Mehmed Âkif, sabah namazlarını Sultan Ahmed Camii’nde kılmayı Âdet haline getirmişti. Bir zaman, her sabah camiye erkenden gelip, mihrabın bir koşesinde surekli gozyaşı dokmekte ve inlemekte olan, sacı-sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir zat dikkatini ceker. Durmadan ağlayan bu adamı uzun sure buyuk bir hayret ve merakla takip eder.

Nihayet bir gun yanına yaklaşarak, derdinin ne olduğunu, neden kendisini bu kadar derbeder ettiğini sorar: “Muhterem, Allah’ın rahmetinden bu kadar umitsizlik olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?” O zat, “Beni konuşturma, kalbim duracak.” diyerek once konuşmak istemez. Ancak, cok ısrar edince, bu halinin sebebinin ne olduğunu Âkif’e gozyaşları icerisinde şoyle izah eder: “Ben, Abdulhamid devrinde binbaşı idim. Anam-babam vefat edince SadÂrete (Sadrazamlığa) bir dilekce gonderdim. Dedim ki: “Mallarımız, gayrimenkullerimiz var. Bunların bir nezÂretciye (bakıcıya) ihtiyacı vardır. Kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum.”


SadÂret benim dilekcemi padişaha gondermiş. Bana doğrudan doğruya hunkÂrdan bir yazı geldi. “İstifa kabul edilmedi” deniyordu. Ben bir daha gonderdim. Yine aynı cevap geldi. Bizzat huzura cıkıp şifÂhi (yuz yuze) goruşmek istedim. Ben o cehalet ile padişahın huzuruna cıktım:

- Sultanım, istifamın kabulunu istirham edeceğim. Durumumuz budur, dedim.

Derin derin biraz duşundu. İstifa etmemi istemiyordu. Yuzunden belli idi. Israrıma da dayanamadı. Ofkeli bir eda ile, elinin tersiyle:

- Haydi! İstifa ettirdik seni! dedi.

Ben donup, işimin başına geldim. Gece, mÂn Âleminde orduların teftiş edildiğini gordum. Rasulullah Efendimiz (sav), Yıldız Sarayı’nın onunde duruyordu. Butun Turk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de orada idi. Abdulhamid, edeple Fahri Kainat Efendimiz’in arkasında duruyordu.

Derken, benim birliğim geldi. Başında kumandan olmadığı icin darmadağınıktı. Efendimiz: “Nerede bunun kumandanı?” diye sordular. Abdulhamid de: “Ya Rasulallah cok ısrar etti. İstifa ettirdik.” dedi.

- Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik! Buyurdular.

İşte ben o gun bugundur bunun hicranı ve pişmanlığı ile gozyaşı dokuyor, kederleniyorum. Ben ağlamayayım da soyle kim ağlasın?

__________________