Koca cusseli, guclu bir hayvan olan fil, insanların hep merakını ceker.Fili tanıma konusu ile ilgili meşhur bir kıssa vardır. Bu kıssa, insanoğlunun ic dunyasını, duşunce ve davranışlarını yansıtması bakımından onemlidir. Toplumda yaşanan hÂdiselere ışık tutması yonuyle de cok dikkat cekicidir. Bu hikayede Âm insanların fili nasıl tarif ettikleri ve tanıttıkları anlatılır.Soyledikleri sozler, one surdukleri goruşler ibret verici ve manidardır. Kişilerin kendi anlayışına gore o koca cusseli fili tanıtması ve muşterek bir cizgide buluşamamaları dikkate şayandır. Bu ibret verici kıssa “Ruhu’l-Beyan Tefsirinde” şoyle nakledilir:
“-Bir şehir vardı, şehrin butun sÂkinleri gorme engelliydi. Burada oturanlar Fil denilen hayvanı cok merak etmişler. Onun iri yapılı, cusseli, guclu, kuvvetli bir hayvan olduğunu duymuşlar. Boylesi bir hayvanı yakınen tanımak istemişler. Onlar bu arzu ile yaşarken gunun birinde bir kervan gelip o şehrin yakınına konaklamış. İcinde fil bulunan bir kervanın geldiği halk arasında duyulmuş.
O şehrin halkı meraklarını gidermek uzere gruplar halinde kervanın yanına gelmiş.

İclerinden biri elini file doğru uzatmış. Hayvanın uzunca kulağı eline gelmiş. Kendi kendine: Fil kalkan gibi bir şey deyip bu şekilde inanmış.
Bir başkası elini uzatmış, ona da filin hortumu denk gelmiş. O da filin direk gibi bir şey olduğunu hissedip oylece inanmış. Bir başkasının eli de filin sırtına rastlamış. O da taht gibi bir şey hissedip oylece inanmış.
Kişiler elini hangi uzvuna değdirdiyse kendisine gore fili ona benzetip o şekilde inanmış.

Fil hakkında meraklarını kendilerine gore bu şekilde gidermişler. Hepsi mutlu olarak şehre geri donmuşler. Her biri kendi mahallesine gittiğinde merak edilen bu hayvanı, halka tarif edip anlatmışlar. Halk duyduklarına gore inanmış fakat bir araya gelince herkes değişik tanıtmaya başlamış.
Hatta kendi goruşlerini ispat icin delil ileri surup şoyle demişler:

“- Anlatıldığına gore fil, savaş zamanı ordunun onunde tutulurmuş. Dolayısıyla filin kalkan gibi bir şey olması lÂzım.”

“-Nakledilir ki fil, savaşta duşman askerlerinin uzerine hucumda kullanılırmış. Dolayısıyla direk gibi bir şey olmalı.”

“-Fil, tonlarca ağır yuk taşırmış. O halde sutun gibi olmalı.”

“- Bir cok insan filin uzerine binermiş.
O halde taht gibi bir şey olmalı” diyerek goruşlerini acıklamışlar.”
Ey insan! şimdi sen kendi kendine duşun ki onlar bu şekilde fili nasıl tanırlar?

Aralarındaki ihtilafdan nasıl kurtulurlar?

Fil hakkında nasıl doğru bilgi elde edebilir ve nasıl doğru hukum verebilirler?

Butun akıl sÂhipleri bilirler ki, ne kadar deliller ileri surseler de bu şekilde filin tarifine ulaşamazlar.

Toplumda hadiseleri anlama konusunda insanlar hep boyle davranmışlardır.

Kendi sığ duşunceleri, sathi bilgi ve dar goruşleriyle hadiseleri acıklamaya calışmışlardır.

Halbuki Yuce Rabbimiz “Gercek, Rabbinden gelendir. Oyle ise şuphecilerden olma.” buyurmuştur. (Âl-i İmrÂn:60)

İnsanoğlu, Yuce Rabbını, sevgili peygamberini ve kitabını hakkıyla bilir ve tanırsa asla dalÂlete duşmez. MÂrifetullaha eren insan, hic bir şeye Âm kalmaz.

Mulkun sahibi Allah’a teslim olan her turlu şuphelerden kurtulur. Zira o Allah mulkunde tektir. Mutlak guc sahibidir. Her şeyden haberdardır. Her şeyi bilir, işitir, gorur. Uygun olmayan sıfatlardan munezzehtir. Her şey O’nunla kÂimdir, O’nunla bÂkîdir. O fÂil-i muhtÂrdır. Hayır, şer, kufur ve îmÂnın yaratıcısıdır. O’ndan başka yaratıcı yoktur. “O’nun benzeri hicbir şey yoktur.” (ŞûrÂ, 42/11)

O’nun peygamberler gondermesi fazlındandır. Muhammed (s.a.s.) peygamberlerin sonuncusudur. Ona itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bu fermÂn-ı ilÂhi, Âyet-i celilelerde şoyle duyurulur:

“Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre (idÂrecilere) de itaat edin.” (NisÂ, 4/59)

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 59/7) buyurur.

Rasûlullah (s.a.) hev ve bid‘at ehlinden olan kimselerle duşup kalkmayı yasaklamış ve onlardan uzak olduğunu ifÂde etmiştir. Bir hadiste:

“Sunneti olduren ve dini ifsad eden bir topluluk gelecek. AllÂh’ın lÂneti, lÂnet edicilerin,meleklerin ve insanların hepsinin lÂneti onların uzerine olsun” buyurmuştur. (Deylemî, Hadis no: 8879, 882.)

İsmail Hakkı Bursevi hazretleri bu kıssanın peşinden şu nasihatta bulunur :

“- Kim inancların cok, ihtilafların sayısız ve Âlimin az olduğu bir zamana rastlarsa şu on iki şeyi kendisine dustur edinsin. Bunlar, Âlimlerin susu ve dusturu, cumle saÂdetlerin temelidir. Kimde bunlar bulunursa, Hak erlerinden bir er, Allah yolunun sÂliklerinden bir sÂlik olur. Kimde de bulunmazsa , o insanların goğuslerine (kotu duşunceler) fısıldayan, insanlardan ve cinlerden olan sinsi bir vesveseci durumuna duşer” der ve on iki dustûru şoyle sıralar:

1- SÂlihlerle sohbet etmek.

2- Onların emir ve tavsiyelerine uymak.

3- Allah TeÂlÂ’dan rÂzı olmak.

4- Allah’ın yarattıklarıyla barış icinde olmak.

5- Halka eziyet etmemek.

6- Eğer gucu yeterse onlara iyilik etmek.

7- Muttakî, perhizkÂr ve helÂl yiyen olmak.

8- Tamah ve hırsı terk etmek.

9- Zaruret dışında konuşmamak ve hicbir zaman kendisinde ilim vehmetmemek.

10- Guzel ahlÂkı dustur edinmek.

11- Riyazat ve mucÂhede ile meşgul olmak.

12- Bir şeyin iddiÂsında olmamak, dÂim niyÂz sÂhibi olmak.

Cenab-ı Hak cumlemize hakkı hak bilip hakka uymayı, bÂtılı bÂtıl bilip ondan uzak durmayı nasip eylesin.

(Ruhulbeyan, c.15, s.85-89.)
Mustafa Eriş
2014 - Mayıs, Sayı: 339, Sayfa: 048

__________________