Sizin Dostunuz Var mı?



Samimiyetin gereklerini yapıp, dost olmak icin caba gostermeden, fedakÂrlık yapmadan, cok samimiymişiz gibi davranıp umduğu ve beklediği davranışları goremeyince de sanki duşman kesilenler.. Yani dostluk konusunda "ekmeden bicmek" ve "kendi hayalince gelin guvey olmak" isteyenler; olmayınca da kusenler, kızanlar, eleştirenler, dedikodu yapanlar, suclayanlar, sizin dostunuz olabilirler mi?!

Oysa samimiyet, insana haklar ve sorumluluklar yukler. Dostluk, lafla değil, ispatla elde edilen en buyuk kazanımlardan birisidir. Kendi nefsine seni tercih eden, senin icin elinden gelen her şeyi yapan, seni yarı yolda bırakmayan, arkandan hayır dışında asla konuşmayan, seni başkalarına karşı savunan, seni hayatta en sevdiği kişi yada kişilerden biri kabul edip, hicbir nedenle sana tavır koymayan, kusmeyen, şartlar ne olursa olsun sana zarar vermeyi aklından bile gecirmeyen kac tane dostunuz var? Senin iyiliğini, en azından kendi iyiliğine eşit goremeyen kimse dostun değildir! Dostluğun zirvesi de, senin hayrını ve menfaatini, kendi menfaatine tercih edip; senin icin fedakÂrlık yapmak, senin icin dunyalıklardan gecip feragat etmektir. Bizim iyiliğimizi duşunerek, bizim lehimize fedakÂrlık ve feragatı olmayan dostumuz olamaz. Ama tabii ki, dostluk karşılıklı olduğu icin, dostumuz tarafından bana/bize bu guzellikler sunulduğunda biz de, kendi menfaatlerimizden vaz gecip dostumuzun iyiliğini duşunuruz.

Aynı ashab gibi... Mekke'den Medine'ye Muslumanlar hicret etmişler.. Evlerini, bağlarını, bostanlarını, develerini, davarlarını, akrabalarını ve tum dunyalıklarını geride bırakmışlar. Sadece imanlarıyla, imanları uğruna, Muslumanca bir hayat yaşamak icin Medine'ye gelmişler. Onlar dunyalık, maaş, makam, rızık endişesi uğruna Muslumanlıktan feragat etmemişler. "Sigorta da lazım, iş de lazım, kariyer de lazım, şunlar şunlar olmadan olmaz; Allah affeder, biz bunları yapalım yada bunları şimdilik yapmayalım sonra tevbe ederiz" de dememişler. Aynen şeytanın aldatmasıyla, kardeşleri, Yusuf'u oldurme kararı alırken, "sonra tevbe ederiz" fitnesine yakalanan Yusuf'un kardeşleri gibi. Şeytanın en buyuk vartası, en buyuk tuzağı işte bu duşunce şeklidir! Neyse, muhacirler Medine'de.. Ama hayat devam ediyor.. Aş lazım, ekmek lazım, gecinmek ve coluk cocuğun rızkını ve gecimini temin etmek lazım. Oysa onlar, herşeylerini geride bıraktılar. Allah, "hicret edin" emrini verdiği an; bunun sonrasının hesabını yapmak icin, şirket defterlerinde yapılan karmaşık işlemler gibi, hesap ve matematiği, Allah'ın iradesine karşı delil olarak sunma bedbahtlığını gostermediler. Mu'minlere karşı cok merhametli ve cok şefkatli olan, onların sıkıntıya duşmesi kendisine cok ağır gelen, Allah Rasûlu ummetini bu halde bicare bırakır mı, hic? Muhacir ashabı ile, Medineli ashabını kardeş ilan etti. Herkes ozel bir kardeş edindi. Kardeşliğin sadece kan ve nesep bağıyla olmadığının muhteşem bir orneği sergilendi. Tarih boyle bir kardeşlik ve boyle bir dostluk orneği gormedi. Mu'minlerin her konuda yardımlaşmak uzere sozleşmeleri, eşine rastlanması neredeyse imkÂnsız bir bir inkılab idi. Bu inkılab sevgi inkılabıdır, dostluk inkılabıdır, iyilik ve takva uzerinde yardımlaşma, gunah ve duşmanlık uzerinde yardımlaşmama inkılabıdır, fedakÂrlık ve paylaşım inkılabıdır, bir şehirde yaşayan tum mu'minlerin hakiki dost ve kardeş olmalarının bir inkılabıdır.. Allah yolunda, din icin, iman icin gercekleştirilen hicret, mu'minlere dostlar kazandırdı. Mallarını geride bırakıp gelenler icin, dunyalıklarından daha değerli dostlar.. Medine'de mallarının başında olanlar da, bu malların ne kadar kıymetsiz olduğunu, onemli olanın dostları ve kardeşleri olduğunu anladılar. Onlar da, sahip oldukları mallardan, servetlerden, para ve altınlardan daha değerli bir nimete kavuşuyorlardı. Kardeşleri.. Muhacir kardeşleri.. Ekmeklerini, evlerini, işlerini hatta eşlerini bile paylaşmaktan bir an bile geri durmayan Ensar, artık o andan itibaren tarih sayfasında yerini alıyor ve kıyamete kadar Kur'an okuyan kimselerin, ornek alıp hayran olacakları bir cemaat ortaya cıkıyordu, bu inkılab ile.. Birden fazla eşleri olan Ensar erkekleri, muhacir kardeşlerine; "hangi eşimi tercih edersen, boşayayım sen nikahla, siz sıkıntı ve zulum ortamından geliyorsunuz, siz bunlara bizden daha layıksınız" diyecek kadar yukseldikce yukselen, bugun bile bizim hayranlıkla bakışlarımızı ceviremediğimiz, acı tebessumlerimizi sinelerimizde bir dert gibi hissettiğimiz, "neden biz boyleyiz" diyerek bir kez/bin kez ah'layıp, of'ladığımız, insanlık erdemlerinin zirvelerine Tevhid sancağını dikmiş bir nesil.. Kendilerine nikahlamaları icin eşler, ortağı olmaları icin işler teklif edilen Muslumanların tavrı, en az teklif edenler kadar onurlu, yuce, şahsiyetli ve cıkarsız.. Dostane ve kardeşane bir karşılık.. "Eşin sana helal olsun kardeşim, Allah onu, sana lutfetti" diyerek nazikce ve samimice teklifi reddederek, mÂnen, Âdeta ucsuz bucaksız bir feza olan birinci kat semayı ve ustteki semaları aşıyor ve arşa yukseliyordu, o kardeşlerimizin takvÂları ve dostluk anlayışları. Dostluğun kitabı yazılıyordu.. Dostluk, istemek, almak, beklemek, verilmediğinde gucenmek, umduğunu gormediğinde kusmek, kızmak, yolunu değiştirmek, selamı kesmek; verildiği surece gulmek ve guzel soz soylemek değildir! Dostluk, vermektir.. FedakÂrlıktır.. Affetmektir.. Gerektiğinde candan da, maldan da gecmektir.. Tarihin bu gerceklerini bir de, bu acıdan okuyun ve yorumlayın.. Cunku İslami gercekler materyalist, maddeci, matematikci, mantıkcı, felsefeci, faydacı ve menfaatci bakış acılarıyla doğru okunamaz! Ensar, muhacir'e eşini alması icin ciddi bir teklif sunuyor; ama muhacir, dostluğun ne olduğunun edebiyatını yapmak yerine tarihini yazıyor, yaşayarak gosteriyor gercekleri.. "Kardeşim, eşin sana mubarek olsun" diyerek, bu teklifi guzelce geri ceviriyordu. Siz olsanız ne yapardınız, Hz. Aişe kadar iffetli, Zuleyha kadar guzel bir hanım size teklif edilseydi, Ey Musluman erkekler! Once riyakÂrca, bir kem kum edip, sonra istemiyormuş gibi edalara girip, sonra yarım yamalak, pek de anlaşılmayan bir cumleyle, "gerek yok" tarzında ağzında hayal meyal cumlecikler geveleyip, yan cebime koy kabilinden, balıklama mı atlardınız, yoksa selefimiz olan ve kendilerine uymamız Tevbe: 100'de emredilen Ensar gibi mi yapardınız? Sorunun cevabını kendi nefislerinizde verin! Ama objektif duşunun, o bayanların cok guzel olduğu gerceğiyle, kararınızı verin. Yine Ensar, tum işine ve servetine, hicret eden o şanlı mu'minleri ortak etmek istediğinde, "iş aramana ne gerek var; işte bizim tezgah, dukkan, bağ, bahce; size de bize de yeter" dediğinde; siz ne derdiniz bilmiyorum ama, Ensar kardeşlerimiz, dostlarına; "kardeşim, sen bana, pazarın yolunu goster" diyordu! Allahu Ekber! Bugun hayatta olmasalar bile, Allah icin bu dostlarımızı cok seviyoruz. Allah'ın dostlarından gayri dost da tanımıyoruz.

Evet, sizin dostlarınız nasıl acaba? Yoksa anlatılanlar konusunda, "onlar kim, biz kimiz? Biz onlar gibi olamayız" mı diyorsunuz? Neden, şeytana ipleri teslim mi ettiniz ki, olamayacaksınız? Sen, bir mu'mine dost olmayı başaramıyorsan, başkasından dostluk nasıl beklersin? Dostluk; beklemeden vermektir, karşılıksız sevmektir, bize kırılsa bile alınmamaktır, ilişkiyi koparmamaktır. İnsan, babasına, anasına, cocuğuna, hocasına, kocasına kuser mi, kırılır mı, tavır koyar mı, ilişkiyi keser mi, zarar verir mi? Bu sorunun doğru cevabı: "Hayır, elbette!" şeklindedir. Neden? Cunku bu kişiler en sevdiğimiz/en saygı duyduğumuz kişilerdir, dostlarımızdır.. Unutulmasın ki, dostluk ne parayla satın alınır, ne neseple, ne ırkla, ne milliyetle, ne de başka bir yolla! Dostluk, sevgiyle, saygıyla, fedakÂrlık ve feragatla, vermekle, bağışlamakla, duşunmekle ve sıla-i rahimle elde edilir. Elde ettikten sonra da asla kaybedilmeyen ebedi bir nimettir. O halde, birbirimize sahte dostlar, riyakÂr kardeşler değil; ozden, gonulden dostlar olmak icin calışalım. Bir şeyi elde etmeden, sahibi olamayacağımızı bildiğimiz gibi; dostluğu da elde etmenin bir bedeli olduğunu asla aklımızdan cıkarmayalım.

Dostluk konusu cok onemli olduğu icin cam sakızı coban armağanı kısa bir acıklama yaptık. Bazı arkadaşlar, cevabı uzun saymasın; zira, kısa tuttuk. Dostluk anlatılabilecek bir konu ve bir kac satırla tamamlanacak bir değer değildir.


Yusuf Semmak
__________________