"AllÂh’ın nûrunu ağızlarıyla (ufleyip) sondurmek istiyorlar. Halbuki kÂfirler hoşlanmasalar da, AllÂh nurunu tamamlamaktan asl vazgecmez."(Tevbe, 32)
...
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

* Adım Letiŕa Gouvë… 28 yaşındayım. Elektrik muhendisiyim. Guneş enerjisi uzerine calışıyorum. Brezilya’nın Minas Gerais şehrinde yaşıyorum. 3 sene evvel musluman oldum.

HidÂyet yolculuğunuz nasıl başladı?

* İslÂm’ı, ilk defa televizyondan, 11 Eylul hÂdiseleri olunca duydum. “Kim bu dunyayı kana bulamak isteyen teroristler? Herkes bunlardan neden bu kadar korkuyor?” diye merak ettim. 11 Eylul, ağabeyimin ve yengemin de dikkatini cekmişti. Onlar da bulabildikleri imkÂnlarla İslÂm’ı araştırmışlar. Zaten onlar, benden once musluman oldular. Once yengem, bir yıl sonra da ağabeyim… Nihayet ben de İslÂm’ı araştırmaya başlamıştım. İşte İslÂm’a doğru ilk yolculuğum bu merak uzerine başlamış oldu. Zaten her şey merakla başlamaz mı?

Âilenizi tanıtabilir misiniz? Anneniz, babanız bir dine mensup muydu?

* Annem-babam katoliktiler. Babamın Âilesi ise, ateistti. Anneannem cok dindar bir hıristiyandı. Kucukluğumuzde bizi cok etkiledi. Bize Allah duygusunu anneannem aşıladı. Âilece toplanırdık, bizimle konuşurdu. Annem dîne cok meyilli olduğu icin, bizi de inanclı olarak buyuttu. Şimdi duşunuyorum da, bizi İslÂm’la buyutmuş Âdeta… Edeb ve ahlÂka cok onem verirdi. Bize comertliği, yardımseverliği, paylaşmayı sevdirdi. “Bu dunyadaki hicbir şey bize Âit değil, hepsi AllÂh’ın!..” derdi.

Tekrar size donecek olursak, annenizin bu telkinleri mi sizi dine yaklaştırdı?

Tam oyle değil!.. Anneannem, beni guzel bir hıristiyan olarak yetiştirmek istiyordu. Zaten dinlerin insan eli değip tahrif olmadan onceki hÂlleri de hep aynı değil mi?

Benim, eskiden beri, her şeyi yaratan bir “Allah” inancım vardı, ama herhangi bir dine mensup değildim. Dinleri araştırmış, fakat bir turlu aradığımı bulamamıştım. Garip olan, o zamana kadarki araştırmalarımda İslÂm dinine Âit hicbir şey bulamamış olmamdı.

Bu arada gencliğim Batı’nın renkli dunyası icinde Âdeta kaybolmuştu. Hicbir şeyde huzur bulamıyordum. O cevreden o kadar bıkmıştım ki, kendimi bu dunyaya Âit hissetmiyordum. Bir taraftan da araştırmalarıma devam ediyordum. Dinleri, mezheplerini inceliyordum.

Hıristiyanlığı inceledim. Dinle İncil arasında, Hazret-i İsa ile ilgili o kadar zıtlıklar vardı ki, hakikati orada aramak bile hataydı. Butun her şeyi kabullenmeye calışsam da, Hazret-i İsa’nın «AllÂh’ın oğlu» olarak kabul edilmesini bir turlu aklım almıyordu.

“– Tanrı’nın nasıl oğlu olur, O, bir insan mı ki?!” diyordum.

Tanrı’nın bir insan olma fikri de bana cok sacma geliyordu. Brezilya’nın coğu hıristiyan… Ben musluman olmadan once de cevremdeki hıristiyanlara, inanclarındaki tezatları, celişkileri anlatır, zihinlerinde yerleşmiş inanclarını sorgulamalarını isterdim. Sık sık etrafımdakilere Hristiyanlıkla ilgili sorular sorardım. Sonra universiteye başladım. O kadar dunyaya kendimi kaptırmıştım ki, dinlerle ilgili araştırmalarımın hepsini rafa kaldırdım. Artık zihnimde sadece universite ve oradaki calışmalarım vardı. Boylece tam altı yıl gecti. Elektrik muhendisliğinden mezun olmuştum.

İşte tam bu esnada 11 Eylul hÂdisesi oldu. O olay, icime bir ateş duşurdu ve İslÂm’ı, terorist dedikleri o insanların dinini oğrenmeye karar verdim. İcimdeki bu merak ateşi, beni yakıp kavuruyordu.

Emperyalizmden bıkmıştım. Onun insanlara mutluluk vermediğini yakînen goruyordum. Bu yuzden, Âdeta dort koldan İslÂmiyet’le ilgili bilgiler toplamaya başladım. Onunla ilgili kitaplar arıyordum, internetten İslÂmiyet hakkında lehte ve aleyhte soylenen her şeyi inceliyordum. Ve araştırmalarımda şunu gordum: Avrupa’nın bir “altın devri” var, keşiflerin olduğu, bilimin ilerlediği, kıtaların aşıldığı donem… Bu donemin hazırlanmasında emeği gecen ilim adamlarının hepsinin musluman olduğunu fark ettim. Matematikte, tıpta, felsefede ilk buluşları, ilk keşifleri hep Muslumanlar yapmışlar. Bu, beni cok etkiledi. Araştırmalarıma tam iki sene devam ettim.

Ben rasyonel (akılcı, mantıklı) bir insanım ve her şeyi oncelikle aklımla kavramaya calışırım. Araştırmalarımda İslÂm’ın akla ve mantığa ters hicbir yonunu goremedim. Kur’Ân-ı Kerîm’i inceledim. İcinde hicbir zıtlık yoktu. Sanki her şey birbirini tamamlıyordu. Bir butunun parcaları gibi hepsi yerli yerine oturuyordu. Bu ise, insana muthiş bir huzur veriyor.

Bu uzun araştırmalarım, İslÂm’ın, Allah’tan gelen bir “hak din” olduğunu anlamama yetti. İnternet aracılığıyla şehrimizdeki diğer Muslumanlarla tanışma fırsatı buldum.

Musluman olmadan once dunyanın gidişÃ‚tından cok umitsizdim. Avrupa’nın sıkıntılarından, dunyadaki zayıf ulkeleri ezmesinden bıkmıştım. Ve “Bu dunya duzeni asl değişmez!..” diye duşunuyordum. Diğer musluman kardeşlerimle tanışınca, fikrim tamamen değişti. Muslumanların aslında birer “terorist” olmadıklarını, bilakis insanlığın iyiliği icin cabalayan ve du eden insanlar olduklarını gordum.

İslÂm’ın insana bakışı o kadar guzel ve merhametli ki!.. Komşunla bile ilgilenmek zorundasın. Peygamber Efendimiz buyuruyor ya:

“– Komşusu acken tok yatan bizden değildir!..” diye…

Kapımızdaki ac kediden bile sorumluyuz. İslÂm’ın her şeye bakışı merhamet dolu… Butun bunlar, benim yaşamak istediğim, ama arayıp da bulamadığım bir hayat tarzı ve duygu dunyasıydı.

HÂlbuki medya, İslÂm’ı ve Muslumanlığı hakikatin tam zıddı olarak “terorist” damgasıyla tanıtıyordu. Boyle temiz niyetli insanların dini nasıl terorizm olabilir ki!.. Medyanın İslÂm’ı boyle tanıtmasının temel sebeplerinden birisi, İslÂm’ın kapitalizme aykırı bir din olması!.. Gonullere İslÂm hÂkim olunca, insanları istedikleri gibi somuremeyecekler!.. Cunku İslÂm, aşırı hırsı, aşırı tuketim ve israfı, insanların gaddarca birbirlerini somurmelerini şiddetle yasaklamış. Kapitalizm ise, tam aksine bu temeller uzerine kurulmuş.

İslÂm’ı araştırırken dort sûreyi de ezberlemiştim. Bunlar: FÂtiha, İhlÂs, FelÂk ve Nas sûreleri…

Kur’Ân-ı Kerîm’in meÂlini okumuştum. Hatta kitaplara baka baka namaz bile kılıyordum. Ama henuz musluman olmamıştım. Âilemin tepkisinden korkuyordum.

Bir Cuma sabahı uyandım. İcimden bir ses şoyle diyordu:

“– Sen cok kotusun!.. Şirk koşuyorsun!..”

“– Evet!..” dedim. “Şirk icindeyim. Doğruları buldum, fakat Âilemden korktuğum icin onları dinliyorum. HÂlbuki AllÂh’ı dinlemeliydim. Âilem, Allah’tan daha ustun olamazdı, olmamalıydı. Ben onları ustun tutarak acıkca «şirk» koşuyordum.”

Ve icime bir urperti girdi. Annemin masasının ustundeki masa ortusunu cektim ve başıma orttum. Bu, benim ilk tesetturumdu ve oylece cÂmiye gittim. Oradaki hocaefendi ile tanıştım. Kendisine musluman olmak istediğimi soyledim. O kişi, bana:

“– Sen eve don, biraz daha duşun!.. İslÂm, zor bir dindir, yaşayamazsın!..” dedi ve şehÂdet getirmeme musaade etmedi. O cÂmiye dort kere gittim ve o kişi beni dort kere geri cevirdi. O, hep:

“– Duşun!..” diyordu.

En son gidişimde cok kızdım. Bağıra bağıra:

“– Benden ne istiyorsun?! Artık yeter!..” dedim. “İslÂm’ı araştırdım ve şehÂdet getirmek istiyorum.”

Sonra da onun konuşmasına fırsat vermeden bağıra bağıra kelime-i şehÂdeti soyledim. Erkeklerin icinde oldu, bu hÂdise… CÂmide bulunan erkekler, sevinc icinde:

“– AllÂhu ekber, AllÂhu ekber!..” diye tekbir getirdiler.

Brezilya’nın hÂli işte bu!.. İslÂm’a ulaşmak orada cok zor!.. Ulaşınca da boyle cÂhil insanlar yuzunden kaybedilebiliyor. O yuzden orada İslÂm’ı gercekten bilen ve yaşayan tebliğcilere cok ihtiyac var.

(Gulerek devam ediyor.)

Sonradan oğrendiğime gore de, bir cÂmiye gidip hocanın onunde şehÂdete bile gerek yokmuş, kişinin kendi şehÂdeti bile yetermiş.

Sonra neler oldu?

* Artık muslumandım. O gun cÂmiden eve geldim. Ortumu (başımdaki hÂl masa ortusuydu) hic cıkarmadım. Bir hafta sonra da kendime gercek bir başortusu aldım. Tesetturu hic yadırgamadım ve zorlanmadım. Âdeta icimden oyle geldiği icin orttum. Cunku bu AllÂh’ın emriydi ve fıtratımız da buna muhtactı.

Âileniz, musluman olmanızı nasıl karşıladı?

* Âilem, musluman olmama karşı cıktı. Cunku medyadan tanıdıkları İslÂm’ın erkeklerini terorist zannediyorlardı. Bu terorist erkekler, kadınlarına da durmadan işkence ediyorlardı. Onlar oyle biliyorlardı. Tesetture burununce hemen karşı cıktılar ve:

“– Sen, iyice fanatik oldun!..” dediler.

Cok tartıştık annemle…

“– Anneciğim, tesetture girmezsem, gunÂha girmiş olacağım!..” dedim ve odama gittim.

Annem cok ağladı. Cığlıklar attı. İki bucuk saat sonra yanıma geldi:

“– İstediğini yap!.. Sana engel olamam.” dedi.

İki sene Âilem, beni diğer akrabalarımla goruşturmediler. Cunku benden utanıyorlardı. Ve ben iki sene boyunca buna rÂzı oldum. Bir gun babaannem hastalandı. Onu ziyarete gitmeme bile izin vermiyorlardı.

“– Bunu kabul edemem!..” dedim ve gittim.

Babaannem gittiğimde uyuyordu. Bir muddet sonra gozlerini actı. Beni tesetturle gorunce:

“– Bu ne hÂl? Başındaki ortu de ne?!” dedi. Ben:

“– Musluman oldum!..” deyince, başını cevirdi ve:

“– Benim babam da muslumandı.” dedi.

O zamana kadar kimse bunu bilmiyordu. Onun babası Lubnan’da yaşamış. Babaannemler oradan goc etmişler. HÂlbuki biz babamın sulÂlesini hep ateist zannederdik.

Cevreniz, arkadaşlarınız musluman olmanıza ne dediler? Onlar da Âileniz gibi tepkiler mi verdi?

* Arkadaşlarım da musluman olmamdan etkilendi. İki arkadaşım daha İslÂm’ı araştırıp musluman olmaya karar verdiler. Brezilya’da insanlar, 11 Eylul’den sonra Âdeta Amerika’ya inat musluman oluyorlardı. Bu inat ve Amerika duşmanlığı, onlara muspet kapılar actı. Onların İslÂm’ı araştırıp huzura kavuşmalarına sebep oldu. Yani Amerika’nın 11 Eylul oyunu, Brezilya’ya İslÂm’ı ve huzuru getirdi, diyebilirim. Âyette de buyurulduğu gibi “Sizin hayır gordukleriniz şer, şer gorduklerinizde de hayır olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz!..” (el-Bakara, 216)

Musluman olmanız, işyerinde problemlere sebep oldu mu?

* Calıştığım yerde tesetturlu olmam ve namaz kılmam, tabiî ki mesele oldu. Şefim, musluman olmamdan cok rahatsız olmuştu. Bir sene işsiz kaldım. Tabiî bunlar kucuk imtihanlar!.. Zaten Ankebût Sûresi 2. Âyette de buyruluyor ya:

“İnsanlar, imtihandan gecirilmeden sadece «İman ettik!..» demeleriyle bırakıverileceklerini mi sandılar?!”

Bir sene sonra Allah, daha hayırlı kapılar actı. Hem dinimi rahatca yaşayıp, hem de mesleğimi icr edebileceğim bir iş buldum. Guneş enerjisi uzerine calışmaya başladım.

Tek zorluk, iş bulma değil elbette… Sokaklardaki insanlar hep onyargıyla bakıyorlar. Marketlerde kotu davranıyorlar. Yolda bana merakla baktıkları zaman, hemen onlara:

“– Bir şey mi sormak istiyorsunuz?” diyorum.

Kimisi kacıyor. Bazıları da İslÂmiyet hakkında soru soruyorlar, cok etkileniyorlar ve telefon numaramı alıyorlar. İslÂm’ı oğrenmek icin tavsiye kitaplar istiyorlar ve cÂmiye bile geliyorlar.

Burada onemli olan, zorluklara takılmadan hedefe kilitli kalmak ve İslÂm’ı en guzel şekilde yaşamak!.. O zaman her yerde onyargılar kalkıyor.

Brezilya’da insanlar İslÂm’a muhtac!.. İnşÃ‚allah burada (Turkiye’de) dinimi iyice oğrenip oraya geri doneceğim ve kardeşlerime yardım edeceğim. İnşÃ‚allÂh hidÂyetlere vesîle olurum. Cunku Brezilya’nın ihtiyacı, bilgili, İslÂm’ı guzel yaşayan Muslumanlar!.. Boyleleri az olduğu icin orada uzun sure yaşayamıyor ve İslÂm’ı daha rahat yaşayacakları yerlere goc ediyorlar. Bir daha da geri gelmiyorlar. CenÂb-ı Hak, beni Brezilya’da dunyaya getirdiyse, orada musluman olduysam, benim cihÂdım, tebliğim demek ki orada!.. Kacmak, cozum değil!.. O yuzden bu roportajı okuyan kardeşlerim, İslÂm’ı guzel oğrenip oğretmem icin bana cok du etsinler!..

Bu roportajınızı okuyacak kardeşlerimize soylemek istediğiniz başka şeyler de var mı?

Benim en sevdiğim ibÂdet, namaz!.. Onda cok huzur buluyorum. Gunde beş defa Allah’ın huzuruna cıkmak cok guzel!.. Namazdaki hareketler, bedenin altı noktasının yere değmesi, insana muthiş bir enerji veriyor. Bugun bilim adamları da bunu doğruluyor.

İslÂm’daki ibÂdetleri yaparken de, hareketlerin mÂnÂsını anlamasan da, hep huzura kavuşuyorsun. Teslim olunca, onun karşılığı bir yerden karşınıza cıkıyor. Biz insanız. Hatalar yapıyoruz. Namaz burada devreye giriyor. Namaz kıldıkca kotuluklerden uzaklaşıyorsunuz. Âyette de geciyor ya, “…Namaz insanı aşırılıktan, kotulukten alıkoyar!..” (el-Ankebût, 45) diye…

Muzik dinlemeyi cok severdim. Terk etmek ve sigarayı bırakmak zor oldu. Zaman, sabırlı olmak zamanıydı ve namaz bana yardım etti. İslÂm’ı iyi oğrenmek, okumak da yetmiyor işte… Kalbe indirmek ve yaşamak lÂzım!.. Kalpten duşunmek lÂzım… İşte o zaman, yavaş yavaş hikmetler acılıyor. Mesela erkeklerle kadınların aynı mekÂnda olmamasının ayrı bir hikmeti var. Erkekle kadın bir arada olunca, enerji farklı oluyor; rekabet duygusu, kıskanclık ve nefsÂnî duygular harekete geciyor. Ben musluman olduktan iki sene sonra bunların farkına vardım. Musluman hanımlarla beraber olduktan sonra daha huzurlu oldum. Onlarda saflığı, temizliği ve iyi niyeti buldum. Bu duyguların, onları iyiye goturduğunu fark ettim.

Anneler, evlatlarının kucukluklerinden itibaren terbiye etmeliler. İslÂm’ı iyi oğretmeliler. Oyle olursa, benim yaşıma geldiğinde neredeyse Âlim olurlar. Ama cocukları televizyon terbiye edince, cocuklar televizyonu kopya cekince, dinden uzak kalıyorlar.

CenÂb-ı Hak bize muhtac değil!.. Biz, O’na muhtacız!.. Bizi her zaman goruyor. Kucuk şey yok!.. Musluman her hÂline dikkat etmeli!.. Cunku o, her hÂliyle herkese ornek olmalı!..

Hayatınız bir cok ibretle dolu… İnşÃ‚allah okuyan kardeşlerimize faydası olur. Bize vakit ayırdığınız ve başınızdan gecenleri samimi olarak bizimle paylaştığınız icin cok teşekkur ederiz. Allah, sizin vÂsıtanızla Brezilya’da nice insanlara hidÂyet nasip eylesin.

Âmin. Beni sabırla dinlediğiniz icin, ben de sizlere teşekkur ederim.

Halime Demireşik

__________________