Ebû Abdullah el Kalansî (k.a.) hazretleri zamanın buyuklerindendir. O başından gecen bir hadiseyi şoyle anlatmaktadır:

-"Seyahatlerimin birinde gemiye binmiştim. Şiddetli ruzgÂr esmeye başladı. Buyuk bir tufan oldu. Gemide bulunanlar dua ederek ağlamaya başladılar. Turlu turlu adaklar adıyorlardı. Bense onların bu halini seyretmekten başka bir şey yapmıyor sadece bir kenara cekilmiş Allah'ıma hamdediyordum. Gemidekilerden birkac kişi gelip bana:

- Sen de bir şey adasana! dediler.

Ben onlara :

- Benim bir dunyalığım yok ki, ne adak adayayım dedim.

Birakmadılar, cok sıkıştırdılar... İlla da bir şey adamamı istiyorlardı. Ben:

- Allah'ım eğer bu beladan kurtulursam asla fil eti yemiyeceğim, diye adakta bulundum

- Bu senin yaptığın nasıl adak,hic fil eti yenirmi? dediler.

Ben onlara:

-Allah oyle aklıma getirdi. Dilime onu soyletti Allah, dedim.

Cok gecmeden bindiğimiz gemi battı. Bir grupla beraber yuzerek sahile cıktık. O arada bir kac gun gectiği halde hic bir şey yememiştik. Cok da acıkmıştık. Ansızın bir fil yavrusu cıkageldi. Bulunduğumuz yerin yakınlarında hicbir insan emaresi, koy- kasaba gibi şey yoktu. Yanımdakiler fil yavrusunu kesip yediler, bana da yemem icin cok ısrar ettilerse de ben:

- Fil eti yemeyeceğime dair ahdettim, adağım var, dedim ve filin etinden yemedim.

-Zaruret halinde yenir ill da ye! dedilerse de yemedim.

Onlar bir miktar yedikten sonra uyuya kaldılar... Biraz sonra onlar uykuda iken o filin anası yavrusunun gittiği yerden gelerek koklaya koklaya kemiklerini buldu. Sonra da o kokudan kimde buldu ise ayakları altına alarak teker teker oldurdu.. Sıra bana geldiğinde beni iyice muayene eder gibi tekrar tekrar kokladı. Bende yavrusunun kokusundan bir eser bulamayınca da arkasını donerek hortumuyla binmemi işaret etti. Bir ayağını kaldırarak tekrar tekrar işaret ediyordu. Anladım ki binmemi işaret etmekte... Bindim... Uzerine bindikten sonra doğru oturmamı işaret etti. Ben de biraz daha doğru oturmaya calıştım.

Ben uzerine bindikten sonra fil o kadar sur'atle yol almaya başladı ki, tarifi imkÂnsız. Beni etrafı yeşillik ve surulmuş tarlaları olan bir yere goturdu. Aşağı inmem icin işaret etti. İndim. Ben yere indikten sonra o evvelkinden daha sur'atli bir şekilde uzaklaşıp gitti.

Sabah olunca karşımda bir grup insan gordum. Beni yanlarında beraber goturduler. Tercuman vasıtasıyla anlaşıyorduk. Tercumanları bana durumu, buraya nasıl geldiğimi sordu. Ben başımdan gecenleri olduğu gibi anlattım. Hayretler icinde kaldılar...

Bana:

- O senin anlattığın yerden burası kac gunluk mesafedir biliyormusun? dediler.

Bilmediğimi soyledim. Ancak bir gunde geldiğimi bildirdim.

- Orası sekiz gunluk yoldur, fil nasıl seni bir gunde getirmiş... dediler.

Sonra bana luzumlu gıdayı temin ettikten sonra memleketime gelebilmem icin hem azık verdiler, hemde binek icin bir at verip yolcu ettiler...
__________________