Haci Bektas-i Veli


Prof. Dr. M. Es'ad Cosan

( Son Mesaj, sayi: 3, Mart 1995)

Simdi Haci BektĂ‚s-i Velî'nin hayati hakkinda bazi bilgiler vereyim size... Ondan sonra, eserleri hakkinda bilgi verecegim. Ondan sonra, gorusleri ve MakalĂ‚t icindeki fikirleri hakkinda iddiali seyler soyleyecegim. Mevcut bilgileri degistirecek, alti kirmizi kalemle cizilecek seyler soyleyecegim. Ondan sonra da sorulariniz olursa, onlari cevaplandirmak icin bir zaman ayirmayi dusunuyorum.

Haci BektĂ‚s-i Velî'nin zamani ile ilgili dokumanlar, belgeler cok azdir. Haci BektĂ‚s-i Velî Horasan'lidir. Horasan bugun Iran'in kuzey dogusuna, Hazar Denizi'nin guney dogusuna rastlayan mintika... Ozbekistan'in, Turkmenistan'in, Afganistan'in bir kismini icine alan bir bolge... Bu bolgede, NisĂ‚pur sehrinde dogdugu rivayet ediliyor. Dogru olabilir. Bunun dogrulugunu eserin icindeki fikirlerin tahlilinden, Haci Bektas'in kulturel yapisinin incelenmesinden de te'yid ediyoruz. Boyle oldugu mumkun...

Haci BektĂ‚s-i Velî, onu sevenlerin soyledigine gore Arap soyundan, hattĂ‚ Peygamber Efendimiz'in evlĂ‚dindan... YĂ‚ni seyyid... Kendileri seyyid diyorlar, cok net olarak... O zaman tabii bir Arab'in kalkip da Turkculuk yapmasi olamaz.

Sonra Arap kulturune reaksiyon olarak Kirsehir'de Turkcu bir cereyan baslatmis!?.. Bu masal, boyle sey olamaz. Mumkun degil boyle sey olmasi... ZÂten, milliyetcilik cereyanlari 19. Asir'da cikmis. O asirda boyle bir miliyetcilik cereyani yok... Kavmiyetcilik cok gunah, ayip diye dusunuyor herkes... Bircok kavimler bir potada erimis, birbirlerini kardes biliyorlar. Boyle bir sey bahis konusu degil... Simdiki az dusunen dusunurlerin fantazileri... Mumkun degil...

--Seyyid olmasi mumkun mu?..

--Mumkundur. Cunku, NisĂ‚pur Arap ordugĂ‚h merkezi idi zĂ‚ten... Araplarin futuhat ordularinin karargĂ‚hi idi. NisĂ‚pur'dan Arap oldugunu bildigimiz cok alim yetismistir. MeselĂ‚, HĂ‚ce Abdullah-i EnsĂ‚rî; yĂ‚ni ensardan, Medine'den, Medine kabilesinden... Cok net olarak sulĂ‚lesini, seceresini biliyoruz Arap kavminden... NisĂ‚pur'a yakin bir sehirden... Daha pek cok isimler verilebilir. Mumkundur, Haci BektĂ‚s-i Velî de seyyid olabilir.

ZĂ‚ten MakalĂ‚t isimli eserini Farsca degil, Turkce degil Arapca olarak yazmistir. O devirde Farsca cok yaygin ve Haci BektĂ‚s'in yasadigi zamanda bir cok kimse Farsca yaziyor. Divanda, devletin kademelerinde Farsca konusuluyor. Sonra Karamanoglu Mehmed Bey, ''Bundan sonra bargĂ‚hta, dergĂ‚hta Turkce konusulsun!'' demis de, Farsca'dan oyle vaz gecilmis. MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddin-i Rûmî Konya'da - -biliyorsunuz-- Mesnevî'yi Farsca soyluyor. Boyle bir durumda Arapca eser yaziyor. Dogru... Demek ki, Arap irkindan ki, Arapca yazmayi uygun gormus.

Ne zaman yasamis?.. Cesitli rivayetler var, onlari inceliyoruz. Burda detayi var, o detaya sizi sokmak istemem, yormak istemem. MevlÂn ile cagdas...

Tarikatlarin tekkelerinde tomarlar vardir. Boyle tomar halinde durulmus, deri veya cok saglam kÂgit uzerine yazilmis secereler vardir. YÂni, bu makama kim geldi, ondan sonra kim geldi, ondan sonra kim geldi?.. Boyle sira ile yazilir ve intikal eder. Seyhinden halifesine, ondan otekine intikal eder. Iste o tomar denilen bu secere kÂgitlarinda verilen bazi rakamlar var.... O rakamlarin dogru olmasi mumkundur. Cunku, o gibi evrak muhafaza edilmistir, korunmustur ve ordan alinmis olmasi mumkundur.

Altmisuc yil yasamis; milĂ‚dî 1209'da dogup, 1270'de vefat etmistir o kayitlara gore... Biz bunu birtakim vakfiye kayitlarindan da tesbit ettik, yanlislari duzelttik. Baska tarihler soyleyenler var... 738'de olmustur diyenler var... Mumkun degil; cunku, ondan kirk elli yil once yazilmis vakfiye kayitlarinda merhum gibi ifadelerle bahsedildigine gore, demek ki ondan evvel olmus diye cikartiyoruz.

Yakin devirde onunla ilgili bilgi veren kitaplara bakiyoruz ve bu verdigimiz rakamlarin dogru oldugunu tahmin ediyoruz. Hicrî 606 - 669, milĂ‚dî 1209 - 1270 yillari arasinda yasamis ki, bu MevlĂ‚nĂ‚ ile akran demektir, cagdas demektir. ZĂ‚ten menĂ‚kibnĂ‚melerde de onunla cagdas olduguna dair, birbirleriyle munĂ‚sebetleri olduguna dair rivayetler var...

Konusmayi canlandirmak icin, o rivayeti anlatayim. EflĂ‚kî diye MenĂ‚kibul Arifîn'i Maarif Klasikleri arasinda nesredilmis olan, MevlĂ‚nĂ‚'dan sonra yasamis, onun torunuyla cagdas bir yazar var... O MevlĂ‚nĂ‚ ile ilgili rivayetleri duyarak, cevreden toplayarak o eseri meydana getirmis.

Diyor ki: Kirsehir'de bir Sulucakarahoyuk denilen yerde --simdiki Hacibektas kasabasi-- bir sahis varmis ve MevlĂ‚nĂ‚'ya muhalif imis. Bir muridini, halifesini oraya gondermis. Demis ki: ''Git o MevlĂ‚nĂ‚ denilen adama, sor ki: Eger aradigini bulduysa, Rabbine kavustuysa, erdiyse, erenlerden olduysa; bu velveleyi, bu gurultuyu kessin!.. Bu gurultu ne?.. Bulmus, muradina ermis. Eger aradigini bulamamissa, bu gurultu niye?.. Bulamayan insanin bu gurultusu iddia oluyor, palavra oluyor, gosteris oluyor, tantana oluyor. O da tasavvufta makbul bir sey degil... Git bunlari o zata soyle!'' demis Haci Bektas-i Velî, EflĂ‚kî'ye gore...

EflĂ‚kî tabii, Mevlevî dervisi... Soyle anlatiyor: Haci Bektas-i Velî'nin gonderdigi sahis Konya'ya gelmis. sormus:

''--Bu MevlÂn nerdedir?..''

''--Falanca medresededir.''

O medreseye gitmis, kapisindan iceriye girmis. MevlÂn o anda semÂ' halinde...

SemÂ' dedigimiz sey, artik radyodan, televizyondan hepiniz duydunuz, gordunuz, biliyorsunuz ki vecde gelerek donmek... Tabii, vecdsiz donup de sonra vecde ulasmak tarzinda kullaniliyor simdi... Eskiden tabii olan sekli, vecde geldi mi donerdi insan... Simdi done done vecde gelmeyi deniyorlar. Tersine bir calisma...


MevlĂ‚nĂ‚ meselĂ‚, kuyumcular carsisinda dolasiyormus. SelĂ‚heddin-i Zertûb'un --altin isciligi isleyen kuyumcu SelĂ‚haddin'in-- dukkĂ‚ninin onune gelince... Icerden cekic sesleri geliyor. Yuzuk yapacak, bilezik yapacak altini... ''Takka tiki tiki... Takka tiki tiki... Takka tiki tiki...'' bir calisma var. O seslerden MevlĂ‚nĂ‚ vecde gelmis, baslamis semĂ‚' etmege; yĂ‚ni, pervĂ‚neler gibi donmege...

PervÂne de aslinda kelebek adidir; sonradan yapilan bu elektrikli doner alet degil... Ve soyle diyor:

Yeki gencî pedîd Ă‚med, der in dukkĂ‚n-i zer kûbî,
Zihî sûret, zihî ma'nî, zihî hubî, zihî hubî.

''Su kuyumcu dukkĂ‚nindan bir hazine gozume gorundu. Su kuyumcu dukkĂ‚nindan iceriye baktim; bir hazine gozume eristi. Zuhura geldi ki, ne guzel sûret, --yĂ‚ni gorunum-- ne guzel mĂ‚nĂ‚ --yĂ‚ni sîret, ic hali- - Disi guzel, ici guzel... Ne guzellik, ne guzellik... YĂ‚ni orda o SelĂ‚haddin-i Zerkûb'un dukkĂ‚nina bakmis. Evet, esnaf... Kuyumculuk isi yapiyor, imalĂ‚tla mesgul...

MevlĂ‚nĂ‚ onu kapidan gorunce... Yuzu guzel, nurlu... Ici guzel; kalbinin, sîretinin, mĂ‚nevî halinin guzelligini gormus MevlĂ‚nĂ‚... ''Ne guzel yuz, ne guzel ic alemi; ne guzellikler, ne guzellikler...'' diye cosmus, semĂ‚a geliyor. SemĂ‚' bu... YĂ‚ni boyle vecde gelip, kendinden gecip, aska gelip donmek...


Simdi vecde gelmis donuyor MevlĂ‚nĂ‚... Bir taraftan da bir rubĂ‚î soyluyor. Ama rubĂ‚îyi onlar bizim gibi duz okumazlardi. YĂ‚ni gazel demek, rubĂ‚î demek, o zaman icin ses esliginde, makamla, bir ahenkle soylemek demek... Duz siir okur gibi, boyle kas catarak soylemek degil...

Bir taraftan donuyormus, bir taraftan da bir ilĂ‚hî soyluyormus ki, Turkce'si soyle:

''Eger senin yÂrin, dostun, sevgilin yoksa, neden taleb etmiyorsun?.. Eger yÂrini, sevdigini, dostunu bulup ona kavustuysan nicin tarab etmiyorsun?..''

Tarab etmek, sevinmek demek... Tarabya, Bogazda sevincli islerin oldugu yermis demek ki... ''Nicin o zaman da sevinc izhar etmiyorsun?.. Tenbel tenbel oturmussun da, kendi acĂ‚ip halinin farkinda degilsin de, bizim halimize ne kadar acĂ‚ip hal diyorsun. Halbuki, senin halin acaip... Yoksa kalk talep et, gayrete gel; varsa, sevincinden sikir sikir oyna!'' demek istiyor MevlĂ‚nĂ‚... O zaman Haci BektĂ‚s-i Velî'nin tenkidine cevap vermis oluyor.

YÂni, ''Bulduysa otursun yerine!'' demisti; ''Buldumsa, sevincimden oynayacagim.'' diyor. ''Bulmadiysa, yine otursun yerine!'' demisti; ''Bulmadiysam, aramak icin bir coskunluk icine girecegim.'' demis oluyor. Tabii bunlar bir meseleye iki ayri bakistir; ictihad farki... Birisi o zihniyette, birisi baska zihniyette... Ikisi de hakli olabilir, mumkundur; cunku, niyetleri temizdir.

Iste boyle munĂ‚sebetleri oldugu dusunuluyor. Sizin hatirinizda cok rahat kalabilir ki, biz bir profesorden duyduk diyebilirsiniz, MevlĂ‚na ile cagdastir Haci Bektas-i Velî... Oyle Orhan Gazi'yi gormuslugu, yenicerilerinin kurulusunda dua ettigi, kilic kusattigi filĂ‚n yok... Olsa olsa, o isi torunlari yapmistir. Ondan sonra Haci Bektas'in kendisi sanilmistir. Aslinda oyle olmadigi muhakkak...


Mentes adinda bir kardesi oldugu muhakkak... AsikpasazÂde diye bir kimse var... Kirsehir'den Kayseri'ye dogru gecerken sol tarafta gormussunuzdur; bembeyaz, sahÂne, guzel, sevimli bir sanat eseri var... Asik Pasa'nin turbesi... Iste onun torunu olan bir AsikpasazÂde var ki, Osmanli tarihi yazmistir. Tarihcilerimiz bilir. Icinizde o bolumde olan var...

AsikpasazĂ‚de diyor ki, ''Be bu Haci Bektas-i Velî'nin ve cocuklarinin ahvĂ‚lini butun detayi ile biliyorum.'' diyor kitabinda... Biliyormus ama, soylememis mubĂ‚rek... Bildigini yazsaydin ya... ''TevĂ‚tur-u sahih ile hepsini bilirim.'' diyor. Kirsehir'lidir, bilebilir, dogrudur. Zaman bakimindan arada uzun bir zaman farki var ama, bilebilir. Diyor ki, ''O seyhlikten, muridlikten uzak, kendi halinde bir budelĂ‚ aziz idi.''

BudelĂ‚ demek, evliyĂ‚nin birisi gidince yeri otomatik doldurulan, sayisi belli, ucler, kirklar, yediler gibi birisi demek... MĂ‚nevî makami vardi demek istiyor. ''Kendi basinda bir insandi. Oyle seyhlik, muridlik, silsile, tarikat meselesi yoktu.'' diyor AsikpasazĂ‚de...

Biz simdi ilim adami olarak, her tarih kitabinda yazilani kabul etmiyoruz. Muskulpesendiz, talebeyi terletir gibi boyle yazarlari da, eserlerini de terletiriz biz... Inceliyoruz, dogru degil...

--Niye dogru degil, nerden cikariyorsun?.. AsikpasazÂde Kirsehir'li... Hem ona da yakin bir zamanda yasamis, sen yirminci yuzyilda yasamissin.

--Eseri var elimizde... Haci Bektas eserinde seyhlikten, muridlikten, tasavvuftan bahsediyor. Sen de ilgisi yok diyorsun; dogru degil... Eseri, tekzib ediyor yÂni... Biz delilleriyle onun ilgisi oldugunu gostermis oluyoruz.


Ozel hayatiyla ilgili cesitli rivÂyetler var... Adi bile munÂkasali... Bazi rivayetlerde adi Bektas... Bazilarinda Bektas isim degil lakab; adi Muhammed... Olabilir. Bektas cunku, Turkce bir isim... Kendisi Arap asilliysa, Muhammed diye ismi olabilir.

Horasan'dan geldigi kesin... Hacca gittigi kesin...

--Nerden kesin hacca gittigi?..

--MenĂ‚kibnĂ‚meye bakarsaniz, inanmaya-bilirsiniz. MenĂ‚kibnĂ‚me'de yazdigina gore, seyhi LokmĂ‚n-i Perende denilen mubĂ‚rek zĂ‚t hacca gitmis. Hacda Arafat'a cikmislar. Arafat'ta muridlerine demis ki, ''Ah, simdi bizim NisĂ‚pur'da arafe gunu... Her evde bir faaliyet vardir. Tavalarda pisi pisirilir.'' Hanimlar bilirler bu isi... Hamur yapiliyor. Kizgin yagin icinde pisiriliyor. Zeytin yaginda piser, peynirle guzel olur. LokmĂ‚n-i Perende, ''NisĂ‚pur'da bugun ne guzel pisi pismistir, arafe gunu bayram icin hazirlik yapilmistir.'' filĂ‚n deyince; Haci BektĂ‚s-i Velî evliyalik yoluyla seyhinin Arafat'ta boyle dedigini duymus. Horasan'dan almis eline bir tabagi, hoop gelmis Arafat'a, pisileri getirmis seyhine... Tabii bu menkabe, boyle yaziyor MenĂ‚kibnĂ‚me... Ondan dolayi adina haci demisler.

Ama biz eserini inceledigimiz zaman, hac yapilan yerlerle ilgili o kadar canli tasvirlerde bulunuyor ki, o diyarlari gezmis oldugu anlasiliyor. Bir kac defa da hac yapmistir hattÂ... Hem de sunu soyleyeyim, su zamanda hacilik kolaydir amma, o devirde hacilik cok zor oldugundan, cok kiymetli bir unvandir. Herkes hacca gidemez. Osmanli padisahlarindan hacca giden bir tek fert yoktur. Belki vekil gondermislerdir amma, kendisi gidememis. Herkesin gitmesi kolay degil...

Su bizim bir asir oncesine, vapurun ve otomobilin olmadigi devreye gittiginiz zaman, birisinin adinin basinda haci unvanini gordugunuz mu, gozunuzde buyusun o... YĂ‚ni, kolay bir is degil... Hem parasi cok demektir, hem de cok zor bir isi basarmis bir insan demektir. Cunku, yollar tehlikeli, coller buyuk, bata cika gitmek zor... Sicaktan olmek kaderde var... Hacilarin cogu telef oluyor. Haci Bektas-i Velî bu isi basarmis bir kimse...

Nesli var mi, yok mu?.. Bazilari diyor ki: ''Evlenmedi. Yol evlÂdidir, Haci Bektas'in evlÂdiyim diyenler...'' Tabii bu bir soz, laf... Evlenmesi normaldir. Bazilari da diyorlar ki: ''Evlendi ve coluk cocugu oldu. Iste o sulÂle, onlardan gelenlerdir.'' Onun evlÂdindan oldugunu soyleyen bazi kimselerle de gorustuk.


Seyh oldugu da, murid yetistirdigi de, tasavvufu bildigi de kesin olarak ortada... Haci Bektas-i Velî'nin bagli oldugu tarikat Yeseviye Tarikati'dir. Altini kirmizi ile uc defa, bes defa cizerek kesin olarak soyleyebilirsiniz. Butun munakasalarin otesinde kesin bir gercektir. Neden?.. Ahmed-i Yesevî'nin FakirnĂ‚me'sini bulduk. Ahmed-i Yesevî'nin FakirnĂ‚me'si ile Haci BektĂ‚s-i Velî'nin MakalĂ‚t'inin bir bolumu tamamen ayni. Bin kelimeden sekiz on kelime farkli; o kadar ayni... Otekiler de nusha farkidir, kĂ‚tibin hatasidir filĂ‚n. Ufak tefek degisiklikler...

Demek ki, tamamen Ahmed-i Yesevî'nin fikirlerini bu tarafa getirmis bir kimse... Yeseviyye dervisi oldugu muhakkak... Ama, Ahmed-i Yesevî ile kendisinin arasinda uzunca bir zaman var... Bu arada silsilenin halkasinda kimler vardi?.. Bir Lokman-i Perende ismi geciyor. Perende Farsca, ucan demek... Peri de, kanatli ucan seylere deniyor; melek mĂ‚nĂ‚sina... Lokman-i Perende demek ki, evliyalik yoluyla ucan bir kimse oldugu icin o ismi almis.


Fikir yapisi bakimindan tamamen Ahmed-i Yesevî'ye bagli... Ahmed-i Yesevî de biliyoruz ki, Abdulhalik-i GucdevĂ‚nî Hazretleri'nin halifesi... YĂ‚ni Naksiligin ilk devresi olan HacegĂ‚niyye tarikatindan... Naksî diyebiliriz Ahmed-i Yesevî'ye... Tabii Bahaddin Naksibend daha sonra yasadigi icin, Naksîlik ismi sonra cikiyor ama ayni kokten... Abdulhalik-i GucdevĂ‚nî'den... O zaman Haci Bektas-i Velî de Yeseviye tarikatindan olunca, Naksîlerle amcazĂ‚de oluyor, akraba oluyorlar, yakin oluyorlar; kesin...

Onun icin, yenicerileri kaldirdigi zaman padisah Ikinci Mahmud, Bektasî tarikatini da kapatmis ve ondan sonra da, ''Bu BektĂ‚sîler namaz kilmiyor.'' diye, Bektasî tekkelerine Naksî seyhler tayin etmis. YĂ‚ni onlar isi aslina dondursun diye... Onun uzerine bazi BektĂ‚sî babalari da biz Naksîyiz diye muracaat edip, aslinda BektĂ‚sî oldugu halde Naksî imis gibi, tekkelerini alanlar da olmus.


Bu namaz kilmama meselesi gercekten var... Hacibektas kasabasina gittim, kutuphanelerini inceledim. DergÂh... MevlÂnÂ'nin Konya'daki dergÂhi neyse, onun gibi; sahÂne, cok guzel mimarisi olan, ic ice avlulari, havuzlari olan cok guzel bir yer...

Iki tane cami var... Birisi dergĂ‚hin icinde sonradan yapilmis; onun icin, Naksibendî camii deniliyor. Bir de asagida cami varmis; orda namaz kilinmiyordu benim gittigimde... DergĂ‚h icinde kiliyorduk biz vakit namazlarini... Alti kisi kiliyorduk, onu bildireyim size: Birisi bendeniz, ben fakir; ikincisi imam, ucuncusu muezzin, dorduncusu savci, besincisi hakim, altincisi da Toprak Mahsulleri Ofisi muduru Elazig'li Mehmet Bey... Hani beldenin Haci Bektas'in cevresindeki ahalisi?.. Kimse camiye gelmiyordu yĂ‚ni... Bizim gordugumuz o...


Siilik ve batinîlik isnadi var Haci BektĂ‚s-i Velî'ye... ''Haci BektĂ‚s-i Velî Alevî idi; Sia akîdesine, tevellĂ‚ ve teberrĂ‚ya kail bir insandi.'' TevellĂ‚ demek, Hazret-i Ali Efendimiz'e ve onun evlĂ‚dina dost olmak... TeberrĂ‚ da onun muhaliflerine dusman olmak; Ebûbekir ve Omer ve Osman'i (ridvĂ‚nullahi aleyhim ecmain) defterden silmek, aleyhinde olmak filĂ‚n gibi bir takdir, uygulama... Iran'da var bugun...

Boyle oldugunu soyluyor Ord. Prof. Fuat Koprulu soyluyor. Gel de inanma, koca ordinaryus profesor soylemis diye... Ama dogru degil!.. Cunku inceliyorum ben... Nerden soylemis, arastiriyorum. Diyor ki: ''MakalÂt'in manzum tercumesinin basinda boyle bir ifade var... Bakiyoruz aslinda yok... Sonradan baskasi oraya bir seyler yazmis, boyle sanilmis. Hadi o sonradan ilÂve ama, yine aslinda acaba boyle bir gorus olabilir mi?..

Eserine bakiyoruz; eserinde SahÂbe-i KirÂm'in hepsine hurmet var, ayirim yok... Namaz var, oruc var, zekÂt var, hac var... HelÂli helÂl biliyor, harami haram biliyor. Seriatin emirlerine bagli oldugunu acikca ifade ediyor. ''Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah'a ulasamaz!'' diye acikca soyluyor. Daha baska seyler de soyledigini biraz ilerde anlatacagim.

Demek ki, dogru degil!.. Bunun da altini cizerek, kesin olarak, patentli, isbatli soyleyebilirsiniz ki, oyle degil... Seriatin ahkÂmina bagli, saygili, namazli niyazli bir kimse olarak gorunuyor, eserinde... Video kalmamis ki onun zamanindan, bilelim. Eserini en onemli kaynak olarak goruyoruz. Baskalarinin sozlerini duydugumuz zaman, incelemek kaydiyla aliyoruz. Eserindeki fikirlerini onemli goruyoruz.


Haci BektĂ‚s-i Velî'nin Eserleri:


1. KitÂbul FevÂid': KitÂbul FevÂid; boyle guzel, faideli bir takim paragraflarin icinde bulundugu bir eser demek... Bu paragraflara bakiyoruz, bazilarinda Haci Bektas'tan sonra yasamis insanlarin bile sozleri var... Demek ki, KitÂbul FevÂid onun degil... Ama bazi paragraflara bakiyoruz, Haci Bektas'in kesin eseri olan MakalÂt'taki bazi bilgiler, orda aynen var... Demek ki KitÂbul FevÂid onun olabilir; ama sonradan ilÂveler yapilmistir, karistirilmistir.

Tabii biz edebiyat tarihcileri olarak meslegimiz bu... Biz muellifin yazdigini bulmaga calisiriz, ilĂ‚veleri atmaga calisiriz. Asil nushayi bulamazsak, dedektif gibi onu kurmaga calisiriz. Ipuclarindan, kucuk mozaik parcalardan birlestirmege calisiriz. Arastirmama gore, KitĂ‚bul FevĂ‚id'in bir kismi Haci BektĂ‚s-i Velî'nin olabilir diyorum.

2. Fatiha Sûresi Tefsiri: Tire Kutuphanesi'nde var dediler. Ben fakir de o kadar zahmet cektim, Tire'ye gittim. Kutuphaneyi aradim taradim, bulamadim. Yok... Baska guzel seyler buldum ama, onu bulamadim. Sonradan birisi bu eseri nesretti. Aldim okudum. Ama, bu Fatiha tefsirinin Haci Bektas'a ait oldugunu gosteren hic delil yok... Hic bir delil yok!..

3.Sathiyye: Sathiyye demek, herkesin anlayamayacagi gizli, esrarli bir takim sozleri tekerleme halinde soylemek demek... Boyle bir eseri var... Ama o da cok kucuk, yÂni bir sayfalik bir sey... Onun da aciklamasi filÂn tarzinda... Onun da yerini soylemedikleri icin ben bulamadim, docentli tezi yaparken... Onu bulan, sahis Golpinarli... Goren sahis yerini soylemedigi icin, biz bulamadik. Ama muhtevasi cok bir seyler getirmiyor bize... Kendisi nihayet bir sayfalik bir sey... Onun uzerine aciklamalar yapilarak, bir eser meydana gelmis. Baskasinin eserinin icinde bazi satirlar halinde...

4. Haci BektĂ‚s-i Velî'nin Nasihatleri:

Yok boyle bir sey... Inceledim, hepsi apokrif, gayr-i mevsuk, ona isnad edilmis eserler oluyor.

5. MakalĂ‚t-i Gaybiyye KelimĂ‚t-i Ayniyye diye bir eseri oldugu soyleniyor. Siirleri oldugu soyleniyor; inceledim, Haci BektĂ‚s'in devrine ait dil ve uslûb degil... Her gordugu sakalli insanin dedesi midir?.. Degildir. Her Bektas ismi yazili siir Haci BektĂ‚s-i Velî'nin midir?.. Degil... Her Yunus diye yazan siir, Yunus Emre'nin midir; su Tapduk Emre'ye odun tasiyan Yunus'un mudur?.. Hayir... Bir cok isim olabilir.

Yunus'u bir kere cok net olarak biliyoruz ki, bir MevlÂnÂ'dan biraz sonra yasamis bir Yunus var;

Cennet cennet dedikleri,
Birkac koskle birkac huri...

diyen, biraz boyle iddiali Yunus... Bir de,

Sol cennetin irmaklari,
Akar Allah deyu deyu...

diyen Bursali Yunus var... Cok net, cok kesin... Birisi Dervis Yunus, Asik Yunus; otekisi Yunus Emre... Isim benzerligi olabiliyor.

Hasili, Haci Bektas'in siirleri diye soylenenler, --yurt icindeki, yurtdisindaki kaynaklari inceledim-- onun degil...

6. MakalÂt:

Haci BektĂ‚s'in elimizde bir tek eseri var... En genis ve fikirlerini tam gorebildigimiz eseri MakalĂ‚t... MakalĂ‚t-i Haci BektĂ‚s-i Velî el- HorasĂ‚nî...

MakalĂ‚t biliyorsunuz, makaleler demek... Makale de, filĂ‚nca gazetenin basyazisi mĂ‚nĂ‚sina, fikir yazisi mĂ‚nĂ‚sina makale degil; bir konuda soylenmis bazi sozler, fikirler demek... MakalĂ‚t da, Haci BektĂ‚s-i Velî'nin cesitli konulardaki fikirlerini toplayan bir eser... Ama kompilasyon degil, toplama degil; eserin bir butunlugu var... Cunku, bazi bolumlerde diyor ki, ''Simdi su konuda bunu kisaca soyluyorum, ilerde anlatacagim.'' diyor. Demek ki eserin, yazarin kaleminden cikmis bir butunlugu var...

MakalĂ‚t'in asli Arapca imis. Kutuphanelerde inceledigimiz zaman, MakalĂ‚t'in Turkce tercumesinin iki seklini goruyoruz: Birisi manzum tercume... O Denizli'nin Honaz kasabasindan gelip, Iznik'e yerlesmis olan Hatiboglu Muhammed'in nazma cektigi, manzum olarak, siir olarak yazdigi Haci BektĂ‚s-i Velî MakalĂ‚ti... Bir de, duz yazi halinde, mensur olan MakalĂ‚t-i Haci BektĂ‚s-i Velî...

Duz yazi halindeki MakalĂ‚t'in nushalari cok... Her kutuphanede birkac tane bulabilirsiniz ama; hepsi cahil, ummî, bilgisi az insanlar tarafindan yazilmis ve daha sonraki asirlarda oldugu icin guvenilir durumda degil... Tabii biz hangisi guvenilir durumda, hangisi ilĂ‚veli, hangisi tam, hangisi dogru; onu arastirdik. Dort bes senemizi harcadik, onu ortaya koymaga calistik. Bazi nushalari karismis, sayfalari karismis vs.

Ord. Prof. Ismail Hikmet Ertaylan, Bahrul Hakayik diye tutmus, manzum tercumeyi bulmus Manisa kutuphanesinde... Hemen fotokopisini, faksimilesini cikarmis, bastirmis... Sayfalari darmadagin... Bir incelememis yÂni... Kitap cok muntazam, mesin bir cilt icinde... Cok kaliteli kÂgida yazilmis, yazisi da guzel... Amma, sayfalarini okumaga basladigin zaman, burdaki konu oteki sayfayi tutmuyor, baska tarafa atliyor. Demek ki, guzel yazmis hattat ama; eskilerin bir sozu vardir --hattatlar bizi affetsin-- :

''Kullu hattÂtin cÂhilun.''
(Her yazan kÂtip biraz cahildir.)

O kendisini guzel yaziya vermistir, sanatkÂrdir. Onun icin muhim olan guzel yazmaktir. Ama, eserin ic yapisi o ayri bir bilimsel is oldugundan, onunla ugrasmaz o... Bir oraya bakar, bir buraya bakar, yazar; gerisini dusunmez.

Ordinaryus Prof. Ismail Hikmet de, cildi guzel gorunce --mesin, guzel bir cilt-- icindeki yazi da guzel; fotokopisini cekmis, faksimile etmis, basmis. Karma karisik... Canim cikti sayfalari yerli yerine getirip, konulari birbirlerine baglayincaya kadar... Butun sayfalari yirtacaksiniz. Ondan sonra arada, hem de sayfa halinde degil, orta yerde degisiyor konu... Ordan keseceksiniz, obur tarafa ekliyeceksiniz. Bunun icin de elinizde delil olacak, havadan yapamazsiniz. YÂni, karmakarisik bir sey... Ama onu duzenledik elhamdu lillÂh... Ortaya koyduk, basilmasi lÂzim!..

Bu siir halindeki makalÂtin basilmasi lÂzim, cunku onemli bir vesika... Onu basamadik. Bu bizim vazifemiz, basmamiz gerekiyor. Ama duzyazi olani, nesir olani bastik. Cok ugrasarak, cok cesitli nushalarini birbirleriyle karsilastirarak bastik. Iste elimizde bu var... Bunun da cok dizgi hatalari var... Benim tashih etme imkÂni bulamadigim bir zamanda oldu. Yeniden duzeltilerek basilmasi lÂzim, ama oldukca guzel..


Simdi Haci BektĂ‚s-i Velî hakkinda kimisi diyor ki: ''Bu Haci BektĂ‚s-i Velî sarkik biyikli bir samandi. Icki icerdi, soyleydi, boyleydi... Tam orta Asya'nin samanizmini getirmis, Kirsehir'de uygulamistir.'' Kimisi de diyor ki: ''Hayir, o Haci BektĂ‚s-i Velî idi. Hakikaten evliyĂ‚dan bir kimseydi, namazli niyazli bir kimseydi.'' diyor. Senin delilin ne, senin delilin ne?..

Haci BektĂ‚s-i Velî hakkinda, ''Nasil bir insandir, onu anlamak icin bir MakalĂ‚t'i var elimizde... MakalĂ‚t'ini iyice okursak, iyice tahlil edersek; Haci BektĂ‚s-i Velî'nin nasil bir insan oldugu ortaya cikar. Ben de oyle yaptim. HattĂ‚ ilk basta bunu bazi gazetelerde makale olarak yazdim.

Komik bir sey anlatayim size: Hacibektas kasabasina gittim. Ilkonce bizi ogretmenler lokaline filan davet ettiler. Sonra baktilar ki, sakalli filÂn... Pek sey olmadi. Nihayet ofis muduru Mehmet Bey bize yakinlik gosterdi. Ben bir lokantaya gidiyorum, yemek yiyecegim; kirmizi saraplar, beyaz saraplar, votkalar, rakilar... Her masada var... Kasketli adam, yamali elbisesiyle geliyor, onlardan iciyor. Icki kokusundan bogulacaktim, peynir ekmekten baska bir sey yiyemedim.

Ofis muduru geldi diyor ki, --kulaklari cinlasin sagsa, olduyse Allah rahmet eylesin-- ''Hocam, zĂ‚ten BektĂ‚sîlerle Haci BektĂ‚s-i Velî ayni degilmis. Haci BektĂ‚s-i Velî icki icmezmis, ickinin aleyhindeymis. Ben Tercuman gazetesinde okudum.'' diyor. Ben hic ses cikarmiyorum, ''O yaziyi yazan benim!'' demiyorum. Desem, baskalari da bilse, belki iyi olmaz diye...

Haci BektĂ‚s-i Velî, bizim sunnî inancimizi sergiliyor bu kitapta... Siî oldugunu, Alevî oldugunu gosteren bir sey yok... Namaza saygi var, hacca saygi var... Hacci cok ballandira ballandira anlatiyor. Gormus bir insanin canli anlatimiyla anlatiyor. ZekĂ‚ti, cihadi, seriatin emirleri neyse onlari guzelce anlatiyor. YĂ‚ni, seriatci... Bazilari uzulecek ama, Haci BektĂ‚s-i Velî seriatci... Yunus Emre nasilsa, MevlĂ‚nĂ‚ nasilsa, o da oyle bir kimse... YĂ‚ni ucu arasinda bir fark yok...

Bazilari soyle bir temĂ‚yul icinde, davranislari soyle: Yunus Haci Bektas'in dervisiydi veya onun yanina gitmisti, gitmemisti... Yok, gitmemistir; Yunus baska bir insan!..'' Yunus'u Haci Bektas'tan uzaklastirmak istiyorlar, BektĂ‚sîlikle ilgisi olmadigi icin... Halbuki, Yunus'la Haci Bektas arasinda cok net bir benzerlik var... Yunus'un siirleri, MakalĂ‚t'taki fikirlerin manzum sekli... Hele hele Yunus'un oldugu sonundaki imzasindan ve tarihinden belli olan Er-RisĂ‚letun Nushiyye'si, tamĂ‚men MakalĂ‚t'in bir bolumunun manzumudur. O kadar... Ve Yunus'un kullandigi terminoloji, tabirler, terimler tamĂ‚men MakalĂ‚t'in aynidir. MakalĂ‚t'i okumayan, Yunus'u anlayamaz.

Gecen sene Yunus yiliydi ya, ben Yunus'u anlatanlara bakiyordum, guluyordum. Yunus'u anlamak icin, Haci Bektas'in kitabini okumak, bilmek lÂzim!.. Dort kapi nedir, kirk makam nedir, ucyuzaltmis menzil nedir?..

Seriat, tarikat yoldur varana,
Ma'rifet, hakîkat andan iceru...

Buyur bakalim anlat hocaefendi!.. Anlayamaz. Peki, sayin Profesor sen anlat!.. Anlayamaz. Neden?.. MakalĂ‚t'i okuyacak, o zaman anlar. TamĂ‚men bu kadar bir fikir baglantisi var... Haci BektĂ‚s-i Velî ile Yunus hakîkaten birbiriyle ilgili...

Haci BektĂ‚s-i Velî diyor ki: Kul, Allaha 40 makamda erer. Bu kirk makamin onu seriattadir. Yani ilk okul. Onu tarikattadir, yani ortaokul... Onu ma'rifettedir, yĂ‚ni lise... Siz anlayasiniz diye, onlar liseyi filĂ‚n bilmezlerdi; siz biliyorsunuz. Onu da hakikattedir, yĂ‚ni universite, yuksek tahsil... Diyor ki, ''Bu kirk makamin birisi eksik olsa, is tamam olmaz. Kirkinin da eksiksiz, tam takim mevcut olmasi lĂ‚zim!..'' Buna bastirarak soyluyor Haci BektĂ‚s-i Velî...

Ve misal veriyor: ''Bir insan bir farzi inkÂr etse olmaz!'' diyor. ''Hacci kabul etmese olmaz!'' diyor. ''Namaz kilmasa, oruc tutmasa olmaz!'' diyor. Simdi sen buna nasil saman diyebilirsin?.. Bu fikirleri boyle bastira bastira soyleyen bir insani, nasil baska bir yafta ile lekeleyebilirsin?..

--Efendim, BektĂ‚sîler icki iciyorlar...

Haci BektĂ‚s-i Velî'yi anma gununde kupalar yetmiyor, kova ile sarap dagitiliyor. Kirmizi sarap mi istersiniz, beyaz sarap mi istersiniz?.. Kova kova, masrabayi daldir, kup kup...


Haci Bektas diyor ki bu kitabinda, ''Bir kuyunun icine bir damla suci damlasa...'' Suci ne demek?.. Icki demek, eski Turkce... Eskiler suci icip, esirirlerdi. Esrimek, sarhos olmak demek... Osmanlilar da sarap icip, sarhos oluyorlardi. Kimisi kufelik olmak uzere... Tabii hepsi degil de... Kelimeler devirlere gore degisiyor.

''Bir kuyunun icine bir damla icki damlasa, kuyunun butun suyunu murdar eder; cunku haramdir.'' diyor Haci BektĂ‚s-i Velî... Ne yapmak lĂ‚zim?.. Kuyunun suyunu disariya cikartmak lĂ‚zim!.. Kova kova dokeceksin disariya, kuyunun suyunu bosaltacaksin. ''Ve...'' diyor, bakin icki hakkindaki kanaatine: ''Ve bu sularin disariya dokuldugu yer yeserse, cimen bitse ordan islak oldugu icin... Ve o cimenden koyun yese, takva ehli insanlar o koyunun etini bile yemezler!'' diyor. Ben demiyorum, Haci BektĂ‚s-i Velî diyor. Ben desem normal, sakalliyim ben... Ama, Haci BektĂ‚s-i Velî diyor!..

Aslinda hangi otu otlarsa otlasin, --baskasinin tarlasindan otlamamak sartiyla, haram olmamak sartiyla-- koyunun eti helÂl olur. Ama takvÂnin mubalagasini soyluyor, haramligini net olarak ifade ediyor.


Sonra Haci BektĂ‚s-i Velî'nin cok uzerinde durdugu sey, guzel ahlĂ‚k... ''Insan ahlĂ‚kli olmali!'' diyor. Guzel ahlĂ‚ki da; tevĂ‚zudur, sabirdir, sukurdur ve sĂ‚iredir diye sayiyor. ''Insanin icinde guzel ahlĂ‚k olmali, kotu huylar insanin icinden cikmali!'' diyor. ''Hased gibi, buhul gibi, cimrilik gibi, gazab gibi --hani sinirlilik, asabîlik, hop inmek, hop binmek, patlamak, tabaklari canaklari havada ucurup kirmak vs.-- huylar da kotu huylardir. Bunlar insanin icinde olsa, disini kac defa abdest alip yikarsa yikasin temiz olmaz, yine murdardir.'' diyor Haci BektĂ‚s-i Velî...

''Bu kotu huylarin insanin icinden cikmasi lÂzim!.. Murdar olur bunlar cikmazsa...'' diyor. ''Cunku,'' diyor, misal veriyor okuyuculari anlasinlar diye: ''Bir sisenin icine icki koysalar, agzini berkitseler, --berkitmek, simsiki kapatmak demek-- simsiki kapatsalar, deryanin kenarina goturseler yikasalar, yikasalar, yikasalar... Isterse on yil yikasinlar, yine temiz olmaz. Cunku ici ickidir, murdardir.'' diyor. Icki hakkindaki gorusu bu... YÂni, en onemli seylerden birisi...


Iste Haci BektĂ‚s-i Velî'nin tasavvuf anlayisi bu... ''Sadece namazi, orucu, hacci, zekĂ‚ti yapmak yetmez; sadece dunyaya sirt cevirip, ahirete ragbet edip, tarikatta zikir cekip ibadet tĂ‚at yapmak yetmez; insanin ma'rifet ehli olmasi lĂ‚zim!.. Allah'i tanimasi, Allah'i taniyan bir insan olmasi lĂ‚zim; ondan sonra da Allah'i seven, Allah asiki bir kimse olmasi lĂ‚zim!'' diyor. tamĂ‚men Yunus'un dedigi seyi soyluyor, tamĂ‚men MevlĂ‚nĂ‚'nin dedigi seyi soyluyor. Ve aski tasavvufî makamlarin en yuksegi olarak zikrediyor.


Tabii fikirleri hakkinda daha soylenecek cok seyler var ama, ben galib zamani yavas yavas doldurdum, harcadim. Sizin de sorulariniz olabilir.

Bir de benzetmesi var... Insan cok muhterem bir varliktir demek istiyor. Hazret-i Ali'den gelir bu soz... ''Insan kucuk alemdir.'' diyor. ''Her bir insan bir alemdir, bir kÂinattir. Senin vucudun, bedenin bir kÂinattir. Dis alemde ne varsa, o da vardir. Iste disarda sunlar, sunlar var; senin vucudunda bu var... Bu var... Bu var...'' filÂn diyor. MeselÂ, ''Yeryuzunde KÂbe var, senin de icinde kalbin var. O da KÂbe gibidir.'' diyor.

Bu benzetmenin nerden basladigini biraz arastirdim. TĂ‚, Muhiddin ibnil Arabî Hazretleri'nin eserlerinde goruyoruz bu benzetmeyi... O seyleri aynen almis.

Insanin cok muhterem bir varlik oldugunu, kalbinin cok onemli oldugunu, kimsenin kirilmamasi, uzulmemesi gerektigini, toprak kadar mutevazi olmak gerektigini, yetmisiki millete hor bakmamak gerektigini guzel ifadelerle anlatiyor.


Bizim bu MakalÂt'tan faydalanarak Kultur Bakanligi bir kitap hazirladi; MakalÂt'i vulgarize etti, halkin anlayacagi sekle getirdi. Birisi cikti MakalÂt'in fikirlerini sizin anlayacaginiz bir dille nesretti. Bilmiyorum piyasada mevcudu var mi?..

Sadelestirdi guyĂ‚ ama, MakalĂ‚ti bilmek icin cok seyler lĂ‚zim, kolay degil... Arapca bilmek lĂ‚zim, Farsca bilmek lĂ‚zim, Osmanlica bilmek lĂ‚zim... IslĂ‚m dinini bilmek lĂ‚zim, hadis-i serifleri bilmek lĂ‚zim... Ve tasavvufu cok iyi bilmek lĂ‚zim!.. Bir kelimeyi yanlis kullanirsaniz, cok yanlis noktalara gidebilir. Oralardan okuyabilirsiniz Haci BektĂ‚s-i Velî'nin fikirlerini...


Ozetlemek gerekirse, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddin-i Rûmî'nin cagdasi olan, Horasan'dan gelmis, NisĂ‚pur'lu, Peygamber Efendimiz'in sulĂ‚lesinden bir seyyid olmasi kuvvetle muhtemel olan --ben onu kabul ediyorum-- bir sĂ‚de, gosterissiz, mutevĂ‚zi, mubĂ‚rek zĂ‚ttir Haci BektĂ‚s-i Velî... Sizin IslĂ‚m ve din anlayisiniz, Kur'an ve sunnet anlayisiniz gibi, bizim anlayisimiz gibi anlayisa yakin gorusleri olan ve ahlĂ‚ka cok buyuk onem veren ama, ibadetleri hor gormeyen, ibadetleri kucumsemeyen, ibadetleri ihmal etmeyen bir gercek mubĂ‚rek zĂ‚ttir. Hakîkaten velî lakabi isabetle verilmistir kendisine; Haci BektĂ‚s-i Velî'dir.

Tabii o oyleyken ondan sonra bu uygulamalar niye onun ana zihniyetinden farklidir?.. Cunku BektĂ‚sî tarikatinin asil kurucusu Haci BektĂ‚s-i Velî degildir de, Balim Sultan'dan sonra gelisen baska zihniyette insanlarin katkilariyla olusan bir tarikattir. Umumiyetle boyle dinî bilgileri kuvvetli olmayan kimseler olduklari icin, isin gercegini dinde ve Kur'an-i Kerim'de oldugu sekilde anlayamayip, an'anevî olarak isi goturdukleri icin, bizim bugun garipsedigimiz bazi seyler olabilir.


Soru:
Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yurutuluyordu. Tasavvufla siyaset ic iceydi. Bizde ise ehl-i tarik dunyadan soyutlanmayi hedef almistir. Bu konuda gorusleriniz nelerdir?


''Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yurutuluyordu.'' Dogru, katiliyorum. Tasavvufla siyaset ic iceydi. YÂni dinle siyaset, her sey beraberdi. ''Gunumuzde ise ehl-i tarik, dunyadan soyutlanmayi hedef almistir. Tasavvuf erbabi dunyadan el etek cekmistir, soyutlanmistir.'' diyor; hic oyle bir sey yoktur. Bu soz dogru degildir, bu goruntu dogru degildir. IslÂm tasavvufunda bu yoktur.

Dunyadan soyutlanmak IslÂm'dan onceki Hristiyan tasavvufunda, yahudilikte vardir. Ruhbanliktir bu... YÂni, dunyadan soyutlanmak, bir kenara cekilmek, ibadetle mesgul olmak, magarada yasamak, dagin basinda yasamak, daga kesis dagi adini vermek... vs. Bu hristiyanliktadir. IslÂmlikta yoktur; cunku, IslÂm ve Kur'an-i Kerim ruhbanligi yasaklamistir. Ayet-i kerime vardir hakkinda...

Peygamber Efendimiz hadis-i serifte:

(LÂ rahbÂniyyete fil islÂm.) ''IslÂm'da ruhbanlik yoktur.''demistir.

Onun icin, boyle dunyayi terketmis bir IslĂ‚m mutasavvifi yoktur! Iddiali soyluyorum. Mutasavviflarin hepsi dunya ile ilgilenmislerdir; ama, dinî bir vazife olarak ilgilenmislerdir. Dunyaya deger verdikleri icin degil, dunyalik icin degil...

Dunyevî seylerle mesgul olmuslardir. Hayir hasenat yapmislardir. Mutfak calistirmislardir, kazanlarla yemek pisirmislerdir. fukaraya kendi elleriyle dagitmislardir.

Savas oldugu zaman davullarla, bayraklarla seyhlerinin arkasindan cihada gitmislerdir. Her turlu aksiyonun icinde capcanli, dipdiri calismislardir. Dusman geldigi zaman, en cok onlar mucadele etmistir. Kafkasya'da Seyh SĂ‚mil meshurdur. Orta Asya'daki tasavvufî tarikatlarin Rus emperyalizmine karsi nasil direndigini, Rus arastirmacilar kitaplar halinde yaziyorlar. Cevrilmistir Turkce'ye...

Bugun Bosna-Hersek'te carpisan kimselerin cogu tasavvuf erbabidir, tarikat erbabidir. Kazeruniyye tarikati vardir; bayraklariyla savasa gitmislerdir.

MeselĂ‚, Hacova Meydan Muharebesi'ne Semseddin-i Sivasî Hazretleri dervisleriyle beraber istirak etmistir. Savasin kazanilmasinda buyuk payi vardir; tarih kitaplari yaziyor. Padisah atina binmis, gitmek isterken, atinin uzengisini tutmuslar, demislerdir ki: ''Gidemezsin padisahim! Merak etme, biraz sonra zafer olacak; simdi hezimet gibi gorunen sey donecek, korkma demislerdir. ve zafer oyle kazanilmistir.

Hepinize sevgiler...

EsselÂmu aleykum ve rahmetullah!..
__________________