Bir kere Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu goz ardı edilip hadisler dinin kaynağı kabul edilince, bircok mezhebin ortaya cıkması da kacınılmazdı. Nitekim oyle oldu ve yuzlerce mezhep ortaya cıktı. Bugun dort mezhep olarak anılan mezhepler, işte bu bircok mezhepten zaman icinde daha cok kabul gorup, gunumuze kadar gelenlerdir. Bir hadise gore erkeklerin baldırını ortmesi gerektiği, diğerine gore baldırın gozukebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna gore kan akması, diğer hadis yorumuna gore ise kadının ve erkeğin ellerinin birbirine değmesi abdesti bozar… Tum bu orneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapı acılıp kargaşa cıkınca, mezhepler ortaya surulup bu kargaşa onlenmeye calışılmıştır. Boylece Kuran’da anlatılan din, yani Allah’ın gonderdiği İslam; mezheplerin dinine, “mezheplerin İslamı”na donuşmuştur. Mezhep kurucularından biri cıkar “diz ile gobek arasını ortunuz” denilen hadisi alır, diğer hadisi inkar eder ve boylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gozukebileceği sonucu cıkan hadisi doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek, baldırın gozukebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri, Peygamber’in sivilcesinin sıkılması ile ilgili hadisten, kanın abdesti bozduğu sonucunu cıkararak dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesiyle abdestin bozulduğu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar.



BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE?
Mezhep imamları nasih-mensuh ile Kuran ayetlerinin hukmunu iptal ederek (25. bolumu okuyunuz), farklı hadislerden diledikleri birini secerek, kendilerine gore hadisleri yorumlayarak ve kendilerini ictihad yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuların acıklayıcısı konumuna getirerek (39. bolumu okuyun), yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bazıları bu mezhep imamlarının cok iyi niyetli olduğunu veya din icin fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri gormezlikten gelmektedirler. Peki, Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri icin calıştıkları soyleniyor, biz ne yapalım? Katolikliğin ve Ortodokluğun yanlış dini yorumlarını, bu iyi niyet soylemlerinden oturu Allah’ın gonderdiği Hıristiyanlık’la bir mi tutalım? Mezhep imamları oyle bir konuma getirilmiştir ki; sahip oldukları yetkiyle diledikleri gibi bazı hukumleri iptal etmiş, diledikleri gibi bazı hukumler getirmiş, kişisel yorumlarını genelleştirmiş, kendi kabullerine uygun hadisleri benimseyip celişenleri dikkate almamış, Kuran’a ya da hadise dayandıramadıkları konularda ise ictihad ederek Kuran’ın otoritesinin de uzerine cıkmış ve Kuran’daki hukumlerden kat kat fazla hacimde sunnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Caferi adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallitler (mezhep taklitcileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne diyor:
Dinlerini parca parca edip hiziplere bolunenler var ya, senin onlarla hicbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.
6-Enam Suresi 159


BİR MEZHEBE GORE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR
Kuran’da dinimize “İslam” adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken; kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de İslam’a tam olarak uygun olduğunu, kendi aralarındaki celişkilerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu nasıl kabul edebiliriz? Orneğin Hanefi mezhebinde namaz kılmayan kişi dovulur; Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde ise oldurulur. Mezhepler acısından bu duruma bakarsak; Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların Hanefi’ye gore en buyuk gunah olan adam oldurme fiilini işleyip gunaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dovdukleri ve oldurmedikleri icin diğer mezheplere gore Allah’ın bir hukmunu inkar edip uygulamayarak zalim olduklarını soylememiz gerekmez miydi? Oysa ayrılıkta hayır goren zihniyete gore Allah, ahirette Muslumanlar’ı mezheplerine gore ayıracak, Hanefi ise “Sen Hanefiydin dovdun doğru yaptın”, Şafi ise “Sen Şafiydin oldurmeliydin, oldurup doğru yaptın” diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri oldururse katil olup cehennemlik bir fiil yapacaktır, oysa namaz kılmayanı olduren Şafi, Allah’ın hukmunu yerine getirdiği icin cennetlik bir fiil yapmış olacaktır! Yani aynı fiili yapan iki kişiden biri cehennemlik, diğeri ise Allah’ın emrini yerine getiren kişi olacaktır. Bu mezhepci yaklaşımları doğru kabul edenlerin sayısı ne olursa olsun, gercekte haklı olmaları mumkun mudur? Ne yazık ki gunumuzde bu mezheplere uyan geniş kitlelere bu soruyu sormak zorundayız. Aklı kullanmak yerine taklitciliği esas alan, “Kuran’ı insanların hepsi anlayamaz, seckin bazı insanlar bunları anlayıp, insanlara aktarmıştır” diyenlerin, insanları getirdiği nokta budur. Allah, dinini, yalnız bu mezhep imamlarının anlayacağı şekilde mi indirdi ki insanların sadece hak olduğu soylenen bu dort mezhebe uymaları bir zorunluluk oluyor? Allah dinini ancak bu dort kişi anlasın diye indirdiyse, Kuran’da niye bircok defa “Ey insanlar” diye insanlara doğrudan hitap ediliyor da “Ey Şafi, ey Hanbeli, ey dort imam, siz bunları anlayın, benim dediklerimi anlamayan diğerlerine de siz anlatın” denmiyor?

Yukarıdaki orneği ele alırsak, Kuran’ın “dinde zorlama olmadığı”nı soyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara Kuran’da dunyevi hicbir ceza ongorulmemesine rağmen; namaz kılmayanın olduruleceğini soyleyen uc mezhep ile dovuleceğini soyleyen bir mezhebin dordunun birden, buyuk hatalar icinde olduklarını ve bu mezheplerin dinimizi temsil edemeyeceklerini soylememiz gerekirken, nasıl dordunun birden doğru ve hak olduğu iddia edilmektedir? Peki, bu mezheplerin dordu birden, dordu de boylesine farklıyken nasıl herbiri “gercek İslam” olabilirler?

Bazıları, “Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, koylu olana Şafi uygundur. Dolayısıyla tum bu ihtilaflar rahmettir…” gibi izahlarla farkları ufak tefek gostererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı istemekte, halkın taklitciliği kabul etmesi icin uğraşmaktadırlar. Oysa mezhebin birinin oldurulmesini emrettiğini diğer biri sadece dovuyor, bir mezhebe gore helal diğerine gore haram oluyor, birinin farz bildiğini diğeri farz kabul etmiyor. Yani mezhepler helalleri ve haramları ayrı yapılara donuşmuş vaziyetteler. Mezhep imamı dilediği hadisi secerek, nasih mensuh ile oynayarak, hadisleri kendince yorumlayarak; Kuran’ın da uydurmalarla dolu hadislerin de ustune cıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına gore şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik ve rahmet olduğu Kuran’a aykırı bir mantıktır ve uydurma bir hadisten gelmektedir. Oysa Kuran’da şu şekilde buyurulmaktadır:
Kendilerine apacık deliller geldikten sonra cekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parcalananlar gibi olmayın.
3- Ali İmran Suresi 105

AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR

Ayrılıkta rahmet arayanlar, uydurma hadisler yerine anlamak kastıyla Kuran’ı okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali, haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu gorurler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis “İctihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır” şeklindedir. Bu hadisle, kişilerin kendi goruşunu “ictihad” adı altında dine sokması kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklindeki rahatlatmayla, adeta “Dinde hata olur, ictihatta yanlış yapanın az da olsa, yine de sevabı olur” denilmiştir. Bu hadise dayanan mezhep imamları, olaylardan cıkarttıkları sonucları ve kendi goruşlerini “rey”, “kıyas”, “ictihad” ve “fetva” gibi isimlerle dinin bir parcası haline getirmişlerdir. Peygamber’in olduğu iddia edilen davranış ve sozler gibi, sahabelerin de davranış ve sozlerinin, aynı Kuran gibi dinin kaynağı kabul edilmesine, bunun ustune binlerce uydurmanın surekli olarak eklenmesi, ardından mezhep imamlarının şahsi goruşlerinin ve evvelden saydığımız tum kaynaklardaki celişkiler ile farklılıklar arasından kendi tercihlerini secmeleri ve sonucta yapılan bu son secimlerin neticesinde oluşan yapının “din” ilan edilmesi bugunku mezheplerin İslam’ının hikayesidir. Yani “mezheplerin İslamı”na gore “din” şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının sectiği hadisler + mezhep imamının nasih-mensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve hadisler hakkındaki değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas ve ictihad ederek olaylardan cıkardığı sonuclar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi neticesindeki cıkarımları + yeni oluşan olaylara gore sonradan yeni mezhep imamlarının verdiği fetvalar + vs. Mezhep imamlarının tum değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son eklemeyi yapmaları sonucu; bizim “geleneklerin dini”, “mezheplerin dini”, “hadislerin dini” dediğimiz yapı ortaya cıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği fetvalar, yaptıkları ictihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Orneğin kolonya cıkınca, “necis” (pis) olup kullanılamayacağı, ustumuze dokulurse namaz kılınamayacağı; televizyonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar; sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı ictihadlar; sonradan ortaya cıkan durumlara karşı ilerki donem mezhep imamlarınca yapılan yorumların, nasıl dine ilave edildiklerinin orneklerindendir.

Tum bu hazin manzarayı daha da hazinleştiren uydurmalardan biri ise ummetin yetmiş uc fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak birinin cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını soyleyen hadistir. Bu hadisi nakleden de tum bu olumsuz manzaranın baş aktorlerinden -yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz- Muaviye’dir (Darimi, Siyer). Bu hadise dayanıp, her mezhep kendini cennetlik diğerlerini ise cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten biri ilan etmelerinde, her iki tarafın da delil gosterdiği hadislerden biri bu hadis olmuştur. Ehli Sunnet veya Sunnilik diye anılan dort mezhebin taklitcileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmalarına, birbirlerini sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan goreceğiniz gibi helalleri ve haramları ayrı yapılara donuşmuş olmalarına rağmen, sonradan “Ehli Sunnet”, “Sunilik” gibi ortak adlarla, bu mezheplerin dordunun birden doğru olduğunu, boylece ancak bu dort mezhebin cennetlik olabileceklerini soylemek gibi bir tevile (yoruma) sapmışlardır. Ehli Sunnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta Kuran’daki bir hukum gibi onun koyduğu helali ve haramı uygular. Aynı şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran’ın koyduğu hukummuş gibi onun koyduğu farzı ve haramı kabul eder. İki taraf ise birbirini sapık ve cehennemlik ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? İki taraf da Kuran’ı yetersiz bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah’ın vahyiymiş gibi kabul ediyor. İki tarafın temel zihniyeti aynı taklitcilik, ama biri % 100 doğru, oburu sapık oluyor… Sonucta temeldeki taklit mantığında bir fark yoktur.



MEZHEPLERDEN KURAN’IN ANLATTIĞI İSLAM İLE KURTULURUZ
Mezhep taklitciliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Ozturk “Kuran’daki İslam” kitabında şu şekilde acıklamaktadır: “Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur. Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit ustu birer Peygamber haline getirilince, İslam adıyla ortaya konan karışımın kacta kacının Allah’a, kacta kacının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri icin imkan dışına cıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın başına musallat eder. Aradan yuzlerce yıl gecmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hic kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. İşte zulum ve Allah’a iftira budur. Bu zulum yuzundendir ki gercek İslam bilginleri, samimi din gorevlileri Allah’ın saf ve berrak Kuran dinini yuzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktıklarında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suclamalarla karşılaşabilmektedirler. Care, Kuran’a gidişimizi engelleyen butun putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hukmu yalnız ve yalnız Allah’a bırakmaktır. Buna karşı cıkanlar, gorunuşte dini kabul ettiklerini soyleseler de inkarcıdırlar. Cunku ak ve berrak din yalnız Allah’ın tekelindedir (39-Zumer Suresi 3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah’ın hukum yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah’a karşı gelmiş olurlar.”

Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran’ın dininin onunde oluşturduğu engeli gosteren Ozturk, “Cıplak Uyarı” kitabında ise “devşirme dinin kaosu” başlığıyla, somut ornekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şoyle anlatır: “Sıkıntı, Allah’ın dini ile Allah’a fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasından kaynaklanıyor. Allah’ın dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apacık, kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa oğretilen dindir. Kaynağı Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed’dir bu dinin. Kuran’daki İslam’dır bu. Devşirme dine gelince, onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran’daki İslam’ın tevhidine karşı bir şirket dinidir. Kitabı birkac tane, onderi birkac tane, hatta ummeti birkac tanedir. Bir tur anonim şirket gibidir. Bunun icindir ki devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tefrika ve kaos vardır. Devşirme dinin tum rahatsızlığı, ondaki hukum kaynağının tek olmayışıdır. Devşirme dinde tam bir otorite boşluğu vardır. Ona gore, buna gore, falancanın kavlince, filancanın rivayeti mucibince, ustadın beyanına gore, hazretimizin fermanı gereğince vs. devşirme dini bir yamalı bohca haline getirmiştir. Allah’ın dinindeki: Hukum Allah’ındır. Allah’ın indirdiği ile hukmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (5-Maide Suresi 44, 45, 47, 50) ilkesi, saf dışı edildiği icin bu şirket dinin ortaya koyduğu tabloda hakim ozellik didişme ve bozgundur. Bu bozgunda hukum yetkisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha bilmem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir. Bunun icindir ki bu tufanda, aynı din kimliğini taşıyanların aynı niyetle icra ettikleri aynı fiil, şirketin bir elemanına gore sevap olurken, bir başka elemanına gore buyuk gunah olabilmektedir. İki vatandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların kupurlerini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları değerlendirdikten sonra soruyorlar. Bu nasıl şey? Allah’ın dinine fatura edilen bu fetvaların bazılarını, Allah’ın dinini tenzih ederek dikkatlerinize sunmak istiyorum: Namazda Ettehiyyat okunurken Şafiler’in şehadet parmağını kaldırması sunnet, Hanefilerin kaldırması ise bazılarına gore mekruh, bazılarına gore harammış. Bu bakımdan, Hanefiler’in Ettehiyyat okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş. İfadeye konuluşu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği acayiplik şudur: Aynı dinin iki mensubu, aynı kitabın buyruğu olan bir ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gor ki, bunu yapmakla biri sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani buyuk gunaha giriyor. Ve bunun adı İslamiyet oluyor, oyle mi? Şu fetvayı da bir okuyucunun sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim: Dişlerinde dolgu veya kaplama olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusul (boy) abdestleri gecersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok. Bu fetvanın onumuze koyduğu gercek şu: Allah’ın kitabı Kuran’a bağlı olduğunu istediği kadar soylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde omur boyu cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da gecersiz olur) Yok eğer her nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir, kaplatabilir. Şimdi sormak lazım: Dinin temel amacından biri nefsi yani insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsanın kendisini tehlikeye atmaması ise Kuran’ın emirlerinden biridir. Şimdi Musluman, bu temel emirlere uyarak sağlığını korumak icin dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatırı icin Kuran’a ters duşmek veya omur boyu cenabet gezmek şıklarından birini mi secsin? Hayır efendim, Şafi olup kurtulsun diyorsanız, o zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye? Peki, butun bu hengameye dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu cizen Kuran’a bağlı kalsak ne kaybederiz? Bizzat Kuran’ın sorduğu gibi: Allah, kuluna kafi gelmiyor mu? Diyeceksiniz ki Kuran’da diş doldurtmakla ilgili hicbir bahis yoktur. Peki, oyle ise, size ne oluyor da Allah’ın dinin kaynağı yaptığı kitaba koymadığı bir şeyi din bunyesi icine cekip, insanın karşısına buyruklar, tartışmalar cıkarıyorsunuz? Allah bazı şeyleri eksik mi bıraktı da siz duzeltiyorsunuz?”



NE OLACAK DİŞLERİ CURUYEN HANEFİLERİN HALİ?

Ne yazık ki geniş halk kitleleri mezheplerin gercek yuzunu ve bu yapının Kuran’la celiştiğini bilmeden mezhebe tabi olmakta; dini, Kuran yerine mezheplerin izahlarına gore yazılmış ilmihal kitaplarından oğrenmektedirler.

Yukarıdaki orneği ele alırsak, Turkiye’de halkın buyuk bir kesimi Hanefi mezhebinden olduğunu soylemektedir. Fakat buyuk bir kesimi Hanefi olan halkın buyuk bir kısmı, mezheplerinin dişlere dolgu yapmayı yasaklayan izahını bilmediklerinden dişlerini doldurtmakta ve kaplatmaktadır. Boylece boy abdestleri ve dolayısıyla namazları takip ettikleri Hanefilik mezhebine gore gecersizdir. Kitlelerin onune “Ya Sunni olursun, Hanefi mezhebine uyarsın, ya da Şii, Alevi gibi sapık bir mezhepten olursun” şeklinde klişe laf ve korkutmalarla; “mezhepcilik” adeta bir milliyetcilik, ırkcılık şekline donuşturulup sunulmuştur. Sunni olmamak adeta kafir olmakla eşdeğer gosterilmiş, bu fikrin her alternatifi de sapık ilan edilmiştir. Şiilik ve Alevilik’te de durum farklı değildir. Onlar da aynı şekilde ırkcılığa donuşturulmuş mezhep taassuplarıyla Sunniliğe aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu kitlelerin gormezlikten geldiği ve halkın bilmesi gereken alternatif; Kuran’ın, dinin tek kaynağı olarak ele alınıp, tum bu mezheplerin inkar edilmesi ve dinin yalnız Kuran’a dayandırılarak anlaşılması ve yaşanmasıdır.
Mezheplerin kurucuları, Kuran’ı ve hadisleri kendilerine gore yorumlayıp, diledikleri hadisleri veya ayetleri sectikleri, dinin serbest bıraktığı konularda rey ve ictihad adıyla hukum oluşturdukları icin aslında, adeta Kuran’ın da hadislerin de uzerinde bir yetkiyle hareket ettiler.
Bu yetkiyi kullanışlarından, bizim gibi sadece Kuran’ı yeterli gorenler değil, mezhep imamlarından sonra yaşayan ve bizim her fırsatta eleştirdiğimiz hadis imamları bile rahatsız olup, mezhep kurucularına cok şiddetli eleştiriler getirdiler. Eleştirilerin odaklandığı en onemli noktalardan biri mezhepcilerin kendi goruşlerini -reylerini- kimi konularda hadisin onunde tutmalarıydı. Hatta bazı hadisciler, “ehli rey fakihleri” diye cağırdıkları mezhepcileri; kendi reylerine uygun hadisler uydurmakla eleştirdiler. En meşhur hadisci Buhari’nin, en buyuk mezhebin kurucusu Hanefi’yi eleştirmesi ve “guvenilmez” ilan etmesi hadiscilerin bile bazı mezhepcileri beğenmediğinin en dikkat cekici orneğidir. Sonuc olarak bugun “İslam” olarak sunulan Kuran’ın anlattığı İslam olmadığı gibi aslında uydurmalar ile dolu hadisler bile değildir. Bugun uyulan “İslam”, mezhep imamlarının kurduğu ve kendi kafalarına gore tum bu kaynakları değerlendirdikleri “İslam”dır. Mezheplerin kurulduğu donemde ne Buhari, ne de Muslim hadis kitaplarını yazmışlardı. Hadisler sahih, zayıf ve hasen şeklinde ayırımlara da mezhepler oluşturulduğu zaman tabi değillerdi. Yani mezhepler, bircok uydurmayla dolu olan, fakat en doğru hadis calışmaları olduğu iddia edilen kutubu sitte (altı meşhur hadis kitabı) ortada yokken oluşturuldu. Kısaca soylemek gerekirse, mezheplerin izahlarında uydurmaların yuzdesi, bircok hadis kitabının cok cok ustundedir. Oysa ne yazık ki halkın onemli bir kesimi tum bunlardan habersiz, kendi mezheplerini İslam’a eşit saymakta ve bu yapıların Kuran’la celişkilerinden habersiz bulunmaktadırlar. Kuran’da dinimiz acıklanmış ve bircok husus acıklanmayarak serbest bırakılmıştır. Mezheplerse dinin serbest bıraktığı her detayı, haşa acıklanması unutulmuş gibi acıklayıp; dini bircok durumla, hatta insanın yaratılışıyla celişir hale getirmişlerdir.



HARİCİLERE GORE KADIN

Birazdan goreceğimiz tablolar, Kuran dışındaki konularda mezheplerin nasıl kendi aralarında celiştiklerini gostermektedir. İslam’ın Kuran dışı kaynaklarından biri olarak “icma” gosterilmektedir. “İcma”, Ehli Sunnet yaklaşımı savunanlarca, tum “alimler”in bir konudaki ittifakı (ortak goruşu) olarak acıklanır. Oysa aşağıdaki tablo, Kuran’da gecmeyen hususlarda, ittifakın (icmanın) olmadığının bir delilidir. Ehli Sunnet’in kendi icindeki mezheplerde “icma”nın bazı konularda varlığı doğru olsa da, İslam tarihini baz alırsak, Kuran’da gecmeyen ama “icma” edilmiş hicbir konu kalmaz. Kuran’a hangi konuda ilave yapılmaya veya Kuran’a aykırı bir izah getirilmeye kalkışılmışsa, tarih icinde o izaha muhalefet olmuştur. Orneğin hayızlı kadının namaz kılamayacağında, kadının devlet başkanı olamayacağında, zina yapan evlilerin taşlanarak oldurulmesinde Ehli Sunnet’in tum mezhepleri goruş birliğindedir (icma halindedir). Fakat bu Ehli Sunnet’in kendi icindeki goruş birliğidir. Orneğin Hariciler, hayızlı kadının namaz kılması gerektiğini, kadının devlet başkanı olabileceğini, zina etmenin cezasının taşlanarak oldurulmek olmadığını; İslam’ın ilk asrında soylemişlerdir. Bu da bize, Kuran’da gecmeyen hususların; nasıl guvenilmez, celişkili olduğunu ve dolayısıyla Kuran’ın tek ve guvenilir kaynak olduğunu -bir de bu acıdan- gostermektedir. Sırf Kuran’dan dini anlamak yontem olarak benimsenmediği surece, “din” adına birbirinden farklı mezheplerin ortaya cıkması kacınılmaz sonuc olmaktadır. Bu mezheplerin goruşleri, helalleri, haramları farklı olduğu icin bunların Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı cıkışları bir birlik oluşturamaz. Cunku her biri Kuran’dan sapmışlık konusunda bir olsa da, vardıkları sonuclar acısından farklı oldukları icin kendi aralarında birlik sayılamazlar. Bu yuzden, her ne kadar bazıları “Sunnilik” gibi başlıklarla bu mezhepleri bir potada gosterme cabasındasalar da birazdan sunacağımız tablolardan goreceğiniz gibi herbiri bircok hususta birbirinden farklıdır. Bu yuzden bu mezheplerin arasındaki birlik ancak hayali bir birliktir, yutturmacadır, her birinin helali de haramı da apayrıdır.



MEZHEP İMAMININ RUYADA ALLAH’I GORDUĞU UYDURMASI
Halkı mezheplerin gerekliliğine inandırmak isteyenler, kendi mezhep imamlarını oven, diğer mezhep imamlarını yeren hadisler uydurmuşlardır.
Bu arada mezhep kurucularının ne kadar bilgili, ne kadar dinine bağlı olduğu şeklindeki hikayeler de mezhep taklitcilerini mezheplerine bağlı kılmak icin anlatılır. Bizim gorduğumuz en insafsız uydurmalardan biri ise Ebu Hanife’nin ruyasında 100 defa Allah’ı gorduğunu soyleyen uydurmadır. Ne yazık ki mezheplere halkı bağlayacağız diye kantarın topuzu bu kadar kacmıştır. Mezhep kurucularıyla ilgili bu tip uydurmaların hepsinin gercekten kendi izahları mı, yoksa sonradan talebeleri ve mezhep bağlıları tarafından mı uydurulduğunun tam olarak tespit edilmesi mumkun değildir. Ama her durumda ortaya cıkan tablonun korkuncluğu ve Kuran’ın yeterliliği acıktır.
Biz, gunumuzde Hanefi mezhebi adına kabul edilenlerin Ebu Hanife ile de alakası olmadığı kanaatindeyiz. Ebu Hanife’ye tarihte “ehli rey” denmiştir. Bu, Ebu Hanife’nin Kuran’da bulmadığı bir hususu kendi yorumu ile halletmeye calışması sebebiyledir. Hadisi kaale almayan bir tutum olarak değerlendirilen bu davranış tarzına tum “ehli hadis”, ozellikle Şafi ve sonraları Buhari aşırı tepki gostermiştir. Oysa gunumuzde anlatılan Hanefi mezhebi komple hadisci bir mezheptir. Hanefi mezhebinin her izahı bir hadise dayandırılmak istenmektedir. Oysa tarihsel kayıtlara gore Ebu Hanife’nin oldurulme sebebi kendisinin “reyci” ozelliğine bağlanır. Bugunku Hanefi mezhebini bize, Ebu Hanife’yi olduren iktidarın yonetimi altında aktardılar. Oyle ki Hanefi mezhebinin Ebu Hanife’den sonra iki numaralı kişisi kabul edilen Ebu Yusuf (3. bolumde gorduğumuz, kabak sevmem diyeni oldurmeye kalkan kişi), Ebu Hanife’yi olduren iktidarın resmi fetva makamı olmuştur. Ebu Yusuf’u dini konularda otorite olarak on plana cıkartan iktidarın mensupları, aynı zamanda hocasını oldurenlerken, bu iktidarın doneminde goruşlerini oluşturanın goruşleri ideolojik, carpık ve saptırılmış olmadan kalabilir mi? Ebu Hanife’nin “reyci” tanıtılıp, bugunku Hanefi mezhebinin “hadisci” olması; bugunku “Hanefi” mezhebininin Ebu Hanife’nin goruşlerinden de saptırıldığının onemli bir delilidir. Diğer onemli bir husus, mezhep bağlılarının kendi goruşlerini doğru cıkarmak icin mezhepsel goruşleri doğrultusunda hadis uydurmuş olmalarıdır. Hadis kitaplarının bircoğu, mezhepler kurulduktan sonra yazılmıştır. Bu yuzden mezhep goruşlerini doğru cıkartmak icin hadis uyduranların hadisleri, “reyci” goruşlerin nasıl “hadisci” goruşe donuştuklerini acıklamaktadır. Ebu Hanife’nin goruşleri her ne olursa olsun, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz, “Hanefilik” mezhebi diye anlaşılan, anlatılan ve uygulanandır. Aktarımlarda, Ebu Hanife’ye de iftiralar edilmiş olma olasılığını hatırlatmamız yerinde olacaktır.



UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİ ATTI

İyi bir araştırma yapılırsa, bugunku Ehli Sunnet fikirlerin ve hadisci dini yapının temelinin, ilk olarak Şafi mezhebinin kurucusu İmamı Şafi tarafından atıldığı anlaşılır. Şafi’den sonra acık bir Kurani hukmun bulunduğu bazı durumlar haric, fıkhi bir fikri bir veya birden fazla hadise dayandırmak mecburi hale geldi (W. Montgomery Watt, İslam Nedir?). Aynı yargıyı İlhami Guler şoyle acıklamaktadır: “Bu arada İslam dini duşunce tarihinde, kutubu sitte ve ozellikle Sahihi Buhari’nin neredeyse Kuran’a denk epistemolojik oneminin temelinde, Şafi’nin sunneti, gayri metluv vahye indirgemesinin buyuk payı olduğunu unutmamak gerekir. Şafi’ye kadar bircok alim tarafından ceşitli şekillerde değerlendirilen ve sozlu akla tabi olan hadis kulturu, Şafi’den sonra yazım aşamasına ulaşarak bir nevi dogmalaşmaya ve onem itibariyle Kuran’a yaklaşmaya başladı” (I. Kuran Sempozyumu; Arkoun Tarihiyyetu’l-Fikri’l-Arabi). Bugunku sunnet anlayışının temelinin İmam Şafi ile atıldığını, Osman Taştan şoyle anlatır: “Şafi’nin cıkışı bu durumu değiştirdi. Şafi, Peygamber’in sunnetini toplumun sunnetinden ayırdı ve onu hukuki acıdan Kuran’ın seviyesine cıkardı. İdealde bu, Hz. Muhammed’in Peygamberliğine maksimum duzeyde bir saygı duymak ve aynı zamanda hizmet etmekti. Gercekte ise bu tavır, Hz. Peygamber ile onun toplumunun arasına kapatılması guc olan bir mesafe koymaktı. Boylece sunnet, vahiy potası icerisinde Kuran’la birleştirilmişti. Artık yapılacak olan şey, sahabi sozlerini de sunnetle birleştirip vahyin kapsamına dolaylı olarak dahil etmekti… Sonucta bu tur teorik gelişmeler aslında Kuran’a mahsus olan vahyi once Sunnet’e sonra da sahabi sozlerine teşmil etmişti. Bir diğer ifadeyle bu durum, kutsallığı ilahi kelam olan Kuran’dan beşeri kelam olan sahabi sozlerine kadar yaymaktı” (I. Kuran Sempozyumu).

Mezhepler tarihine bu kitapta geniş yer ayırmak istemedik. Bunun yerine mezheplerin vardıkları sonuclara ve bu sonucların Kuran’la celişkilerine detaylı bir şekilde yer verdik. Mezhepler tarihini inceleyenler, Şafi’nin Hanefi mezhebine saldırılarını; Maliki, Hanbeli, Şafi mezheplerinin Ehli Sunnet adlı bir mezhebin dort ayrı kolu değil fakat her birinin apayrı birer mezhep olduklarını anlar. Birazdan goreceğiniz tablolardaki 70 ornek de mezheplerin farklılığını gostermektedir. Aslında apayrı olan bu mezhepler, ilerleyen asırlarda siyasi otoritenin roluyle ve siyasi otoritenin Nizamiye Medresesi’nin Rektoru Gazali gibi etkili kişilerin de katkılarıyla, tek bir mezhepmiş gibi gosterilmeye calışılmışlardır. “Ehli Sunnet” veya “Sunilik” adı altında dort apayrı mezhep toplanmıştır. Ayrı olduklarına inanmayan, aşağıdaki tabloları incelesin. Tablolardaki 70 orneğimiz az gelirse, bu dort mezhebin hukumlerini karşılaştırmak icin “Dort Mezhebin Fıkıh Kitabı” gibi kitapları okuyanlar; tek ad altında toplanmaya calışılan bu mezheplerin, apayrı hukumleriyle birbirlerinden ne kadar ayrı olduklarını goreceklerdir. Allah bize tek bir din indirmişken, kendi aralarında binlerce celişkiyi taşıyan mezheplerin dinle eşitlenmesi mumkun mu? Allah’ın apacık, celişkisiz, korunmuş kitabı yerine; mantıksızlıkları barındıran, celişkili, tahrif edilmiş ve insan yapısı olan mezhepleri “din” diye kabul etmek hic doğru olabilir mi? Bu dort mezhebin ortak noktaları; Kuran’la yetinmemek ve dini fırkalara bolmektir.


Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bolunup ayrılmayın.
3-Ali İmran Suresi 103


HÂLÂ ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ?

Mezheplerin kendi aralarında nasıl celiştiklerini aşağıdaki tablolardan gorelim ve Allah’ın tek dininin mezhepler aracılığıyla nasıl farklı dinlere donuşturulduğunu anlayalım. Bu tablolarda ayrıca mezheplerin kendi iclerindeki celişkilerine yer vermiyoruz. Orneğin Hanefi mezhebinin ilk kurucusu Ebu Hanife ile onun talebeleri Ebu Yusuf ve Muhammed’in farklı goruşleri olduğu da kabul edilir ve bunlarda da celişki coktur. Bu tablolarda, sadece Sunni dort mezhebin bazı celişkileri vardır. Şiilikle Sunniliğin ayrılıkları da ayrı bir kitap yazdıracak kadardır. Bu tablolar celişkilerin ancak az bir kısmını gostermektedir. Mezheplerin tum celişkilerini anlatmaya bu kitabın hacmi cok dar gelir. Allah’ın, Kuran dışında herhangi bir kaynaktan dinimizi oğrenmemizi istememiş olması sayesinde bu kargaşanın, bu celişkilerin icinde boğulmuyoruz.
Siz eğer hÂl atalarınızdan miras aldığınız mezheplere, sırf atalarınız bunlara iman ettiği icin inanıyorsanız, lutfen sunacağımız 70 orneği inceleyip mezhebinizi iyice oğrenin. Oğrendikten sonra; tum bu celişkiler gibi sebepler yuzunden mezhebinizi bir kenara atıp, ister Kuran’la yetinin, ister bu tabloları uygulayıp bu farkları “rahmet” diye niteleyin. Uyarı bizim; secim ve sorumluluk sizin.



Mezheplerin Celişkilerine 70 Ornekli Tablo

Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 1 Olu hayvanın derisi helal midir? Haram
Helal
Haram
Helal
2 Yılan balığı yemenin hukmu nedir? Helal _ _ Haram 3 Erkeğin kırmızı elbise giymesinin hukmu nedir? Mekruh
Helal
Haram
Mekruh
4 Erkeğin sarı elbise giymesinin hukmu nedir? Haram
Helal
Haram
Haram
5 Ud, zurna, dumbelek, boru davul calmak nedir? Mekruh Helal Helal Haram 6 Karga eti yemenin hukmu nedir? Haram Helal Haram Haram 7 At eti yemenin hukmu nedir? Haram Helal _ _ 8 Midye yemenin hukmu nedir? Haram Helal _ _ 9 İstiridye yemenin hukmu nedir? Haram Helal _ _ 10 Kırlangıc eti yemenin hukmu nedir? Helal Helal Haram Haram 11 Kartal eti yemenin hukmu nedir? Haram Helal Haram Haram 12 İlk iki rekatta Fatiha okumanın hukmu nedir? Vacip
Farz
Farz
Farz
13 Ruku ve secdelerde tesbih etmek nedir? Sunnet _ Sunnet Vacip 14 İlk iki rekatta Fatiha’dan sonra sure okumak nedir? Vacip
Mubah
Sunnet
Sunnet
15 Vitir namazının hukmu nedir? Vacip Sunnet Sunnet Sunnet 16 Tuysuz bir delikanlıya değen erkeğin abdesti bozulur mu? Hayır
Evet
Hayır
Hayır
17 Namazda selam almak abdesti bozar mı? Evet
Hayır
_
_
18 Namaz kılan kimsenin onunden gecilmesinin haram olduğu mesafe ne kadardır?
40 kulac

1 kulac

3 kulac

3 kulac
19 Namaz icinde unutarak konuşmak namazı bozar mı? Evet
Hayır
Hayır
Evet



Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 20
Namazda “ah” ve “of” demek namazı bozar mı? Evet
Hayır
Evet
Evet
21 Abdestin farzları kactır? 4 7 6 7 22
Abdesti belli bir sıra ile almak farz mıdır? Hayır
Hayır
Evet
Evet
23
Abdesti ara vermeksizin almak farz mıdır? Hayır
Evet
Hayır
Evet
24 Abdestin sunnetlerinin sayısı kactır? 18 8 30 20 25 Misvak kullanmak sunnet midir? Evet Hayır Evet Evet 26
Abdestte ellerin, yuzun ve kolların ucer kere yıkanması sunnet midir? Evet
Hayır
Evet
Evet
27
Abdestte kulaklar kac defa mesh edilmelidir? 1
1
3
1
28 Abdesti bozan şeylerin sayısı kactır? 12 3 5 8 29
Cinsel organına dokunmak abdesti bozar mı? Hayır
Evet
Evet
Evet
30
Namazda kahkaha ile gulmek abdesti bozar mı?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
31
Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti bozar mı?
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
32 Abdest şuphe ile bozulur mu? Hayır Hayır Hayır Evet 33 Kan akması abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır 34
Delikli meshin uzerinden mesh etmek caiz midir? Evet
Evet
Hayır
Hayır
35
Gusul abdesti almayı gerektiren sebeplerin sayısı kactır? 7
4
5
6
36
Gusul abdestinin farzları kac tanedir? 11
5
3
-


37
Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hukmu nedir?
Hapsedilir, kanatılana kadar dovulur, oldurulur
Tevbe etmezse oldurulur
Uc gun icinde tevbe etmezse oldurulur
Uc gun icinde tevbe etmezse oldurulur


Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 38
Ezanın sozleri peşpeşe okunmasa da gecerli olur mu?
Evet
Evet
Hayır
Hayır
39
Namazı bitirirken selam vermenin farz olduğu miktar nedir?
Farz değildir
1 tarafa vermek farzdır 1 tarafa vermek
farzdır
2 tarafa vermek farzdır
40

Erkeğin avret yeri neresidir?
Gobeği ile diz kapağı arası On ve arka uzuvları
Gobeği ile diz kapağı arası Gobeği ile diz kapağı arası 41
Oluyu yıkarken ağzına ve burnuna su vermek gerekir mi?
Hayır
Evet
Evet
Hayır

42
Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kac vakitte kılınmaz?

5

3
Her vakitte kılınabilir
3
43
Olu, gomulmek icin olduğu yerden başka bir yere nakledilebilir mi? Evet
Evet
Hayır
Hayır
44
Ramazan orucu icin hergun ayrı ayrı niyet etmek şart mıdır?
Evet
Hayır
Evet
Evet
45
Kan aldırmak orucu bozar mı?
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
46
Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat vermeleri farz mıdır? Evet
Hayır
Hayır
Hayır
47
KÂğıt paradan zekat vermek farz mıdır? Evet
Evet
Evet
Hayır
49
Topraktan cıkan her şey icin zekat vermek farz mıdır? Evet
Hayır
Hayır
Hayır
50 Balın zekatını vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Evet 51
Kiralanan veya emanet alınıp ekilen toprağın zekatını vermek farz mıdır? Hayır
Evet
Evet
Evet
52
Zeytinin zekatını vermek gerekli midir? Evet
Evet
Hayır
Evet



Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 53
Yem ile beslenen ve calıştırılan hayvanlardan zekat vermek farz mıdır? Hayır
Evet
Hayır
Hayır
54
Koyun ile keci kac yaşlarında olursa zekatı farzdır?
Koyun 1
Keci 1
Koyun 1
Keci 1
Koyun1Keci 2 Koyun 1/2
Keci 2
55
Kadın yanında kocası olmadan hacca gidebilir mi? Hayır
Evet
Evet
Hayır
56
Acizlik veya zaruret yuzunden hacca gidemeyen kişinin kendi yerine başkasını gondermesi caiz midir? Evet
Hayır
Evet
Evet
57 Haccın şartı kac tanedir? 2 4 5 4 58
Şeytan taşlarken atılan taşın cemreye duşmemesi caiz midir? Evet
Hayır
Hayır
Hayır
59
İpeğin uzerine oturmak, yaslanmak, yastık olarak kullanmak, duvar ortusu yapmak haram mıdır? Hayır
Evet
Evet
Evet
60
Erkek cocuğa ipek giydirmek caiz midir? Hayır
Hayır
Evet
Evet
61
Gumuş ile suslenmiş kaptan su icmek ya da abdest almak caiz midir?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
62 Sakalı kesmek haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet 63 Tavla oynamak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet 64 Satranc oynamak haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet
65
Cinsi tecavuzde bulunulan hayvanın hukmu nedir?
Oldurulur, eti yenmez
Oldurul mez, eti yenebilir
Oldurulmez, eti yenebilir Oldurulmesi gerekir
66
Şarap ve diğer sarhoş edici maddelerin icilmesinin cezası kac değnektir?
80
80
40
80
67
Dinden donduğu icin oldurulen bir kişinin malı mirascılarına verilebilir mi? Evet
Hayır
Hayır
Hayır
68 Dinden donen kadın oldurulur mu? Hayır Evet Evet Evet 69
Bir kadının hakimlik yapması caiz midir? Evet
Hayır
Hayır
Hayır
70 Kopek necis bir hayvan mıdır? Hayır Hayır Evet Evet
__________________