Hazreti Yakup, on iki oğlundan en kucuğu olan Yusuf aleyhisselÂmı ileride kendisine peygamberlik rutbesi verileceğini bildiği ve onda bu sebeple ustun meziyetler gorduğu icin daha cok seviyor ve ayrı bir alÂka gosteriyordu.
Bir gun Yusuf aleyhisselÂm babasına dedi ki:
— Ey babacığım, ben ruyada on bir yıldız ile Guneş'i ve Ay'ı gordum. Gordum onları ki, bana secde ediyorlar!
Yakub aleyhisselÂm ise şoyle dedi:
— Yavrum! Ruyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Cunku Şeytan insana belli bir duşmandır. Ve işte boyle ruyada gorduğun gibi o yuksek ve parlak Sem varlıklarının sana secde etmeleri misÂline benzer eşsiz bir seciş ile Rabbin seni derleyip toplayıp ayırarak halkın en şereflilerinin en yuksek makamında bulunan zatların ustunde parlak bir makama getirecek. Yani ruya, istikbalin bir misÂlini gormektir. O misÂl Âleminde o buyuk buyuk yuksek cisimlerin sana secde eder halde gorunmesi temsil ve teşbih yoluyla şuna delÂlet eder ki, ileride Rabbin sana Peygamberlik verecek ve buyuk buyuk insanları senin emrinde kılacak, onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana gelen ve meydana geliş cihetiyle alÂkası gizli bulunan sozlerin hadisedeki meallerini tÂyin etmek, ruya tabir eylemek veya vahiy ve ilÂhî işaretlerin kolay anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut onlardan ileride varacağı hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse verecek ve binaenaleyh sen de benim bu soylediklerimin hak olduğuna muttali olacaksın ve kesbî ilimle değil vehbî ilimle boyle tÂbirler tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana hem Yakub Oğullarına nimetini tamamlayacak ki, daha once iki atan ibrahim ve Ishak'a tamamladığı gibi. Rabbin seni boylece peygamberliğe muvaffak kılmış Dunya ve Ahiret'te tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şuphe yok ki Rabbin bir Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da bilir, olacağı da bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun icin kimin secilmeye lÂyık olduğunu da bilir.
İşte ruyanın kısaca tevili bu idi. TafsilÂtlı olarak tevili ise ileride meydana gelecek hÂdiselerdi.
Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi Bunyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu on kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf ile Bunyamin'i kendilerinden adet kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi» diye tÂbir ederek onlardan bahsederlerdi.
Yusuf aleyhisselÂmın uvey kardeşleri bir gun toplanıp dediler ki:
— Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise birbirimizi cok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki yanılıyor. Yusuf'u oldurun yahut bir yere atın ki, babanızın yuzu size kalsın ve ondan sonra iyi bir kavim olasınız.
İclerinden bir soz sahibi:
— Yusuf'u oldurmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız boyle yapın! dedi.
Bu teklifi uygun goren kardeşler, Yakub aleyhisselÂm'a vardılar ve:
— Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu bize guvenmiyorsunuz? Cidden biz onun icin ricacıyız ki, yarın onu bizimle beraber gonder, gezsin, oynasın. Şuphesiz biz onu gozetiriz. Kendisine bir şey olmaz! dediler.
Yakub aleyhisselÂm:
— Beni, onu goturmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:
— Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu kurt yerse, boyle bir şey oluverse, biz o durumda cok husran cekeriz, diye cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselÂmı beraberlerinde goturmeye babalarını razı ettiler.
Bunun uzerine vakt ki, onu goturduler ve kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Fakat Âlemlerin sahibi Allahu TeÂlÂ, Yusuf aleyhisselÂma şoyle vahyetti:
— Yemîn olsun ki, sen onlara hic farkında değiller iken, bu işlerini haber vereceksin!
Boylece kardeşleri Yusuf aleyhisselÂmı kuyunun dibine bıraktılar ve yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselÂm'ın yanına geldiler, dediler ki:
— Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da soylesek sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselÂmın gomleğinin uzerinde yalan bir kan getirmişlerdi.
Yakub aleyhisselÂm:
— Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş. Artık bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin bu soylediklerinize karşı, diye soyledi.
Yusuf aleyhisselÂm bu halde kuyu icerisinde beklerken, oteden bir kafile gelmiş, kuyuya sucularını gondermişlerdi. Sucu geldi, kovasını kuyunun icine saldı:
— A... Mujde, bu bir oğlan! diye bağırdı.
Kafile Yusuf aleyhisselÂmı tuttular, ticaret icin gizlediler. Sonunda değersiz bir bah ile onu bir kac dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi
yani veziri İtfir idi. Kendisinin zurriyeti olmayıp zevcesi Zuleyha ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselÂmı zevcesine getirip:
— Buna guzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlÂt ediniriz kendisini, diye soyledi.
Yusuf aleyhisselÂm kemal cağına erdiği zaman Allahu TeÂl kendisine hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, oyle erişti, derken hanesinde bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip:
— Haydi seninim! dedi.
Yusuf aleyhisselÂm ise bu teklif karşısında:
— Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana guzel baktı. Allah korusun o iyiliğe karşı boyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah bulmaz. Doşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kotuluk, ihsana nankorluk zulumdur. Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.
Yusuf aleyhisselÂmın efendisinin hanımı Zuleyha ise cidden ona niyetini kurmuş, ona tamamen gonlunu vermiş, butun gayretiyle ona kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselÂm da ona kasdedip gitmişti amma RÂbbinin Âyetini gormeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi tabiatından bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini yani bu işin haram olduğunu, cirkinliğini butun hakikatiyle o anda bile muşahede ediyordu da kacınıyordu. Yoksa bu helÂl olsa idi, o da ona azmetmiş gitmişti.
Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Zuleyha Yusuf aleyhisselÂmın gomleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Zuleyha'nın beyine rastgeldiler ve Zuleyha hemen:
— Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan, veya elîm bir azÂbdan başka nedir? diye sucu Yusuf aleyhisselÂmın uzerine atmaya kalkıştı.
Hazreti Yusuf bu itham karşısında:
— O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.
HÂdisenin boyle gelişmesinden sonra kimin suclu olup olmadığı araştırılmaya başlanınca, Zuleyha'nın yakınlarından bir şahid de şoyle şahidlik etti:
— Eğer Yusuf'un gomleği onden yırtılmış ise, Zuleyha doğru soyluyor da Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gomlek arkadan yırtılmış ise, Zuleyha yalan soylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.
Zira odadan once Yusuf aleyhisselÂm kacmak istemiş, Zuleyha ise onun gomleğini arkadan tutarak cekiştirmiş ve cıkmasını onlemek istemiş idi. Bu cekişme sırasında da gomlek yırtılmıştı.
Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselÂmın gomleği arkasından yırtılmış:
— Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin hileniz cok buyuk. Yusuf, sakın bundan hic bahsetme, sen de kadın, gunahına istiğfar et. Cidden sen buyuk gunahkÂrlardan oldun! diye soyledi.
Fakat şehirde bir takım kadınlar da:
— Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad istiyormuş, ona aşkından yureğinin zarı catlamış, kadın besbelli cıldırmış diye konuşmaya başladılar.
Zuleyha kadınların bu gizliden gizliye yaptıkları dedikodularını işittiği zaman, onlara dÂvetci gonderdi ve kendileri icin dayalı doşeli bir sofra hazırladı. Kadınların her birinin eline de birer bıcak verdi. Beri taraftan da Yusuf aleyhisselÂm'a:
— Cık karşılarına! dedi.
Kadınlar Yusuf aleyhisselÂmı o guzelik icerisinde gorur gormez cok buyuttuler, ona hayran hayran bakacağız diye ellerini doğradılar ve:
— HÂşÃ‚, dediler. Allah icin bu bir insan değil, apacık bir guzel Melek!
Bunun uzerine Zuleyha:
— İşte bu gorduğunuz, hakkında beni kotulediğinizdir. Yemîn ederim ki, ben bunun nefsinden murad istedim de o temiz bir fikirle bundan kacındı. Yine yemîn ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse mutlak zindana atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacaktır! dedi.
Bu durum karşısında Yusuf aleyhisselÂm:
— Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri işten daha sevimli, eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına duşerim ve cahillerden olurum, diye niyaz etti.
Bunun uzerine Allahu TeÂl duasını kabul buyurdu da, o kadınların tuzaklarını bertaraf etti. Hakikat o, oyle işitici, oyle bilicidir.
Sonra bu kadar delilleri gordukleri halde, Aziz ve "adamlarına şu goruş galip geldi:
— Her halukarda Yusuf'u bir muddet zindana atsınlar!
Yusuf aleyhisselÂm ile beraber zindana iki delikanlı daha girmişti. Birisi:
— Ben kendimi ruyada goruyorum ki, şarap sıkıyorum, dedi.
Diğeri de:
— Ben ruyada kendimi goruyorum ki, başımın uzerinde ekmek goturuyorum, onu da kuşlar yiyor, dedi ve bize bunların tÂbirini haber ver! Cunku biz seni mahsûllerden olarak goruyoruz, diye soylediler.
Hazreti Yusuf dedi ki:
— Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek de, her hÂlde o gelmezden once ben size bunun tÂbirini haber vermiş bulunurum. Bu, bana Rabbimin oğrettiklerindendir. Cunku ben, Allah'a inanmayan ve hep Âhireti inkÂr edenlerden ibaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım. Atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub'un milletine uydum. Bizim Allah'a hic bir şeyi ortak koşmamız olmaz. Bu bize ve insanlara Allah'ın bir fazlıdır. LÂkin insanların ekserisi şukretmezler.
Ey benim, zindan arkadaşlarım, değişik bir cek ilÂhlar mı hayırlıdır, yoksa hepsine galip ve kahhar olan bir Allah mı? Sizin Allah'dan başka taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ibarettir ki, onları siz ve atalarınız takmışınızdır. Yoksa, Allah, onlara oyle bir saltanat indirmemiştir. Hukum ancak Allah'ındır. O, size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. Doğru ve sabit din budur. LÂkin insanların coğu bilmezler.
Ey benim zindan arkadaşlarım! Gelelim ruyanıza: Biriniz efendisine yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte fetvasını istediğiniz emir hÂllolundu.
Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, Efendinin yanında beni an,- diye soyledi. O kimseye de Şeytan, efendisine soylemeyi unutturdu da Yusuf aleyhisselÂm senelerce zindanda kaldı.
Fakat Allahu TeÂl kurtuluşunu murad ettiği zaman da bakın nasıl bir sebep yarattı:
Bir gun hukumdar:
— Ben ruyada goruyorum ki, yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor ve yedi yeşil başaklı, diğer yeri de kuru. Ey efendiler, siz ruya tÂbir ediyorsanız, bana ruyamı halledin! dedi.
Toplanan heyet dediler ki:
— Ruya dediğin demet demet hayÂllerdir. Biz ise hayÂllerin tevilini bilmiyoruz!
Bu sırada Yusuf aleyhisselÂmın zindanda ruyasını tÂbir ettiği kurtulan kimse, nice zaman gectikten sonra Hazreti Yusuf'u hatırladı da:
— Ben, size onun tevilini haber veririm, beni gonderin! dedi. Sonra zindanda Yusuf aleyhisselÂma gelerek:
— Yusuf! Ey Sıddik! Bize şunu hallet: Yedi semiz inek, bunları yedi zayıf yiyor ve yedi yedi başaklı, diğer yedi de kuru. Umit ederim ki, o insanlara cevab ile donerim, gerektir ki, senin de kadrini bilirler, dedi.
Hazreti Yusuf cevaben dedi ki:
— Yedi sene mutad olduğu uzere mahsul ekeceksiniz, bictiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka tabi. Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, once biriktirdiklerinizi yiyip goturecek, biraz saklayacağınızdan başka tabi. Sonra onun arkasından bir yıl gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, sıkıp sağacak!
Yusuf aleyhisselÂmın bu tÂbirini duyan hukumdar: — Getirin bana onu! dedi.
Bunun uzerine zindandan cıkarmak icin kendisine adam gelince, Hazreti Yusuf:
— Haydi, efendine don de sor ona: O ellerini doğrayan kadınların maksadları neymiş? Şuphe yok ki, Rabbim onların hilelerini bilicidir, dedi.
Melik de o kadınlara:
— Derdiniz ne idi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız? dedi. Onlar:
— HÂşÃ‚, dediler. Allah icin biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz.
Azizin karısı Zuleyha da:
— Şimdi hak ortaya cıktı. Onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şuphesiz doğrulardandır. Bu işte şunun icin ki, bilsin, hakikaten ben, ona gıyabında hıyanet etmedim ve hakikaten Allah hainlerin hilecini muvaffakiyete erdirmez, dedi.
Yusuf AleyhisselÂm buyurdu:
— Ben, nefsimi temize cıkarmıyorum. Cunku nefis cidden kotuluğu emreden bir kumandandır. Ancak Rabbimin rahmetiyle muamele ettiği mustesna. Cunku Rabbimin mağfiret ve rahmeti cok buyuktur! dedi.
Hak boyle acığa iyice cıktıktan sonra hukumdar da:
— Getirin onu bana ki, kendime hass kılayım, kendim icin tahsis edeyim! dedi.
Bunun uzerine vakt ki Yusuf aleyhisselÂm ile konuştu ve:
— Sen bu gun, nezdimizde cidden bir mevki sahibisin, eminsin! dedi.
Hazreti Yusuf da:
— Beni arz hazineleri uzerine memur tÂyin et. Cunku ben iyi korur, iyi bilirim, dedi.
İşte bu şekilde Hazreti Yusuf Allahu TeÂlÂ'nın lutfuyla Mısır'da makam tutup, şanlı bir emniyetle hazinelerin başına gecmiş oluyordu.
Bir de Yusuf aleyhisselÂmın kardeşleri cıkageldiler ve yanına girdiler. Hazreti Yusuf derhal onları tanıdı. Onlar ise kendisini tanımıyorlardı. Hazreti Yusuf'un kardeşleri de onun daha once hukumdara haber verdiği kıtlık seneleri zuhur ettiği zaman zahire icin her taraftan gelip muracaat edenler gibi ona muracaat etmişlerdi, işte goruşme bu esnada olmuştu. Hazreti Yusuf kardeşlerini butun hazırlıklarıyla techiz etti ve tam uğurlayacağı sırada:
— Bana, sizin babanızdan olan bir kardeşi getirin. Goruyorsunuz ya ben, olceği tam olcuyorum ve ben misafirperverlerin en faydalısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size bir kile zahire yok ve bana yaklaşmayın, dedi.
Hazreti Yusuf'un istediği Bunyamin idi ve onlar da bundan soz edildiğini anlamışlardı.
Onlar da cevaben dediler ki:
— Her halde onun icin babasından izin almaya calışacağız, babası bırakmak istemez ama her hÂlde biz onu yanından almaya muvaffak oluruz.
Hazreti Yusuf kendi uşaklarına da:
— Onların sermayelerini de yuklerinin icine koyuverin. Belki ailelerine dondukleri zaman bu ayrıca yapılan ihsanı anlarlar da yine gelirler, dedi. -
Bu şekilde Hazreti Yusuf'un kardeşleri babaları Yakub aleyhisselÂm'a donduler ve:
— Ey pederimiz! Bizden olcek menedildi. Bu defa kardeşimiz Bunyamin'i bizimle beraber gonder ki olcup alalım. Her halde biz onu muhafaza ederiz, dediler.
Hazreti Yakub:
— Hic ben onu size inanır, guvenir miyim? Bundan once onun kardeşi Yusuf'u emÂnet ettiğim gibi artık size guvenir miyim? O zaman «koruruz» demiştiniz, hani ne oldu? Ancak en hayırlı muhafız Allah'-dır ve en buyuk rahmet sahibidir, dedi.
Derken Hazreti Yakub'un oğulları yuklerini actılar, baktılar ki sermayeleri de kendilerine iade edilmiş! Bunun uzerine:
— Ey pederimiz! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize geri verilmiş. Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimiz Bunyamin'i de muhafaza eder, hem onun icin de bir deve yuku fazla alırız ki bu az bir şey dediler.
Yakub aleyhisselÂm:
— Onu, asla sizinle beraber gondermem. TÂ ki Allah'dan bana bir mîsak veresiniz, Allah'a yemîn edesiniz. Onu her halû karda bana getireceksiniz. Her taraftan cevrilip caresiz kalsanız dahi, dedi.
Onlar da Allah'dan mîsaklarını verip onun uzerine yemîn ettiler. Hazreti Yakub:
— Allah soylediklerimize karşı vekil! dedi ve devamla, ey yavrularım! Bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber ne yapsam, sizden hic bir şeyde Allah'ın takdir ettiğini defedemem. Hukum ancak Allah'ındır. Ben O'na tevekkul ettim. O'nun icin butun tevekkul sahipleri Allah'a tevekkul etmelidir, diye soyledi.
Hazreti Yakub'un evlÂtları babalarının emrettiği yerden Mısır'a girdiler. Oradan şehre girmeleri onlardan Allah'ın takdirlerinden hic bir şeyi defetmiyordu. Ancak Hazreti Yakub'un nefsindeki bir haceti kaza etmişti. Yani sadece onun duşunduğu bir tedbir yerine gelmişti. Yoksa ileride onların başına gelecek olanlardan hic birine mÂni olmamıştı.
Kardeşleri, Yusuf aleyhisselÂmın huzuruna girdikleri zaman:
— İşte emrettiğin biraderimizi, getirdik! diye Bunyamin'i takdim ettiler. O da:
— İyi ettiniz, isabet eylediniz, onu nezdimde bulacaksınız! dedi, kendilerine ikram etti.
Sonra onlara bir ziyafet verdi ve ikişer ikişer sofraya oturttu. Bunyamin ise tek kaldı. Tek kalınca da:
— Şimdi kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da beni beraberinde oturturdu, dedi ve ağladı.
Yusuf aleyhisselÂm da:
— Biraderiniz tek kaldı, dedi ve onu yanına alıp kendi sofrasına oturttu.
Sonra yine her ikisine ayrı ayrı birer yatak odası tahsis etti.
— Bunun ikincisi yok, binaenaleyh bu da benim yanımda olsun, diyerek kendi odasına goturdu, koklaya koklaya yanında yatırdı.
Sabah oldu. Yusuf aleyhisselÂm Bunyamin'e evlÂdı olup olmadığını sordu, o da:
— On oğlum var, hepsinin isimlerini kaybolan kardeşim Yusuf'un isminden muştak olarak koydum, diye cevap verdi. Bunun uzerine Hazreti Yusuf:
— O kaybolan kardeşine karşılık olarak ben kardeşin olsam hoşuna gider mi? dedi. Bunyamin de:
— Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Amma ne care ki sen Yakub ve Rahil'den doğmuş değilsin! diye icini cekti.
O zaman Hazreti Yusuf ağladı, kalkıp kardeşinin boynuna sarıldı ve kendinin hakikî huviyetini tanıttı da:
— Ben, ben cidden senin o kaybolan kardeşinim. Bu itibarla artık aldırma kardeşlerinin gecmişte yaptıklarına ve bu defa da benim adamlarımın yapması kararlaştırılan muameleye gucenme, mahzun olma ve bu anlattıklarımı kimseye sezdirme, duymamış gibi ol, diye tenbih etti ve macerayı anlattı.
Hazreti Yusuf daha sonra kardeşlerini butun hazırlıkları ile donattığı vakit, su kabını kardeşi Bunyamin'in yuku icerisine koydu. Sonra da adamlarından birisi bağırdı.
— Ey kervan! Siz her halde hırsızlık etmişsiniz.
Bunun uzerine Hazreti Yusuf'un kardeşleri bu cağıranlara donup:
— Ne arıyorsunuz siz? dediler.
Onlar da:
— Hukumdarın su kabını, olceğini arıyoruz. Onu getirene bir deve yuku bahşiş var ve ben onun verileceğine dair kefilim, diye biri cevap veriyor.
Fakat onlar:
— Allah'a yemîn olsun ki, size muhakkak malûmdur ki biz arzda fesad cıkarmak icin gelmedik, hırsız da değiliz! dediler. Hazreti Yusuf'un adamları:
— Şimdi yalancı cıkarsanız cezası nedir? diye sordular. Onlar da:
— Cezası, kimin yukunde cıkarsa işte, o onun cezasıdır. Biz nankorlere boyle ceza veririz, dediler.
Bunun uzerine Bunyamin'in yukunden once diğer kardeşlerinin yukleri aranmaya başlandı, sonra Hazreti Yusuf o kaybı Bunyamin'in yuku icerisinden cıkardı.
. İşte Hazreti Allah, Yusuf aleyhisselÂm icin boyle bir tedbir yapmıştı. Hukumdarın ceza kanununda Yusuf aleyhisselÂm kardeşini ancak bu şekilde bir yolla atabilmesi mumkundu.
Bunyamin'in kardeşleri, kaybın onun yukunde cıkması uzerine:
— Eğer o calmış bulunuyorsa, bundan evvel onun kardeşi —Yusuf da calmıştı, dediler.
Bundan kastettikleri ise şu idi ki, Yusuf aleyhisselÂmın anasının babası bir puta tutkunmuş, Hazreti Yusuf cocukken anasının emriyle o putu gizlice almış ve kırmış idi.
Hazreti Yusuf bu ithamdan acılık hissetmedi değil, fakat icinde gizledi, sabretti ve onların kusurlarına bakmadı da kendi kendine:
— Siz fena bir mevkîdesiniz. Bu duştuğunuz durumdan dolayı mahcub oldunuz. Bu bakımdan boyle bir anda hiddetle ağzınızdan kacırdığınız bu lÂfınıza tahammul gerekir, isnad ettiğiniz vasıfları da Allah bilicidir. Ben ve kardeşim Bunyamin biliyoruz, Allahu TeÂl da biliyor ki, hakikat sizin dediğiniz gibi değil, bizden hırsızlık sÂdır olmamıştır. O halde sizin asılsız sozunuzden nicin alınayım? diye soylendi.
Bunyamin'in kardeşleri hiddeti ve şaşkınlığı bir an bırakıp şefaat ve rica yoluna dokulerek ellerinden aldırdıkları kardeşlerini kurtarmak icin kendilerini fedaya razı olarak:
— Ey şanlı Aziz! dediler, emîn ol ki bunun buyuk bir ihtiyar babası var, onun icin yerine birimizi al. Cunku biz seni ihsan sahiplerinden goruyoruz.
Fakat:
— Allah saklasın; eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymamızdan. Cunku oyle yaparsak biz, haddi aşanlardan oluruz! cevabını aldılar ve caresiz kaldılar.
Umitlerini kesince, fısıldayarak cekildiler ve buyukleri dedi ki: — Babanızın aleyhinizde Allah uzerine mîsak, yemîn almış olduğunu, bundan once Yusuf hakkında işlediğiniz sucu bilmiyor musunuz? Artık ben buradan ayrılmam, t babam bana izin verinceye veya AllÂhu TeÂl hakkımda bir hukum tÂyin edinceye kadar ki, o hukum sahiplerinin en hayırlısıdır. Siz donun babanıza deyin ki:
— Ey bizim babamız! İnan oğlun Bunyamin hırsızlık etti. Biz ancak bildiğimize şahidlik ediyoruz. Yoksa gaybın hafızları değiliz. Hem bulunduğumuz şehre, sor, hem icinde geldiğimiz kervana. Emîn ol ki, biz cidden doğru soyluyoruz.
Bunyamin'in kardeşleri gelip babaları Yakub aleyhisselÂma kararlaştırdıkları şekilde soylediler amma hazreti Yakub:
— Yok, size nefsiniz bir iş yaptırmış. Artık, sabr-ı cemil yakındır ki, Allah bana hepsini bir getire. Hakikat bu ki, O, bilici ve hukmedicidir, dedi ve onlardan yuz cevirip:
— Ey kederim Yusuf! diye gamlanmaya başladı ve gozlerine ak duşup cihanı gormez oldu.
Artık uzuntusunden yutkunuyor, yutkunuyordu. Bu durumu gorenler:.
— Allah'a yemîn olsun ki, hÂl Yusuf'u anıp duruyorsun! Nihayet gamdan eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın, dediler. Hazreti Yakub:
— Ben, dedi, dolgunluğumu, huznumu ancak AllÂhu TeÂlÂ'ya şikÂyet ederim ve Allah'dan sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim. Ey oğullarım haydi gidiniz de, Yusuf ile kardeşinden bir haber almak icin butun hislerinizle calışınız, araştırınız. Allah'ın darlıkları aşacak, sıkılmış sinelere nefes aldırıp ferahlık verecek lutuf ve rahmetinden umitsizliğe kapılmayın.
Bunun uzerine Hazreti Yusuf'un huzuruna geldiler ve :
— Ey şanlı Vezir! Bize ve ailemize gucluk bulaştı, pek muhim olmayan bir sermaye ile geldik, yine bize tam olcu ver ve bize tasadduk buyur. Cunku Allah, tasadduk edenlere mukÂfatını verir, dediler.
Hazreti Yusuf kardeşlerinin halinde kemÂle doğru bir değişiklik ve uyanış hissetmiş ve artık onlara kendisini tanıtma zamanının geldiğini anlamıştı. Binaenaleyh onlara:
— Siz, biliyor musunuz? Cahilliğiniz zamanında Yusuf'a ve kardeşine ne yaptınız? diye sordu.
Bu beklenmedik tanıtma karşısında hayrete duşen kardeşleri :
— A, a, sen, sen Yusuf musun? dediler. Hazreti Yusuf :
— Ben, Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lutfuyla nimetler ihsan buyurdu. Hakikat bu ki, her kim Allah'dan korkar ve sabrederse her halde Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez! dedi.
Kardeşleri :
— Allah'a yemîn olsun ki, Allah seni bize ustun kıldı. Biz doğrusu buyuk suc işlemiş idik, dediler. Hazreti Yusuf :
— Size karşı bugun bir tekdir yoktur. Allah, sizi mağfireti De bağışlar. O, erhamurrahimîn'dir. Şimdi siz benim şu gomleğimi goturun de babamın yuzune bırakın, gozu acılır ve butun taallukÂunızla toplanıp gelin bana, diyerek onlara karşı kendi hakkını da afvetmiş oluyordu.
Yakub Oğullarının kafilesi Mısır'dan ayrılıp Kenan iline doğru yola cıktığı zaman Hazreti Yakub :
— Ben cidden Yusuf'un kokusunu duyuyorum, inanın bana. Beni bunak yerine koymasaydınız, bana bunaklık isnad etmeseydiniz. Yusuf'a olan hasretimi ve huznumu mÂnÂsız bulmayıp takdir etseydiniz, bu sozume inanırdınız! diye haber verdi.
Fakat o gafil insanlar :
— Allah'a yemîn olsun ki, sen cidden o eski şaşkınlığında devam ediyorsun! diyerek hÂl «Yusuf!» diye sayıklamasını kınadılar. Ancak ne zaman ki hakikaten kervan gelip mujdeci Yusuf aleyhisselÂmın gomleğini babasının yuzune bırakıverdi, hemen Hazreti Ya-kub'un gozleri acılıverdi de:
— Ben size, Allah'dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim, demedim mi? Şimdi anladınız mı Allah, ne buyuk ve Peygamberlik ne hakikattir! dedi.
O vakit gelmiş olan oğulları hepsi birden:
— Ey bizim babamız, bizim gunahlarımız icin mağfiret talebiyle dua ediver. Biz hakikaten suclu idik. Şimdi ise cok pişman olduk! dediler. .
Bununla beraber Yakub aleyhisselÂm hemen dua edivermedi de : — Yakında sizin icin Rabbime dua ederim. Şuphe yok ki, O'dur, O, ancak mağfiret edici ve rahmet edici, dedi.
Hazreti Yakub bu suretle kendi afvını işaret etmekle beraber Allah'dan istiğfarını seher vakti veya Cuma gecesi gibi bir kabul vaktini gozettiği icin ve daha doğrusu Hazreti Yusuf'la onları helÂllaştırıncaya veya onun afvını anlayıncaya kadar tehir etmişti. Cunku mazlumun afn mağfiretin şartıdır.
Yakub aleyhisselÂm ve hanedanı; Hazreti Yusuf'un istediği gibi Mısır'a hareket edip yanına vardılar. Hazreti' Yusuf ve hukumdar yanlarında dort bin asker ve devlet adamı ve butun Mısır ahalisi ile onları karşılamaya cıkmışlardı. Hazreti Yakub karşıdan Yehuda'ya dayanarak yuruyordu. Karşılamaya gelen ahaliye ve atlıların ihtişam ve kalabalığına karşıdan bakıp : — Ey Yehuda, şu gelen Mısır'ın Firavunu mu? diye sordu, O da:
— Hayır, oğlun! diye cevap verdi.
Yaklaştıklarında Hazreti Yusuf'tan evvel Yakub aleyhisselÂm selÂm verdi de:
— SelÂm sana, ey huzunleri gideren! dedi.
Hazreti Yusuf ebeveynini kucakladı, boyunlarına sarılıp bağrına basarak hususî yerinde istirahat ettirdi. Bu karşılayış yerinde oluyordu. Daha sonra:
— înşaallah, hepiniz emniyet icerisinde Mısır'a giriniz, dedi. Boylece Mısır'a girdiler ve annesiyle babasını kendisinin bir taht gibi olan yuksek koşkunun uzerine cıkıp izzet ve ikramda bulundu. Hazreti Yusuf icin anne, babası ve kardeşleri Allah'a şukrolması icin secdeye kapandılar, işte o zaman Yusuf aleyhisselÂm:
— Ey babacığım, işte bu onceden gorduğum ve senin tÂbirini yaptığın ruyamın tevili! Onu Rabbim hakikaten hak kıldı, Bana lutuf ve ihsan eyledi. Cunku beni zindandan kurtardı ve sizi sahadan getirdi. Benimle kardeşlerimin arasını Şeytan durtuşturdukten sonra boyle oldu. Yani benimle kardeşlerim arasında gecen ve kaale alınmaması lÂzım gelen macera ne benden ne de onlardan değil, aramızı bozmak icin Şeytanın durtmesinden kandırmasından idi. Fakat kardeşlerin arasına Şeytanın sokulması ne buyuk bir bel idi. Eğer Allah'ın ihsanı yetişmese idi, ne fenalıklar olmazdı. Binaenaleyh boyle bir belÂdan sonra Rabbimin bu ihsanları ne buyuk ihsandır. Hakikaten Rabbim dilediği emir icin tedbiri ne guzel, ne hoş, ne incedir. Hakikaten O, ancak O'dur hikmet ve ilim sahibi.
Ey Rabbim, sen bana mulkten bir nasib verdin ve hadiselerin tevilinden bana bir ilim oğrettin. Gokleri ve yeri yaratan Rabbim! Benim dunya ve Âhirette velîm sensin, beni muslim olarak al ve beni salihler zumresine ilhak buyur!
Hazreti Yusuf babasının elinden tutup hazineleri gezdirmiş, altın, gumuş, cevherler, elbise, silÂh vesaire hazinelerini dolaştıktan sonra yazı yazılacak kırtasiye hazinesine vardıkları zaman, Hazreti Yakub : — Ey oğlum, bunlar dururken şu sekiz merhalelik mesafeden bana bir mektub yazmadın ha! Bu ne ilişiksizlik? demiş. Hazreti Yusuf da:
— Bana Cebrail oyle emretti! diye cevap vermiş. Babası:
— Peki iyi amma neye sormadın, sen ona benden daha ustunsun? demiş ve boylece tekrar sual etmişti. Bunun uzerine Hazreti Cebrail:
— Sen, korkarım ki Yusuf'u kurt yer, dediğinden dolayı Allahu TeÂl bana oyle emretti ve «Benden korksa idin» buyurdu, diye cevap verdi.
Hazreti Yakub oğlu Hazreti Yusuf ile beraber yirmi dort sene yaşamış, sonra vefat etmiş ve Şam tarafında babası îshak aleyhisselÂmın yanına defnolunmasım vasiyet etmiş, Hazreti Yusuf da bizzat kendisi gidip babasını oraya defnedip geri donmuş, sonra da Mısır'da yirmi uc sene daha yaşamıştı.
(Yûsuf Sûresi)
__________________
Hazreti Yusuf'un Guzel Kıssası
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Hazreti Yusuf'un Guzel Kıssası
-
12-09-2019, 21:20:27