MEVLEVİLİK

1- Kuruluşu

Olum gununu Hakk’la vuslat, sevgiliye kavuşma gunu sayan Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın budunyadan gocup, sonsuzluk Ă‚lemine doğmasıyla onu tanıyanlar, fikir vegoruşlerini benimseyenler buyuk acılara boğuldular. Başta oğlu Sultan Veled,Celebi HusĂ‚meddin ve diğerleri...

Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın fikirleri ve yaşantısı kurumlaşmalı, yuzyıllar boyu tuminsanlığa uzanan bir el olmalıydı. İnsanlığı sevgiye, hoşgoruye, iyiliğe,doğruluğa ve guzel ahlĂ‚ka yani İslĂ‚m’a cağıran bir el...

İslĂ‚m Peygamberi, yaratılmışların en yucesi Hz.Muhammed’in yuzyıllar once tuminsanlığa yaptığı cağrıyı Hz.MevlĂ‚nĂ‚ da yineliyordu.
BĂ‚zĂ‚!BĂ‚zĂ‚! Her Ă‚n ci hestî bĂ‚zĂ‚

Ger kĂ‚fîr u gebr u bût-perestî bĂ‚zĂ‚

İn dergeh-i mĂ‚, dergeh-i novmîdî nîst

Sad bĂ‚r eger tovbe-şikestî bĂ‚zĂ‚



Gel!.. Ne olursan ol, yine gel...

İster kĂ‚fir ol, ister ateşe tap, ister puta...

İster yuz kere tevbe etmiş ol, ister yuz kere bozmuş oltevbeni...

Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan oyle gel.

Celebi HusĂ‚meddin doneminde başlayarak, Sultan Veled ve onun oğluUlu Ârif Celebi zamanında toplanan MevlĂ‚nĂ‚ Ă‚şıkları, Mevlevîlik Tarîkatı’nıntemelini attılar ve sistemini oluşturdular. Muhtelif yerlerde tekkelerkurdular, vakıflar sağladılar, insanların gonullerine ışık goturduler.

Mevlana Celaleddin Rumi'nin duşunceleri cevresinde kurulan tarikat. Babasınınduşuncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biciminde orgutlendirdiği icinMevlana'nın oğlu Sultan Veled, Mevlevilik'in asıl kurucusu ve ikinci pirisayılır.

Mevlana'nın hayatı boyunca tarikatlara ozgu birtakım kurallara uymadığı,kendisine bağlananlar icin ozel kurallar koymadığı bilinmektedir. Sozgelimikendisine bağlananlar icin ne bir giriş toreni duzenler, ne de belli bir zikirongorurdu. Diğer tarikatlar gibi ozel giysilerle ayrılma yoluna da gitmemişti.Bilinen başlıca uygulaması muridliğe kabul edilenlerin sac, sakal, bıyık vekaşlarından birkac kıl kesmek, kendisine halifelik verilenlere de bugun hırkadenilen geniş kollu, yakasız, onu acık bir giysi olan fereci giydirmek, halkıaydınlatma gorevini simgelemek uzere bir cerağ vermekti. Mevlevilik'in başlıcakurallarından birisi olan semayı da yalnızca aşk ve cezbe icin yardımcı bir oğesayardı. Ancak oğlu Sultan Veled, halifeliği doneminde Mevlana'nınduşuncelerini temel olarak Mevleviliği kendine ozgu kuralları, torenleri olanbir tarikat durumuna getirdi.

Mevleviliğe gore tasavvufi eğitimin amacı insanın kendine gelmesini, kendinibulmasını sağlamaktır. Gerceğe ulaşmak icin insan tabiatına aykırı yontemlerebaşvurulmamalıdır. Zikir ve cile gerceğe ulaşmanın temel yontemi değildir.Zikir ancak duşunceyi harekete gecirdiği olcude yararlıdır. Gerceğe ulaşmanınasıl yolu aşk ve cezbedir. Bunun icin de isimlerden ve kelimelerden gecipAllah'ı bulmak Allah dışındaki varlıklardan (masiva) arınmak gerekir. Butunvarlığı kuşatan Allah'ın varlığı tek gercektir. Varmış gibi gorulen varlıklargercekte yoktur; varolan, bu varlıklar aracılığı ile kendini gosterenAllah'tır. Evren her an yeniden yaratılmaktadır. Zıdlar alemi olan bu dunyadaherşey izafidir. Allah'ı gercek anlamda tanımayan insanlar dunyanın, altın vegumuşun kulu, kolesi olurlar. Bu kolelikten kurtulmanın tek yolu da Allahaşkıdır.

Mevleviliğe gore murid kendini murşidinde yok etmeli, kendine baktığındamurşidini gormelidir. Murşidinin tum isteklerini tereddut etmeden kabul etmeli,ona itaatı Allah'a ve Peygamber (s.a.s)'e itaat, muhalefeti de Allah vePeygamber (s.a.s)'e muhalefet bilmelidir. Kendisini şeyhinden uzaklaştıracakhicbir sozu dinlememeli, onun iyiliğin mutlak temsilcisi olduğuna inanmalı,hakkında kotu duşunmemeli, yanında cok konuşmamalıdır. Nefsini zayıflatmaya,riyazet ve mucahede ile oldurmeye calışmalıdır. Kotuluğu buyuran nefsi (nefs-iemmare) ancak murşid oldurebilir. Bu nedenle murid murşidinin irşadına sıkıbicimde sarılmalıdır.

Mevlevilikte başlıca tarikat ayini, Ă‚yin-i şerif de denilen semadır. Bellikurallar icinde ve muzik eşliğinde yapılan semadan başka zikir telkini, tac vehırka giyme, halvet, tarikata giriş, halifelik verme de belli kurallarabağlanmıştır. Sozgelimi zikir telkininde şeyh muridi onune oturtarak elinitutar, butun gunahlardan sakınacağına, iyilik ve takva uzere bulunacağına dairsoz alır, kelime-i tevhidi uc kez telkin eder, sonra da onun icin dua eder.Duanın arkasından şeyh, dunya ile ilgisini kestiğini simgelemek uzere muridinsacından birkac kıl keser. Halvet, diğer tarikatlarda olduğu gibi kırk gunsuren bir ibadet, riyazet biciminde değil, tekkede hizmet biciminde uygulanır.Binbir gun suren bu halveti (cile) tamamlayan kişiye derviş adı verilir.

Tac ve hırka giydirme de kucuk bir torenle yapılır. Tac giyecek murid başınıacarak şeyhin onune oturur, başını şeyhin dizine koyar. Mevlevi silsilesiniokuyan şeyh Allah'tan muridi fakirlik yolunda (tasavvuf) başarılı kılmasını,başına manevi bir tac ihsan etmesini dileyerek tacı giydirir. Fatiha sûresiniokuyarak dua eder. Hırka ise ayakta giydirilir. Yine mevlevi şeyhleri silsilesive Fatiha okunur, dua edilir. Duanın arkasından hırkası giydirilen murid şeyhinve orada bulunan buyuklerin ellerini oper.

Halvetten cıkmış, eğitimini tamamlamış ve gerekli olgunluğa ulaşmış dervişlereverilen uc tur halifelik vardır. Bunlar suret-i hilafet, mana-yı hilafet vehakikat-ı hilafet olarak anılır. Suret-i hilafet, bir dervişe bir tekkeninyonetimini yurutmesi amacıyla verilen halifeliktir. Bu tur halifeler irşadyetkisine sahip değildir. Mana-yı hilafet, seyr-u suluk denilen tasavvufiyolculuğun makam ve mertebelerini iyi bilen, Allah'ı tam anlamıyla tanıyandervişe halkı irşad etmesi amacıyla verilen halifeliktir. Hakikat-ı hilafet dedoğrudan irşad ve şeyhlik yetkisiyle verilen halifeliktir. Şeyhlik makamı boşolan tekkelere atanacak şeyhler bu halifeler arasından secilir.

Mevleviliğe mensup kişiler seyru sulukteki durumlarına gore ceşitli derecelereayrılır. İlk dereceyi mevlevilerin buyuk coğunluğunu temsil eden muhibleroluşturur. Seven kişi demek olan muhib, mevlevi kurallarına gore sikketekbirletip tarikata giren, ancak dervişliğe ikrar vermeyen muriddir. İkinciderecede dede de denilen dervişler yeralır. Derviş ikrar verip tekke mutfağında(matbah) uc gun saka postunda oturan, kararından donmezse arakiye ve hizmettennuresi giyinip ceşitli hizmetlerle binbir gun halvet (cile) cıkaran, onsekizgun suren hucre cilesini de tamamlayan mevleviye verilen addır. Şeyhler ucuncudereceyi oluşturur. Şeyh, bir tekkeyi yonetmek, muhib ve dervişlerin yetiştirmeyetkisine sahip olan mevlevidir. Mevlevilikte son dereceyi halifeler meydanagetirir. Halifeler, başkasına halifelik verme yetkisine sahip şeyhlerdir.

Sultan Veled'ten sonra butun Mevleviliği temsil eden Konya'daki merkez tekkeşeyhliğinin babadan oğula ya da ailenin buyuğune gecmesi gelenekleşti. Bugeleneğe bağlı olarak şeyhlik makamına oturan kişiye Celebi adı verildi vezamanla merkez tekke şeyhliği Celebilik makamı olarak anılmaya başladı.Celebiler, başlangıcta, şeyhlik makamında oturan kişi tarafından oncedenbelirlenirdi. Sonraları celebiler dedelerin onayıyla atanmaya başladı. Dahasonra da, adaylar arasındaki cekişmeler nedeniyle celebiler padişah iradesiyleatanır oldular.

Cok uzun bir sure gecmemesine rağmen Anadolu’nun pek cok yerinde MevlĂ‚nÂÂşıkları mevlevîhĂ‚nelerde toplanmaya başladılar. Oradan Arap Yarımadası’na,

Asya ve Avrupa’ya yayıldılar. Artık padişahlar da, gedĂ‚lar da aynı posta baş kesmedeydiler.Sultan III.Selîm, Sultan II.Mahmud gibi bir doneme damgasını vuran Osmanlısultanları mevlevîhĂ‚nelerde şeyhlerinin dizlerine baş koymadaydılar. Aşk, sınırtanımaksızın yureklere ateşler yaktı, yaktı...

Mevlevilik Turk duşunce ve sanat hayatına onemli etki ve katkıları olan birtarikattır. Mevlana'nın vahdet-i vucud (varlık birliği) anlayışına dayananduşunceleri yuzyıllar boyunca etkisini surdurmuş, gunumuze kadar canlılığınıkoruyabilmiştir. Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin yanısıra bir sanatve kultur kurumu gibi calışmış, baştan beri bircok şair, yazar ve bestecininyetiştiği merkezler olmuştur.

Osmanlılar doneminde Turkiye'de en yaygın tarikatlardan birisi olanMevleviliğin faaliyetine, diğer tarikatlarla birlikte, 13 Eylul 1925 tarihlibir kanunla son verildi. Faaliyetini bir sure Şam'da surdurmeyi denediyse debaşarılı olamadı. Ancak 1926 yılında Konya'daki merkez tekke ve Mevlana turbesimuze olarak yeniden acıldı.

2 - Cile Sistemi
Mevlevîlik, mĂ‚nevî bir eğitim sistemi olarak tarîkate giren nevniyĂ‚zları binbirgun suren “cile” denilen bir eğitimden geciyordu. Cile şoyle uygulanıyordu:
Mevlevî olmaya karar veren kişi gencse, ailesinin rızĂ‚sı alınırdı. Kendisine buyolun guclukleri anlatılır, ısrĂ‚r eder ve kabûl olunursa “matbah” denileneğitim bolumunde, kapıdan girince hemen sol tarafta, kapı dibinde bulunanpostta uc gun oturtulurdu. Bu uc gun icinde iki diz ustunde başı eğik olarakoturan aday, orada yapılan işleri seyreder, mecbûriyet olmadıkca konuşmaz,mecbûr olmadıkca posttan kalkıp bir yere gidemezdi. Uc gun sonra huzûra cıkar,kararında durduğunu soylerse, geldiği elbiseyle on sekiz gun getir-goturişlerine bakardı. On sekiz gunun sonunda ona artık mevlevîlerin ozelkıyafetleri giydirilir ve cilesi başlamış olurdu.

Cile esnasında ortalığı silip supurmek, odun getirmek, carşıdan alış-verişyapmak, camaşır yıkamak gibi gunluk işleri yapmaktan başka mutlaka sema’ meşkeder, mesnevî okur, kĂ‚biliyeti varsa ney uflemek, kudum vurmak, Ă‚yin okumakgibi mûsikî sanatı ile yahut hat, tezhîb, minyatur gibi diğer guzel sanatlarlailgilenirdi. Bu meşklere, cilesini doldurmuş, hucre sahibi olmuş “dede” lernezĂ‚ret ederdi

3 - Mevlevîlik ve Sanat

İslĂ‚m dininde mûsikî ve raksla ilgili ilk belgelere Meraga’lı AbdulkĂ‚dir’inMakĂ‚sidu’l ElhĂ‚n adındaki eserinde, sema’a ise mîlĂ‚dî X.yuzyıldan itibaren bazıkaynaklarda rastlanır

MevlĂ‚nĂ‚’nın buyuk bir din ve sanat bilgini olarak mûsikî hakkında yucelticifikirleri vardı. Sofiyane vecd ve isitiğrakın, ilĂ‚hî ilham ve neşvenin kaynağıhaline gelmiş olan gonlunu şiir, mûsikî ve sema’ gibi uc guzel sanatın ulviyetve kudsiyetinde eritmişti. Bilhassa mûsikîyi butun maddî ve fizîkî hĂ‚diselerinustunde tamamen ilĂ‚hî bir anlayış ve sezişle “Elest Bezmi’nin Ă‚vĂ‚zesi” diyetĂ‚rif etmişti. Bu yuzden mevlevihĂ‚neler, mĂ‚nevî eğitim işlevlerinin yanı sıradevrin guzel sanatlar akademileri yahut konservatuarlarıydılar.

Mevlevîlerin zikri olan sema’, mutlaka mûsikî eşliğinde yapıldığından,mevlevîhĂ‚nelerde nazarî ve amelî mûsikî eğitimi yaptırılmış, bu sebeple TurkMûsikîsi’nin en buyuk bestekĂ‚rları mevlevîhĂ‚nelerden yetişmişlerdir. Bueğitimin yanı sıra edvĂ‚rlar ve muhtelif nota mecmuaları tertip edilerek,eserlerin gelecek nesillere intikĂ‚li de sağlanmıştır.

Mûsikî sanatımız uzerinde Mevlevîliğin tesiri o kadar buyuktur ki, “Turk KlĂ‚sikMuziği mevlevîhĂ‚nelerde gelişmiştir” denebilir.

Nefî, NeşĂ‚ti, Fasih Ahmed Dede, EsrĂ‚r Dede, NĂ‚bi, Şeyh GĂ‚lib gibi divĂ‚nedebiyatımızın buyuk şairleri de mevlevîdirler.

Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın tasavvufunda gĂ‚ye aşktır. Hz.MevlĂ‚nĂ‚, insanın sûretiyle değil,sîretiyle -yani ic Ă‚lemiyle- ilgilenmiş, rûhî olgunlaşmayı ve ahlĂ‚kkaidelerinin en yucelerine ulaşmayı hedef almıştır. Mevlevîlikte, tamamen rûhîbir tezĂ‚hur olan şiir, mûsikî, raks ve diğer guzel sanatlar insanıkotuluklerden uzaklaştırıp, ilĂ‚hî amaca yaklaştıracak araclar olarak gorulmuş,bu yuzden Mevlevîliğin onemli rukunleri hĂ‚line gelmiştir.
MEVLEVİAYİNLERİ

Mûsikî tarihi, insanlık tarihikadar eskidir. Bilim adamları insanların konuşmayı bilmedikleri devirde duyguve duşuncelerini mûsikî ile anlattıklarını soyluyorlar. Mûsikînin dindendoğduğu duşuncesi de bugun mûsikî tarihcileri, felsefeciler ve sosyologlartarafından benimsenmektedir.

İlkel toplumlarda mûsikî bir ibĂ‚det, insanları Yuce Yaratıcı’ ya ulaştıran birolgu, hatta Tanrı'nın insanlara bir lûtfu kabul edilirdi.

Totemizm, Şamanizm, Animizm gibi dinlerde mûsikînin onemli rolu vardı. Budinlerin etkisindeki toplumlarda muzisyenler aynı zamanda din adamlarıydılar.İslĂ‚miyet’ i kabûlden once atalarımızın dini olan Şamanizm’de “kam”, “baksı” yada “şaman” denilen din adamları ellerindeki calgı ile calıp soyleyerek dînîmesajlarını iletirlerdi.

İslĂ‚miyet de bu sanatın karşısında olmamıştır. Ancak her olgu gibi mûsikînin deiyi ve doğru yolda; iyi ve doğru duyguları hissettirip, ortaya cıkaracakşekilde kullanılması istenmiştir.

İslĂ‚m Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur’an’ın guzel sesle ve bir kaideyebağlı Ă‚henkle okunmasını emretmiştir. Tecvid ve kıraat boylece doğmuştur ki, builimlerin mûsikî ile yakın ilişkileri vardır.

Mûsikî, İslĂ‚miyet’i kabûlden sonra da musluman Turkler’in yaşamlarının hersafhasında once olduğu gibi yer almaya devam etmiştir. Duğunlerde, bayramlarda,asker uğurlama ve karşılama torenlerinde, her turlu dînî torenlerde, hattasavaşlarda bile mûsikî yer almıştır.

Dînî Turk Mûsikîsi icrĂ‚ edildiği mekĂ‚nlara gore CĂ‚mi Mûsikîsi ve Tekke Mûsikîsibaşlıkları altında ikiye ayrılabilir. Birbirine yakın bu iki turden TekkeMûsikîsi’nde insan seslerinin yanı sıra enstrumanlara da yer verilmiştir. CĂ‚miMûsikîsi’ nde ise enstruman kullanılmaz. Ezan, kaamet, salĂ‚, salĂ‚tu’s-selĂ‚m,mi’rĂ‚ciye, mevlîd, tekbîr, temcîd, tesbîh, mahfel surmesi, munĂ‚caat gibi cĂ‚miyeait formlarla; mevlevî Ă‚yini, nefes, durak gibi tekkeye ait formlar ve her ikimekĂ‚nda da ortak kullanılan ilĂ‚hi, tevşîh, şugl, na’ t gibi formlar Dînî TurkMûsikîsi’ ni oluşturur.

CĂ‚mi Mûsikîsi eserlerinde gorulen zĂ‚hidĂ‚ne, ağır başlı uslûp, Tekke Mûsikîsieserlerinde yerini tasavvufî bir coşkuya bırakır. Bu coşkulu oluşumda bir coktarikatta yer alan ve mûsikî eşliğinde yapılan “zikir” in rol oynadığısoylenebilir.

Tekke Mûsikîsi formlarından en gelişmiş olanı Mevlevi Âyinleri’ dir. Bu eserleraynı zamanda tum Turk Mûsikîsi’ nin en geniş, en sanatlı ve en onemlieserleridir.

Mevlevî Âyinleri; Hz.MevlĂ‚nĂ‚’ nın ebedî Ă‚leme intikĂ‚linden sonra ona ve onunduşuncelerine Ă‚şık insanların kurdukları “Mevlevîlik” tarîkatının urunleridir.

Hic şuphe yok ki, Mevlevî Âyinleri konusu bir değil yuzlerce kitap konusuolabilecek, uzerine ciltlerce eserler yazılabilecek kadar geniştir.

Mevlevî Âyini bestekĂ‚rlarının doğum - olum tarihlerini tespitte hicrî tarihbildiren kaynaklara ve varsa ebced hesabıyla duşurulen tarih dizelerineyonelip, onları titizlikle milĂ‚dî tarihe cevirdik. Burada karşımıza cıkan hicrîyılın, milĂ‚dî yılın bir değil coğu kez iki yılına karşılık gelmesi probleminiher iki yılı da yazıp; kuvvetle muhtemel olan uzun yılın altını cizmeksûretiyle cozmeyi uygun gorduk. Bir ornek vermek gerekirse:

DellĂ‚lzĂ‚de İsmĂ‚il Efendi hicrî 1212 yılında doğmuştur. Olumu icin HĂ‚fız’ınmezar taşına duşurduğu tarih mısrĂ‚ı ise hicrî 1286’ ya karşılık gelir.

“Huld’u DellĂ‚lzĂ‚de’ye dĂ‚im mekĂ‚n ede HudĂ‚” H.1286

H.1212 yılı milĂ‚di 1797 yılının 26 Haziran’ında başlayıp, 1798 yılının 14Haziran’ında biter. Dolayısıyla doğumu 1797-1798 yıllarından birisi olup cok azda olsa 1797 olma ihtimali daha fazladır.

Olumu olan H.1286 yılı ise milĂ‚di 1869 yılının 13 Nisan’ında başlayıp, 1870yılının 2 Nisan’ında son bulur. Dolayısıyla olumu 1869- 1870 yılarından birisiolup, buyuk ihtimalle 1869 yılıdır. (Kitapta verilen cetvel incelenirse her ikiyılın da yazılmış, ihtimĂ‚li yuksek olan yılların altının cizilmiş olduğugorulur).

Yine Mevlevî Âyini bestekĂ‚rlarını listelerken vefĂ‚t etmiş olanlarla yaşayanlarıayrı ayrı sıralamayı uygun gorduk VefĂ‚t etmiş olanları olum tarihlerine,yaşayanları ise doğum tarihlerine gore sıraladık.

Bestelenmiş butun Mevlevî Âyinleri’ne hakkında ne soyleniyor olursa olsunkitapta yer verdik. Forma uygunluğu, geleneğe uygunluğu konusunda hicbirayırıma gitmeyip bunu muzikolog ve icrĂ‚cıların yorumlarına bıraktık.
MEVLEVÎÂYİNLERİ

1- Ozellikleri

Kitabımızın asıl konusunu teşkîl eden Mevlevî Âyinleri, mevlevîhĂ‚nelerde Sema’Toreni (yani mukĂ‚bele) esnasında “mutrıb” denilen mûsikî topluluğunun calıpsoylediği, mevlevî bestekĂ‚rlarca sema’a eşlik amacıyla bestelenmiş eserleredenir.

Tıpkı Sema’ Toreni gibi Mevlevî Âyini formunun da XV-XVI.yuzyıllarda kalıphalinde tespit edilip, gunumuze kadar gelen son şeklini aldığı soylenebilir.

Mevlevî Âyinleri’nin onemli ozelliklerinden biri farklı devirlerin ve farklıbestekĂ‚rların eserlerinin bir araya getirilebilmesidir. XV veya XVI.yuzyıldabestelendiği sanılan PencgĂ‚h Âyin-i Şerîf’in başında XIX.yuzyılbestekĂ‚rlarımızdan Neyzen SĂ‚lih Dede’nin peşrevinin calınması yahut bir Ă‚yininbaşka bir Ă‚yinden alınan bolumlerle tamamlanması bu duruma ornek olarakgosterilebilir.

Kendilerine has husûsiyetleri aşağıda acıklanacak olan bu eserlerin anabolumleri Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın Mesnevî, DîvĂ‚n-ı Kebîr ve RubĂ‚iyyat’ından alınmışFarsca şiirlerinden bestelenir. Ender olarak bazı mevlevî şĂ‚irlerin şiirlerinede yer verildiği gorulmektedir. Bunlar arasında Sultan Veled, Ulu Ârif Celebi,EflĂ‚kî Dede, Şeyh GĂ‚lip, Molla CĂ‚mî, Şeyhî, Semtî, GĂ‚vsî Dede sayılabilir[50].

Ayrı Ă‚yinlerde aynı guftenin yer aldığı da gozlenmektedir. Ama tum Ă‚yinlerdeEflĂ‚kî Dede’ nin,
Ey kihezÂr Âferin bu nice sultÂn olur,

Kulu olan kişiler, husrev u hĂ‚kĂ‚n olur

Her ki bugun Veled’e inanûben yuz sure,

Yoksul ise bÂy olur, bay ise sultÂn olur.

dortluğu mutlaka ucuncu selĂ‚mdayuruksemĂ‚î usûlunden bestelenmiştir. Ayrıca yine tum Ă‚yinlerin IV.SelĂ‚m’ında(ki coğunlukla II.SelĂ‚m ile aynıdır) Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın meşhur,
SultĂ‚n-ımenî, sultĂ‚n-ı menî

Ender dil u cĂ‚n îmĂ‚n-ı menî

Der men bidemî men zinde şevem

Yek cĂ‚n ci şeved, sad cĂ‚n-ı menî.



SultĂ‚nımsın, sultĂ‚nımsın,

Gonlumdesin, cĂ‚nımdasın, îmĂ‚nımsın.

İcimdeysen ancak ben dirilirim,

Bir cĂ‚n ne demek, sen benim yuz cĂ‚nımsın.”

dortluğu Ağır Evfer usûlundenbestelenerek kullanılmıştır.

Tıpkı sema’ gibi Mevlevî Âyini de her birine “selĂ‚m” adı verilen dort bolumdenoluşur. Başta calınan Devr-i Kebîr usûlundeki peşrevler Turk KlĂ‚sikMuziği’ndeki Devr-i Kebîr peşrevlerden farklılık gosterir.

Mevlevî bestekĂ‚rlarca Muzaaf Devr-i Kebîr adı verilen bu usûl iki Devr-i Kebîr’in birleştirilmesinden oluşturulmuştur ve 56 zamanlıdır. Bu ozellik peşrevinSema’ Toreni kısmında anlatılan Devr-i Veledî’ye eşlik amacıyla olmasındandır.Nitekim Devr-i Kebîr usûlu, diğer usûllere gore Devr-i Veledî’ deki yuruyuşe enuygun olanıdır. Bu usûlde herhangi bir aksak bolunme olmaz. İki Devr-i Kebîr’in birleştirilmesinin sebebi ise daha uzun peşrevler bestelemek, boylecetekrarı azaltmak amacını guder. Cunku Ă‚yin peşrevleri Devr-i Veledîtamamlanıncaya kadar bitince başa donmek sûretiyle tekrar edilirler.

Devr-i Veledî’nin bitmesiyle peşrev durur. Burası peşrevin herhangi bir yeriolabilir. Bu sebeple bazı Ă‚yin peşrevlerinde karar bolumleri dahî yeralmamıştır.

Mevlevî Âyinleri’nin I.SelĂ‚m’ı coğunlukla Devr-i RevĂ‚n, bazen de Ağır Duyekusûlleri ile olculmuştur. II. ve IV.SelĂ‚m’lar mutlaka Ağır Evfer usûlundedir.Âyinlerde bu usûle genellikle son beş zamanından girilir. Bazı Ă‚yinlerde bu ikiselĂ‚m gufte ve melodi olarak birbiriyle aynı olabilmekte, bĂ‚zı Ă‚yinlerde isemelodi aynı kalırken gufte farklı olabilmektedir.

Mevlevî Âyinleri’ nin III.SelĂ‚m’ları en geniş ve sanatlı bolumleridir. Bubolumde usûl geckilerinin yanısıra carpıcı makam geckileri de gorulur.III.SelĂ‚m genellikle 28 zamanlı Devr-i Kebîr usûluyle başlar. Devr-i Kebîryerine bazen Ağır Duyek, Frenkcin, Fahte, Cifte Duyek de kullanılmıştır.

III.SelĂ‚m’da bu ilk kısımdan sonra, aksaksemĂ‚î usûlunden bestelenmiş bir sazterennumu ile EflĂ‚kî Dede’nin:
Ey kihezĂ‚r Ă‚ferîn bu nice sultĂ‚n olur.

mısraı ile başlayan Turkce dortluk yuruksemĂ‚î usûlu ilebestelenir. Bunu aynı usûlden bestelenmiş saz terennumleriyle birbirinebağlanan gufteler izler, yuruksemĂ‚î hızlanarak devam eder, coştukca coşar...

Mevlevî Âyinleri’nin selĂ‚mları, SemĂ‚’ Toreni kısmında belirttiğimiz selĂ‚mlarınmĂ‚nĂ‚ ve tezĂ‚hurlerine uygun olarak, hatta bu duyguları oluşturacak nağmelerle

bestelenmiştir. SemĂ‚’ Toreni’nin III.SelĂ‚m’ı Allah’ın buyukluğu ve kudretikarşısında duyulan hayranlığın aşka donuşmesiyle oluşan bir cezbe hĂ‚linisembolize eder. Yani bir nevî mîrĂ‚c hĂ‚lidir. Mevlevî Âyinleri’nde de bubolumler gittikce yuruyen ritmlerle ve gittikce yukselen perdelerlebestelenmiştir.

IV.SelĂ‚m ise insanın kulluğa donuşunu ve kulluğunu idrĂ‚kini temsîl eder. Buradakullanılan Ağır Evfer usûlu ile melodi ve ritmdeki coşkunluk yerini kararlı birhuzûra bırakır.

IV.SelĂ‚m’dan sonra sazlarla icrĂ‚ edilen Duyek usûlunde bir Son Peşrev ve SonYuruksemĂ‚î ile Ă‚yin sona erer.

Bu yapısı ile Mevlevî Âyinleri Turk Mûsikîsi’nin en buyuk ve sanatlı eserleridir.Bu yuzden Ă‚yin bestelemek bestekĂ‚rlıkta zirve kabûl edilir.

XV-XVI.yuzyıla ait “Beste-i Kadîm” adıyla tanınan ve bestekĂ‚rları bilinmeyenPencgĂ‚h, Huseynî ve DugĂ‚h Âyin-i Şerîflerden PencgĂ‚h makamındaki Ă‚yin mevlevîbestekĂ‚rlara tam bir numûne olmuştur ve tam bir bestekĂ‚rlık Ă‚bidesidir. Dahasonra bestelenmiş ve bestekĂ‚rı bilinen ilk Ă‚yin olan Kocek Derviş MustafaDede’nin BayĂ‚tî Âyin-i Şerîf’î ise kendinden oncekileri golgede bırakacak kadarustun bir sanat eseridir.

Daha sonra BuhûrîzĂ‚de Mustafa Efendi (Itr&#238 tarafından bestelenen SegĂ‚h Âyin-iŞerîf’de Turk Mûsikîsi’nin şĂ‚heserlerindendir.

BestekĂ‚rı bilinen bu ilk Ă‚yinlerden sonra gunumuze kadar tespit edebildiğimizkadarıyla 161 Ă‚yin daha bestelenmiştir ki, uc Beste-i Kadîm ile birlikte toplamı166’ya varır. Bu Ă‚yinler icerisinde form ve uslûba uygunluğu tartışılabilecekolanları elbette vardır. Bunlar arasında merhum Huseyin Saadeddin Arel’ inmuhtelif makamlardan bestelediği 51 Ă‚yin pek cok munekkid tarafından kıymetihĂ‚vî bulunmamaktadır. Gunumuzde bestelenen Ă‚yinlerin coğu da eleştirilere mĂ‚ruzkalmaktadır. Biz boyle bir tartışmaya girmeden tamamını listelemeyi uygungoruyoruz.

MEVLEVÎ ÂYİNLERİ

(Bestelendiği Yuzyıllara Gore)

XVII.yuzyıl oncesi



1- Huseynî Âyin-i Şerîf

Beste-i Kadîm

2- DugĂ‚h Âyin-i Şerîf

Beste-i Kadîm

3- PencgĂ‚h Âyin-i Şerîf

Beste-i Kadîm

XVII.yuzyıl



4- BayĂ‚tî Âyin-i Şerîf

Derviş Mustafa Dede (Kûcek)

5- SegĂ‚h Âyin-i Şerîf

BuhûrîzĂ‚de Mustafa Efendi (Itr&#238

6- CargĂ‚h Âyin-i Şerîf

Kutbu’n NĂ‚yî Osman Dede

7- Hicaz Âyin-i Şerîf

Kutbu’n NĂ‚yî Osman Dede

8- Rast Âyin-i Şerîf

Kutbu’n NĂ‚yî Osman Dede

9- Uşşak Âyin-i Şerîf

Kutbu’n NĂ‚yî Osman Dede

10- Nuhuft Âyin-i Şerîf

Eyyûbî Huseyin Dede

11- NihĂ‚vend Âyin-i Şerîf

MusĂ‚hib Ahmed Ağa

12- Hicaz Âyin-i Şerîf

MusĂ‚hib Ahmed Ağa

13- SabĂ‚ Âyin-i Şerîf

MusĂ‚hib Ahmed Ağa

14- BestenigĂ‚r Âyin-i Şerîf

Bursalı ÂmĂ‚ SĂ‚dık Efendi

15- Irak Âyin-i Şerîf

Abdurrahîm Dede (HĂ‚fız ŞeydĂ‚)

16- HicĂ‚zeyn Âyin-i Şerîf

Abdurrahîm Dede (HĂ‚fız ŞeydĂ‚)

17- Isfahan Âyin-i Şerîf

Abdurrahîm Dede (HĂ‚fız ŞeydĂ‚)

XIX.yuzyıl

20- Şevkutarab Âyin-i Şerîf

Ali Nutkî Dede

21- SûzidilĂ‚rĂ‚ Âyin-i Şerîf

Sultan III.Selîm Han

22- YegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Derviş Abdulkerîm Dede

23- Acembûselik Âyin-i Şerîf

NĂ‚sır AbdulbĂ‚kî Dede

24- Isfahan Âyin-i Şerîf

NĂ‚sır AbdulbĂ‚kî Dede

25- Hicaz Âyin-i Şerîf

Kunhî AbdurrĂ‚hîm Dede

26- Nuhuft Âyin-i Şerîf

Kunhî AbdurrĂ‚hîm Dede

27- SabĂ‚ Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

28- NevĂ‚ Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

29- BestenigĂ‚r Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

30- SabĂ‚bûselik Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

31- Huzzam Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

32- Isfahan Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

33- FerahfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

HammĂ‚mîzĂ‚de İsmĂ‚îl Dede

34- Şedaraban Âyin-i Şerîf

Mustafa Nakşî Dede

35- SûzinĂ‚k Âyin-i Şerîf

HĂ‚şim Bey

36- ŞehnĂ‚z Âyin-i Şerîf

HĂ‚şim Bey

37- Sûzidil Âyin-i Şerîf

Nesîb Dede

38- SûzinĂ‚k Âyin-i Şerîf

DellĂ‚lzĂ‚de İsmĂ‚îl Efendi

39- Isfahan Âyin-i Şerîf

İsmet Ağa

40- Mustear Âyin-i Şerîf

İsmet Ağa

41- RahatfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

İsmet Ağa

42- MĂ‚hur Âyin-i Şerîf

Ârif Hikmetî Dede

43- HicazkĂ‚r Âyin-i Şerîf

Manisalı CĂ‚zim Dede

44- YegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Tanbûrî KĂ‚mil Dede

45- Sûzinak Âyin-i Şerîf

SelĂ‚nikli Derviş Necib Dede

46- Neveser Âyin-i Şerif

Rifat Bey

47- FerahnĂ‚k Âyin-i Şerîf

Rifat Bey

48- Şedaraban Âyin-i Şerîf

Neyzen SÂlih Dede

49- YegĂ‚h Âyin Şerif

Hacı FĂ‚ik Bey

50- SûzinĂ‚k Âyin-i Şerîf

Hacı FĂ‚ik Bey

51- Huseyniaşîran Âyin-i Şerîf

Ali Aşkî Efendi

52- Sûzidil Âyin-i Şerîf

M.ZekĂ‚î Dede

53- MĂ‚ye Âyin-i Şerîf

M.ZekĂ‚î Dede

54- Isfahan Âyin-i Şerîf

M.ZekĂ‚î Dede

55- Sûzinak Âyin-i Şerîf

M.ZekĂ‚î Dede

56- SabĂ‚zemzeme Âyin-i Şerîf

M.ZekĂ‚î Dede

57- Nuhuft Âyin-i Şerîf

Bursalı Osman Dede



XX.yuzyıl



58- Rahatulervah Âyin-i Şerîf

Ahmed HusÂmeddin Dede

59- DugĂ‚h Âyin-i Şerîf

Mehmed CelÂleddin Dede

60- Bûselik Âyin-i Şerîf

BolĂ‚henk Nûri Bey

61- Karcığar Âyin-i Şerîf

BolĂ‚henk Nûri Bey

62- Acemaşîran Âyin-i Şerîf

Huseyin Fahreddin Dede

63- Huseynî Âyin-i Şerîf

Musullu HĂ‚fız Osman Efendi

64- YegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Rauf Yekt Bey

65- SultĂ‚niyegĂ‚h Âyin-i Şerîf

KĂ‚zım Uz

66- Bûselikaşîran Âyin-i Şerîf

Ahmed Avni Konuk

67- Dilkeşîde Âyin-i Şerîf

Ahmed Avni Konuk

68- Rûy-i Irak Âyin-i Şerîf

Ahmed Avni Konuk

69- BayĂ‚tîbûselik Âyin-i Şerîf

ZekĂ‚îzĂ‚de HĂ‚fız Ahmed Irsoy

70- Mustear Âyin-i Şerîf

ZekĂ‚îzĂ‚de HĂ‚fız Ahmed Irsoy

71- Karcığar Âyin-i Şerîf

RĂ‚kım Elkutlu

72- KurdîlihicazkĂ‚r Âyin-i Şerîf

Halepli Şeyh Ali Dede

73- Acemaşîran Âyin-i Şerîf I

Huseyin Saadettin Arel

74- Acemaşîran Âyin-i Şerîf II

Huseyin Saadettin Arel

75- Acemkurdî Âyin-i Şerîf I

Huseyin Saadettin Arel

76- Acemkurdî Âyin-i Şerîf II

Huseyin Saadettin Arel

77- AşkefzĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

78- Besteısfahan Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

79- BestenigĂ‚r Âyin-i Şerîf I

Huseyin Saadettin Arel

80- BestenigĂ‚r Âyin-i Şerîf II

Huseyin Saadettin Arel

81- BayĂ‚tî Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

82- Bûselik Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

83- DilkeşhĂ‚verĂ‚n Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

84- Evic Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

85- EvcĂ‚rĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

86- FerahfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

87- FerahnĂ‚k Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

88- FerahnumĂ‚ Âyin-i Şerîf I

Huseyin Saadettin Arel

89- FerahnumĂ‚ Âyin-i Şerîf II

Huseyin Saadettin Arel

90- HeftgĂ‚h Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

91- Hicaz Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

92- HicazkĂ‚r Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

93- Huseynî Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

94- Huzzam Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

95- Isfahan Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

96- Karcığar Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

97- KurdîlihicazkĂ‚r Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

98- LĂ‚legul Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

99- MĂ‚hur Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

100- Mustear Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

101- NevĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

102- Neveser Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

103- NihĂ‚vend Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

104- Nikriz Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

105- NişĂ‚bur Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

106- NişĂ‚burek Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

107- Nuhuft Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

108- RahatfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

109- Rahatulervah Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

110- Rast Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

111- SabĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

112- SegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

113- SultĂ‚nîyegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

114- Sûzidil Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

115- SûzinĂ‚k Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

116- Şederaban Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

117- ŞehnĂ‚z Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

118- ŞerefnumĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

119- ŞevkefzĂ‚ Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

120- TĂ‚hir Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

121- Uşşak Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

122- UzzĂ‚l Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

123- YegĂ‚h Âyin-i Şerîf

Huseyin Saadettin Arel

124- Rast Âyin-i Şerîf

Refik Fersan

125- Selmek Âyin-i Şerîf

Refik Fersan

126- ŞevkefzĂ‚ Âyin-i Şerîf

Halil Can

127- Hisarbûselik Âyin-i Şerîf

Saadeddin Heper

128- Nikriz Âyin-i Şerîf

HĂ‚fız KemĂ‚l Batanay

129-BayĂ‚tîaraban Âyin-i Şerîf

Cinucen Tanrıkorur

130-EvcĂ‚rĂ‚ Âyin-i Şerif

Cinucen Tanrıkorur

131-ZĂ‚vilaşîran Âyin-i Şerîf

Cinucen Tanrıkorur

132-NişĂ‚bûrek Âyin-i Şerîf

Cinucen Tanrıkorur

133-FerahnĂ‚kaşîrĂ‚n Âyin-i Şerîf

Doğan Ergin

134- ?

Bedri Noyan [51]

135- NihĂ‚vend Âyin-i Şerîf

KemÂl Tezergil

136- Neveser Âyin-i Şerîf

A Necdet Tanlak

137- TĂ‚hir Âyin-i Şerîf

A Necdet Tanlak

138- Evic Âyin-i Şerîf

A Necdet Tanlak

139- Acem Âyin-i Şerîf

AlĂ‚eddin Yavaşca

140- MĂ‚hur Âyin-i Şerîf

İrfan Doğrusoz

141- Muhayyersunbule Âyin-i Şerîf

İrfan Doğrusoz

142- SegĂ‚h Âyin-i Şerîf

İrfan Doğrusoz

143- NişĂ‚bur Âyin-i Şerîf

Cuneyd Kosal

144- NevĂ‚ Âyin-i Şerîf

Ali Rıza Avni Tınaz

145- SĂ‚zkĂ‚r Âyin-i Şerîf

SÂdun Aksut

146- Hisar Âyin-i Şerîf

Fırat Kızıltuğ

147- Muhayyersunbule Âyin-i Şerîf

Bekir Sıdkı Sezgin

148- Evic Âyin-i Şerîf

Erol Sayan

149- FerahfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

M.Okyay Yiğitbaş

150- Şevkutarab Âyin-i Şerîf

M.Okyay Yiğitbaş

151- BayĂ‚tî Âyin-i Şerîf

M.Okyay Yiğitbaş

152- Huzzam Âyin-i Şerîf

M.Okyay Yiğitbaş

153- ŞehnĂ‚z Âyin-i Şerîf

Mutlu Torun

154- Acemkurdî Âyin-i Şerîf

Zeki Atkoşar

155- SazkĂ‚r Âyin-i Şerîf

Zeki Atkoşar

156- MĂ‚hur Âyin-i Şerîf

Zeki Atkoşar

157- Uşşak Âyin-i Şerîf

FÂtih Salgar

158- Vecdidil Âyin-i Şerîf

Gursel Kocak

159- ŞehnĂ‚z Âyin-i Şerîf

Hasan Esen

160-?

İsmet Doğru [51]

BestekĂ‚rları yaşayan Âyin-i Şerîfler

BestekĂ‚rı Bilinmeyen Diğer Âyin-i Şerîf’ler (Uc Beste-i Kadîm’den Başka)

161- Muhayyer Âyin-i Şerîf

162- CanfezĂ‚ Âyin-i Şerîf

163- Baba TĂ‚hir Âyin-i Şerîf

164- Evic Âyin-i Şerîf

165- Bûselik Âyin-i Şerîf

166- Nevrûz Âyin-i Şerîf

2- BestekĂ‚rları

Mevlevî Âyini besteleyebilmek icin iyi bir bestekĂ‚r olmak şarttır ama yeterliolmaz. Mevlevî Âyini BestekĂ‚rının Ă‚yin rûhuna ve uslûbuna uygun eseryapabilmesi icin Hz.MevlĂ‚nĂ‚’yı, Mevlevîliği ve Sema’ı iyi anlamış; kendindenonce bestelenmiş olan Ă‚yinleri iyi incelemiş olması gerekir. Bu şartlarsağlandıktan sonra DîvĂ‚n-ı Kebîr, RubĂ‚iyyĂ‚t ve Mesnevî’den kullanılacakusûllere ve anlam bakımından birbirine uygun şiirler secilecek ve eserbestelenecektir.

Mevlevî Âyini bestekĂ‚rları arasında yukarıda verdiğimiz listede en fazla dikkatceken isim hic şuphesiz Huseyin Saadeddin Arel’dir. Yılmaz Oztuna’nın Turk MûsikîsiAnsiklopedisi’nde 700 kadar eseri kayıtlı olan ve daha cok nazariyatcı olaraktanınan son donemin bu muzikolog bestekĂ‚rının 51 Ă‚yininden tumaraştırmalarımıza rağmen yalnız Mûsikî Mecmuası’nın 154.sayısında neşrolunanNikriz Âyin-i Şerîf’inin ve Karcığar Âyin-i Şerîf’inden kucuk bir bolumununnotasını bulabildik. BestekĂ‚rın elimizdeki bu ornekleri incelendiğinde gufte veusûl geleneğine uyulmadığı hemen goze carpar. Ama dediğimiz gibi bulabildiğimizornekler cok azdır.

Turk Mûsikîsi’nin gelmiş gecmiş en buyuk bestekĂ‚rlarından biri olan HammĂ‚mîzĂ‚deİsmĂ‚il Dede Efendi 7 Âyin-i Şerîf bestelemiştir. Bu eserlerin tamamı ustun birmuzikalite ve olağanustu bir duyuş urunudur. Dede Efendi’nin tum eserleriicerisinde en cok Huzzam Âyin-i Şerîf’ini beğendiği rivĂ‚yet olunmaktadır ki, bueser Turk Mûsikî Sanatı’nın en kıymetli eserlerindendir.

Kendisi de mevlevî olan Sultan II.Mahmud’un isteği uzerine son olarakbestelediği Ă‚yini olan FerĂ‚hfeza Âyin-i Şerîf’i ise fevkalĂ‚de renklidir ve encok sevilen Ă‚yinlerdendir.

Dede Efendi’nin oğrencilerinden M.ZekĂ‚î Dede de 5 Ă‚yin bestelemiştir. Bunlararasında en beğenileni gercek bir dehĂ‚ urunu olarak nitelenen SûzidilmakĂ‚mındakidir.

Zamanının neyzenlerinin kutbu manasında “Kutbu’n NĂ‚yî” unvĂ‚nıyla tanınan OsmanDede, son donemin onemli bestekĂ‚rlarından merhum Cinucen Tanrıkorur ve gunumuzbestekĂ‚rlarından M. Okyay Yiğitbaş da dorder Ă‚yin bestelemişlerdir.

MusĂ‚hib Seyyid Ahmed Ağa, “HĂ‚fız ŞeydĂ‚” adıyla tanınan Abdurrahîm Dede, İsmetAğa, Ahmed Avni Konuk ile yaşayan bestekĂ‚rlardan Zeki Atkoşar, Necdet Tanlak veİrfan Doğrusoz ise repertuarımıza ucer Ă‚yin kazandırmışlardır. Ancak İrfanDoğrusoz’un elimizde bulunan SegĂ‚h Âyin-i Şerîf’i bir cok sesli deneme olarakTurk Mûsikîsi ve Mevlevî Âyini rûhuna kanımızca hic uygun değildir ve icindeHz.MevlĂ‚nĂ‚’dan hicbir gufte bulundurmamakla geleneğe de uymamaktadır.

Şuphesiz ki bestekĂ‚rlıkta fazla eser bestelemekten daha onemlisi sanat değeritaşıyan eser bestelemektir. Sultan III. Selîm yalnızca bir Ă‚yin bestelemiştir.Ama bu eseri Mevlevî Âyini repertuarının en kıymetli orneklerinden birisiolmuştur. Bunun gibi Huseyin Fahreddin Dede’nin Acemaşîran Âyin-i Şerîf’i detek Ă‚yinidir ve bir sanat Ă‚bidesidir.

mevlĂ‚na’nın duşuncesi etrafında şekillenen mevlevîliğin, babasının duşuncelerinisistemleştirip tarikat biciminde orgutlediğinden oturu oğlu sultan veled (o.1312) tarafından kurulduğu kabul edilir. ilhĂ‚mını kur’an ve peygamberimizinsunnet’inden alan mevlevîlik insanlığı, pek cok Ă‚şık, Ă‚lim ve kĂ‚mil murşidyoluyla, doğruya, guzel ahlĂ‚ka ve sevgiye davet etmiştir.

mevlevîlik, diğer tarikatlerde olduğu gibi insanı, kendisini bulması vekendisine gelmesini sağlamak uzere tasavvufî bir eğitimden gecirir. diğertarikatlerdekinin aksine, kendisine intisĂ‚b edenlerden ozel bir kıyafetgiymelerini ve belirli bir zikri surdurmelerini istemeyen mevlĂ‚na’nın bilinenbaşlıca uygulaması ise, muridliğe kabul edilenlerin sac, sakal, bıyık vekaşlarından birkac kıl kesmek, kendisine hilĂ‚fet verilenlere de bugun hırkadenilen geniş kollu, yakasız, onu acık bir giysi olan fereci giydirmek, halkıaydınlatma gorevini simgelemek uzere bir cerağ vermekti. başlangıcta ozel birritueli olmayan mevlevîlik, babasının duşuncelerini temel alan oğul sultanveled tarafından kendine ozgu kuralları, torenleri olan bir tarikat halinegetirildi.

mevlĂ‚na’nın ‘guneşimiz’ dediği şems-i tebrîzi’nin kişiliğiyle kavramlaşan‘murşid’ tabiri, mevlevîliğin insan-tanrı ilişkisi bağlamında geliştirdiğionemli bir mefhumdur. oyle ki murid kendini murşidinde yok etmeli ve kendinebaktığında murşidini gormelidir. murşide muhalefeti allah’a ve peygamberine(s.a.s) muhalefet bilmeli. kotuluk buyuran (nefs-i emmare) nefsi ancak birmurşidin oldurebileceğini bilen murid, murşidinin irşĂ‚dına sıkı bir şekildesarılmalıdır. mevlevîliğin coğu tarikatlerden farklı olarak uzerinde durduğunoktalardan biri de, muridin zikir ve cile aşamalarından gecme zorunluluğununolmamasıdır. mevlevîlere gore zikir ve cile gerceğe ulaşmanın temel bir yontemideğil, duşunceyi harekete gecirebilecek bir dinamiktir. gerceğe ulaşmanınbiricik yolu vardır, o da; aşk ve cezbedir.

semÂ:
dilimizde donmek, duymak ve gokyuzu anlamlarına gelen semĂ‚, bir mevleviĂ‚yininde bu uc anlamı da kapsayan bir işleve donuşur. Ă‚yin-i şerîf olarak dabilinen semĂ‚, belli kurallar icinde muzik eşliğinde yapılır. pisagor gibiduşunen filozoflara gore musikî, goklerin donuşunden hĂ‚sıl olan sesten ve busesin Ă‚henginden meydana gelir. ilginctir ki mevlĂ‚na musikî hakkında mesnevî’deşunları soyler: ‘zurnanın ağlayışı, davulun korkutuşu birazcık sûr sesinebenzer; oyle ki hikmet sahipleri, biz bu makamları gokyuzunun donuşunden aldıkderler. halkın tamburuyla caldığı, soylediği ezgiler, goğun donuşunun sesidir;inananlar tum seslerin cennetin sesiyle guzelleştiğini soyler; biz, hepimizĂ‚demi’in cuzleriydik; cennette o guzel sesleri duyduk, dinledik...’

semĂ‚ ile yani dinlemek ve duymakla manevî ve estetik duyguların gelişeceğinisoyleyen mevlana’nın mesnevî’de bu terimi işitmek, dinlemek, divan-ı kebîr’deise bugunki mevlevi Ă‚yinlerinde kullanıldığı uzere donmek anlamındakullanmıştır. mevlevi tarikatının başlıca ayini olan semĂ‚, insanın miracını,manevî yolculuğunu sembolize eder. semĂ‚ esnasında murid, benliğini (hırkasını)terk ederek hak’ta yok olur. başında sikkesi (mezar taşı), ustunde tennuresiyle(kefeni) manevî bir yolculuğa cıkar.

semĂ‚ beş bolumden oluşur:
1. peygamber efendimizin nĂ‚t-ı şerîfi’nin okunması
2. her şeye can veren nefesi temsil eden ney taksimi.
3. semĂ‚zenlerin birbirlerini selamlayarak başladığı uc kez tekrarlanan daireselyuruyuş. (sultan veled devri denir)
4. semĂ‚ ayini. (1. selĂ‚m bilgiyle doğan insanı, 2. selĂ‚m yaratılıştaki azameti,3. selĂ‚m tam teslimiyeti (fenĂ‚fillah) sembolize eder.)


zikir telkini:
belli bir manevî olgunluğa ulaşmış murid icin bazı Ă‚yinler yapılır. zikirtelkini’nde şeyh muridi onune oturtarak elini tutar, tum gunahlardansakınacağına, iyilik ve takva uzere bulunacağına dair soz alır, kelime-itevhidi uc kez telkin eder, sonra da onun icin dua eder. duanın ardından şeyh,dunya ile ilgisini kestiğini simgelemek icin muridin sacından bir kıl keser.binbir gun tekke hizmetinde bulunan murid artık bir derviştir.

tac ve hırka giyme:
tac ya da hırka giyecek murid şeyhin onune oturur, başını şeyhin dizine koyar.mevlevî silsilesini okuyan şeyh allah’tan muridi tasavvuf yolunda başarılıkılmasını dileyerek tacı ya da hırkayı giydirir ve fatihĂ‚ okur.

şeb-i arûs
mevlĂ‚na’nın olum gununun hatırası olarak yapılan merasim icin kullanılan birtabirdir. ikindi vaktinden sonra kur’an okumak ve aynu’l-cem yapılmak suretiyleicra edilen bu merĂ‚sim gecesine ‘leyletu’l-arûs’ da denilir. mevlĂ‚na 17 aralık1273’de pazar akşamı vefat etmiştir. bu geceyi, yani ‘şeb-i arûs’ gecesini,sevgiliye, hakk’a kavuşma gunu kabul eden mevlĂ‚na iki turlu olum olduğundan sozeder; birincisi, hz. peygamberimizin ‘olmeden once olunuz’ hadisine işareteden, nefsi (ego) yok ederek gercekleşen manevî olumdur. mevlĂ‚na bu olume‘vuslat’ adını verir. ikinci ise ‘fiziki olum’dur.

olumu, ayrılıktan ziyade, bir kavuşma olarak goren mevlĂ‚na, manevî tekĂ‚muleerişmiş ruhun aşk yoluyla olumsuzleştiğini, insanın bu yolla gercek saadeteeriştiğine mesnevî’de şoyle değinir: ‘ tevbesiz omur, hepten can cekişmektedir;gelip catan, adamı yaşayan olu yapan olum ise, allah’tan habersiz olmaktır.omur de allah’la hoştur, olum de; allah’a kavuşmadıktan sonra Ă‚b-ı hayĂ‚t bileateştir.’ ankebut sûresindeki; ’her nefis olumu tadacaktır. sonra ancak bizedonduruleceksiniz.’ ayetindeki ‘donmek’ kelimesinin allah’a kavuşulacağının birmujdesi olduğunu soyleyen mevlĂ‚na, ‘canı allah aldıysa olum şeker gibidir,o’nunla olduktan sonra, olmek candan tatlıdır bize’ beytinde soz ettiği gibiolumun bir son değil bir başlangıc olduğunu soyler.

mevlĂ‚na, her yıl vuslata erdiği 17 aralık tarihinde, konya’da gercekleştirilenşeb-i arûs Ă‚yiniyle anılıyor.

SEM'A


Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semĂ‚’, lugatte işitmek mĂ‚nĂ‚sındadır. Terimolarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden gecipdonmektir. Hz.MevlĂ‚nĂ‚ zamanında belli bir nizĂ‚ma bağlı kalmaksızın dînî vetasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrĂ‚ edilen sema’, sonradan Sultan Veled veUlu Ârif Celebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Celebi zamanına kadar tam birdisiplin icine alınmış, sıkı bir nizĂ‚ma bağlanmış; icrĂ‚sı oğrenilir veoğretilir olmuştur [34]. Boylece XV.yuzyılda son şeklini alan Sema’ Toreni’ nedaha sonra sadece XVII.yuzyılda NĂ‚’t- ı Şerîf eklenmiştir.

Sema’, sembolik olarak, kĂ‚inatın oluşumunu, insanın Ă‚lemde dirilişini, YuceYaratıcı’ya olan aşk ile harekete gecişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan- ıKĂ‚mil” e doğru yonelişini ifĂ‚de eder.

Mutrıb ve semĂ‚zenlerin şeyh postunu selĂ‚mlayıp, semĂ‚hĂ‚nede yerlerinialmalarından sonra şeyh efendi semĂ‚hĂ‚neye girer, mutrıb ve semĂ‚zenleriselĂ‚mlayıp posta oturur.

Mutrıbdaki saz grubu asıl olarak neylerden oluşur. Bulunduğu takdirde bu heyeterebab, kanun, tanbur gibi diğer sazlar da ilĂ‚ve edilir. Neyzenlerin başında birneyzenbaşı, Ă‚yinhanların başında da kudumzenbaşı vardır. Butun mukaabeleyikudumzenbaşı yonetir. Âyinhanlar iki veye uc kudumle usûl vurarak eseriokurlar. Ayrıca Ă‚yinhanlardan biri halîle (zil) ile, bir diğeri de zilsiz def(bendir) ile usûle iştirak eder.





Sema’ Toreni, “NĂ‚’t-ı Şerîf’le başlar. NĂ‚’t-ı Şerîf kĂ‚inatın yaratılmasınavesîle olan, yaratılmışların en yucesi Hz.Muhammed’i oven, Hz.MevlĂ‚nĂ‚’nın birşiiridir. XVII.yuzyılda bestekĂ‚rlarından “Itrî” adıyla tanınan BuhûrîzĂ‚deMustafa Efendi’nin Rast makamından bestelediği bu na’t-i, na’t-hĂ‚n ayakta vesazsız okur.





Na’t’i, kudum darbları izler. Bu Yuce Yaratıcı’nın kĂ‚inata “ol” emridir.İslĂ‚m inanışına gore Allah, insanın once cansız bedenini yaratmış, sonra onakendi ruhundan ufleyerek diriltmiştir.







Na'’t’den sonra yapılan ney taksimi işte bu ilĂ‚hî nefesi temsîl eder.





Taksimden sonra peşrevin başlaması ile şeyh efendi ve semĂ‚zenler, sema’meydanında sağdan sola doğru dĂ‚revî bir yuruyuşe başlarlar. SemĂ‚’ meydanını uckez dolaşmaktan ibĂ‚ret olan bu yuruyuşe “Devr-i Veledî” denir.

SemĂ‚hĂ‚nenin giriş kapısı ile tam karşıdaki kırmızı post arasında var olduğukabul edilen bir cizgi, semĂ‚hĂ‚neyi iki yarım daireye boler. “Hatt-ı istivĂ‚”denilen bu cizgi, mevlevîlerce kutsal sayılır ve aslĂ‚ uzerine basılmaz .

Dorduncu bolum, Sultan Veled devridir. Bu, Semazenlerin birbirine uc kere selamvererek, bir peşrevle dairevi yuruyuşudur. Şekilde gizli ruhun ruhaselamıdır...SemĂ‚’ meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semĂ‚zen, Hatt-ıİstivĂ‚’ya basmadan ve posta sırt cevirmeden donerek karşıya gecer. Boylecearkasından gelen semĂ‚zenle karşı karşıya gelir. Bir an goz goze gelen ikiderviş, aynı anda one doğru eğilerek birbirlerine baş keserler. Buna “MukĂ‚bele”denir.

Postun tam karşısında Hatt-ı İstivĂ‚’nın sema’ meydanını kestiği noktaya gelenderviş burada da baş keser ve Hatt-ı İstivĂ‚’ya basmadan yuruyuşune devam eder.

Ucuncu devrin sonunda şeyh efendinin posttaki yerini almasıyla Devr-i Veledîtamamlanır. Bu devirler, şeyh denilen mĂ‚nevî terbiyecinin rehberliğinde MutlakHakîkat’i “İlm-el Yakîn” olarak bilişi, “Ayn-el Yakîn” olarak goruşu, “Hakk-alYakîn” olarak da O’na erişi sembolize eder.

Kudumzenbaşının Devr-i Veledî’nin bittiğini îkĂ‚z eden vuruşları ile neyzenbaşıkısa bir taksim yapar ve Ă‚yin calınmaya başlar.

Semazen ustundeki siyah hırkayı cıkararak, sembolik olarak, hakikate doğarkollarını bağlayarak bir rakkamını temsil eder. Boylece Allah'ın birliğineşehadet eder.





SemĂ‚zenler tek tek şeyh efendinin elini operek izin alır ve sema’abaşlarlar.





Sema’, her birine “selĂ‚m” adı verilen dort bolumden oluşur ve semĂ‚zenbaşıtarafından idĂ‚re edilir. SemĂ‚zenbaşı, semĂ‚zenlerin donuşlerini kontrol ederekintizĂ‚mı temin eder.

I.SelĂ‚m, insanın kendi kulluğunu idrĂ‚k etmesidir.

II.SelĂ‚m, Allah’ın buyukluğu ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifĂ‚de eder.

III.SelĂ‚m bu hayranlık duygusunun aşka donuşmesidir.

IV.SelĂ‚m ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa donuşudur. CunkuİslĂ‚m’ da en yuce makam, kulluktur.





IV.SelĂ‚m’ın başlaması ile “postnişîn” yani şeyh efendi de hırkasınıcıkarmadan ve kollarını acmadan sema’ a girer. Postundan sema’ meydanınınortasına kadar donerek gelir ve yine donerek postuna gider. Buna “Post SemĂ‚’ı”denir.







Bu arada IV.SelĂ‚m bitmiş, Son Peşrev ve Son YuruksemĂ‚î calınmış, son taksimyapılmaktadır.



Şeyhin posttaki yerini almasıyla Son Taksim de sona erer ve Kur’an-ı Kerîm’denbir bolum yani “Aşr-ı Şerîf” okunur. Son dualar, Allah’ın adı olan “Hû”nidĂ‚ları ile son selamlaşmalarla SemĂ‚’ Toreni sona erer. Şeyh Efendi’den sonrasemĂ‚zenler ve mutrıp da şeyh postunu selĂ‚mlayıp semĂ‚hĂ‚neyi terkederler.
__________________