Bir kuş, cayırlığa gitti. Orada da av icin bir tuzak vardı. Avcı yere birkac tane sacmış, kendisi de orada pusuya sinmişti. Bicare avı yakalamak icin kendisine yaprakları otları sarmıştı.
Bir kuşcağız onu tanımayıp geldi, adamın etrafında donup dolaştı. Sen kimsin ki dedi, boyle yeşiller giyinmişsin bu vahşi hayvanlar icinde ovada oturup duruyorsun. Adam, bir zahidim dedi, dunyadan elimi ayağımı cektim, burada otlarla kanaat edip gidiyorum. Zahitliği kendime yol yordam yaptım. Cunku ecelimi onumde gormekteyim. Komşumun olumu bana, vaiz edici yeter. Bu oğut, benim kazancımı dukkanımı yıktı mahvetti. Sonunda mademki yapayalnız kalacağım, her kadınla, her erkekle duşup kalkmaya alışmamak lazım.
Mademki sonunda mezara yuz tutacağım tek Allahya alışmam daha iyi. Guzelim, sonunda değil mi ki cenemiz bağlanacak, cenemi az oynatmam daha doğru.
Ey altın sırmalı esvaplar giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam, nihayet sana da bir dikilmemiş elbisedir giydirilecek. Yuzumuzu toprağa tutalım, ondan bittik, geliştik. Neden gonlumuzu vefasızlara verelim?
Bizim atalarımız akrabalarımız, eskiden beri dort tabiattır. Oyle olduğu halde biz, eğreti akrabalara tamah ettik. Yıllardır insanın cismi, unsurlarla goruşmede, konuşmada.
Ruhu da, nefislerle akılardan ama ruh, kendi asılarını unutmuş. O tertemiz nefislerle akıllardan, cana her an ey vefasız diye mektup gelmede. Beş gunluk dostları buldun da eski dostlardan yuz cevirdin. Cocuklar oyundan hoşlanırlar ama, geceleyin onları ceke ceke evlerine gotururler.
Kucuk cocuk oyuna başlarken soyunur, hırkasını kullahını, ayakkabısını cıkarır atar. Hırsız da gelip ansızın onları kapıverir. Cocuk, oyuna oyle bir dalar ki kulahı, gomleği aklına bile gelmez. Gece gelir catar bir turlu oyunu bırakamaz. Eve bir turlu yuz ceviremez.
Duymadın mı, “Dunya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya duştun. Gece gelmeden elbiseni ara, gunduzu dedikoduyla zayi etme.
Hasılı ben o ovada kendime halvet bir yer sectim, halkı elbise hırsızı gordum. Omrun yarısı, sevgili isteğiyle gecti, yarısı duşmanların derdiyle. O, cuppeyi aldı goturdu bu, kulahı. Biz de kucucuk cocuklar gibi oyuna daldık; derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter donme oyuna gayrı. Tovbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri don.
Tovbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık alemden ta goğun ustune kadar sıcrayıp cıkar. Fakat atını da hırsızdan gozet ha. Biliyorsun ya o gizlice elbiseni caldı. Aman şu atını gozet de hırsız calmasın.
Birisinin bir kocu vardı. Boynuna bir ip bağlamış, ardından cekip goturuyordu. Bir hırsız geldi, ipini kesip kocu goturdu. Adam haberdar olunca kocu nereye goturdu diye sağa sola koşmaya başladı. Hırsızın bir kuyu başında eyvahlar olsun diye feryadetmekte olduğunu gordu.
Dedi ki: Ustat, neden feryat ediyorsun? Hırsız, kuyuya altın torbam duştu. Cıkarabilirsen sana gonul hoşluğu ile beşte birini veririm. Yuz altının beşte birine sahip olursun dedi. Bu tam on kocun değeri.
Bir kapı kapandı ise on kapı acıldı. Bir koc gittiyse Allah, ona karşılık bir deve ihsan etti deyip ; elbisesini cıkarttı, kuyuya indi. Hırsız da derhal elbiselerini alıp kactı.
Yolu koye cıkaracak bir tedbir gerek. Yoksa insana tamah tohumunu getiren tedbire tedbir demezler. Tamah huyu fitneden ibaret bir hırsızdır ama hayal gibi her an bir surete burunur.
Onun hilesini Allahdan da başka kimse bilmez. Allahya kac da o alcaktan kurtul!
Kuş dedi ki: Azizim, halvette oturma. Ahmed’in dininde rahiplik iyi değildir. peygamber, rahipliği neyhetti. Sen, nasıl oldu da boyle bidate kapıldın.
Cuma namazını kılmak, namazı cemaatle eda etmek, halka iyilik yapmalarını, Allah buyruklarını tutmalarını emretmek, kotulukte bulunmaktan cekinmek lazım. Kotu huyluların zahmetlerini cekip sabretmek, bulut gibi halka menfaatli olmak gerek.
“İnsanların hayırlısı halka faydalı olanıdır” babacığım. Taş değilsen taşla toprakla işin ne? Acınmış, Allah rahmetine erişmiş ummetin arasında ol. Ahmed’in sunnetini bırakma, ona mahkum et kendini.
Adam dedi ki: Aklı tam olmayan, akıllı kişinin yanında taşa kerpice benzer. Ekmek isteğine duşen, eşekten farksızdır. Onunla konuşup goruşmek rahipliğin ta kendisidir.
Cunku Haktan başka ne varsa hepsi mahvolur gider. Her gelecek, bir muddet sonra gelir, olacak olur. Adam olmayan kişinin hukmu de. Kıblesine benzer. O oluyu arayıp durur, var onu da olu say sen.
Boyle adamlarla duşup kalkan da rahiptir. Cunku duşup kalktığı adamlar, taştan, kerpicten başka bir şey değildir. Hatta onlar taştan, kerpicten de beterdir. Cunku taş ve kerpic, kimsenin yolunu vurmaz. Halbuki bu ker******den insana yuz binlerce zarar gelir.
Kuş, iyi ama dedi, asıl savaş, yolda boyle yol vuranlar olunca savaştır. Aslan gibi olan er, halkı korumak, onlara yardım etmek ve duşmanla savaşmak icin emin olmayan yola gelir. Erlik, yolcu duşmanla catıştığı zaman meydana cıkar.
Peygamber, kılıcla gonderildi, ummeti de saflar yaran er bir ummettir. Bizim dinimiz de iş savaştır. İsa dininde mağaraya, dağa cekilip ibadette.
Adam dedi ki: Evet ama insanda guc kuvvet varsa, kotuluklere karşı durabilirse. Kuvvet olmayınca cekinmek daha doğru. Takatin yetmeyeceği şeyden kacmak daha yerinde bir iş.
Kuş, işe sarılmak icin dedi, yureğin doğru olması gerek. Yoksa insanın dostu eksik olmaz. Sen dost ol da sayısız dost gor. Fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kala kalırsın. Şeytan kurttur, sen de Yusuf’a benzersin. Ey temiz er, sakın Yakup’un eteğini bırakma. Kurt, cok defa suruden bir kuzu, yalnız başına bir yol tutup ayrıldı mı onu kapar,yer.
Sunneti ve topluluğu bırakan kişi, yırtıcı hayvanlarla dopdolu olan boyle bir yerde kendi kanını dokmez de ne yapar? Sunnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer. Yolsuz yoldaşsız oldun mu bu daracık yerde helak oldun gitti.
Akla duşman olan yoldaş, yoldaş değildir. o, bir fırsat arar ki elbiseni alıp gotursun. Seninle beraber gider, gider ama bir aşılmaz bele, boğaza gelsin de varını yoğunu yağma etsin diye. Yahut o yoldaş dediğin kimse gorunuşte cesurdur fakat hakikatte korkak. Bu sarp iş başa duştu mu donmek icin sana ders vermeye kalkışır. Korkaklığından dostunu da korkutur. Boyle yoldaşı duşman bil, dost değil.
Bu yol, insanın canı ile başı ile oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yureklileri geriye cevirecek bir afet vardır. Din yolu, her puşt tabiatlının gideceği yol değildir. bu yuzden de tehlikelerle doludur.
Yoldaki bu korku, unu kepekten ayıran elek gibi insanların da yureklilerini yureksizlerinden ayırt eder. Yol, nasıl yoldur? Gidenlerin ayak izleri ile dopdolu bir yol. Dost nasıl dosttur? Rey ve tedbir bakımından merdivene benzeyen, seni aklı ile her an irşat edip yucelten dost.
Tutalım ki ihtiyatlısın da seni kurt kapmadı. İyi ama topluluk olmadıkca o neşeyi bulamazsın ki. Yalnız olarak bir yolda neşeli neşeli giden kişinin neşesi, dostlarla, yoldaşlarla giderse birken yuz olur. Eşek ağır canlı olduğu halde eşeğiyle dostu ile giderse neşelenir kuvvet bulur.
Kervendan ayrılıp yol almaya kalkışan eşeğe o yol, yuz kere daha uzar, o derece yorulur. O colu yalnız olarak aşıncaya kadar kac sopa fazla yer, kac kere fazla nodullanır.
O eşek sana der ki: Eşek değilsen yola boyle yalnız duşme. Sen de bu oğudu iyi dinle. Yolu gozeterek tenhaca ve guzel guzel giden şuphe yok ki dostlarla daha guzel gider.
Her peygamber bu duz yolda mucize gosterdi, yoldaşları aradı. Duvarların yardımı olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi? Her duvar birbirinden ayrı olsa tavan, havada nasıl olur da direksiz dayanaksız durur. Katibin, kalemin yardımı olmasa kağıt ustune yazı yazılır, sayı mı dokulur?
Bir kişi kamışları yere doşese, fakat orup hasır yapmasa nasıl durur? Bir yel geldi mi alır, ucuruverir. Allah, her cins eş yarattı, sonuclarda topluluktan meydana geldi. Hasılı dam soyledi kuş soyledi... bahisleri uzadı gitti.
Mesneviyi kısa gonlun istediği bir şekilde duz. Macerayı ozlu ve kısa anlat. Ondan sonra kuş dedi ki: Bu buğdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti. Beni emin bildikleri icin emanet ettiler, yetim malı dedi.
Kuş dedi ki: Ben pek acım. Şu anda bana leş bile helal. Musaade ette ey emniyetli, zahit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim. Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suclu olursun. Hatta zaruretin varsa bile cekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.
Kuş, o anda tamamı ile kendisinden gecmişti. Atı, yularını elinden almıştı. Buğdayları yedi ama tuzakta kala kaldı. Nice Yasin okudu,nice En’am okudu. Aciz kaldıktan sonra ister acıklan ister ah et. Bu kara duman, o hale duşmeden gerekti.
Hırs ve heves, insanı harekete getirdi mi o zaman ey feryadıma yetişen medet de. Cunku bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattır. Belki bu sınıklık yuzunden Basra kurtulur.
Ey ağlayan dovunen, bana Basra ile Musul yıkılmadan ağla dovun! Olumden evvel feryat et, başına topraklar sac. Olumden sonraysa ağlama, dayan. Ben felakete duşmeden, helak olmadan ağla bana, felaket tufanından sonraysa ağlamayı bırak.
Şeytan yolunu vurmadan Yasin okumak gerek. Kervan vurulup kırılmadan hayvan dov de yol alsın ey kervancı.
Bir kervan muhafızı uyunmuştu. Hırsız gelip kervanı soydu, aldığı malları toprağa gomdu. Sabahleyin kervan halkı uyandı, malların, gumuşlerin, develerin yerinde yeller esiyordu.
Mallarımız ne oldu yahu? Soyle bakalım dediler. Dedi ki: Gece hırsızlar geldiler. Gozumuzun onunde ne var ne yoksa alıp goturduler. Halk, a kum tepesine benzeyen herif, a arda kalasıca, sen ne yaptın? Dediler. Dedi ki: Ben bir kişiydim, onlar yiğit, gurbuz, silahlı bir alay adamdı. Halk pekala dedi, savaşmayacaktın bari uyanın kalkın diye bağırsaydın.
Dedi ki: Bağırmak istedim ama tam o sırada bana bıcak, kılıc gosterip sus, yoksa acımadan seni keseriz demek istediler. Ben de korkudan ağzımı kapadım. Fakat şimdi istediğiniz kadar bağırıp cağırayım. O zaman soluk bile alamıyordum, fakat şimdi dilediğiniz kadar feryat edeyim.
Kotu ve rusva, şeytan, omrunu zati ettikten sonra “Euzu” cekmek, “fatiha” okumak beyhudedir. Beyhudedir ama yine de gaflete duşmek, feryat etmekten daha kotudur ya.
Sen de beyhude olsa, tatsız tuzsuz bulunsa bile yine feryat et, sızlan; ey yuce ve ustun Allah de... Lutfet bu hor kişilere bir bak. Feryada erişme zamanı da kadirsin, o zaman gecince de. Allah’ım senden bir şey eksilmez ki!
Sen “Kaybettiğiniz şeylere hayıflanmayın” diyen padişahsın. Dilediğin şey nasıl olmaz?
Kuş dedi ki: Zahitlerin afsununu dinleyenin layığı budur. Zahit hayır dedi, nahak yere yetimlerin malını yiyen kişinin layığı bu. Kuş, bundan sonra oyle bir ağlayıp sızlanmaya koyuldu ki derdinden tuzak da titredi, avcı da.
Kuş, gonlumdeki birbirine zıt şeyler yuzunden belim kırıldı diyordu; sevgili, gel de ellerinle başımı okşa. Elinin altında oldukca başım rahatlaşır. Elin lutuf ve ihsan hususunda bir delildir senin. Golgeni başımdan cekme. Kararım kalmadı, kararım kalmadı, kararım kalmadı!
Senin derdinle ey selvilerin, yaseminlerin haset ettikleri guzel, uyku gozlerimden usandı. Layık değilsem bile ne olur, bir an olsun bu dertlere duşmuş, dermana layık olmayan kulun halini sorsan ne olur ki?
Yoklukta ne liyakat vardı ki sen ona bunca lutuf kapılarını actın. Uyuz bir toprağı, kerem ettin de insan haline getirdin; yenine, yakasına duygu nurlarından on inci doldurdun. Olu bir meni, bu beş zahiri, beş batını duyguyla adam haline geldi.
Ey yuce nur, senin tevfikın olmadıkca tovbe nedir ki? Tovbenin bıyığına gulmeli. Dilersen tovbe bıyıklarını bir bir yolarsın. Tovbe, bir golgedir, sense aydın bir ay.
Ey yuzunden dukkanım, durağım yıkılmış olan dilber, kalbimi sıkmaktasın, nasıl feryat etmeyeyim? Senden nasıl kacabilirim ki sensiz bir diri bile yoktur. Senin Allahlığın olmadıkca kulun varlığı olamaz.
Ey canların aslı, canımı al benim. Sensiz bu candan usandım artık. Deliliğe aşığım, akıllılığa, usluluğa doydum. Utancımı yırttım, paraladım mı hic olmazsa sırrımı acık soylerim. Ne zamana dek bu sabır, ne zamana dek bu mihnet ve titreyiş?
Sacak gibi ar ve haya altında gizlendim kaldım. Birdenbire şu yorganın altından bir sıcrayayım. Yoldaşlar, sevgili, yolları bağladı. Biz topal ceylanlarız, o avlanan bir aslan. Ona teslim olmak, emrine boyun eğmekten başka, boyle bir kan doken erkek aslana karşı ne caremiz var?
O guneş gibi ne uyumakta, ne bir şey yemekte. Ruhları da uyutmamakta,ruhlara da bir şey yedirmemekte. Gel demekte, ya ben ol, ya benim huyumla huylan da sana tecelli edeyim, yuzumu gor. Gormediysen neden boyle cıldırdın... Topraktan neden boyle dirilmeyi istiyorsun?
Mekansızlık mekanından sana ot vermeseydi can gozun, o tarafa dikilir kalır mıydı hic? Kedi delikten rızıklanır da onun icin delik başında bekler durur. Başka bir kedi de damlarda gezinir cunku kuş avlar onunla rızıklanır.
Birisi culhacılığı kıble edinmiştir, oburu kaftan parası icin padişaha bekcilik yapar. Bir başkası da işsiz gucsuzdur, yuzunu mekansızlık yurduna tutmuştur. Cunku onun can gıdasını da oradan sen vermedesin.
İradesini Allahya verenin işi iştir. O, Allah işi icin her işten kesilmiştir. Başkaları şu birkac gun icinde ta goc gecesine kadar cocuklar gibi oyuna dalıp giderler. Uyuyan biri sıcrayıp uyandı mı vesveseler dadısı ona işveler yapar.
Hadi der canım yavrum uyu. Kimsenin seni uyandırmasına razı değiliz biz. Senin kendi kendini uykudan cekip koparman lazım... su sesini duyan susuz gibi hani.
Ben susuzların kulağına gelen bir su sesiyim. Yağmur gibi goklerden yağarım ben. Aşık, sıcra şu ıstıraptan kurtul. Hem susuzluk, hem su sesini duymak hem de uyku... Bu nasıl olur?





Alıntı;
Mesnevi'den Hikayeler


__________________