Her nefis, olumu tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan... ederiz. Ve siz, ancak bize donduruleceksiniz. (Enbiya 35)

Bir insan omrunu neye vermeli?
Tukenip gidiyor omur dediğin,
Yolda kalanda bir,yuruyende bir
Harcanıp gidiyor omur dediğin…

Trt de cıkan ”Omur dediğin” adlı programı seyrediyorum.Herkes aynı tadı alır mı bilmem ama benim izlerken kendimden gectiğim,bazen ağlamaktan gozlerimin şiştiği bir program bu. Şu sonunda soylenen turku son vuruşu yapıyor.Cok ağlıyorum…“Bir insan omrunu neye vermeli,tukenip gidiyor omur dediğin…”

“Nasıl gecti omur anlamadım” diyor bir teyze.
“Ahhh! ne guclu adamdım ben gencliğimde “diyor bir dede. Hic anlamamış,hic yaşamamışlar sanki. Hic cocuk,hic genc olmamışlar…

Bir o anı biliyorlar. Bedenlerine misafir olup,bir daha gitmeyen nice ağrıyla beraber olumu bekliyorlar.

Yuzlerinde yılların buyuttuğu acıların darbeleri,yaşanmış nice huznun derinleşmiş izleri var…

Bir varmış, bir yokmuş gibi. Hatta hic var olmamış, hep yokmuş gibi yaşanmış ya da yaşanamamış yıllar…

Biraz zaman,biraz omur biriktirebilse insan…
Kumbaraya yada kilitli sandığa gizleyebilse.
Biraz genclik koyabilse kenara, ihtiyar zamanlara saklayabilse…
Ya da satılsada alınsa genclik…
Şoyle en kaliteli,en sağlam ve guclu olanından…
Onun da olsaydı bir kampanyası
Eskiyi getir, yenisini gotur gibi mesela.
Bir alana bir daha verilseydi…
Hızlandırılmış kısa metrajlı bir film gibi. Ne zaman başladı,ne zaman bitti anlayamadan bitiyor omur.
Kişiye ozel olsada,tekrarı yok bu filmin…
“Replay” tuşu yok. Bir “exit” tuşu var. Zaten ona da basmaya gerek yok.
Hayata ha şimdi, ha sonra başlayım derken bir bakıyorsun tukenmiş omur.
Avucunda son kullanma tarihi coktan gecmiş bir yığın tecrube kalıyor…
Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor…
“Genclik bir kuştu, tutmak istedim tutamadım,
Yaşlılık bir pacavra, satmak istedim satamadım”
Bir ikindi golgesi omur dediğin. Gece olur duramazsın, guneş vurur kalamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik…Dunyaya ait ne varsa harcanıp gidiyor. Yeyip icmeler, gezip tozmalar, gulup eğlenmeler. Evin, arabanın taksitleri, filanca yerde yaptığın tatil, almalar vermeler, sacıp savurmalar, senin sandığın, saklayıp durduğun altınlar, azıcık bile vermeye kıyamadığın paralar…
Hepsi bir bir kacıyor senden,yada istemesen de sen onlardan ayrılmak zorunda kalıyorsun…

Bir secde yerleri kalıyor geriye.
Alnında mıh gibi cakılı kalıyor. Bozulmuyor, kokmuyor, yitmiyor… Bir o bize kalıyor… Okşanmış bir yetim başı, opulmuş anne eli, alınmış bir baba duası…Reyyan kapısından gecmek icin vize mahiyetinde, saklanmış savm’lar… Gizliden şoyle,kimseye caktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş, birileri gorur diye korkulmuş sadakalar kalıyor…

Masivadan sıyrılıp, vakit saat dinlemeden acılmış eller, tek O’ndan istemeler, tek O’na gonderilmiş dilekceler kalıyor…Yurekten soylenmiş Elhamdulillah, acizce, kulca edilmiş nasuh bir tevbe, isyanları yıkayan gozyaşları kalıyor…

Mumince guluşler, şeker tadında sozler….Kimsenin etini yemeden, kırıp dokmeden, gozunde yaş bırakmadan gecirilmiş gunler kalıyor.Biraz dur, bekle biraz…Arada bir arkana don ve geriye neler bıraktığına bak. Harcanmış yıllarını seyret usulca. Bak nasıl bitiyor omur dediğin…
alıntı

__________________