Tertemiz bir kul olan lokman, gece gunduz kullukta cevik ve gayretli değil miydi?Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından ustun gorurdu. Cunku lokman, filvaki kul oğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hurdu. Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile” Şeyh “ Padişahım, bana boyle soylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yuksel! Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hukmederler, ikisi de emrederler” dedi.
Padişah “ Bu soz hatalı bir soz. O iki kul kimler ? deyince şeyh “ Birisi, kızmak oburu şehvet” dedi. Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla guneş, olmaksızın da parlar durur. Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlup olan, varlığa duşman olan kişidir. Lokman’nın efendisi, gorunuşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’nın kuluydu.
Bu ters dunyada benzerler coktur. Onların nazarında bir gevher, cop parcasından da bayağıdır. Her cole, cecip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır. Bir guruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla gorunce avamdan derler. Murailik sureti de bir guruhun adını zahitliğe cıkarmıştır.
Halbuki kendisi riyaya boğulmuştur. Taklitten, kapıp kacmadan arınmış nur gerek ki, onu sozunu dinlemeden, işini gormeden tanısın. Bu nura sahip olan , akılyoliyle onun kalbine girer, nakdini gorur, nakil ve rivayete bağlanmaz. Gaybı adamakıllı bilen Allahnın has kulları can aleminde kalb casuslarıdır.
Hayal gibi gonle girerler. Gizli şey ve hal, onların onunde apacıktır. Sercenin vucudunda ne kuvvet ne kudret vardır ki sırrı doğanın aklından gizli kalsın? Allah sırlarına vakıf olan kişinin onunde mahlukatın sırrı nedir ki? Goklere cıkan adama yeryuzunde yurumek guc gelir mi? Be zalim, Davud’un elinde demir mum haline gelir erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir gorunuşten ibaretti. MeselÂ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. Kendisi de o kolenin libaslarını giyer, koleyi kendisine efendi yapar. Kullar gibi onun ardından yurur. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz. Ey kul sen baş koşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını gotureyim.
Sen sertlik et, bana sov, hicbir suretle ağırlama. Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir. Onların gozleri toktur efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lazım olan işi yapa gelmişlerdir.
Halbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gosterirler. Efendi kulluk edebilir fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki. Şunu bil ki o alemden bu aleme boyle tersine akseden nice şeyler vardır. Lokman’nın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane gormuştu. Sırrı bildiği icin o yol gosterici,iş başarmak icin eşeğini guzelce surmekteydi.
Lokman’nı daha onceden azad ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu. Cunku lokman’nın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin. Sırrını kotulerden gizlemen şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman,kendinden de gizlemendir. Fakat sen işini gozunden bile gizle de işine kotu goz değmesin. Kendini ucret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey cal. Yaralıya, vucudundan temreni cıkarabilmek icin afyon verir, uyuturlar. Olum vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler. Şu halde anlıyorsun ya, gonlunu herhangi bir duşunceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır. Her ne duşunur. Her ne elde edersin hırsız, emin olduğun terden gelip catmaktadır. Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız senden hic olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp goturebilsin. Tacirin yuku suya duşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar. Senin de madem ki suya bir şeyin duşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.
Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, lokman’a adam gonderip cağırtır, Once o yemeğe lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi. Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dokerdi. Hatta yese bile gonulsuz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.
Bir gun lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetciye “ git, oğlum lokman’ı cağır” dedi Lokman gelince efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. Hem de oyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Boyle, boyle karpuzu tekmil yedi; Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi
Cunku lokman, oyle lezzetle,oyle zevkle,oyle iştahlı yiyordu ki gorenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili ucukladı, boğazı yandı. Bir eyyam acılığından adete kendisini kaybetti. Sonra “ A benim canım efendim, Boyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, boyle bir kahrı nasıl oldu da lutuf saydın? Bu ne sabır? Neden boyle sabrettin? Sanki canına kastın var? Niye bir şey soylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan adeta iki kat olmuşumdur. Elinle sunduğun bir şeye ; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. Cunku vucudumun butun cuzuleri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryadedersem vucudumun butun cuzuleri hak ile yeksan olsun!
Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hic bırakır mı? Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden olu dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir. Sacma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da boyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir.
Noksan bilgi sahibi, cansız bir şey de dilediği şeyin rengini gorunce adeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur. Noksan bilgi, fark ve temyize malik değildir. Nihayet şimşeği guneş sanır. Bu yuzden peygamber, noksanı olan kişiye melun dedi. Fakat bu noksan, tevil de akıl noksanıdır. Teninde noksan bulunan acınır, acınan kişiye lanet etmek boyle bir adamı yaralamaksa hic de yaraşır bir şey değil.
Kotu hastalık lanet edilmesi icap eden, uzaklığa layık olan illet, akıl noksanıdır. Zira noksan akılları tamamlamak, yani akıllanmak mumkundur, fakat bedendeki noksanı tamamlamaya imkan yok. Allahdan uzak duşen her kotu kişinin kafirliği, firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir. Beden noksanı icin Kuran’ da “ kore teklif yok” diye bir genişlik var. Şimşek cabucak sonup gider, pek vefasızdır. Sen aydın ve parlak olmayan gecici şeyi baki olandan ayırt edemiyorsun. Şimşek guler o kişiye. Kime biliyor musun ? onun nuruna gonul bağlayana.
Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hic? Şimşek bil ki goz nurunu alır, baki nur da, bil ki gozlere yardımcıdır. Deniz kopuğu ustune at surmekle şimşek ziyasiyle mektup okumak, Hırs yuzunden akıbeti gormemek, kendi gonlune, kendi aklına gulmektir. Aklın hassası, işin sonunu gormektir. Akıbeti gormeyen akıl nefistir. Nefse mağlup olan akıl, nefis haline gelmiştir. Muşteri, Zuhal tesiri altında kalırsa Zuhalleşir. Sen bu yomsuzluk icinde gozunu dondur de sana bu nuhuseti verene bak! Bu cezirle meddi goren kişi, yomsuzluktan kurtulur, saadete erer.
Allah, bir halden bir hale dondurme esnasında her şeyi zıddıyla meydana cıkararak seni halden hale dondurur durur. Bu suretle de Eshabı Şimalden olmaktan korkar durur, erler gibi de Eshabı Yemi’nin lezzetini umarsın. Bir yandan korkuya, bir yandan umide duştun mu iki kanadın olur. Bir kanatlı kuş katiyen ucamaz acizdir. Ya beni bırak, hic soylemeyeyim, yahut da izin ver tamimiyle soyleyeyim.
Yoksa ne bunu istiyor, ne onu istiyorsan yine ferman senin. Kim ne bilir ki maksadın ne, muradın nerede? Can İbrahim canı olmalı ki nuriyle ateş icinde cennetler, koşkler gorsun. Derece, derece aya, guneşe kadar yucelsin; halka gibi kapıya kalmasın. Halil gibi yedinci kat gokten de gecsin. Cunku ben batanları, gecenleri sevmem. Bu ten alemi, şehvetten kurtulan kişiden başkasını yanılta gelmiştir, yanılta gider.
Mesnevi'den Hikayeler
Alıntı
__________________
Lokman'ın Sınavı
Dini Bilgiler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
-
12-09-2019, 21:56:06