Bu mesele neden onemli? Cunku insanlara davranışlarımız, kendimizi sorgulamamız vs. hepsi bunun icine dahildir.

Genel kabul gormuş acıklamaları sıralayalım ve neyi tercih edeceğinizi siz secin.

Ehli Sunnet’in iki itikat mezhebinden biri olan Eşarilik, esasen Allah’ın kulları zorlayıcı olduğunu, fakat eylemlerin kula izafe edilmesi gerektiğini soyler.

Ornek: Bir padişah, bir şahsın oldurulmesini emretti ve cellatta bu emri yerine getirip, şahsı oldurdu. Hal boyle iken, bu şahsı, padişahın oldurduğu soylenebilir mi? Evet, soylenebilir, cunku emri o verdi. Peki, bu şahsı, cellatın oldurduğu soylenebilir mi? Evet, soylenebilir, cunku zaten o oldurdu.

Şoyle de acıklanabilir:

-Guneş doğduğunda ne diyoruz?
-Guneş doğdu.
-Guneşin hareketini yaratan kim?
-Allah.
-Biz, burada hareketi guneşe isnat ediyoruz. Yoksa, guneşin hareketini yaratanın Allah olduğunu bilmekteyiz.

Diğer itikati mezhep ise Maturidiliktir. Onlar, itikatlarını bize şu misal ile anlatırlar:

İmam-ı a'zam hazretleri, imam-ı Cafer-i Sadık hazretlerine sordu:
- Allah, insanların istekli işlerini, onların arzusuna bırakmış mıdır?
- Hayır, rububiyetini, [yaratmak ve her istediğini yapmak buyukluğunu] aciz kullarına bırakmaz.
- O zaman kullarına, işleri zorla mı yaptırıyor?
- O Âdildir. Kuluna zorla gunah işletip, sonra da Cehenneme sokmaz.
- O halde, insanların, istekli hareketini kim yapıyor?
- İşleri ne insanların arzusuna bırakmış, ne de kimseyi, o işleri yapmaya mecbur bırakmıştır. İkisi arası olagelmektedir. Yaratmayı kullarına bırakmadığı gibi, zorla da yaptırmaz. (Mektubat-ı Rabbani)

Peki, bu itikadi mezheplerin karşısında yer alan, dort rakip goruş neyi savunur?

Onceliği, Kaderiyye mezhebinin acıklamasına verelim.

Bunlar, insanın irade, ihtiyar ve kudret sahibi, yukumluluğu olan bir yaratık olduğu, Allah'ın bir mudahili olmaksızın fiillerini bizzat kendi gucuyle meydana getirdiği inancına sahiptirler. Ama bu goruşleri ile, her şeyi Allah yaratır akidesini zedelemişlerdir.

Bunlara karşılık Cehmiyye mezhebi ise, insanın yaptığı işlerde bir ihtiyarının olmadığını, yaptığı işleri zorunlu olarak yapageldiğini ileri surer. Fakat bu yorumdan hareketle, Allah’ın imtihandan bahsettiği ayetleri anlamak ve acıklamak imkansızlaşır.

Bir diğer itikadi mezhep ise, Muteziledir.

Kaderiyye mezhebi ile bazı noktalarda ayrılmakla birlikte, pek cok hususta ittifak icinde olan bu itikadi mezhep, insanın fiillerinde tamamen hur olduğuna inanır. Mutezile inancındaki adalet esasına gore kişi kendi fillerini kendisi yaratır. Bunu da Allah'ın kişiye bahşettiği bir yaratma kudretiyle gercekleştirir. Fiilerin yaratılmasında Allah'ın bir mudahalesi olmadığına inanırlar. Bu goruş adalet esasından şu şekilde temel alır: kişilerin hur olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının Allah olması durumunda kişinin hur olarak yapmadığı hareketlerden oturu cezalandırılması zulum yani adaletsizliktir. İslam inancına gore ise Allah'ın adaletsiz davranması mumkun değildir. Bu nedenle kişi fiilerinin tek yaratıcı ve yaptırıcısı olmalı, fiileri konusunda tamamen hur olmalıdır.

Son olarak Selefiliğe değinelim.

Eş'arilik ve Maturidilik kurulana kadar, Sunni Muslumanlar itikadi yonden Selefiyye'ye bağlı sayılırdı. Muhaddislerin (hadis alimi) temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, aklı oncelemekten kacınması, kıyas ve rey gibi metodlara itibar etmemesi ile meşhurdur. Bunlar, Eşarilerin tevil metoduna karşı olup, Maturidilerin de akılcı cıkarımlarını yok sayarlar.

Cozum Onerisi:

Her şeyi Allah yaratıyorsa, hayrı yarattığı gibi şerri de O yaratmıştır diyemeyiz. Şerri, hayrın yokluğu olarak anlamalıyız. Bu bağlamda, karanlık da, varlığı olan bir şey değildir. O, ışığın yokluğu halidir.

Boylece, klasikleşmiş Amentu’yu (iman esasları), tekrar gozden gecirip, fazlalığı atıyoruz.

Klasik Amentu şoyledir:

Ben, Allah-u TeÂlÂ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Âhiret gunune, kadere; (hayır ve şerrin Allah-u TeÂlÂ'nın yaratmasıyla olduğuna) inandım.

Gorulduğu uzere, kader maddesinin sonradan eklenmiş bir fazlalık olduğunu soylediğimiz an, ortada hicbir sorun kalmıyor. Zaten Kur’an’da, hayrın Allah’tan olduğu, ama şerrin kuldan olduğu soylenir. Kader, yalnızca Kur’an’da gecen bir kelimedir ve olcu manasına gelir; hepsi bu.

Artık Maturidilerin vermiş olduğu orneği daha iyi anlıyoruz. Lakin sıkıntı şurada. Maturidi olduğunu soyleyen Diyanet, kadere iman bahsini inkar etmez. Halkı hem kadere iman ettirir, hem de ozgur iradeyi savunur.

Bunun nedeni, Maturidi kelamcısı Nefesi’nin akaidini, Eşari olan Taftazani’nin şerhinden okumalarıdır. Cunku Osmanlı, 16. yuzyılın sonundan yıkılışına kadar Eşari idi. Diyanet, gelenekle olan bu bağlantıyı koparmamak ve halkın tepkisini cekmemek icin, insanları bir cıkmazın icine sokmaktadır. Halbuki Osmanlı Devleti, Kanuni Sultan Suleyman zamanında yaşamış olan şeyhulislam Ebu Suud Efendi’nin Eşariliği secmesine kadarki surecte, Maturidi itikatına sahipti.

İmam Maturidi’nin soylemlerini sistemleştiren Nefesi, amentuyu şu şekilde belirlemiştir: "İman esaslarına gelince bunlar, 5 tanedir: 1. Allah'a, 2. Meleklere, 3. Kitaplara, 4. Peygamberlere, 5. Âhirete iman (Nesefî'nin Tabsıra'sından naklen Atay; Kur'an'da İman Esasları, 146)

Sonuc:

Maturidilik dışındaki tum goruşler, tarihin o doneminde yaşanmış olan bazı siyasi calkantılar neticesinde, etki-tepki olarak doğmuştur ve esasta hicbir hakikati bunyelerinde barındırmamaktadırlar.

Gunumuz alimlerinin yaptığı tespit şu yondedir:

Dort Halife’nin oldurulmesinden sonra, iktidarı ele alıp yonetimi saltanata ceviren Emeviler, halka zulmetmeye başladılar. Bu zulum esnasında, yaşanılanların zorunlu bir kader olduğunu iddia eden Cehmiyye grubu doğdu. Sonrasında bunlara karşılık, Emevî zulmunun bir kader olmadığını soyleyen ama biraz aşırı kacarak, insanın eylemlerini Allah yaratmaz diyen Kaderiye, Mutezile gibi ekoller oluştu. Fakat bu esnada, 40 yaşına kadar Mutezile mezhebine mensup olan Eşari, istikamet değiştirip, Cehmiyye ile Mutezile’nin arasında bir yol tutturma kararı aldı ve goruşlerini halka yaydı. Kader mevzusunu, tum bu karmaşaların arasından sıyrılarak, hakkını verecek şekilde tek yorumlayan kişi ise, cağdaşları İmam Maturidi olmuştur.

Bu itikadı savunan gunumuz alimleri ise şunlardır: Suleyman Ateş, Yaşar Nuri Ozturk, Mustafa İslamoğlu, Huseyin Atay…

Bu isimler arasından, konumuz uzerindeki en yetkin kişi ise, Huseyin Atay’dır. O, tarihte bir ilk olarak, Nesefî'nin el yazması halinde duran eseri "Tabsıratu'l- Edille"nin 18 yazma nushasını karşılaştırmış ve kendi doktora tezine konu yapmıştır.
__________________