Bir kovucu, Mısır halifesine, Musul padişahının huri gibi bir cariyesi olduğunu soyleyip dedi ki: Onun bir cariyesi var ki alemde onun gibi guzel yok. Guzelliğinin haddi yok., soze sığmaz, anlatılmaz ki. İşte resmi, şu kağıtta bir bak.
O ulu halife, kağıttaki resmi gorunce hayran oldu, elindeki kadeh duştu. Derhal Musul’a buyuk bir ordu ile bir er gonderdi. Eğer o ay parcasını teslim etmezse orasını yak yık. Verirse bir şey yapma, bırak, yalnız o ay parcasını getir de yeryuzundeyken ayı kucaklayayım dedi.
Er, binlerce Rustem’le, davul ve bayraklarla yola duştu, Musul’a yollandı. Sayısız asker, şehri mahvetmek uzere tarlanın cevresine uşuşen cekirgeler gibi oraya uşuştuler. Savaş icin her yana Kafdağı gibi mancınıklar kurdurdu.
Oklar yağmur gibi yağmada, mancınıklarla atılan taşlar gurler gibi gurlemeye, kılıclar şimşek gibi cakmaya başlamıştı. Savaş, tam bir hafta surdu, kanlar dokuldu. Taştan yapılma kale mum gibi eridi, yerle yeksan oldu. Musul padişahı, bu korkunc savaşı gorunce iceriden bir elci gondererek, Muslumanların kanını dokmeden maksadın ne? Bu şiddetli savaşta olup gidiyorlar. Meramın nedir? maksadın, Musul şehrini almaksa boyle kan dokmeden de olur bu iş. Ben şehirden cıkayım gel, sen gir. Tek mazlumların kanı, seni tutmasın. Yok, muradın mal, altın ve mucevherse bunu, bu şehirden almak, zaten kolay bir şey dedi.
Elci o erin huzuruna gelince er, cariyenin resmini verdi. Bu kağıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin yoksa ben ustunum. Elci gelip maksadı soyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun tez gotur. Ben iman ahdinde puta tapanlardan değilim. Putun puta tapanda olması daha doğru. Elci, kızı getirince o yiğit er, derhal aşık oldu.
Aşk bir denizdir, gokyuzu, bu denizde bir kopuk. Aşk, Yusuf’un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder. Gonullerin donuşunu aşktan bil. Aşk olmasaydı dunya, donar kalırdı.
Aşk olmasaydı nereden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; buyuyup yetişen nebatlar, nereden kendilerini canlılara feda ederlerdi?
Ruh, nasıl olurdu da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı? Her biri yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nereden cekirge gibi ucar gıda arardı ki? O yuceliğe aşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yuceliğe koşmadalar. Onların bu koşmaları, “Allah tesbih”tir. Can icin bedeni temizlemededirler.
O yiğit er kuyuyu yol sanmış, corak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. O yatıp uyuyan, ruyada bir hayal gorur, onunla buluşur duşu azar. Uyanıp kendine gelince gorur ki o oyunbozanlık, uyanıkken olmamış. Vah der beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım. O yiğit er de beden yiğidi idi, asıl erliği yoktu. O yuzden erlik tohumunu oyle bir kuma sactı gitti.
Aşk bineği, yuzlerce gemi atmış, olumden bile korkmam diye nara atmaktaydı. Aşk ve sevda da halifeden pervam bile yok. Varlığımla olumum birdir bence diyordu. Fakat boyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış. Fakat meşveret nerede, akıl nerede? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
Bir guzele aşık olanın onunde de set vardır, ardında da. Oyle adam, artık onunu ardını az gorur. Kara sel cana kastetmeye geldi mi bir tilki aslanı kuyuya duşurur. Dağ gibi aslanlar, kuyuda olmayan bir hayali gorurler de kendilerini kaldırıp atarlar.
Hic kimseyi kadınlarla mahrem tutma. Cunku erkekle kadın, ateşle pamuğa benzer. Allah suyu ile yunmuş bir ateş gerek ki buluğa erme sırasında bile Yusuf gibi kotulukten cekinsin. Selvi boylu latif Zeliha’dan aslanlar gibi kendini ceksin.
O yiğit er de Musul’dan dondu, yola duştu. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi. Aşk ateşi, oyle bir parlamıştı ki yerle goğu fark etmiyordu. Cadır icinde o ay parcasına kastetti. Akıl nerede, halifeden korkma nerede?
Şehvet, bu ovada davul dovdu mu akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp. Yuzlerce halife, o anda o erin ateşli gozune bir sinekten aşağı gorunur. O kadına tapan er şalvarını cıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu. Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gurultu, bir kızılca kıyamet koptu.
Er sıcradı, **** başı acık bir halde ateş gibi Zulfikar elinde dışarı cıktı. Bir de ne gorsun, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun icine kapmış koy vermiş. Atlar, urkup kopurmuşler, her cadır ve ağır yeri yıkılmış, herkes birbirine girmiş. Erkek aslan, ormanın gizli bir yerinden fırlamış, havaya, deniz dalgası gibi tam yirmi arşın sıcramıştı. Er, pek yiğitti, aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın onunu kesti. Kılıcla bir vurdu, başını ikiye boldu. Derhal o ay yuzlu dilberin bulunduğu cadıra koştu. O hurinin yanına gelince aleti hala dimdikti. Oyle bir aslanla savaştı da erliği, yine sonmedi, hala ayaktaydı.
O, tatlı ve ay yuzlu guzel onun erliğine şaşıp kaldı. İstekle ona kendisini teslim etti. O anda iki can birleştiler.
Bu iki canın birbirleriyle birleşmesi yuzunden gayıptan bir başka can gelir erişir. Kadının rahminde meniyi kabule mani bir şey yoksa bu can, doğuş yolu ile gelir, yuz gosterir.
Her nerede iki adam, sevgiyle, yahut kinle birleşseler, bir ucuncu can, mutlaka doğar. Fakat o suretler, gayp aleminde doğarlar. Oraya varınca onları gozunle de gorursun. O sonuclar, senin birleşmelerinden doğdu. Kendine gel de her eşe hemen sevinme.
Vaktini bekle. O zurriyetlerin sana ulaşacağından emin ol. Onlar, amelden ve sebeplerden doğmuşlardır. Her birinin sozu vardır, mekanı vardır.
O guzelim perdelerden sesleri erişir: Ey bizden gafil olan, hadi, cabuk yucel. Kadının canı da kıyamet gununu bekler, erkeğin canı da. Bu alemde emeklemen nedir ki? Daha cabuk adım at.
O er, o yalancı sabah yuzunden yolunu kaybetti de sinek gibi ayran kabına duştu işte.
Birkac gun murat alıp verdiler. Fakat sonra o buyuk suctan pişman oldu. Ey guneş yuzlu, bu işe dair halifeye bir şey soyleme diye cariyeye yemin verdi. Halife cariyeyi gorunce sarhoş oldu, onun tası da damdan duştu. Onu, ovduklerinin yuz misli guzel buldu. Hic gorme, işitmeye benzer mi? Ovme, akıl kulağı icin bir tasvirdir. Fakat suret, bil ki gozun harcıdır, kulağın değil.
Birisi, bilir bir adama sordu: A sozu guzel er, hak nedir, batıl ne? O er, adamın kulağına tutup bu batıldır dedi, gozse haktır onun her şeye yakini vardır. O, yani duymak, buna nispetle batıldır. Ey emin kişi, sozlerin coğu da nispetten ibarettir.
Yarasa guneşten gizlenir, perde ardına girerse guneşin hayalinden gizlenmiş değildir. korku, ona bir hayal verir. İşte o hayal, onu karanlığa ceker. Nur hayali, onu korkutur da karanlık gecelere sarılmasına sebep olur. Sen duşmanın hayali ve tasavvuru yuzunden sevgiliye ve dosta sarılmışsındır.
Ey Musa sana keşfedilen tecelli nurları, dağa vurdu. Fakat o hayaller kuran dağ, senin hakikatinin ziyasına tahammul edemedi. Kendine gel de hayaline kabiliyetim var diye gururlanma, bu yoldan hakikate ulaşacağını umma. Savaş hayalinden kimse korkmaz. Savaştan once yiğitlik yoktur bunu bil kafi. Puşt da savaş hayaline kapılır, aklından Rustemler gibi yiğitlikler gecirir. Hamam duvarına yapılan Rustem resmine her ham kişi saldırabilir. Fakat duymadan meydana gelen bu hayal, goz onune geldi mi puşt kim oluyor? Rustem bile aciz kalır. Calış da o duyduğun şeyi gor. Batıl olan hak olsun.
Ondan sonra kulağın, goz tabiatını kazanır. Bir yun yumağı gibi olan kulakların, goz kesilir. Hatta butun bedenin aynaya doner. Her tarafın goz ve gonul haline gelir.
Kulak bir hayal meydana getirir, o hayal de o guzelliğin vuslatına miyancıdır. Calış, bu hayal coğalsın da miyancı olan bu hayal, Mecnun’a kılavuzluk etsin.
O ahmak Halife de bir zaman o guzel cariyeye kapıldı, onunla gonul eğledi işte. Tut ki butun doğuyu batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Madem ki bu saltanat kalmayacak, sen onu bir şimşek farz et, caktı, sondu. Ebedi kalmayacak mulku, gonul, bir ruya bil. Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şohreti ne yapacaksın ki?
Bil ki bu alemde de bir emniyet bucağı vardır. Yalnız munafıkın sozunu az duy, cunku o soz zaten soz değildir.
Ahireti inkar edenin delili, her an ancak şudur: Eğer başka bir alem olsaydı onu gorurduk. Bir cocuk aklın eserlerini gormuyor diye akıllı adam, akla ait şeyleri nakletmez mi ki? Akıllı bir adam da aşk ahvalini gormezse aşkın kutlu ayı eksilmez ya.
Yusuf’un guzelliğini kardeşlerinin gozleri gormedi. Fakat Yakup’un gozunden gizli kalmadı ki. Musa’nın gozu, asayı bir sopadan ibaret gordu ama gayb gozu de onu bir yılan, bir kıyamet gordu. Baş gozu ile can gozu savaşta idi. Can gozu ustun geldi delil gosterdi. Musa’nın gozu, elini el gordu ama can gozune karşı o elden bir nurdur parladı.
Bu soz kemal bakımından sonsuzdur. Hakikatten haberi olmayan mahrumlara hayal gorunur. Cunku onca hakikat, fercten ve boğazdan ibarettir. Onun yanında sevgilinin sırlarını az soyle.
Bizce ferc ve boğaz hayaldir. Bunun icin de can, her an cemalini bize gosterir.
Kim ferc ve boğazına duşmuş, bu duşkunluğunu kendisine adet ve huy edinmişse ona denecek soz, ancak “Sizin dininiz sizin, benim ki benim” sozunden ibarettir. Boyle bir inkara karşı sozu kısa kes. Ey Ahmet eski kafirle az konuş.
Halife buluşmayı diledi, bu maksatla o cariyenin yanına gitti. Onu andı aletini kaldırdı. O cana canlar katan, o sevgisini gittikce arttıran guzelle buluşmaya niyetlendi. Kadının ayakları arasına oturdu. Oturdu ama takdir zevkinin yolunu bağladı. Farenin cıtırtısı kulağına değdi. Aleti indi uyudu, şehveti tamamı ile kactı. Bu ıslık yılan ıslığı olmasın, cunku hasır kuvvetle oynamakta dedi.
Cariye, Halifenin gevşekliğini gorunce kahkahalarla gulmeye başladı. O erin, aslanı oldurup geldiği halde hala aletinin inmediğini hatırladı. Kahkahası arttıkca arttı, uzadıkca uzadı. Kendini tutmaya calışıyordu ama bir turlu dudaklarını kapatamıyordu ki. Esrara alışık olanlar gibi boyuna guluyordu. Kahkaha, kÂrına da ustun gelmişti zararına da.
Ne duşundu aklına ne getirdiyse fayda vermedi; aklına getirdiği şeylerde gulmesini arttırıyordu. Sanki bir selin bendi birden yıkılmıştı. Ağlayış, guluş gonlun gamı, neşesi... Bil ki her birinin ayrı bir madeni vardır. Her birinin ayrı mahzeni vardır ve o mahzenin anahtarı, kapalı kapıları acan Allah'ın elindedir. Bir turlu gulmesi dinmiyordu. Nihayet Halife alındı huysuzlandı.
Hemencecik kılıcını kınından sıyırdı. Habis dedi, neden guluyorsun? Soyle. Bu guluşten gonlume bir şuphe duştu hileye kalkışma, doğru soyle. Yalanla beni kandırmaya kalkışırsan, yahut boş bir bahane icat edersen, ben bunu anlarım, gonlumde bunu anlayan bir nur vardır. Doğruyu soylemek gerek vesselam.
Bil ki padişahların gonullerinde ulu bir ay vardır. Bazı, bazı gaflet yuzunden bulut altına girer ama onemi yok. Gonulde gezip dolaşma zamanı bir ışık vardır ki hiddet ve hırs vaktinde leğen altına gizlenir. O anlayış, şimdi benim dostumdur. Soylenecek sozu soylemezsen, bu kılıcla boynunu vururum. Bahanen hic fayda vermez. Doğru soylersen seni azat ederim. Allah hakkı icin neşeni kırmam. Yedi mushafı birbiri uzerine koyup sozunu tutacağına yemin etti.
Cariye aciz kalınca ahvali anlattı. O yuz Zal-e bedel olan Rustem’in erliğini soyledi. Yoldaki gerdeği, o sırada vukua gelen olayları bir bir nakil etti.
Erin kılıcı cekip gidişini, aslanı oldurdukten sonra gelişini, aletinin hala gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu soyledi. Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir cıtırtısından aletinin sonduğunu gorunce dayanamayıp gulduğunu bildirdi.
Allah sırları meydana cıkarır. Mademki sonunda bitecek, kotu tohum ekme. Su, bulut, ateş ve bu guneş, sırları toprağın altından cıkarır.
Yaprakların dokulmesinden sonra gelen bahar, kıyametin varlığına bir delildir. Bahar, o sırları meydana cıkarır, şu yeryuzu ne yediyse rusvay olur. Yedikleri, ağzından, dudağından biter, cıkar. İcindeki neyse meydana gelir. Her ağacın kokundeki sır ve o ağacın yemişi tamamı ile ustunde gorunur. Gonlunu inciten her gam, ictiğin şarabın tesiri iledir. Fakat nereden bileceksin o mahmurluk, o baş ağrısı, hangi şaraptan meydana geldi?
Bu baş ağrısının o tanenin meyvesinden olduğunu aklı, fikri olanlar anlar. Dalla meyve, tohuma benzemez. Meni, hic insanın bedenine benzer mi? Heyula esere benzemezken tohum, hic ağaca benzer mi?
Meni, ekmekten meydana gelir, fakat ekmek gibi midir? İnsan, meniden olur, fakat hic meni gibi midir? Cin, ateşten yaratılmıştır, fakat nereden ateşe benzer? Bulut buhardandır, fakat buhar gibi değildir ki.
İsa, Cebrail’in ufurmesinden vucut buldu. Fakat suret bakımından onun gibi midir, yahut ona benzer mi? Adem, topraktan yaratılmıştır, toprağa benzemez. Hicbir uzum, uzum cotuğu gibi değildir. hırsız, darağacının ayağı gibi midir? İbadet ebedi cennete benzer mi?
Hicbir asıl esere benzemez. Şu halde zahmetin ve baş ağrısının aslını bilemezsin. Fakat bu mucazat, mukafat, bir aslı olmadan vucuda gelmez. Allah, hicbir sucsuz kulunu incitmez. Asıl neyse, o şeyi ceken odur. Ona benzemez ama ondandır.
Şu halde bil ki cektiğin zahmet, yaptığın bir sucun sonucudur. Sana inen bir tokat bir şehvetten oturudur.
İbret almaz o sucu bilmezsen bile hic olmazsa derhal ağlayıp sızlanmaya koyul, yargılanma dile. Secde et, yuzlerce defa Yarabbi de, bu gam, yaptığım sucun karşılığıdır ancak.
Ey Yarabbim, sen zulumden, sitemden temizsin. Nasıl olur da sucsuz olarak insana bir dert, bir gam verirsin? Ben sucu belli beyan bilmiyorum, fakat bu derde sebep de mutlaka bir suctur. Sebebi orttuğun gibi sucu da ort. Cunku ceza, benim sucumu ortaya koymaktadır. Ceza sebebiyle hırsızlığım meydana cıkar.
Padişah, kendi kendisine sucunu, kabahatini, kızı ele gecirmek icin ettiği ısrarı anıp tovbe etti, Allahdan yargılanmak diledi.
Dedi ki: Başkalarına yaptığım şeyler, ceza haline geldi, bana gelip cattı. Mevkiime guvenip başkalarının eşine kastettim. Bu kasıt bana dondu,kuyuya duştum. Başkasının kapısını dovdum, o da tuttu benim kapımı dovdu. Kim başkalarının karısına kotuluk ederse bil ki kendi karısına pezevenklik eder. Cunku bir kotuluğun cezası, tıpkı onun gibi olan bir kotuluğe uğramaktır. Sucun cezası, o sucun misli olur.
Sen, başkasının karısını bir sebeple kendine cektin mi, aynen sen de onun gibi, hatta ondan da ustun bir deyyussun. Ben, Musul padişahının cariyesini zorla aldım, benden onu derhal aldılar. Emniyet ettiğim adam olan lalam, hain cıktı, bana hıyanette bulundu.
Kin gutme, oc alma zamanı değil. Ben kendi elimle bir ham iştir yaptım. O beye de kin gudersem yapacağım zulum yine başıma gelir. Şu ceza bir kere başıma geldi ya, bunu sınadım artık sınanmışı tekrar sınamam.
Musul padişahının derdi, boynumu kırdı adeta. Artık başkasını incitmem. Allah, bize mukafatını anlattı. “Doner kotuluğe gelirsimiz de cezanızı veririz” dedi.
Burada ileri gitmek faydasızdır. Sabırdan, merhametten başka iyi bir iş yoktur. Rabbimiz, biz nefsimize zulum ettik, bir hatada bulunduk. Ey merhameti buyuk Allah bize acı. Ben onu afettim, sen de yeni sucumu da afet, eski suclarımı da.
Sonra cariyeye sakın dedi bu senden duyduğum sozu kimseye soyleme. Seni beyinle evlendireceğim. Allah hakkı icin sakın bu hikayeyi kimseye anma. Anma da o, benden utanmasın. Cunku o, bir kotulukte bulundu ama yuz binlerce de iyilik etti. Ben onu, defalarca sınadım, ona senden de guzel kadınları emniyet ettim. Hic dokunmadı bu olan şey benim yaptığımın cezası.
Bundan sonra o beyi huzuruna cağırdı. Alemi kahretmeyi duşunen hışmını yendi. Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum. Sebebi de şu: Cocuğumun anası, bir cariyeyi kıskanmada, adeta bir tencere gibi kaynayıp durmada, yuzlerce sıkıntılara uğradı. Oğlumun anasıdır onun nice hakları vardır. Boylece cevir ve cefalara layık değildir o. Kıskanclığa başladı kanlar yutmada. Bu cariye yuzunden pek şiddetli acılara duştu.
Hasılı bu cariyeyi birisine vereceğim. Buna karar verdikten sonra azizim efendim, senden daha iyisini bulacak değilim ya.
Sen onun icin canınla oynadın. Artık onu senden başkasına vermek doğru değil. Onu, o beye nikahlayıp verdi. Ofkesini, hırsını kırdı gecirdi.
Onda erkek eşeklerin gucu, kuvveti yoktu. Fakat peygamberlerin erliği vardı. Hışmı, şehveti, hırsı terk etmek, erliktir. Bu, peygamberlik damarıdır. Soyle, damarında eşek erliği olmasın da Allah onu daima Ulu beylerbeyi diye cağırsın.
Allahdanuzak merdut bir diri olmaktansa Allah'ın gorup gozettiği bir olu olmam daha yeğ. Şu erliğin ici, sırrıdır, oburu deriden ibaret. O, adamı cennete goturur, bu cehenneme.
Cennetin, hoşa gitmeyen şeylerle cevrildiği kaplandığı soylenmiş, cehennemin heva ve hevesten meydana geldiği haber verilmiştir.
Ey Eyaz, ey Şeytanı olduren erkek aslan, eşek erliğini azalt, akıl erliğini coğalt. Bu kadar yuzlerce alemin anlayamadığı şey, sence bir cocuk oyuncağı oldu. İşte sana er.
Ey benim emrimin lezzetini bulan, ey emrime vefakarlıkta bulunmak uzere canlar veren.
Emre, emrin lezzetine dair manevi hikayeyi dinle şimdi.



Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________