ohumdan başladığımız icin bu mesele daha uzar ama biz konumuza donelim. Daha verimli olduğu iddia edilen genetiğiyle oynanmış yani kısaca GDO olarak andığımız genetiği değiştirilmiş organizmalar, onları tuketenler icin ne kadar tehlikeli, henuz kimse bilmiyor!
Greenpeace, bugunlerde 'Yemezler' sloganıyla GDO'lu urunlere karşı kamuoyu yaratmayı amaclayan bir kampanya başlattı. Kampanyanın detaylarını www.yemezler.org adresindeki internet sitesinde bulabilirsiniz.
2010 yılında Turkiye gundemine giren GDO'lu urunler icin, biraz gec kalınmış da olsa, daha fazla hata yapılmaması icin başlatılan bu projeden daha geniş kitleler haberdar olsun diye, kamuoyunun yakından tanıdığı sanatcılara kampanyayı simgeleyen tişortler giydirdik ve onları fotoğrafladık. Bu surecte kapısını caldığımız hemen herkes, ictenlikle cekimlerimize katıldı. Bu habere destek olan ve poz veren tum sanatcılara huzurunuzda bir kez daha teşekkur ederiz. Proje icin harika fotoğraflar ceken Mustafa Seven ve stajyer fotoğrafcımız Alpaslan Ongel'e de teşekkurler...

GULERYUZLU KAMPANYA
GDO'lu urunler Turkiye gundemine resmi olarak 2010 yılında girdi. 2004'te calışmalarına başlayan 'GDO Platformu'nun kurucuları arasında olan Greenpeace'in bu konuyla ilgili aktif bir kampanyası yoktu. Greenpeace'in Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinc, platformun bileşenlerinden Ziraat Muhendisleri Odası'nın gecen yıl hazırladığı ve kamuoyunun goruşune acılan raporu destekcilerine sunduklarında aldıkları tepkinin buyukluğu nedeniyle ozel bir GDO kampanyası yapmaları gerektiğini anladıklarını soyluyor. O raporla ilgili, iki gunde yuz bin imza toplanmış. 'Halkımızın konuya duyarlılığını gorduk ve beklentinin buyukluğunun farkına vardık. Bir mecra yaratalım, seslerini duyuracakları, bu mucadeleyi verebilecekleri bir alan yaratalım istedik. GDO konusunda aktif olma kararımızın ertesinde de 'Yemezler' projemiz doğdu.'
'Yemezler', sadece imza toplamak icin başlatılan bir kampanya değil. Bu konuda bir şeyler yapmak, soylemek isteyen herkese acık bir internet sitesi var ve her şeyden once guleryuzlu bir kampanya. Simgesi, -affedersiniz- orta parmak işareti yapmış bir catal!
'GDO, insanları caresizliğe duşurebilecek bir konu. Bircok insan boyle duşunup yılgınlığa kapılabiliyor; biz o noktada 'hayır burada beraber mucadele edebiliriz' dedik ve bunu eğlenceli bir şekilde yapabiliriz iddiasıyla yola cıktık.
Siteye erişim daha sık olsun ve bir imza verdim gorevimi yaptım duygusundan ote bir ziyaret mecrası olsun diye, odullendirmeli bir sistem kurduk. Ziyaret ve tavsiye sıklığınıza bağlı olarak, yaka iğnesi, kahve fincanı ya da tişort kazanabiliyorsunuz. Bu aynı zamanda bir aidiyet duygusu yaratıyor cunku kampanya Greenpeace'in kampanyası değil, kamuoyunun. Biz seslerini duyurmaları icin aracıyız. Protesto 'catık kaşlı' olmak zorunda değil.' Greenpeace, bu yontemi bir onceki kampanyaları 'Seninki kac santim'de de benzer bir tarz uygulamış ve cok da ses getirmişti...

BOL BOL YEDİK!
Kampanyanın şekli ve ortaya cıkış hikayesi boyle... İceriğini de yine Tarık Nejat Dinc anlatsın: 'Turkiye, Cartagena Biyoguvenlik Protokolu'nu ilk imzalayan ulkelerden biri. Bu protokolden doğan bazı yukumlulukler var ve bunlardan en onemlisi biyoguvenlikle ilgili duzenlemeler yapan kanunlar cıkarmak. Bu kanunlara gore de denetim ve kontrol mekanizmaları oluşturmaktır. Bu protokolunde amacı şudur:
GDO'lar ciddi bir tehlikedir, dolayısıyla devletler aktif bir rol alıp o riskleri engelleyecek gereklilikleri yerine getirmelidir. Turkiye, bircok konuda olduğu gibi bu protokolu de once imzaladı, sonra unuttu. Ta ki, AB 'Siz, bunu imzaladınız da ne yapıyorsunuz? Hicbir yasa, yonetmelik cıkarmadınız; GDO'lar yolgecen hanı gibi giriyor Turkiye'ye' diyene kadar. Turkiye, protokolu imzaladıktan sonra yasa cıkana kadar gecen surede, bol bol GDO'lu urun yedik!'
GDO diye yasal bir kategori olmadığı zaman onlara dair herhangi bir yaptırım ya da denetleme mekanizmasını da calıştıramadı Turkiye... 'Hayvan yemi olarak da geldi, insan gıdası olarak da' diyor Dinc. AB, bize bir şeyler yapın dedikten sonra da yasal surec başladı. Yonetmelik biraz da aceleyle 2009'da cıktı. Yasa olmadan cıkarılan yonetmeliğin sonuclarını kamuoyu hatırlayacaktır. Kavram olarak yeni tanıştığımız GDO'nun sınırlarımızdan nasıl gireceğine dair karmaşa vatandaşın zihnini iyice bulandırdı. Bir yıl suren yasasız yonetmelik donemi 2010'da cıkarılan Bioguvenlik Kanunu ile son buldu. Peki, sorunlar bitti mi? Bunu da şoyle anlatıyor Tarık Nejat Dinc, 'Kanuna uygun olan bir Biyoguvenlik Yonetmeliği cıktı. Buna gore Biyoguvenlik Kurulu kuruldu. Bu kurul, yurtdışından ithal edilecek
GDO'lu urunlerin başvurularını inceler ve karar verir. Kurulda ilk izin, Ocak 2011'de uc tane soyaya verildi. Bunlar, hayvan yemi amaclı ithal edilecek soyalardı. Arkasından aynı yılın aralık ayında 13 tane mısır ceşidine izin verildi. Yine hayvan yemi olarak. Şu anda da 9 tane hayvan yemi amaclı mısır ceşidi kurulun onunde izin icin bekliyor. Surecin nasıl işlediğini de kısaca şoyle anlatabilirim: İthalat yapacak firma kurula başvuruyor. Kurulunun, risk değerlendirme ve sosyoekonomik komitesi birer rapor hazırlıyor. Sonra, o raporlar kamuoyuyla paylaşılıyor. Uc hafta suresince, kamuoyu o raporlara goruş bildiriyor. Sure sonunda komisyon toplanıyor. Goruşler ve raporlar kurulda değerlendirilip, izin kararı veriliyor. Şu anda, 9 mısır ceşidiyle ilgili karar arifesindeyiz.' Bu arada tum bu izin alabilen başvurular hayvan yemi amaclı ithalat; peki, insan gıdası icin gelen var mı? Henuz yok ama başvuru cok.

AMBALAJDA NİYE YOK?
Kurulun onunde bekleyen 29 gıda amaclı GDO'lu urun izin başvurusu var... Hayvan yemi ithalatıyla GDO'lu urunlerin gelişine alışan, alıştırılan kamuoyu eğer yeterince yuksek sesle itiraz etmezse onların da kolayca izin alıp, mutfaklarımıza girmesi fazla zaman almaz gibi! Bu arada şeytanın avukatlığını yapıp soruyorum: Hayvan yemi amaclı gelen bu mısır ve soyaların sadece amacına uygun kullanıldığına emin miyiz? Cernobil patladığında radyasyon yok diye basının onunde cay icen bakan, sonra itiraf etmişti, hatırlatırım... Ustelik, her şeyin kağıt uzerinde kusursuz işlediği ulkemizde her alanda yaşanan denetim sorunları GDO'lu urunler soz konusu olduğunda guvenilir midir? Hayvanlara yem olsun diye getirilen mısırlar, 'merdivenaltında' şeker şurubuna donuşup, maliyetinin cok cok altında fiyatlara satılan tatlılarda şerbet olup giriyor mudur mutfaklarımıza? Soru cok... Peki, Hayvan yemine izin veriyorsunuz ama o GDO'lu urunlerle beslenen hayvanların etinde, sutunde insana gececek zararlı maddeler olabilir mi? Evet! Oyleyse neden et, sut, yumurta ambalajlarında 'bu hayvanlar GDO'lu yemlerle beslenmiştir' uyarısı yok?

Gıda denetcilerine 41 kere maşallah
'Turkiye'de GDO'lu tarım ekimi yasak. Şu anda değerlendirme aşamasında 29 tane gıda amaclı GDO ithalat başvurusu var. Onlarla ilgili henuz komiteler raporlarını tamamlamadı. Yasal olarak piyasada GDO'lu urun yok ama denetimlerde ilginc bir 'az'lık dikkat cekiyor. 2011 sonunda acıklanan resmi bilgiye gore, yasa cıktıktan sonra bakanlık yetkilileri 22 tane mısır, 19 tane de soya iceren gıda urunu denetlemiş. 70 milyon insanın yaşadığı bir ulkede, bin 500 gıda denetcisiyle topu topu 41 tane urunu denetleyerek cok sağlam bir denetleme işi yapmış sayılmazsınız. 41 tane urun denetlediler tum yılda diye '41 kere maşallah mı' diyelim onlara... Gelen GDO'lu urunlerin dortte ucu maalesef etiketlenmiyor! Yem amaclı getirseniz de uzerine yazmanız gerekiyor ama ithalatcısı diyor ki, yazılmıyor!'

Sutumde GDO'lu DNA parcacığı istemiyorum!
'İthalatına izin verilen urunler hayvan yemi. Sorun, hayvanın GDO'lu urun yemesi değil, o hayvandan elde edilen urunleri insanların tuketmesi. Risklerinin ne olduğunu hemen oğrenebiliyor muyum? Hayır! Tehlikeleri belki on yıllar sonra ortaya cıkacak. Cartagena Antlaşması zaten, 'bakın bunlar cok riskli, tedbirinizi alın' diyor. O yuzden, imzaladık. Gıda urunlerinin etiketine GDO'lu olduğunu yazmak zorunlu ama bu hayvanların urunleriyle ilgili boyle bir yasal zorunluluk yok.
Greenpeace istiyor ki: GDO'lar ne insan gıdası, ne hayvan gıdası olarak bu ulkeye girmesin! Tabii şu anda fiili bir durum var. Mısırlar, soyalar bu ulkeye, girdi, hayvanlar o yemleri yedi, yemeye devam ediyor. O yemlerle beslenmiş hayvanların urunleri etiketlensin istiyoruz. İtalya'da yapılan araştırmada, marketlerden alınan ambalajlı her dort sutten birinde GDO parcacığına rastlandı. Demek ki hayvandan sute geciyor; sutumde GDO'lu DNA parcacığı olsun istemiyorum. Eğer GDO'ların zararsız olduğunu savunuyorlarsa, bunu belirten etiket konmasında hicbir mahsur yok.'

Mamalarda kullanmak yasak ama...
'Yasa, 'GDO'lu urunler bebek mamalarında ve devam sutlerinde kullanılamaz' diyor. Cok guzel, bravo! Peki, gidin bir markete, alın raftan bir devam sutu. İcinde en az yedi farklı ceşit hayvansal urun var. O hayvanlar GDO'lu yemle besleniyorsa, ne oldu? Kapıdan kovduğunuz GDO, pencereden girdi. Anneler bebeklerine GDO'lu yemle beslenen hayvandan devam sutu vermek istiyorlar mı? Annelere bırakmalıyız bu tercihi. GDO'ya Hayır Platformu'nun bileşenleri, bir yandan da yasa karşısında hakkını arıyor vatandaşın. Davalar cok hızlı işlemiyor. Biyoguvenlik Kanunu cıkmadan once, yonetmelikle verilen izinler iptal edildi. Gectiğimiz birkac ay icinde, 2010 yılında verilmiş butun GDO izinleri, uc ayrı davada iptal ettirildi ama mahkeme iki sene suruyor. O yuzden, bakanlığın en azından etikette zorunluluk meselesini yargı surecini beklemeden hayata gecirmesi gerek. Cunku şimdi suren davalar sonucunda iptal kararı cıkarsa Bakanlık da Biyoguvenlik Kurulu da şaibe altında kalacak.'
kaynak:mynet gec olmadan katılın : www.yemezler.org/?ref=230895
__________________