"Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Cunku Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir." (el-Bakara, 153)

Evleneli 15 yıl olmuştu. Eşi anlayışlı, cocuklarına duşkundu. Biri kız, ikisi erkek, cennet ciceklerini andıran uc tane cocukları vardı. Mutluydular. Her ne kadar kıt kanaat gecinseler de mutlulukları her şeye katlanmasını kolaylaştırıyordu.
Bir gun Rahime Hanım, eşine:

"-Oğullarımızı sunnet ettirelim artık, buyuduler." dedi.

Eşi ise buna karşı cıktı. İstiyordu ki, sunnet merasimi, mevlitli bir duğun şeklinde olsun. Cocuklar da hevesini alsın...

Gel gor ki, asgarî ucretle calışıyordu ve buna imkÂnları yoktu. En sonunda hanımının ısrarlarına dayanamayıp, cocukları bolgedeki hayır sahiplerinin yaptığı toplu bir sunnette ucretsiz olarak sunnet ettirdiler. Buyuk oğulları bir hafta icinde iyileşip, eski sağlığına kavuştu.

Dokuz yaşındaki kucuk oğlu ise bir ay aradan sonra zoraki kalkabildi. Ve birkac gun sonra ateşlendi. Ardından eklem yerleri şişmeye başladı. Bu arada on kilo birden almıştı. Parasızlıktan doktora goturemediler. Uc ay ağrı kesicilerle durdurmaya calıştılar, olmadı. Sonunda borc parayla doktora goturduklerinde sanki dunyaları başlarına yıkıldı. Cunku ciğerpÂreleri kan kanseriydi. Bir senede iyileşir umuduyla tedaviye başladılar, uc yıl devam ettiler. İlaclar ve tedavi masrafları, cok pahalı olduğu icin tedaviyi durdurmak zorunda kaldılar. Bu zaman zarfında ellerindeki azıcık birikimleri de sabun kopuğu gibi eriyip gitti. Yıkılan umitleri, Âilede başlayan huzursuzluk da başlı başına yıkıma uğratmıştı hepsini...

Rahime hanım, bir yandan eriyen oğluyla birlikte eriyor; bir yandan da duÂlarla yaptığı ceşitli otları gozyaşlarıyla oğluna iciriyor ve:

"-Hadi yavrum ic, şifayı verecek AllÂh. O diledi mi, butun dertlere her şey ilac oluverir diye..." telkinler veriyordu.

Zavallı beyi de caresizlikten bunalmış, gulen yuzu, Âilesine ve hasta oğluna karşı Âdeta diken olmuştu. Rahime hanım artık eşini tanıyamaz olmuştu. Oğlunun hastalığını hep Rahime hanımdan biliyordu. Rahime hanım, guleryuz ve musÂmaha gosterdikce iyice suclu oluyordu. Oğlunu yatakta gordukce:

"-Borclardan bıktım, siz beni Âleme rezil ettiniz!..Ben bunun altından nasıl kalkarım?" diye eline gecirdiği sopayla hasta oğlunu dovmeye başlıyordu.

Ana yureği dayanamıyor, elinden yavrucuğunu almaya calışınca; kocası ikisini de dovup sokağa atıyordu. Sabaha kadar ana-oğul sarmaş dolaş ağlayarak geceyi dışarıda geciriyorlardı. Rahime hanım hep Rabbine sığınıp du ediyordu:

"-Ey merhametlilerin merhametlisi AllÂh'ım! Senden başka kapım yok. Butun kapılar kapandı. Bak, senin mulkunde caresiz, sana sığınıyorum, yavruma şif ver!"

Rahime hanım, kapının onundeki sedirin altına battaniye saklamaya başladı. Bazı geceler dışarı atılınca oğlunu battaniyeye sarıyor ve birlikte kapının yanındaki sedirde geceliyorlardı.
Sıkıntılar bitmiyordu. Rahime hanım annesine gidip yardım istedi. Annesi ise:

"-Cocuklarını bırakıp gel, ben sana bakarım." deyince, dunyası bir kere daha yıkıldı. Yavrularını kime, nasıl bırakabilirdi?!. Buna yureği nasıl dayanırdı. Son bir umit, kaynanasına muracaat etti. O ise duymazdan geldi, ilgilenmedi bile...
Butun bu sıkıntılara daha fazla dayanamayan Rahime hanım, umitsizlik icinde beş vakit namazını aksatmaya başladı. Artık her şeyden, herkesten nefret etmeye başlamıştı.

İşte bu sıralarda sÂliha bir komşusu zekat ve fitre paralarını toplamış, bir kap yemekle onu ziyarete gelmişti. Zaten sÂliha komşuları da olmasa ac gececekti butun gunleri. Nasihat etmeye başladı Rahime hanıma:

"-Bak Rahime kardeş, biz sana ne kadar yardım etsek, bizimki sınırlıdır. Ama Rabbimizin hazinesi hudutsuz... Sen O'na bağlan, O'ndan iste. Bol bol namaz kıl, du et. Teheccudlerde bir ana olarak cal o kapıyı. Rabbimiz seni kesinlikle geri cevirmez. Onun merhameti, senin oğluna olan merhametinden daha fazladır." diye teselli etti.

Rahime hanım, AllÂh'tan kendisine sabır ihsan etmesini diliyordu, yavrusu icin şifÂ, eşi icin de merhamet!..
Sıkıntılarla dolu bu uc sene hepsinden pek cok şey goturmuştu. Kocası daha onceleri iyi bir insan olmasına rağmen namaz kılmazdı. Şimdi ise caresizlik, başkasına muhtac olmak, iyileşmeyen hastalık iyice cileden cıkarmış ve Rahime hanımın yapmış olduğu ibÂdetlere karşı alay etmeye kadar goturmuştu, onu... Bir gun sinirleri iyice boşalan kocası, Rahime hanım, gozu yaşlı namaz kılıp du ederken kendisiyle alay edip:

"-Sen bol bol havaya konuş, ağla, sana kim yardım eder." deyip kahkaha attı.
O ise daha bir azimle duÂya sarılıyor ve şifalı bitkilerden deniyordu.
"-Rabbim şu otları vesile kıl, şif ver." diye niyaz ediyordu.
Başka bir gun beyi:
"-Yokluktan bıktım, boşanalım." demek zorunda kaldı. Rahime hanım ise her fırsatta:
"-Sabredelim." diyor ve bir taraftan yaptığı el işiyle evin gecimine yardımcı olmaya calışıyordu.

Rahime hanım, birgun cevresinden bulduğu parayla oğlunu kontrole goturunce, doktorlar tahlil sonuclarını mucize olarak değerlendirdiler. AllÂh, Rahime hanımın duÂlarını kabul etmişti. Yavrucuğunun hastalığı iyileşmişti.
10 gun sonra Ankara'dan, hastahaneden aradılar ve hastalığının tekrarlamaması icin bir ilac geldiğini ve bu ilacı mutlaka kullanması gerektiğini soylediler. İlacın fiyatı ise o gunku fiyatlarla yediyuz otuz milyondu. Rahime hanımın, duÂnın gucune inanmak istemeyen kocası ise sevinc gozyaşları icinde:

"-Du et hanım, senin duÂlarınla buluruz inşÃ‚allah." diye calmadık kapı bırakmadı.

Uzun suredir herkesi kuşatan ekonomik sıkıntılar sebebiyle kimseden ses cıkmadı. Birgun hastahÂneden bir hemşire arayıp:

"-Ben sizin icin iki yuz milyon topladım, siz ne kadar buldunuz." dedi.
Hic bulamadıklarını soyleyince, onlara:
"-Haftaya Cuma gunune kadar tamamlayın, haydi siz de biraz gayret gosterin." dedi hemşire.

Komşularından bir hanım, bir bilezik bağışlamaya soz vermişti. Sonra bir bahane uydurarak vaz gecti.
Perşembe gunu olmuş, hicbir kuruş bulamamışlardı. Bilezik vermeyi vaad eden komşusu o akşam kendilerine uğradı ve yeni bir teklifte bulundu.
"-Ben oğlumu evlendireceğim, size yardım edemem. Yalnız sizin şu hic kullanmadığınız camaşır makinesiyle fırını satın alarak yardım etmiş olayım." dedi.
"-Kac para verirsin." dediklerinde;

"-İkisine 100 milyon veririm!.." dedi.
Rahime hanımın deterjan parası bulup da hic kullanamadığı bu makineyi; acgozlu komşusu boyle bir zor zamanda, yok fiyatına almak istiyordu. Caresizlik icinde sattılar. Rahime hanım ağladı, yureği yanmıştı. Kotu komşusunun, kendilerinin zor gunlerini istismÂr etmesi gucune gitmişti.
Son bir umitle, Safranbolu'da oturan bir tanıdıklarına telefon acıp onlardan yardım istediler. Onlar da:

"-Umit vermiş olmayalım, ama araştıracağız." dediler. Rahime hanıma, beyi:
"-Uğraşma, kimse yardım etmez!" diyordu. Rahime hanım gozyaşları icinde duÂya yoneldi.
Gece gec saatlerde telefon caldı. İsminin Zehra olduğunu soyleyen bir hanım, adreslerini isteyip Âcil para gondermek istediğini soyledi. Ankara'ya gidecek yol paraları olup olmadığını sordu, Zehra hanım.
Rahime hanım, utanarak:

"-Yok!.." deyince, yol masrafı icin de ayrıca para gonderdi.
Hemen hastahaneye telefon acıp parayı bulduklarını soylediler. Gozyaşları ve şukur duÂları arasındayken bir zarf geldi, icindeki para da tamdı.
Sabahın ilk ışıklarıyla otobuse binilip hep birlikte hastahaneye gidildi. Rahime hanımın oğlu, ilk kez ağlamadan sedyeye yattı ve:

"-Anneciğim bu son, bir daha gelmeyeceğiz değil mi? AllÂh bana para gonderen teyzeden rÂzı olsun, onun da en zor Ânında yetişsin!" dedi.

Anne-babası da gozyaşları icinde duÂya iştirak ettiler.

Hastahanede gecen birkac gunden sonra Rahime hanım, oğluyla eve geldiklerinde, kızı ve oğlu sevincle karşıladı gelenleri...
Rahime hanım, babalarının nerde olduğunu sordu. Cocuklar da iki gundur ekmek alamadıklarını, babalarının evdeki bakır tencereleri satıp ekmek getireceğini soylediler. Derken babaları geldi. Gozleri guluyordu. 10 tane ekmek almıştı. Sevinc icinde:
"-Yanına bir cay demleriz, bu gun doyacağız cocuklar..." dedi. "AllÂh'a şukur, zor gunler geride kaldı."
Rahime hanım, gunlerce uykusuz kaldığı icin kanepede uyuyup kalmıştı. Gozlerini actığında beyi, gozyaşları icinde namaz kılıyordu. Namazdan sonra ellerini kaldırıp:

"-Rabbim beni affet, uzun omur ver. Calışayım borcumu odeyeyim, sana iyi bir kul olayım. Rabbim sÂliha eşimden de rÂzı ol, eğer onun sabrı ve Sana olan tevekkulu olmasaydı, ne yapardım?!. Bize para gonderen tanımadığımız kuluna da daha bol mal-mulk ver, hayır ve hasenÂtını da devam ettir. Âmin." dedi.

"(Rasûlum!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?"
(el-Furkan, 22)



__________________