KADER KONUSUNA İLAVE ACIKLAMALAR:


Arkadaşlar, kader konusunda bir arkadaşımızın sorusuna cevap yazmıştık. Bu yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

http://www.frmtr.com/islami-sorular-...l#post41367302


Başka bir arkadaşımız acıklamalarımıza cevaben, bize şoyle yazmıştır:

"İnsanlar yaratılmadan once yazıldı kaderleri. Evet, oğrendim, cok teşekkur ederim Yusuf Semmak, kafamdaki cok onemli bir problem sonuclanıyor. Bu cok onemli, cunku insanlar yaratıldıktan sonra yazılsaydı kader, "niye bana bu kadar da, ona bu kadar" denmesinin bi anlamı olurdu. Ama artık olmaz! Biz yoktuk, nasıl yaşadığımız icin bir şey soramayız."

Rica ederim arkadaşım...
Faydalandığınıza cok sevindim oncelikle.
Kafanızdaki duşuncelerin daha sağlam şekilde oturması icin de, başka bir boyuttan acıklamalar yapmak istiyorum.

Kader konusu aslında karmaşık bir konu değildir, uzerinde iyice duşunulurse kendiliğinden mesele anlaşılır. Ama doğrular uzerinde duşunmek gerekir... Yanlış fikirler uzerinden fikir yurutmek konuyu karmaşık hale getirir. Bu meselenin en onemli boyutu; Allah'ın noksansız ilmi, Âciz bırakılamaz kudreti, mutlak iradesi, her şeyin yaratıcısı olması ve noksansız sıfatların sahibi olup, kimseye muhtac olmaması ve hicbir şeye benzemediği gerceğidir. Allah, bahsi gecen konuda bir irade buyurmuş, bize duşen o iradeye teslim olmak ve iman etmektir. Allah, yaptıklarından sorgulanmayandır.
"O (Allah), işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara (kullara) yaptıkları sorulur." (EnbiyÂ: 23) Ayrıca bir Kudsî Hadis'e gore, zulmu kendi zÂtına bile haram kılan Allah şoyle buyuruyor: "Şuphesiz Allah zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez." (NisÂ: 40) Allah, mahlukÂtına asla zulmetmeyeceğine ve hicbir iradesinden sorgulanmayacağına gore; kula duşen O'nun iradesine teslim olup musluman olmaktır. Allah yarattığı her şey icin bir kader belirlemiş; sadece insanın değil her şeyin kaderini yazıp kaydetmiştir.
"Allah her şey icin bir kader tayin etmiştir." (TalÂk: 3)
Bu durum Allah'ın fiillerinde ne kadar hikmetli olduğunu gosteriyor. Allah yaptığı işi tam yapıyor, kul da Rabbine inanıp, guvenip O'na teslim olmalıdır. Eksik bir imanla yani muşrik olarak huzur-u İlÂhi'ye varmamalıdır. En'Âm: 38'de de yeryuzunde yuruyen ve iki kanadıyla ucan kuşlara kadar Allah'ın, mahlukÂtının her halinden, her şeyinden en ince detaylarına kadar bilgi sahibi olduğu belirtilmektedir. Bu bilme işi, -yarattıktan sonra da olduğu gibi- bu ayette belirtilen durum, evrenin yaratılmasından once bilinip Levh-i Mahfûz'da kaydedilmiş olmasıdır. Kuşlar da, pek cok canlılar da aynen insanlar gibi birer ummettirler. Allah onların isimlerini, sayılarını, nerede yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını tam olarak bilir ve onların rızıklarını da verir. Yarattığı hicbir canlıyı kendi haline terk edip unutmaz. "Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır! Allah onlara da rızkı verir, size de. O, işitendir, bilendir." (Ankebût: 60)
Yani Allah'ın yarattıktan sonra, kullarını unutması, onların yaşamak icin muhtac olduğu ortamı hazırlamaması, rızıklarını vermemesi gibi celişkili ve tutarsız fiiller Yaratıcı'ya nispet edilemez. Mutlak olarak Adl yani adalet sıfatının da sahibi olduğuna gore; kullarını zorla cehenneme gondermesi de duşunulemez. O'nda, kullarda olduğu gibi, nefsî davranıp, bazılarına -hÂşÃ‚- gıcık olma, bazılarına torpil gecme sıfatı asla yoktur. Bunların ikisi de zaafiyet sıfatlarıdır ki, cÂhil ve gÂfil kişilerde bulunur. Allah'a bunları nispet edip cehenneme gidişlerinin sorumlusu olarak kendilerini yaratanı gorenler Echel (en cÂhil) ve Ekfer (en kÂfir) insanlardır. Allah'ın onceden bizim kaderimizi bilmesi, mutlu olmamız ve ovunmemiz gereken bir durumdur; cunku, bizim Allah'ımız boyle el-Alîm'dir, boyle el-Kadîr'dir. O, noksan sıfatlardan munezzeh ve ekmel (en mukemmel) sıfatlarla muttasıftır. Allah'ı -Kur'an'da kendini tanıttığı gibi- kendi sıfatlarıyla tanımayanlar, kendi akıllarıyla tanımaya yada kendileriyle karşılaştırarak anlamaya calışacaklardır. Sonucta da "ama!", "yani!", "bir de şu mesele var..!" tarzındaki şuphe ve kufur hastalıklarından kurtulamayacaklardır. Oysa Allah'ın sıfatlarında asla teşbih, temsil ve tekyif olmaz. Allah'ı tanırken mahlukata benzetmek, mahlukatla misalendirmek, nasıllığını yorumlamak asla cÂiz değildir.
"O'nun benzeri hicbir şey yoktur." (ŞûrÂ: 11)
"Kimse de O'nun dengi değildir." (İhlÂs: 4)
Hicbir yaratılmış varlık O'nun benzeri değilse, O'nun bir dengi yoksa; O'nu mahlukata gore tanımlamak apacık şekilde Allah'a iftira etmek olacaktır.
Daha onceki yazımızda Allah'ın her şeyi Levh-i Mahfûz'da yazmasının hikmetleri uzerinde durmuştuk. Şimdi sadece bir noktayı tekrar etmekle yetinelim. İnsanlar dunyada yaşarken, onceden yazılmış bir senaryoya gore yaşamaya zorlanmamaktadırlar. Onceden gercek hayat hikayelerini yazan irade sahibi, "her şeyi bilme" sıfatına sahip olduğu icin o gercekleri onceden bilmiş ve yazmıştır. Kullarının da kendisine guven, tevekkul ve iman durumlarını ortaya cıkarmak adına onların bu Kader gerceğine iman etmelerini irade etmiştir. Yani Âmentu esaslarından (iman ilkelerinden) bir tanesi de Kadere İman'dır. Bu Kader'in icerisinde iradeli varlıklara kısmî irade verilmesinin yanında tum Âlemlerin duzen icinde işleyişinin sağlanması icin Âlemlerin hukumranı olan Allah, Mukadderat dediğimiz takdir ve iraderde de bulunmuştur. Mukadderat, her iradeyi etkisiz kılan, her gucu yok eden, her şeye soz geciren Allah'ın mutlak ve karşı konulamaz iradeleridir. Bu iradeler hem insan ve cin ve hem de tum kÂinatın hayrına ve menfaatine olan şeylerdir. Biz bazen kotuluk yoluna girmek isteriz ama Alah izin vermezse o iş olmaz. İşte buna takdir-i İlÂhi denir. Allah kullarının iyilik ve kotuluk işlemesi noktasında bazı hikmetlere dayalı iradelerde bulunur; bunlar mukadderattandır. Bilindiği gibi Allah'ın Subûtî Sıfatları vardır: Hayat, İlim, İrÂde, Kudret, Sem' (işitme), Basar (gorme), KelÂm (konuşma), Tekvîn (yaratma). Mutlak irade sahibi Allah'tır. Kul ise irade etme ozelliğini Allah'tan alır ve sınırlıdır. Kuldaki irade ancak imtihan olmanın gereği olarak iyilik yada kotuluk yollarını secme konusundaki ihtiyardır. Bu durumda dahi Allah'ın mutlak iradesi, kulun iradesinin uzerindedir. Mesela; kul kufru, fıskı yada isyanı da secse Allah irade etmedikce kul da irade edemez. Kul bu kotulukleri secip irade ederse ve Allah da yaratır. Bu durumda da Allah rız gostermese de bu kotulukleri irade etmiş olur. Bu konu "İrÂde ve RızÂ" konusunun muhtevasındandır. Bu iki kavram ayrıdır. Allah kullarının irade ettiği kotulukleri razı olmasa da irade eder. Cunku O, mutlak irade sahibidir. Kul irade konusunda Allah karşısında muktedir değildir! Eğer oyle olsaydı, bu durumda Allah'ın İrÂde sıfatına halel gelirdi! Yani Allah'ın İrÂde sıfatında noksanlık olurdu. Kulların doğru yada yanlış her secimlerin Allah'ın mutlak iradesi altında gercekleşmektedir. Allah hem adalet ve hem de rahmet sıfatlarına sahip olduğu icin; kullarının iradelerini hikmetine uygun şekilde yaratmaktadır. Bu konuda bir Hadiste:
مَا شَاءَ اللهُ كَانََ وَمَا لَمْ يَشَأ لَمْ يَكُنْ
"Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" (Ebû DÂvud, Edeb, 110) buyrulmuştur.

Allah TeÂlÂ'nın iki turlu iradesi vardır:

1) Tekvînî İrÂde: Bu, butun mahlukÂtı kapsayan iradesidir.
"Allah neyi dilerse yaratır. Bir işe hukmedince ona yalnızca "ol" der, o da oluverir." (Âl-i İmrÂn: 47) Bu ayete olduğu gibi; Allah'ın bu tur irÂdesi bir şeye taalluk ettiği zaman, o şey mutlaka gercekleşir.

2) Teşriî İrÂde: Dinî irÂde de denilen bu irÂde, Allah'ın bir şeyi sevip hoşnut olması, muhabbet ve rız gostermesi anlamına gelir.
"Şuphesiz ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya (ihtiyac duydukları şeyi) vermeyi emreder (irÂde eder). FahşÃ‚yı, munker ve bağyi yasaklar, İyice dinleyip tutasınız diye size oğut verir." (Nahl: 90) Ayetinde irÂde, teşriî iradedir.

Bu ayette gecen bazı kelimelerin anlamları:
İhsan: Yaptığı işi guzel yapmaya ve ozellikle de Allah'ı goruyormuş gibi ibadet etmeye yada Allah tarafından devamlı olarak gorulduğunu hatırdan cıkarmamaya denir.
FahşÃ‚: Aşırı cirkin gunahlar. Zin gibi..
Munker: Şeriatın izin vermeyip yasakladığı her turlu gunah ve alcaltıcı soz ve davranışlar.
Bağy: Haddi aşmak, taşkınlık etmek olup kibir, zulum her turlu haksızlık, Alah'ın ve emretme yetkisine sahip olan musluman idarecilerin meşru emirlerine karşı gelmek.

Sonuc olarak; Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur, bizim ona kulluk etmeye ihtiyacımız vardır. O, sadece rızasını kazanabilmemiz ve kurtuluşa erebilmemiz icin bize yapmamız gerekenleri bildirmektedir. Doktorun hastasına ilaclar yazmasına ve yapacaklarını acıklamasına kimse itiraz etmez. Yani "demek ki bu adamın benden bir cıkarı var" demez. Biz de, İlÂhi receteye gore hareket edersek manen sıhhat buluruz, kurtuluşa ereceğiz; uymazsak maddi ve manevi yonden -Allah korusun- helÂk oluruz! Bir de, dunyada bile calışan işcilerinin performanslarına ve başarılarına gore, patronun ucret vermesine kimse itiraz etmez. Ahirette de Allah'ın amel edenleri mukÂfatlandırmasına, amel etmeyenleri cezalandırmasına kimse itiraz edemeyecektir. Dunyada iken, Allah'ın bazı kullara bazı şeyleri verip, bazılarına vermemesine de itiraz edilemez. Duşunurseniz, bir kişi bir topluma gelse; dilediği kişilere kese kese altınlar, dilediğine birkac tane altın, dilediğine gumuşler verse, bazılarına da hicbir şey vermeden gitse; kendisine birşey verilmeyenler itiraz edebilir mi? "Bunda haksızlık var" diyebilir mi? Para adama ait, dilediğine verir, dilemediğine vermez. Ne verilene bir şey demeye hakkımız vardır, ne de verene! Allah da, tum evreni yok iken ve bir benzeri de olmamasına rağmen, bir modele bile bakmadan mukemmel şekilde yarattı ve hepimize sayısız nimetler verdi.
"O size, kendisinden istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymak isteseniz sayamazsınız!" (İbrahim: 34) Ayetin ilk cumlesine "hepsinden bir parca verdi" şeklinde de mana verilebilir.
Rabbimiz, hepimize sayısız nimetler vermişken kalkıp da "neden falana verdiğinden bana vermedin?" diyebilir miyiz. Her şeyin sahibi Allah, dilediğine dilediği kadar verir. Her şey O'nun. Kim onun iradesine karışabilir. Onemli olan, dunyanın gecici mallarının kavgasını bırakıp, O'nun iradesi istikametinde sabreden, şukreden ve teslim olan kullar olmamazdır. Kufreden, isyan eden, itiraz eden ve haddini aşan kullar değil..!

YÂ Rabbi, Kaderine rÂzı olanlardan ve rÂzı olduklarından eyle bizleri... Âmin!
__________________