Rivayet ederler : O Muaviye koşkunde bir bucakta uyumuştu. Koşkun kapısı icerden kilitliydi, cunku Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu. Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gozunu acınca adam gozden sır oldu. Kendi kendisine “ koşke kimse giremez. Bu kustahlıkta, bu curette bulunan kim acaba?” dedi. Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak icin her tarafı araştırdı. Kapı ardında bir herif gordu. Adam kapıya sinmiş, yuzunu perde ile ortmuş gizlenmişti. Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu. Adam “ adım acıkca soyleyeyim, şaki İblis” diye cevap verdi. Muaviye “ niye gayret ettin, beni nicin uyandırdın? Bana doğru soyle, aykırı konuşma” dedi.
Şeytan “ Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak gerek. Mustafa, mana incisini delerek “ Acele edin, ibadetleri vakti gecmeden yapın buyurdu” dedi. Muaviye “ hatır, hayır senin boyle bir maksadın olmaz. Bana hayra delil olasın, imkanı mı var? Hırsız, evime gizlice giriyor da “ Bekcilik ediyorum” diyor. Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi.
Şeytan dedi ki: “ Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla duzulmuştuk . yol saliklerine mahremdik, arş sakinlerine hemdem, ilk sanat gonulden cıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur? Seferde Rum diyarı ehlinden birisini, yahut Huten’li birisini gormekle vatan sevgisi kalbinden cıkar mı? İlk sevgi nasıl olur da unutulur?
Seferde Rum diyarı ehlinden birisini, yahut Huten’li birisini gormekle vatan sevgisi kalbinden cıkar mı? Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının aşıklarındandık. Gozbebeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler. Zamanede guzel gunler gorduk, baharda rahmet suları ictik. Bizim varlığımızı da “ Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi?
Ondan nice lutuflar gormuşuz, rıza gulistanında nice dolaşmışız. Başımıza rahmet elini koyar, bize de lutuf ceşmelerini izhar ederdi. Ben daha cocukken, sut emiyorken beşiğimi kim salladı? O! Onun sutunden başka kimden sut emdim, onun tedbirinden başka beni kim yetiştirdi? Vucuda sutle giren huyu, cıkarmaya kimin iktidarı vardır? Kerem denizi bir itapda, bulunda bile kerem kapılarını kapalı bırakır mı? Onun asıl peşin ihsan ettiği para, lutuf ve vergisidir.
Kahırsa o paranın ustune konmuş arızi bir tozdan ibarettir. Alemi lutfetmek icin yarattı. Zerrelere, onun guneşi riayetlerde bulundu. Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek icindir. Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat gunlerini bilsin. Peygamber “ Allah alemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti.
Yarattım ki benden bir fayda gorsunler, balıma parmaklarını bansınlar. Ben bir fayda goreyim, cıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım dedi” buyurmuştur. Birkac gun oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gozum onun guzel yuzunde. Boyle bir yuzden bu ceşit kahra uğramak şaşılacak şey.
Herkes sebeple meşgul olup durmakta. Halbuki ben sebebe bakmam. Cunku sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur. Ben ezeli lutfe bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parca ederim. Tutalım, Adem’e secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan meydana geldi, inattan inkardan değil. Her haset şuphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiyle başkaları bir arada oturunca haset baş gosterir. Aksırana “ Cok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi kıskanclıkta dostluğun şartıdır. Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki? Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım? Bir tek oyunum vardı, oynadım, kendimi kaldırıp belaya attım. Bela da onun lezzetlerini tatmak istedim, ona mat oldum, ona mat oldum, ona mat oldum!
Ey ulu kişi, bu altı cihetli alemde kim kendisini altı duygu kapısından kurtarabilir ki? Altının cuz’u, nasıl olurda Kullunden kurtulur? Hele keyfiyetsiz Allah onu eğri yaratmışsa! Bu altı cihet icinde ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Allah kurtarabilir. Kufur olsun, iman olsun onun eliyle dokunmadır, onundur.”
Emir ona dedi ki: “ Bunlar doğru. Fakat bunlardan senin payın eksik. Sen, benim gibi yuz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin, hazineye girdin! Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkan var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun! Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mumkun değil. Allah seni yakıcı bir hale getirmiş, butun hırsızların ustadı etmiştir. İşte lanet budur.
Allah ile yuz yuze konuştum. Ey duşman, senin hilene karşı ben kim oluyorum? Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer, fakat kuş avlar. O, yuz binlerce kuşun yolunu urmuştur. Kuş aşina bir kuş geldi sanıp aldanmıştır. Havada ucarken ıslık sesini duyunca havadan iner, burada esir olur. Nuh’un kavmi senin hilenden feryada duşmuşler, gonulleri yanmış, goğusleri paramparca olmuştur.
Cihanda Ad kavmine ruzgarı sen yolladın, onları azaplara, minhetlere sen duşurdun. Lut kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun icinde, senin yuzunden boğuldular. Nemrut’un beyni, senin yuzunden dokuldu binlerce fitneler meydana getiren Şeytan1 Filozof, zeki Firavunun aklı korleşti, senin yuzunden bir şey anlamaz oldu. Ebuleheb de senin yuzunden na ehil,oldu.
Ebulhakem de senin yuzunden Ebu cehil kesildi. Ey bu satrancta nam icin yuz binlerce ustayı mat eden! Ey muşkul oyunlarıyla gonulleri yakan ve gonlune merhamet gelmeyen! Sen hile denizisin, halk bir katradan ibaret. Sen dağ gibisin, selim kalpli insanlara ancak bir zerre! Ey duşmanlık edip duran, Şeytan senin hilenden kim kurtulabilir? Hepimiz tufana gark olmuşuz. Ancak Allahnın koruduğu mustesna. Nice saadetli yıldız, senin yuzunden ihtiraka duşmuştur. Nice askerler, nice topluluklar, senin yuzunden darmadağın olmuştur!”
İblis Muaviye’ye dedi ki: “ Bu bağı coz. Ben kalpla halis icin mehenğim. Hak, beni aslanla kopeği imtihan etmek icin yarattı, halisle kalpı ayırt etmek icin halk etti. Ben kalpın yuzunu ne vakit karatmışım? Kuyumcuyum ben, ona daima değerini verdim. İyilere yol gosteririm, kuru dalları keserim. Bu otları niye ortaya koyarım?
Hayvan hangi cinstendir, meydana cıksın diye. Kurt, ceylandan bir yavru doğursa onun kurt, yahut ceylan oluşunda şuphe edilir. Onune otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek? Eğer kemiğe gelirse kopektir, ota meylederse şuphe yok, ceylan cinsindendir. Kahırla lutuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer alemi doğdu. Sen otla kemiği goster, nefis ve can gıdasını arz et. Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir. Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur. Gerci bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, duşmanlar şehvetlerini. Ben iyiyi nasıl kotuleştirebilirim? Allah değilim ya! Ben bir davetciyim, onları yaratan değil! Guzeli cirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Guzele cirkine bir aynayım. Hintli, bu, adamı kara suratlı gosteriyor diye aynayı yaktı.
Ayna dedi ki: suc benim değil. Benim yuzumu cilÂlayana kabahat bul! O beni gammaz yaptı, cirkin kimdir?, guzel kim? Soyleyeyim diye o, beni doğru sozlu etti. Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede gorulmuş? Zindan ehli değilim. Allah şahidimdir. Ben de nerede meyveli bir ağac gorursem onu dadı gibi besler, yetiştiririm. Fakat nerede bir acı ve kuru ağac gorursem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim. Kuru ağac, bahcıvana “ Yiğit, sucsuz,gunahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.
Bahcıvan der ki: “ Sus, kotu huylu. Kuruluğun suc olarak yetmez mi?” Kuru ağac “Ben doğruyum, eğri değil. Nicin sucum yokken beni kesiyorsun der?” der. Bahcıvan der ki: “ Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın, fakat yaş olsaydın! Oyle olsaydın Abıhayatı ceker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun. Tohumun kotuymuş, aslın kotuymuş, guzel bir ağaca ulaşamamışsın. Guzel bir ağac dalı, kotu bir ağaca aşılansa o guzellik, kotu ağacın tabiatını da guzelleştirir.”
Emir, Şeytana dedi ki: “ Ey yol urucu, delil getirme. Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama. Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tacirim. Getirdiğin her elbiseyi nasıl alabilirim? Kafirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma. Sen hic kimsenin malına muşteri değilsin.
Dolandırıcı muşteri olamaz. Muşteri gibi gorunse bile bu, hileden, duzenden ibarettir. Kim bilir, bu hasetcinin kabağında ne var? Allah, bu duşmanın elinden bizi kurtar. Feryadımıza yetiş! Bir kere daha bana ufurur, beni bir kere daha afsunlarsa bu hırsız, hırkamı kaptı gitti! Onun bu sozu duman gibidir. Ey Allah, elimi tut, yoksa kilimim elden gider. Bir delil getirmekle İblise ust olamam.
Cunku o her yuce, her aşağılık kişinin fitnecisi, imtihancısıdır. “ Allemel esma” ya bey olan Adem bile bu kopeğin yıldırım gibi koşuşuna karşı yaya kalmıştır. Şeytan,onu bile cennetten yeryuzune atmıştır. Adem bile Simak burcundayken balık gibi onun oltasına duşmuş, “ Rabbena, zalemma” diye ağlayıp feryat etmiştir. Onun hilesine, duzenine nihayet yoktur.
Onun her sozunde bir şey vardır, her sozunde yuz binlerce sihir gizlidir. Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar, kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır. Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, nicin beni uyandırdın? Doğruyu soyle1 Şeytan “ Kotu zan sahibi olan kişi, yuz nişan da olsa doğruyu işitmez. Bir gonul, hayale duştu mu delil getirsen bile hayali artar. Soz, o gonulden illet haline gelir, gazinin kılıcı hırsıza alet olur. Bu takdirde oyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir.
Ahmakla konuşmak deliliktir. Ey ahmak benim şerrimden Allahya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan! Sen helva yersin, cıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur. Sonra da iblise sucu yokken lanet edersin. Nicin o şeytanlığı kendinde gormezsin? Bu ey azgın, iblisten değil,sendendir. Tilki gibi kuyruk peşinde koşup durmaktasın. Yeşillikte bir kuyruk gordun mu tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun? Bilmiyorsun cunku kuyruğu meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gozunu, aklını kor etti. Sevdiğin şeyler seni kor ve sağır eder, duşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi. Bana suc bulma , aykırı gorme.
Ben kotulukten de bizarım, hırstan da kinden de! Bir kere kotuluk ettim, hala pişmanım; gecem gunduz olsun diye bekleyip duruyorum. Halk arasında muttehim oldum, herkes kadın olsun erkek olsun kendi işini bana isnat ediyor. Zavallı kurt, ac bile olsa uyduruyor diye itham edilir. Zayıflıktan yol yurumeye kudreti olmasa bile cok yemeden imtila olmuştur derler” dedi.
Muaviye dedi ki: “ Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte. Doğru soyle de elimden kurtul. Hile , savaşımın tozunu yatıştıramaz.” Şeytan “ Ey hayal kura, duşuncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi. Muaviye “ Peygamber nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak icin mehenk vermiş; “ yalan kalplerde şuphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “demiştir. Gonul yalan ozden istirahat bulmaz.
Suyla yağ karışık olursa cırağ aydınlık vermez. Doğru soz kalbe istirahat verir. Doğru sozler, gonul tuzağının taneleridir. Gonul hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz. Fakat gonul ağrıdan illetten salim olursa yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
Adem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gonlunden sıhhati, selameti kapıp goturdu. Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp oldurucu zehri icti. O anda akrebi buğdaydayken ayıt edemedi. Hevesle mest olan kişinin temyizi ucup gider. Halk, arzu ve heva sarhoşudur. Onu icin senin yalanını dinler. Fakat hevadan vazgecen, gozunu sırlara aşina etmiştir.
Birisini kadı yaptılar. Ağlayıp inlemeye koyuldu. Naip “ Kadıya bu ağlama nedir diye? Ağlamak, feryat etmek zamanım değil. Sevinecek kutlanacak zamanın “ dedi. Kadı, bir ah edip dedi ki: “ Gonlune hakim olmayan, işin ic yuzunu bilmeyen kimse nasıl hukmedebilir? O işin hakikatini ilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki. O iki hasım , ne yaptıklarını bilirler.
Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin? Hallerini bilmez, gafildir. Boyle olduğu halde kanlarına, mallarına nasıl hukmedecek?” Naip “ Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Halbuki sen cahilsin ama şeriat mumusun. Cunku sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gozlerin nurudur. O iki bilgiyi, garazları kor etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
Kasıtsızlık, bilgisizi alim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulum haline koyar. Sen ruşvet almadıkca kor değilsin, fakat tamah ettin mi korsun, kul kole kesilirsin” dedi. Ben hevadan vazgecmişim, şehvet lokmalarını az yemişim. Gonlumun tat alma duygusu aydın. Doğruyu yalandan ayırt eder.
Sen nicin beni uyandırdın? Be hilebaz, sen uyanıklığa duşmansın. Sen, afyona benzersin, daima uyutursun. Şaraba benzersin, aklı, bilgiyi giderirsin. Seni carmıha gerdim. Haydi doğru soyle. Ben doğruyu bilir anlarım, hileye sapma. Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa neye sahipse onu ararım. Sirkeden şeker lezzetini aramam. Karı tabiatlı erkeği asker yerine saymam.
Gavurlar gibi bir putun hak oluşunu, yahut Hak’tan bir alamet, bir nişan buluşunu ummam. Fışkıdan misk kokusunu istemem. Irmak icinde kuru kerpic araştırmam. Ağyar olan Şeytandan beni hayır icin uyandırmayı ummam.” İblis bircok hileye, duzene kalkıştıysa da Emir, onun inadını, inkarını dinlemedi.
Bunun uzerine sozu ağzının icinde geveleyerek dedi ki: “ Ey Muaviye, ben seni şunun icin uyandırdım: Cemaate yetişesi, devletli Peygamberin ardında namaz kılası. Eğer namaz fevt olsaydı, vakit gecseydi bu cihan, sana nursuz, kapkaranlık kesilecekti. Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gozlerinden adeta kaselerle yaş dokecektin. Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yuzden de bir an bile sabredemez, ibadette bulunur. Fakat o dert, o gussa yuzlerce namaza değer. Nerede namaz, nerede o niyazın ışığı?”
Birisi mescide girerken baktı ki halk mescitten cıkıyor. Cemaat dağıldı mı ki herkes acele,acele mescitten cıkıyor?” diye sordu. Birisi “Peygamber, cemaatle namazını eda etti, duasını bile bitirdi. Ey ham adam, nereye gidiyorsun? Peygamber, coktan selam verdi” dedi. Adam bir ah cekti ki ahının dumanı gorundu.
Bir vah etti ki gonlunden kan kokusu geldi. Cemaatten biri “Sen bu ahı bana ver, ben o namazı sana bağışlayayım” dedi. Adam “Verdim, namazı da kabul ettim” dedi. Oburu o ahı, yuzlerce niyazı aldı. Gece ruyasında hatif ona “ Sen abıhayatı, derde dermen olan ameli aldın, O ahı secmen, o aşıklar zumresine girmen yuzu suyu hurmetine de butun cemaatin namazı kabul edildi” dedi.
Bunun uzerine Azaail dedi ki: “ Ey emir, artık hilemi acığa vurayım. Eğer namazın fevt olsaydı gonlune dert duşecek ah ve figana başlayacaktım o teessuf, o figan, o niyaz, yuzlerce zikirden, namazdan ustun olacaktır. Boyle bir ah, hicapları yakmasın diye korktum da seni, onun icin uyandırdım. İstedim ki oyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip olmayasın. Ben hasetciyim, işte boyle bir hasette bulundum.
Duşmanım; işim, gucum, hile ve kinden ibarettir” Muaviye, bunun uzerine “ İte şimdi doğruyu soyledin, senden bu beklenir, layığın budur. Sen orumceksin, ancak sinek tutabilirsin. Halbuki ben sinek değilim, zahmet etme a kopek! Ben ak doğanım, beni padişah avlar. Orumcek, etrafımızda nasıl olur da ağ orebilir? Kudretin varken yuru, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına cağır! Onları bala cağırsan bile bu cağırış, şuphe yok yalandır cağırdığın şey de yine ayran! Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi. Bana gemi gosterdin ama gosterdiğin gemi, girdaptan ibaretti. Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek icin hayra sevkettin” dedi.
Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız gorup kovalamaya başladı. Birkac kere peşinden dolaştı, iyice terledi. Nihayet son saldırışta hırsıza yaklaştı. Bir sıcrasa tutacaktı. Biri “Buraya gel de bela nişanelerini gor! Cabuk ol savaş eri, cabuk gel de burada ki ahvali bir gor” diye bağırdı. Adam herhalde orada da bir hırsız olacak,hemen gitmezsem başıma bela kesilecek, coluğuma ,cocuğuma el uzayacak. O vakit bunu tutmaktan ne faydam olur? Bu Musluman, kerem edip beni cağırıyor.
Hemencecik gitmezsem herhalde bir kotuluğu duşeceğim deyip. O iyilikci Musluman’ın şefkatine guvenerek hırsızı bıraktı yola duzuldu. Varıp “ Aziz dost ne var? Boyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi. Adam “ İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız calacağını calıp bu tarafa gitmiş işte o kaltabanın ayak izi. Yuru, bu izi izle, ardından koş!”dedi. Adam “ Be ahmak, sen ne soyluyorsun?
Ben onu tutmuşum. Sen bağırınca koy verdin. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım. Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi. Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin. Hatta belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın. Oburu “ Ben ayak izini gosteriyorum. İşin haki katından agahım” dedi. Adam dedi ki: “Sen ya duzenbazsın, ya ahmak, belki de hırsızın ta kendisisin de işi biliyorsun.
Ben hasmımı ceke, ceke yakalamak uzereydim. İşte ayak izi diye sen koyuverttin. Sen cihetten bahsediyorsun, bense cihetlerden cıkmış, kurtulmuşum. Vuslatta delil ve alamet olur mu?” sıfatlarla perdelenmiş olan kişi, ancak sıfat gorur. Zatı kaybeden kişidir ki sıfatlarda kalır. Oğul, Allahya ulaşanlar, zata gark olmuşlardır. Artık onlar sıfatlara nazar ederler mi? Başın ırmağın dibinde oldukca renge bakabilir misin? Suyun rengine bakmak icin dipten cıktın mı?
Guzel bir halıyı bırakmış, kohne bir kilimi almış olursun. Avamın ibadeti, havasın gunahıdır. Avamın vuslatı bil ki havsın hicabıdır. Padişah bir veziri muhtesip yapsa onun dostu değildir, duşmanıdır. Mamafih o vezir belki suc işlemiştir. Boyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz. Cunku once muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir. Fakat onceden padişaha vezir olanı sonra muhtesip yapmak kotu bir iş yaptığından olabilir.
Fakat padişah, seni eşikten huzuruna cağırmış sonra tekrar eşiğe surmuşse, şuphe etmeksizin bil ki bir suc ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır. Kısmetim buymuş dersen neden once o devlet kısmetin olmuştu? Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Halbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.
Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________
İblisten dost olur mu?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●39 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İblisten dost olur mu?
-
12-09-2019, 21:56:15