derdi ortadan kaldırmıştır.

Bu manzaraya şÃ‚hit olanlar arasında Şakîk-i Belhî de bulunuyordu. O kolenin vermiş olduğu cevÂbı duyduğunda, hikmet dolu bu ifÂde karşısında birden bire sarsıldı, tevekkul ve teslîmiyet ufkunda, daha kat etmesi gereken ne kadar da cok mesafe olduğunun idrÂki icerisinde derin duşuncelere daldı. Bir muddet sonra da dilinden dokulen şu cumleler gonlune tercuman oldu:

-YÂ İlÂhî, Sen ne kadar yucesin! Şu kole, -butun kÂinÂta nisbetle iğne ucu kadar bile olmayan- bir koye sahip, kendisini himÂye edecek efendisi olduğu icin bu kadar neş'elidir.

Ey Rabbim! Sen ki, MÂliku'l-Mulkʼsun / mulkun yegÂne ve gercek sahibisin, rızkımızı vereceğini de tekefful etmişsin. Buna rağmen şu bizim kalbimizi bu kadar cok dert ve ıztırap icinde bırakan gafletimiz neyin nesidir?

RivÂyete gore, işte bu hÂdise neticesinde Şakîk-i Belhî Hazretleri, dunyevî endişeleri bir kenara bırakarak kendini tamamen Hakk'ın yoluna verdi. O gunden sonra esbÂba tevessul edip, yani sebeplere sarılarak rızkını kazanmaya calıştı. Rızık endişesini, hicbir zaman kalbinin ucundan bile gecirmedi. Omrunun sonuna kadar huzur icinde yaşadı. TevÂzû icerisinde dÂim şu sozu tekrarlayıp durdu:


-Ben bir kolenin talebesiyim. Her ne bulmuş isem onun (bana vermiş olduğu şu hikmetli teslîmiyet dersi) sÂyesinde bulmuşumdur.

(Hucvirî, s: 210-211; Ayrıca bkz: Attar, s: 208; Kuşeyrî, s: 90)
__________________