Bir sofi bir gun civiye asılmış bir sofra gordu. Vecde geldi, donmeye, oynamaya başladı, elbisesini yırtıyor. İşte azıkların azığı. İşte kıtlıkların, dertlerin devası diye naralar atıyordu. Dumanı başından cıkıp neşesi, zevki arttıkca arttı. Sofilerde ona uydular, semaa başladılar. Kih, kih gulmeye, hay huy etmeye koyuldular. Defalarca kendilerinden gecip kendilerine geldiler.
Herzevekilin biri, sofiye “ Civiye asılı ve icinde ekmek olmayan bomboş sofra nedir ki seni bu derece zevke, vecde getiriyor?” dedi. Sofi dedi ki: “ Yuru git be sen manasız bir suretten ibaretsin. Sen varlık peşinde koş, aşık değilsin sen. Aşıkın gıdası, ekmeksiz ekmeğe aşık olmaktır. Aşkın doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz.
Aşıkların varlıkla işi yoktur. Aşıklar, karı sermayesiz elde ederler. Kanatları yoktur. Alemin etrafında ucarlar. Elleri yoktur, topu meydandan kaparlar! Mana kokusunu duyan o yoksul da eli kesik olduğu halde zembil orerdi ya! Aşıklar, yoklukta cadır kurarlar. Onlar yokluk gibi bir renktedirler. Bir tek ruhları vardır onların!
Sut emen cocuk yemekten nasıl zevk alabilir? Perinin gıdası kokudan ibarettir. Fakat insan oğlu perinin kokusundan koku alabilir mi? Huyu onun huyunun zıddıdır. Perinin az bir guzel kokudan aldığı zevki, sen yuz batman guzel yemekten bile alamazsın. Nil ırmağının suyu Mısırlılara kan kesildiği halde İsrailoğullarına sudur. Deniz, Firavunu boğduğu halde İsrailoğullarına bir ana cadde haline gelir.
Yakub’un, Yusuf’un yuzunde gorduğu nur, ancak Yakub’a mahsustu. Kardeşleri bunu nereden gorecekler? Bu sevgiliye olan sevdası yuzunden kendini kuyulara atar. Oburu kininden sevgiliye kuyu kazar. Sofra onun onunde ekmeksizdir, bomboştur. Fakat yakub’un onunde nimetlerle dopdoludur, iştahını acar.
Yuzunu yıkamayan hurilerin yuzunu goremez. Peygamber, “ Namaz ancak huzur-u kalple kılınır” demiştir. Canların gıdası aşktır. Bundan dolayı ruhların gıdası aclıktır. Yakup, Yusuf’a acıkmıştı. Ekmek kokusu ona ta uzaklardan gelmekteydi. Halbuki Yusuf’un gomleğini alıp koşa, koşa Yakub’a getiren o gomleğin kokusunu duymadı bile.
Aradaki mesafe yuzlerce fersahken Yakub, Yakub olduğundan Yusuf’un gomleğinin kokusunu duyuyordu. Nice alimler vardır ki hakiki ilimden hakiki irfandan nasipleri yoktur. Bu ceşit alim, ilim hafızıdır, ilim sevgilisi değil. Onun sozlerini duyan kişi alelade bir adam olsa bile o sozleri anlar, hakikat korkusunu alır.
Cunku boyle alimin eline duşen gomlek eğretidir, bir zaman icindir. Esir tellalının elindeki cariye gibi. Tellalın eline duşen cariye, muşteri icindir. Tellala ne fayda var? rızık vermek Allahnın işidir. Herkes Allahnın takdirine gore hareket eder, başka turlu hareket etmesine imkan yoktur. Guzel bir hayal, ona bağ, bahce haline gelmiştir. Cirkin bir hayal, bunun yolunu kesmiştir.
Allah oyle bir Allahdır ki bir hayalden bağ bahce duzmuş, bir hayalide cehennem haline getirmiş, yanıp yakılma yeri yapmıştır! Peki o halde onun gul bahcelerinin yolunu kulhanlarının yerini kim bilebilir ki? Gonul gozcusu, bu hayal, canın ne yanından geliyor, fırsat bulup goremez ki.
Bir kolayını bulup da doğduğu yeri, geldiği tarafı gorseydi kotu hayallerin yolunu keser, gelmelerine mani olurdu. Yokluk gecidine, yokluğun gozetleme yeri olan oraya casus, nasıl ayak atabilir? Kor gibi onun ihsan eteğine yapış! Padişahım, korun yapışması diye buna derler işte!
Onun eteği, emridir, fermanıdır. Ondan korkmayı, ondan cekinmeyi kendisine can ittihaz eden adam ne iyi bahtlı bir adamdır! Birisi cayırlıkta, cimenlikte akar u kıyısında onun yanı başındaki de azap icinde! Azap ceken, oburune bakar da “ Bu zevk neden ki?” diye şaşırır kalır. Bu da meşakkat cekeni gorur de “ Acaba bunu kim hapsetmiş ki?” diye hayretlere duşer.
Zevk icinde olan azap cekene “ Kendine gel neden boyle perişansın? Bak, burada ne guzel kaynaklar var. neden boyle benzin sararmış? Burada yuzlerce deva var. arkadaş, gafil olma, bu cimenliğe gel!” der. Fakat oburu “ Canım efendim gelemiyorum ki!” diye cevap verir.
Bir bey hamama gitme luzumunu duydu. Seher cağı, kolesine “ Sungu, uyan başını kaldır. Hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili Altından al da hamama gidelim haydi” diye seslendi. Sungur hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola duştuler. Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu.
Namaza pek duşkundu. Dedi ki. “ Ey kuluna iltifatlarda ihsanlarda bulunan beyim, sen şu dukkanda birazcık otur da ben namazı kılıvereyim.” Bey dukkanda oturdu. İmamla cemaat namazı kılıp camiden cıktılar. Sungur kuşluk cağına kadar icerde kaldı. Bey, bir muddet bekledi.
“ Sungur neye dışarı cıkmıyorsun?” diye seslendi. Sungur icerden “ Efendim, koyuvermiyorlar. Birazcık daha sabret, şimdi geliyorum. Beni beklemekte olduğunu biliyorum, unutmadım” dedi. Bey, tam yedi kere seslendi, bekledi, bekledi, seslendi. Nihayet Sungurun bu cilvesinden usandı, aciz kaldı, sabrı tukendi.
Sungur, beyin her seslenişinde “ Efendim, dışarı cıkacağım ama daha koyuvermiyorlar” diyordu. Bey “ Yahu, mescitte kimse kalmadı koyuvermeyen kim, seni orada kim tutuyor?” diye bağırdı. Sungur dedi ki: “ Seni dışardan iceriye sokmayan yok mu? İşte beni de icerden dışarıya cıkarmayan o.
Sana iceri girmeye izin vermeyen, benim de dışarı cıkmama mani olmakta. Senin bu tarafa adım atmana musaade etmeyen benim de dışarıya adım atmama mani oluyor!” balıkları karaya cıkarmayan deniz, karadakileri de denize sokmamakta. Balığın aslı sudan, obur hayvanların aslı topraktan.
Bu işe hile ve duzene başvurmanın, tedbirlere girişmenin faydası yok ki. Kilit pek kuvvetli, acıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gor, rıza goster! Tedbirini unuttun mu pirinden o taze bahtı bulur, devlete erişirsin. Kendini unuttun mu seni anarlar. Kul oldun mu azat ederler!
Peygamberler bile, “ Şuna buna nasihat edip duruyoruz. Niceye bir soğuk demiri dovup duracak, niceye bir kafese ufleyip yatacağız?” diye hatırlarından gecirdiler. Halkın yaptığı işler, Allahnın kaza ve kaderiyledir. Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir.
Nefs-i Kul, insanın cuz’i nefsine tesir etti de olacaklar oldu. Balık baştan kokar, kuyruktan değil! Bunu boyle bil ama eşeğini de yine ok gibi sure dur. Cunku Allah “ Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı cıkmaya imkan yok. ( bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik) bu iki fırkanın hangisindesin, bilemezsin ki. Ne olduğunu gorunceye kadar calış, cabala!
Gemiye yukunu yukledin mi Allahya dayanman gerek. Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla selametle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki, eğer ne olacağım, başına ne gelecek? Bunu bilmedikce gemiye binmem. Bu seferden kurtulacak mıyım, yoksa yolda boğulacak mıyım? Ne olacağımı bildir bana.
Ben başkaları gibi kuru bir umide kapılıp şupheyle yola duşmeme dersen, hicbir ticarette bulunamazsın. Cunku bu ikisi de gayb dadır, sırdır. Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cuz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda gorur ne ziyan eder. Hatta fayda şoyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur.
Kimde yanış varsa nuru o bulur. Cunku butun işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini ustun ve on planda tut da kurtul. Bu kapıyı umitten başka bir şeyle acmaya izin yok. Allah doğrusunu daha iyi bilir.
Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________
Sofinin boş sofraya sevdalanması
Dini Bilgiler0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Sofinin boş sofraya sevdalanması
-
13-09-2019, 00:10:12