İbrahim aleyhisselĂ‚m Allahu TeĂ‚lĂ‚\"ya aşırı muhabbeti ve O\"nun rızĂ‚ ve muhabbetini celbeden ibĂ‚detler ve taĂ‚tlerde bulunması sebebiyle, bu peygamberini halis bir dost ittihaz ederek kendisine ilĂ‚hî sırlarını vĂ‚kıf kılarak ikram buyurmuştur
işte bu sebepten dolayı Hazreti ibrahim\"e «Halîlullah = Allah\"ın dostu» unvanı ihsan edilmiştir.
Hazreti ibrahim bir defasında olum Meleği Azrail aleyhisselĂ‚m ile karşılaştığında:
— Rabbim beni nicin halîl ve dost edindi? diye sordu da Melekul Mevt:
— Sen insanlara ihsanda bulunursan da onlardan bir şey istemezsin! şeklinde cevap vermiştir.
Hazreti ibrahim\"in, nesebi,Nuh aleyhisselĂ‚mın oğlu Şam\"a dayanır. Babasının asıl ismi de TĂ‚rih idi. Nemrud tarafından puthĂ‚nesine nĂ‚ar tayin edildiği zaman TĂ‚rih adını Âzer\"e cevirmiştir ki, Azer puthĂ‚nesindeki putlardan birisinin adı idi.
Nuh aleyhisselĂ‚mın vefatı ile Hazreti ibrahim arasında Peygamber olarak Hazreti Hûd ile Hazreti Salih vardır. Bu arada fasıla da bin yuz kırk uc senedir. Hazreti Hûd ile Hazreti ibrahim arasında da altı yuz otuz yıllık bir fasıla olduğu bildirilmiştir.
Hazreti ibrahim\"in doğumu Nemrud İbni Kenan\"ın hukumdarlığı zamanına rastlar ki, doğum yeri de sonradan ateşe atıldığı ve Nemrud\"un saltanat merkezi olan BĂ‚bil şehridir.
Hazreti ibrahim\"in kunyesi «Ebu\"l-EdyĂ‚f = Konuklar babası» dır. Cunku ibrahim aleyhisselĂ‚mın evi yol uğrağı bir yerde bulunduğundan her gelen misafire ikram edilirmiş. Bu sebeple kendisine bu kunye verilmiştir.
İbrahim aleyhisselĂ‚m seksen yaşında olduğu halde Şam mulhakatında Kaddum koyunde kendi kendini sunnet etmiştir. Hazreti ibrahim sunnet olunca hitan, zurriyeti icin imtisali icab eden sunnet olmuştur. Butun israil Oğulları arasında carî olan Tevrat\"ın hukmu de boyle idi. Hazreti Isa zamanına kadar hitan sunneti boyle devam edip gelmiştir. Daha sonra HıristiyanlardĂ‚n bir taife Tevrat\"ın bu hukmunu bozmuşlar ve:
— Hitan, kalbin perdesini atmaktır, şeklindeki hezeyanlarıyla bu kadim sunneti terk etmişlerdir.
Hazreti ibrahim kavmini, en sihirbaz ve muneccim olan BĂ‚bil halkını, yıldızlar adına diktikleri putlara tapmaktan alıkoyarak Allah\"ın birliğine davet ettiği halde bir turlu tesirini gostermemişti. Nihayet bunların putlarına bir oyun oynamak ve kavmini canlı bir şahid ve onları cevapsız bırakacak bir delil ile karşılamak istedi.
BĂ‚bil halkı bir bayram vesilesiyle ve mutad olduğu uzere hazırladıkları bayram yemeklerini mĂ‚bedlerine goturup putların onune sıralamışlardı. Bu yemekleri mĂ‚bed dışında bayram merasiminden sonra gelip yemek Ă‚det idi. Bu defa da yemekleri bırakıp gidiyorlardı.
İbrahim aleyhisselĂ‚m yolda kavminin Ă‚detince yıldızlara bir bakış baktı ve:
— Şimdi ben hakikaten hastayım, vebaya tutuldum, dedi. Bunun uzerine yanındakiler ondan yuz cevirerek arkalarına donup kacıverdiler. Hazreti İbrahim de:
— Allah\"a yemin ederim ki, siz donup gittikten sonra ben de, putlarınıza elbette bir oyun oynayacağım, dedi ve gizlice bir yol ile kavminin putlarının yanına vardı.
Putlara hitaben:
— Haydi buyurunuz, şu yemekleri yemez misiniz? Neden bana cevap vermiyorsunuz? diye alay ettikten sonra şiddetle bir vuruş vurdu ve putları paramparca etti.
Mumkun ki, kendisine muracaat ederler diye putların buyuğunu hali uzere bıraktı ve baltayı bunun omzuna astı. Muşrikler koşarak mabetlerine geldiler:
— Bu fenalığı ilĂ‚hlarımıza kim yapmış? Kim yaptıysa muhakkak o, zalimlerden birisidir, diye soruşturdular.
Hazreti ibrahim\"in «Bu putlara bir oyun oynayacağım» dediğini duyanlar: — Bu delikanlının putları kotu şekilde andığını işittik, ona ibrahim deniliyor, dediler.
Bunun uzerine muşrikler:
— Haydi şunu yakalayıp halkın gozu onune getiriniz bakalım. Olabilir ki, halk şahidlik ederler, dediler.
ibrahim AleyhisselĂ‚m getirildiği zaman:
— Ey ibrahim! Bizim ilĂ‚hlarımıza bu hakareti sen mi yaptın? diye sordular.
O da:
— Onların şu omuzu baltalı buyuğu "cuce putlara nicin tapılıyor?" diye kızarak yapmıştır. Hele bir kere şu yerde serili duran kucuk putlara soralım; eğer dile gelir, cevap verirlerse doğrusunu oğrenmiş olursunuz? dedi.
Nihayet muşrikler vicdanlarına muracaat ettiler de biribirlerine:
— Doğrusu siz haksızsınız! dediler. Sonra başları aşağı getirildi de:
— Sen hakikaten bilirsin ki, bu nesneler soz soyleyemez, diye itirafta bulundular.
İbrahim AleyhisselĂ‚m:
— O halde siz Allah\"dan başka size hic bir faydası dokunmayan, zarara da giremeyecek olan şu putlara mı tapıyorsunuz? Of size ve Allah\"dan başka taptıklarınıza!.. HĂ‚lĂ‚ akıllanmayacak mısınız? dedi.
Butun bu olanlar Nemrud\"a kadar bildirildi ve saray erkĂ‚nı halka hitaben: ,
— Siz bir iş gormek istiyorsanız, bu adamı yakınız da ilĂ‚hlarınızın ocunu alınız! dediler. Hakikaten ateşe attılar Allahu TealĂ‚ da ateşe:
— Ey ateş, ibrahim\"e serin ve selĂ‚met ol! buyurdu.
Muşrikler Hazreti İbrahim\"e zarar vermek istemişlerdi. Allahu TeĂ‚lĂ‚ da kendilerini husrana ve ziyana duşurdu. Ve ibrahim AleyhisselĂ‚m\"ı ateşten kurtardı. Kardeşinin oğlu Lût AleyhisselĂ‚m ile beraber İrak\"tan Ă‚lemlere mubarek kılınan toprak olan Şam\"a gonderildi.
İbrahim AleyhisselĂ‚m genc yaşta babasının ve kavminin tapındığı putlara karşı mucadeleye başlamıştı. Onları bu bĂ‚tıl ibĂ‚detlerinden vazgecirmeye calışıyordu. Bir gun babası Azer\"e:
— Sen putları bir suru ilĂ‚h mı kabul ediyorsun? Muhakkak ben seni ve kavmini acık bir dalĂ‚let icerisinde goruyorum, demişti-. Ruh sahibi olan insanın gerek beşer timsali olsun ve gerek yıldızlar ve melekler timsali farz edilsin, cansız putlara alcalması ve ibĂ‚dette bulunması ne acık bir sapıklıktır ki, Hazreti İbrahim bunu babası Azer\"den başlayarak kavminin yuzune vurmaktan ve onları irşad etmekten cekinmemişti..
Cunku Allahu TeĂ‚lĂ‚ arz ve semĂ‚ların saltanatını, yıldızları, ay ve guneşi gozune acık bir gosterişle gosteriyor ve butun Ă‚lemin her turlu heyetiyle bir mulk, saltanata tabî bir memleket olduğunu ve bu memleketi zabt ve idare eden hukumranlık sırlarını ve hakimiyet kanunlarını onun kalbine bildiriyordu.
İşte Hazreti ibrahim\"e bunlar, yakîn bulan, tam kanĂ‚ate eren kimselerden olması icin Allahu TeĂ‚lĂ‚ tarafından ihsan olunuyordu. Binaenaleyh Hazreti ibrahim vaktĂ‚ ki gece butun zulmetiyle başına cokup ortalığı karanlığa boğdu, o zaman seyyarelerden parlak bir yıldız gorerek:
—— Bu benim Rabbim ha!, dedi.
Boylece ilk once bir yıldızın bir insanı terbiye edebileceğine ihtimal vermeyerek etrafındakilere bir tariz yaptı. Cok surmeden o yıldız kaybolup batınca:
— Ben batanları, kaybolanları sevmem, dedi.
Bununla evvelĂ‚ Rabblik ve kullukta muhabbetin temel nokta olduğunu, fakat hareket ve batışın tesir icin delîl değil yaratılış, teessur, mahkûmiyet, hadîs olma ve fena bulma bakımından delîl olduğunu, bu itibarla da kaybolan bir şeyin Rabb olmayacağını ve kaybolan bir şeye muhabbet etmenin sonu boş cıkacak bir dalĂ‚let olduğunu ve Rabbin bunda muessir ve bunu hareket ettiren, zeval bulmaktan munezzeh olan bir yaratıcı kudret olması lĂ‚zım geldiğini anlattığı gibi, hususiyle kaybolmuş ve batışa dikkat nazarlarını cekmekle yıldızların batışından dolayı onların yerine putları ikĂ‚me edenlerin sapıklıklarını ve tenakuzlarını da gostermiş oldu. Cunku kayboluşlarından dolayı asıllarının kĂ‚fi olmadığını kabul ettikleri halde, o kaybolanların bir san\"at eseri olarak yapılan suretlerine itibar etmek ne buyuk tenakuzdur.
Bunu takiben vaktĂ‚ ki, Ay\"ı doğarken gordu ve aynı mĂ‚nĂ‚ ile:
— Bu benim Rabbim ha!., dedi.
Bu da kaybolunca hem Rabbine olan kamîl kanĂ‚atini izhar ederek: «işte bu benim Rabbim ha!» sozlerinin onu kabul şeklinde olmayıp inkĂ‚r ve aksini soyleyenleri susturucu olduğunu anlatmak, hem de her an Rabbine olan ihtiyacını itiraf ve hidĂ‚yetine şukretmek icin dedi ki:
— Hic şuphe yok, Rabbim- bana hidĂ‚yet etmese ben de her\"halde o sapıklar guruhundan olacaktım. Zira butun mesele ruh ve cismin, enfus ve afakin birleştiği bir nazar icinde tecellî eden bir idrĂ‚k hissine dayanıyor, bu goruş ve gosteriş olmaz veya fĂ‚niyi baki sanmak gibi bir isabetsizlik oluverirse dalĂ‚let kacınılmazdır. Ve birden bire Ay\"a guzellik ve cazibesine kapılıvermemek de hayli muşkil. Binaenaleyh doğru ve isabetli olan, Ă‚tıl ve idrĂ‚ki bahşeden Allahu TeĂ‚lĂ‚\"nın bir tevbe ve hidayet nuru olmasa, zulmet icerisindeki insanlık Ay\"a da tapacak, yıldıza da tapacak, puta da tapacak.
Bundan sonra ne zaman ki, Hazreti ibrahim Guneş\"i doğarken gordu ve uzerindeki karanlığıyla tamamen acılıp gunduzun sabahına erdi:
— Bu benim Rabbim hah. Bu hepsinden buyuk!., dedi. Ve boylece daha buyuk bir tariz yaptı. Sonra -bu da batınca:
— Her halde ben, sizin Rabbime ortak koştuğunuz şeylerden beriyim. Ben tertemiz bir muvahhid olarak butun varlığımla yuzumu butun muhtevasıyla şu SemĂ‚lar ve Arz\"ı yaratan şĂ‚nı yuce ZĂ‚ta cevirdim. Ben Allah\"a şirk koşanlardan değilim, dedi. Evvel de Ă‚hir muşriklere hic iştirak etmediğini tasrih ederek tevhide olan tam kanĂ‚atini ilĂ‚n ve muvahhidliğini isbat ve ikrar eyledi.
Hazreti İbrahim\"in kavmi de kendisine karşı mucadele ve onu hafife almaya calışarak delîl gosterme yanlışına kalkıştılar, galebe calmak fikrine saplandılar. Cevaben ibrahim AleyhisselĂ‚m onların kavlî ve fiilî kavga ve tehditlerini de hafife alarak ve yukarıdaki delillerle ilĂ‚hlık ve kulluk hukumlerini beyan ederek tam galibiyetini sağlayan şu delille dedi ki:
— Siz bana Allah hakkında delil getirmeye mi kalkışıyorsunuz? Halbuki O, bana hakikati doğrudan doğruya gosterdi Sizin ona ortak koştuğunuz şeylerden ise ben, hic bir zaman korkmam, Rabbim dilemedikce onlar bana hic bir şey yapamaz, Rabbim her şeyi ilmiyle ihata buyurdu, artık bir duşunmez misiniz? Hem nasıl olur da ben sizin ortak koştuklarınızdan korkarım; baksanıza, siz, Allah\"ın hic bir delîl indirmediği şeyleri O\"na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz? Şu halde korkudan emîn olmaya iki taraftan hangisi daha lĂ‚yık? Eğer bilecekseniz, îmĂ‚n edip de imĂ‚nlarını bir haksızlıkla hileli-şekilde ortmeyen kimseler işte korkudan emîn olmak onların hakkıdır ve hidĂ‚yete erenler onlardır!.
Allahu TeĂ‚lĂ‚, ibrahim AleyhisselĂ‚m\"ı halim bir oğul ile mujdelemişti ki, bu uslu oğul Hazreti ismail\"dir, ismail AleyhisselĂ‚m babasının yanında koşmak, calışmak cağına erdiği zaman, Hazreti İbrahim ona Allah icin yapılacak bir amel, bir tĂ‚at gostermek uzere:
— Ey yavrum! dedi, ben seni duşumde goruyorum ki, ben seni boğazlıyorum. Artık bak, ne gorursun, buna ne dersin, ne reyde bulunursun, diye soyledi.
Hazreti İbrahim, bu ruyayı Zilhicce ayının sekizinci, dokuzuncu, onuncu yĂ‚ni Terviye, Arefe, Nahir geceleri sıra ile uc gece gormuştu. Peygamberlerin ruyası vahiy, tabirleri de vahiy olduğundan Hazreti ibrahim boyle gormuş ve boyle tĂ‚bir etmiş ve binaenaleyh boyle Vahiy almış olmakla bu, yerine getirilmesi vĂ‚cib bir hak emir olmuş oluyordu. Bunun uzerine onu zorla yerine getirmeye kalkışmayıp once icra şeklini muşavere etmek uzere boyle reyini sorarak tebliğ eyledi ki, bununla ilk once onun itaat ve bağlılık ile ecir ve sevaba erişmesini sağlamak istedi.
Duşunmeli ki bunu soylerken «ey yavrucuğum!» diye hitĂ‚b eden bir babanın kalbinde ne yuksek bir Şefkat hissi carpıyor ve ona ne kadar buyuk bir vazife aşkı, Allah sevgisi hĂ‚kim bulunuyordu. Duşunmeli ve duymalı ki, bu ne buyuk bir Ă‚fet, ne dehşetli bir ilĂ‚hî imtihan idi.
İşte bunun boyle bir ilĂ‚hî emir olduğunu anlayan ve Allah\"ın sabredenlerle beraber olduğunu bilen o halim oğul:
— Ey babacığım!\"dedi. Ne ile emrolunuyorsan yap. Beni inşaallah sabredenlerden bulacaksın.
Boyle ikisi de Allahu TeĂ‚lĂ‚\"nın emrine nefislerini teslim ettikleri zaman Hazreti İbrahim, oğlu İsmail AleyhisselĂ‚m\"ı tuttu şakağına yatırdı.
Bunun uzerine Allahu TeĂ‚lĂ‚ ona şoyle nida etti:
— Ey ibrahim, ru\"yĂ‚yı gercekten tasdik eyledin, sadĂ‚katle yerine getirdin, gorduğun gibi inandın ve azim ve sadĂ‚ketle yerine getirdin.
Allahu TeĂ‚lĂ‚ boyle nida edince, ne buyuk bayram, ne tarife sığmaz bir neşe ve sevinc hĂ‚sıl olduğunu izaha hacet yoktur. Zira Allahu TeĂ‚lĂ‚ muhsinlere boyle mukĂ‚fat verir. Şuphesiz ki, Hazreti İbrahim\"in bu oğlunu kurban etmesi iği, elbette acık bir imtihandır. Bu imtihan Hazreti İbrahim ve oğlunun en yuksek ihsan mertebesinde bulunan muhsinlerden olduğuna hic şupheye mahal bırakmaz. Onun icin onların o ihsanlarını Allahu TeĂ‚lĂ‚ da mukĂ‚fat ile karşılayarak oyle nida etti ve ona buyuk bir kurbanlık fidye de verdi. Cunku ibrahim AleyhisselĂ‚m bir oğlu olursa bunu Allah yolunda kurban edeceğini nezretmişti. Bu nezrini sonra unutmuş, ruya bunu kendisine hatırlatmıştı. Onun icin nida olunduğu zaman ruya tahakkuk ettirilmiş olmakla beraber nezir yerini bulmamış olduğundan bu fidye onu boyle nesih suretiyle tamamlamış ve ayrıca bir nimet olmuştur. Hazreti îbrahime fidye olarak gonderilen bu buyuk kurbanın Cennetten gelme, beyaz veya alaca renkli, iri gozlu bir koc olduğu rivayet edilmiştir.
İbn-i Abbas radıyallahu anh\"den rivayet edilen bir Hadîs-i Şerifinde Peygamberimiz AleyhisselĂ‚m şoyle buyurmaktadır:
Kadınların uzun etekli elbise kullanmaları İsmail\"in anası HĂ‚cer tarafından konulmuş bir Ă‚dettir. HĂ‚cer, ortağı SĂ‚re\"den izini gizlemek icin uzun eteklik giymiş idi. İbrahim HĂ‚cer ile evlenip ismail doğduktan sonra emzirmekte olduğu bu oğluyla birlikte SĂ‚re\"nin taarruzundan korunmak icin Şam\"dan cıkıp Mekke\"ye geldi. Nihayet HĂ‚cer ile ismail\"i Mescid-i Haram\"ın bugun bulunduğu yerin ve Mescidin yuksek bir mahallindeki Zemzem kuyusunun yukarısında buyuk bir ağacın yanına bıraktı. O tarihte Mekke\"de hic bir kimse yoktu. HattĂ‚ icecek su da yoktu, işte İbrahim bu ana ve oğulu buraya bıraktı. Yanlarına ici hurma dolu meşin bir dağarcık, ici su dolu bir kırba bıraktı. Sonra İbrahim kendi Şam\"a gitmek uzere dondu, İsmail\"in anası HĂ‚cer de peşi sıra onu takip ederek:
— Ey İbrahim, bizi bu vadide bırakıp da nereye gidiyorsun? oyle bir vadi ki, ne gorup goruşecek var, ne başka bir hayat eseri var, dedi. HĂ‚cer bu sozlerini tekrarladıysa da ibrahim ona donup bakmadı. Nihayet HĂ‚cer kendisine:
— Bizi buraya bırakmayı sana Allah mı emretti? diye sordu, İbrahim:
— Evet, Allah emretti! diye cevap verdi. Bunun uzerine HĂ‚cer:
— oyle ise Allah bize yetişir, O bizi korur, terketmez! dedi. Sonra Kabe\"nin yerine dondu, İbrahim de ayrılıp gitti. TĂ‚ Mekke\"nin ustundeki Seniyye mevkiinde gorulmeyecek bir yerde bulununca, yuzunu Kabe\"ye dondurdu.
Sonra ellerini kaldırarak şu kelimelerle dua ederek:
— Rabbim! Zurriyetimden bir kısmını (ismail ile onun soyunu) ekin bitmez bir vadide Sen\"in, taarruzu haram olan, Beyt\"inin yanında iskĂ‚n ettim, insanlardan bir kısım kimseleri, namaz kılmak icin zurriyetimin bulunduğu yere doğru meylettirip heveslendir. Ve onları her nevî meyvelerden rızıklandır. Boylece Sana şukrederler! dedi.
Artık ismail\"in anası, oğlu ismail\"i emziriyor ve kendisi kırbadaki sudan iciyordu.
Nihayet kırbadaki su bitince hem HĂ‚cer, hem de cocuğu susadılar. HĂ‚cer cocuğun susuzluktan toprak uzerinde sızlanarak yuvarlandığına bakmaya " başladı. Fakattt cocuğun bu elîm haline bakmaktan fenĂ‚laşarak onun yanından- kalkıp biraz oteye gitti. Ve o mıntıkada Kabe\"ye en yakın dağ olarak Safa tepesini buldu ve onun uzerine cıktı. Sonra vadiye karşı durup bir kimse gorebilir miyim? diye bakmaya başladı. Fakat hic bir kimse goremiyordu. Bu defa Safa tepesinden indi. Vadiye varınca ayağına dokunmaması icin entarisinin eteğini topladı. Sonra muşkil bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu. Nihayet vadiyi gecti. Sonra Merve mevkiine indi. Orada da biraz durdu ve bir kimse gorebilir miyim? diye baktı. Fakat hic bir kimse goremedi. HĂ‚cer bu şekilde Safa ile Merve arasında yedi defa gitti, geldi.
Peygamberimiz AleyhisselĂ‚m «bunun icin hacılar Safa ile Merve arasında koşarlar» buyurmuştur.
HĂ‚cer son defa Merve uzerine cıktığında bir ses işitti ve kendisi nefsine hitĂ‚bederek:
— Sus, iyice dinle! dedi. Sonra dikkatle dinledi. Bu sesi onceki şekilde bir daha işitti;
Bunun uzerine HÂcer:
— Ey ses sahibi, sesini duyurdun!. Eğer sen bize yardım etmek kudretine sahip isen, bize yardım et! dedi. Ve boyle der demez hemen Zemzem kuyusunun yerinde bir melek (Cibril) gorundu. O melek ayağının topuğu ile yahut kanadıyla yeri kazıyordu. Nihayet su gorundu.
Su başka tarafa akmasın diye HĂ‚cer hemen suyu cevirdi, havuz gibi yaptı. HĂ‚cer hem eliyle oyle yapıyordu. Bir taraftan da kırbasını doldurmaya devam ediyordu. Su ise avuc avuc alındıktan sonra yerinde kaynıyordu.
Peygamberimiz AleyhisselĂ‚m: «Allah ismail\"in anası HĂ‚cer\"e rahmet etsin! O, Zemzem\"i kendi haline bıraksaydı da suyu avuclamasaydı, muhakkak Zemzem akar bir ırmak olurdu» buyurmuştur.
HĂ‚cer bu sudan icti. Cocuğuna sut olup emzirdi.
Melek HÂcer\"e dedi ki:
— Zayi ve helak oluruz diye sakın korkmayınız! İşte şurası Beytullah\"ın yeridir. O Beyti şu cocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Allah, o işin ehlini zayi etmez. Beyt-i Haram\"m mahalli tepe gibi olup yerden yuksekce idi, uzun zaman seller sağını solunu kazıp goturmuştu.
HĂ‚cer bu suretle yaşarken gunun birinde Curhum\"den bir cemĂ‚at uğradı. Bunlar KedĂ‚ yoluyla gelip Mekke\"nin alt tarafına indiler. Curhumîler oraya bir kuşun gelip gittiğini gormuşlerdi de:
— Hic şuphesiz şu kuş bir suyun başında doner dolaşır. Halbuki biz de bu vadide su olmadığını biliyorduk! demişlerdi ve anlamak icin cevik bir, yahut iki kişi gondermişlerdi. Onlar orada su bulunduğunu anlayınca donup gelmişler, su olduğunu haber vermişlerdi Bunun uzerine Curhumîler Mekke mevkiine gelmişlerdir. Curhumîler geldiği zaman ismail\"in anası da su başında idi.
Curhumîler ona:
— Bizim de gelip şuraya senin civarına inmemize musaade eder misiniz? dediler. O da:
— Evet, inebilirsiniz. Bu sudan da kullanabilirsiniz. Şu kadar ki, bu suda mulkiyet iddia edemezsiniz, onun mulkiyet hakkı bana aittir, dedi.
onlar da HÂcer\"i tasdik ettiler.
Unsiyete muhtac olduğu bir sırada Curhumîlerin bu gelişi HĂ‚cer\"in arzusuna muvafık oldu. Curhumîlerin asıl kalabalık kısmına da haber gonderdiler. Onlar da gelip kondular. Ev, bark, yaptılar. Nihayet Mekke\"nin bulunduğu yer medenî bir mamure hĂ‚line gelmeye başlamıştı. HĂ‚cer\"in oğlu İsmail yiğitlik ve genclik cağına girmişti. Curhumîlerden arapca oğrenmişti. Artık İsmail genclik cağında Curhumîler arasında en sevimli bir SîmĂ‚ olmuştu. Onun asaleti, guzel durumu Curhumîleri hayret icerisinde bırakmıştı. Bu cihetle ismail buluğ devresine erişince Curhumîler kendilerinden bir kızla evlendirdiler. Hayatın bu mesud safhası devam ederken gunun birinde İsmail\"in anası oldu. HĂ‚cer doksan yaşına girmişti, olunce Hıcr\"e defnolundu,
İsmail evlendikten sonra İbrahim bırakıp gittiği oğlunu ve hanımını arayarak gormeye geldi, İsmail o sıra evde yoktu, İsmail\"in hanımına sordu.
O da:
— Rızkımızı tedarik etmek icin cıktı, gitti diye cevap verdi. Sonra ibrahim:
— Geciminiz, hĂ‚l ve şĂ‚nınız nasıldır? diye sordu, İsmail\"in ailesi:
— Şiddetli darlık icindeyiz. Gayet fena bir hĂ‚ldeyiz! diye şikĂ‚yetci oldu. ibrahim:
— Kocan geldiği zaman benden selĂ‚m soyle ve ona şoyle de, kapısının eşiğinin basamağını değiştirsin!.
İsmail geldiğinde babasının gelip gittiğini, evin icerisinde duyduğu guzel bir koku gibi bazı emarelerden anlar gibi oldu da ailesine:
— Evimize gelen oldu mu? diye sordu.
O da:
— Evet, şoyle şoyle bir surette yaşlı bir adam geldi. Bana seni sordu. Cevap verdim. Gecimimizi sordu. Ben de şiddetli darlık "icinde bulunduğumuzu soyledim! dedi.
Bunun uzerine İsmail:
— Sana bir vasiyyet ve bir soz bıraktı mı? diye sordu. Hanımı da:
— Evet, bana, sana selĂ‚m soylememi ve "kapının basamağını değiştir!" dememi tenbih etti, dedi.
Sonra İsmail ailesine:
— O gelen ihtiyar babamdır. Bana senden ayrılmamı emretmiştir. Artık sen ailenizin evine gidebilirsin! dedi. Ve ondan ayrılarak Curhumîlerden başka bir kadınla evlendi
İbrahim, Allah\"ın dilediği bir muddet kadar uzaklaştı da sonra geldi. Yine evde İsmail\"i bulamadı, İsmail\"in hanımının yanına gitti. Ona da ismail\"i sordu. O da rızkımızı temin etmeye gitti, diye cevap verdi.
İbrahim:
— Nasılsınız, geciminiz, hal ve şĂ‚nınız iyi midir? diye sordu.
O da:
— Biz hayır, saadet ve bolluk icerisindeyiz! diyerek Allah\"a hamd ve sena etti.
İbrahim yine:
— Ne yiyip, ne iciyorsunuz? diye sordu, İsmail\"in hanımı:
— Et yiyoruz, su iciyoruz, dedi. İbrahim Peygamber de:
— Ey Rabbim! Bunların etlerini ve sularını mubarek kıl, bereket ve bahtiyarlık ihsan eyle! diye duada bulundu.
İbrahim zamanında Mekke civarında hububat bilinen bir şey değildi. Av etiyle gıda temin edilirdi. Eğer o tarihlerde ve oralarda hububat bilinmiş olsaydı, İbrahim (A.S.) hububat hakkında dua ederdi, İbrahim (A.S.)\"ın bu duası bereketiyledir ki, et ile su Mekke\"den başka yerlerde o sıcak muhitte Mekke\"deki kadar hic bir kimsenin sıhhatine uygun duşmez.
İbrahim Peygamber gelinine:
— Kocan geldiği zaman ona selĂ‚m soyle ve ona kapısının eşiğini guzel-tutsun! diye emreylediğimi soyle, dedi. Sonra İbrahim (A.S.) Şam\"a donmuştur, İsmail eve gelince:
— Evimize gelen oldu mu? diye sordu. Ailesi:
— Evet, guzel yuzlu bir ihtiyar geldi, diye İbrahim\"i meth u sena etti. Sonra seni sordu. Ben de rızkımızı temin etmeye gitti, dedim. Geciminiz nasıldır? dedi. Ben de, hayır ve saadet icerisindeyiz! diye cevap verdim.
Sonra İsmail:
— Sana bir şey vasiyyet etti mi? diye sordu.
Ailesi de:
— Evet, o muhterem ihtiyar sana selĂ‚m soyledi ve kapının eşiğini iyi tutmanı emreyledi, dedi.
Bunun uzerine İsmail ailesine:
— İşte o gelen babamdır. Sen de evimizin şerefli eşiğisin! Babam bana seni hoş tutmamı, iyi gecinmemi emretmiştir, dedi.
Sonra İbrahim (A.S.) bir muddet daha oğlundan ve ailesinden uzakta yaşadı. Ondan sonra Mekke\"ye geldi. O sırada İsmail Zemzem kuyusunun yakınında buyuk bir ağacın altında okunu yontup duzeltmekle meşguldu, İsmail babasını gorunce hemen kalkıp babasına karşı vardı. Uzun zaman biribirine hasret olan bir babanın oğluna, bir oğlun da babasına karşı mutad olan sarılmalar ve el, yuz, goz opmelerde bulundular.
Sonra İbrahim (A.S.):
—— Ey İsmail! Allahu TeĂ‚lĂ‚ bana buyuk bir iş emretti! dedi. İsmail de:
— Babacığım! Rabbin ne emrettiyse o emri yerine getir! dedi. İbrahim (A.S.):
— Fakat bu işte sen bana yardım edeceksin! dedi. İsmail:
— Babacığım, ben sana her vechile yardım ederim! dedi. İbrahim (A.S.):
— Allahu TeĂ‚lĂ‚ burada bir beyt yapmamı emretti! diye etrafından yuksekce bir tepeye işaret etti. İbrahim ile İsmail işte orada Kabe\"nin temellerini kurup duvarlarını yukselttiler, İsmail taş getirirdi, İbrahim de bina ederdi. Nihayet Beytin binası ilerleyip duvarları yukseldiğinde İsmail bugun ziyaret edilen malûm taşı getirdi, babası İbrahim onu ayağının altına iskele olarak koydu. Uzerinde inşaata devam etti. İbrahim yapar, İsmail de taş verirdi., İnşaat tamam olduktan sonra baba, oğul:
— Ey Rabbimiz! Yaptığımız şu beyti tarafımızdan takdim edilen kulluk armağanı olarak kabul buyur! Rabbimiz, muhakkak sen dualarımızı cok iyi işitir, niyetlerimizdeki ihlĂ‚sı kesin olarak bilirsin! diye dua etmişlerdir.
Allah\"ın Ă‚leminde Kabe\"den daha şerefli bir bina yoktur. Cunku onun inişini emreden Ă‚lemlerin Rabbi olan Allahu TeĂ‚lĂ‚\"dır, Bu emri tebliğ ve plĂ‚nını tarif eden Cebrail AleyhisselĂ‚m, yapıcısı Hazreti İbrahim, yardımcısı da Hazreti İsmail peygamberlerdir.
İbrahim AleyhisselĂ‚m Kabe\"nin inşĂ‚sını bitirdikten sonra Hazreti Cibril gelmiş ve hac farizasının nasıl yapılacağını butun şekilleriyle Hazreti İbrahim\"e oğretmiştir. Sonra İbrahim AleyhisselĂ‚m Kur\"an\"da «MakĂ‚m-ı İbrahim» diye anılan ve namaz kılınan mubarek makamdan:
— Ey insanlar, Rabbinizin beytini ziyarete davetlisiniz, icabet ediniz! diye ilĂ‚n etmiştir. Ve Hazreti İsmail ile beraber butun hac mevkıflerinde durup hac menĂ‚sikini yerine getirmiş, sonra donup SĂ‚re\"nin yanına gitmiştir. Bir hac mevsiminde de SĂ‚re ile beraber Beyt-i Makdis\"ten gelerek hac etmişler ve sonra Şam\"a gidip orada vefat etmişlerdir. Hazreti İbrahim vefat ettiğinde iki yuz yaşında bulunuyordu. NĂ‚şı Kudus mulhakatından itabının kasabasında bir mağaraya defnolunmuştur ki, bugun mezkûr kasaba kendi adına izafetle «Halîlu\"r Rahman» ismiyle anılır.
(SĂ‚ffĂ‚t, Bakara, EnbiyĂ‚ ve İbrahim Sûreleri)
__________________
Hz.İbrahim - Halillullah
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Hz.İbrahim - Halillullah
-
12-09-2019, 23:44:22