Aşağıdaki yazı, OsmĂ‚nlı pĂ‚dişĂ‚hlarının otuzaltıncısı, sonuncusu, sultĂ‚n Muhammed Vahîdeddîn hĂ‚n “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” zemĂ‚nında, medresetulmutehassısînde tesavvuf muderrisi olan Hicri 14.asrın muceddid-i,buyuk veli,murşid-i kĂ‚mil,evlad-ı resul,Es seyyid Abdulhakim-i ArvĂ‚sî hazretleri ''rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh'' (Keşkul) ismindeki kitĂ‚bından alındı. Keşkul basılmamışdır.

Cin var mı, diye soranlara, acele cevĂ‚b vermek îcĂ‚b eder. Cunki, Cinnin var olmasında şubhe etmek, pek tehlukelidir. CevĂ‚b olarak, islĂ‚m Ă‚limlerinin sağlam kitĂ‚blarından cıkardığım, aşağıdaki bilgileri, dikkatle ve insĂ‚f ile okumak ve doğru duşunerek, anlamak lĂ‚zımdır.

Cin, cinnet, cinĂ‚n, Cennet, cenĂ‚n ve cenîn gibi C ve N harflerinden meydĂ‚na gelen kelimeler (ortulu) demekdir. Cennet denilen yer, meyveler, cicekler, kokular ile ortulu olduğundan, bu ism verilmişdir. Delilere, mecnûn denilmesi de, aklının ortulu olduğu icindir. Geceye (Cunn-i leyl) denir. Cunki, karanlık, gun ışığını ortmuşdur. Cin denilen mahlûklar da, gozumuzden ortulu olduğu icin, cin denilmişdir. Cin kelimesi, Cinnî isminin cem’idir. Cin, cinnîler demekdir. Peri, fĂ‚risîde, cin demekdir.

Mahlûklar, gorulen, gorulmiyen diye iki kısmdır. Ayrıca, mekĂ‚nsız, madde olmıyan mahlûklar da vardır. İmĂ‚m-ı MĂ‚verdî diyor ki, (Cin, dort ana maddeden yapılmışdır: Su, toprak maddeleri, havadaki gazlar ve ateş. Bunlardan ateş; alev, ışık ve dumandır. MĂ‚ric denilen, alev kısmından yaratılan cinnîlerin mu’minleri, kĂ‚firleri, fĂ‚sıkları vardır). Bugunku fen bilgimize gore, bu dort ana madde, yuzbeş elementden (basît cismden) meydĂ‚na gelmekdedir. Şu hĂ‚lde butun mahlûklar, elementlerden yapılmış olup, enerji (kudret) taşırlar. Normal fizik şartlarında, katı ve sıvı (mĂ‚yı’) hĂ‚linde bulunan varlıkları ve renkli gazları gorebildiğimiz icin bunlardan yapılmış cismler gorunur. MeselĂ‚ insanda katı maddeler ve su cok (yuzde yetmişden fazla) bulunduğundan, insan gorunuyor. Otlar ve butun hayvanlar da boyledir.
Cinnîler, havadan ve nĂ‚rdan [ya’nî ateşden] meydĂ‚na gelmişdir. [Ateşin alev kısmı gorunmez, icindeki katı zerreler, sıcakda ışıklandığı icin, parlak gorunuyor.] Bunun icin, cin de gorunmez.
Alev iki kısmdır: Biri zulmĂ‚nî [gorunmiyen], ikincisi nûrĂ‚nî [bu da gorunmez]. ZulmĂ‚nî olandan cin, nûrĂ‚nî olandan ise melekler yaratılmışdır. İnsanlar, toprak maddelerinden yaratıldığı hĂ‚lde, Allahu teĂ‚lĂ‚, bu maddeleri organik ve organize hĂ‚le, et ve kemiğe cevirdiği gibi, meleklerde ve cinde alev şekli değişerek, onlara mahsûs latîf, her şekle donebilen bir hĂ‚le gelmişdir.
Cinnin ta’rîfi şoyledir: Cin ya’nî peri, ateşin alev kısmından yapılmış cismler olup, her şekle girebilirler.
Melekler ise, nûrĂ‚nî cismlerdir. Muhtelif şekllere girebilirler. Melek ile cin, yaratılış bakımından birbirine yakındır. Melekler, muhteremdir, kıymetlidir. Cin, hakîrdir, kıymetsizdir. Melekde, nûr [ışık] kısmı, cinde ise, alev maddesi fazladır. Elbette nûr, zulmetden efdaldir. Meleklerin, cinnîlere yakınlığı, insanın hayvana yakınlığı gibidir. İnsanların ustun olanları, melekden kıymetli, cin de hayvandan kıymetlidir.

İslĂ‚m Ă‚limlerinin coğu, meleklere cism dedi. Doğrusu da oyledir.
Meleklerin varlığına inanmıyan kĂ‚fir olur. Cism olduklarına inanmıyan kĂ‚fir olmaz, bid’at sĂ‚hibi olur.

Cinnin varlığına da inanmıyan kĂ‚fir olur. Eski felsefecilerden bir kısmı, Kaderiyye [ya’nî mu’tezile] fırkasının coğu ve zındıklar, Cin ve şeytĂ‚nlara inanmadı. Cin, zekî, dĂ‚hî insan demekdir. ŞeytĂ‚nlar da, kotu kimseler demekdir dediler. Din kitĂ‚blarını okumıyan ve islĂ‚m Ă‚limlerinin sozlerini bilmiyen, elbette inanmaz. Fekat, Kur’Ă‚n-ı kerîmde acıkca bildirildiği hĂ‚lde ve islĂ‚m buyuklerinin kitĂ‚bları dolu olduğu hĂ‚lde, Kaderiyye fırkasının inanmaması, şaşılacak şeydir. Cunki bunlar, Kur’Ă‚n-ı kerîme uyduklarını soyluyor. Demek ki, bu kadar uymakdadırlar. HĂ‚lbuki, Cinnin var olması, akla uymıyan birşey değildir. Ya’nî aklın red edeceği birşey değildir. Cunki, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kudretinin yapamıyacağı birşey değildir. Bugun fen adamları, akl ve din sĂ‚hibleri, aklın imkĂ‚nsız demediği şeyleri red etmiyor. Kur’Ă‚n-ı kerîmde bildirilen şeylere, kelimenin acık ve meşhûr ma’nĂ‚larını vermek lĂ‚zımdır. Şeyh-i ekber [Muhyiddîn-i Arabî] “kuddise sirruh”, Cinnin var olduğunu, şu Ă‚yet-i kerîmeler ile gosteriyor:
1 — ZĂ‚riyĂ‚t sûresinin ellialtıncı Ă‚yetinde meĂ‚len, (İnsanları ve Cinnîleri ancak, beni bilip itĂ‚’at, ibĂ‚det etmeleri icin yaratdım) buyruluyor.
2 — Errahman sûresi, yetmişdorduncu Ă‚yetinde, Cinnin Cennete gireceği bildiriliyor.
3 — Errahman sûresinin otuzbirinci Ă‚yetinde (SekalĂ‚n) buyuruyor ki, (Ey insanlar ve cinnîler!) demekdir. Resûl-i sekaleyn, muftîyussekaleyn, gavsussekaleyn [ya’nî, insanların ve cinnin Peygamberi, muftîsi, velîsi] gibi ismler de, cinnin varlığını gostermekdedir.

KitĂ‚blı kĂ‚firlerin hepsi, ateşe tapanlar, puta tapanlar, budistler, muşrikler ve Yunan felesoflarının coğu ve tesavvuf buyukleri cinnin var olduğuna inanıyor. SuleymĂ‚n aleyhisselĂ‚mın vak’ası da, cinnin varlığını gostermekdedir.
Cinnîleri anlatan Ă‚yet-i kerîmelere, akllarına gore, başka ma’nĂ‚ verenler murted olur. (Milel-nihal) kitĂ‚bında ve imĂ‚m-ı Muhammed Birgivînin “rahmetullahi aleyh” yazdığı (Tarîkat-i Muhammediyye) kitĂ‚bındaki fetvĂ‚ ve (AkĂ‚’id-i Nesef&#238 şerhindeki acıklama, murted olacaklarını bildirmekdedir. FetvĂ‚ şudur:
(Kur’Ă‚n-ı kerîmin Ă‚yetlerine, kelimelerin acık, meşhûr ma’nĂ‚ları verilir. Bu ma’nĂ‚ları değişdirerek, bĂ‚tınîlere [İsmĂ‚’îlîlere] uyanlar kĂ‚fir olur).
Kul-e’ûzu sûresi ve Cin sûresi, cinnin varlığını acıkca haber vermekdedir.
[Bilgileri noksĂ‚n ba’zı kimselerin, cinnîleri hayĂ‚l (illuzyon) sanarak, yok demeleri kıymetsizdir. Korkudan, goz onunde hĂ‚sıl olan hayĂ‚ller, elbette yokdur. Fekat, bu hĂ‚yalleri cin sanmak, cinden haberi olmamak demekdir. Birşeye yok diyebilmek icin, o şeyi tanımak, kavramak lĂ‚zımdır. Tanımadan yok demek, cocukca lĂ‚f olur. Bu gibilere, ilm adamı demek, yersiz olur. Butun Peygamberlerin haber verdiği ve hele, Peygamberlerin en ustununun “aleyhi ve aleyhimussalevĂ‚tu vetteslîmĂ‚t” ceşidli zemĂ‚nlarda haber verdiği bir bilgiye, akla, tecribeye dayanmadan, zan yolu ile, cala kalem yok demek, ilm adamına yakışır bir şey değildir. Cinne, meleklere, Cennete, Cehenneme hattĂ‚ Allahu teĂ‚lĂ‚ya inanmıyanların biricik sozleri, (Kim gitmiş, kim gormuş. Var olsalardı gorurduk. Gorulmiyen şeye inanmak, abdallık olur) demeleridir. Gozun akla değil, aklın goze bağlı olması lĂ‚zım sanıyorlar. HĂ‚lbuki akl, duygu organları ustunde bir kuvvetdir ve his edilen şeylerin doğrusunu, yanlışını ayıran bir hĂ‚kimdir. İnsanlar, goze tĂ‚bi’ olsaydı, insanlık şerefi, gozun kuvveti ile olculseydi, kedi, kopek ve fĂ‚renin insandan dahĂ‚ şerefli, dahĂ‚ kıymetli olması lĂ‚zım gelirdi. Cunki, bu hayvanlar, karanlıkda da goruyor, insan ise goremiyor. O hĂ‚lde, goremediğine inanmak istemiyen kimse, insanlığı, hayvandan aşağı duşurmekdedir. Demek ki, his organlarımız, aklın uşakları, Ă‚letleridir. Kumandan, hĂ‚kim, akldır. Akl, gorunmiyen, duyulmıyan şeyleri red etmediği gibi, yokluğu isbĂ‚t edilemiyen ve anlaşılamıyan şeylere de yok demez. Bunlara yok demek, akla uygun bir soz olmaz].
Cinnin varlığı, dînin acıkca bildirdiği birşey olduğundan, inanmıyan muslimĂ‚nlıkdan cıkar, hicbir ibĂ‚deti kabûl olmaz.
Cinnin insanlara zarar verdikleri, yardım etdikleri, insanları isteklerine kavuşdurdukları, ceşidli zemĂ‚nlarda, bircok muslimĂ‚n ve kĂ‚firler tarafından gorulmuş ve haber verilmişdir. Buna karşılık, inanmıyanlar, pek azdır. Ya’nî yalnız felesof taklîdcileri ve tıb diploması alan birkac kimsedir. Eski tecribeli doktorlar ve şimdi, tıbbı zevk edinip ihtisĂ‚s kazananların coğu, yok deyip gecemiyor, muslimĂ‚nlara uyuyorlar. İslĂ‚m Ă‚leminin en buyuk doktoru olan İbni SînĂ‚, Yunan felesoflarının te’sîri altında kalıp, islĂ‚miyyetden bir nasîb alamadığı hĂ‚lde, (Kanûn) ismindeki kitĂ‚bında, Sar’a hastalığını anlatırken, Cinden bahs etmekdedir. MeselĂ‚ diyor ki, (Hastalıklara bircok maddeler sebeb olduğu gibi, cinnin hĂ‚sıl etdiği hastalıklar da vardır ve meşhûrdur).
[Cin hakkında bilgi, her Peygamberin kitĂ‚bında vardı. SuleymĂ‚n aleyhisselĂ‚mın emri ile iş gorurlerdi. İdrîs “aleyhisselĂ‚m” diri olarak Cennete cıkarılınca, onu cok sevenler, ayrılık acısına dayanamadı. Resmini yapıp seyr eyledi. DahĂ‚ sonra gelenler, bu resmleri tanrı sandı. Ceşidli heykeller de yapılıp tapıldı. Boylece putperestlik meydĂ‚na cıkdı. Peygamberimizden “sallallahu aleyhi ve sellem” bin sene once, Hicazdaki HuzĂ‚’a hukûmetinin reîsi olan Amr bin Luhay, puta tapınmak dînini ŞĂ‚mdan Mekkeye getirdi. Putlara tapanlar, putlardan ses işitirdi. Cin, putun, ya’nî heykelin icine girip soylerdi. Peygamberimizin “sallallahu teĂ‚lĂ‚ aleyhi ve sellem” dunyĂ‚ya teşrîf etdiği, islĂ‚miyyetin başladığı, bircok putlardan işitilmişdi. Bu sozlerle, cok kimselerin muslimĂ‚n olduğu, (Mir’Ă‚t-i Mekke) tĂ‚rîh kitĂ‚bında uzun yazılıdır. ŞeytĂ‚nlar, diri insanın icine de girer. İnsanın his ve hareket sinirlerine te’sîr ederek, hareket ve ses hĂ‚sıl ederler. İnsanın, bu kendi soz ve hareketinden haberi olmaz. Boylece vaktîle Romada ve Peştede, son zemĂ‚nlarda Adanada konuşan cocuk ve hastalar gorulmuşdur. Bunları konuşduran cin, uzak memleketlerdeki veyĂ‚ eski zemĂ‚nlardaki şeyleri soylediklerinden, ba’zı kimseler, bu cocukların iki rûhlu olduğunu veyĂ‚ başka insanın rûhunu taşıdığını, ya’nî tenĂ‚suh sanmışdır. Boyle zan etmenin yanlış olduğunu, dînimiz acıkca bildirmekdedir. Eskiden kĂ‚hinler, cinnîlerden ba’zı şeyler işiterek falcılık yapardı. Bunun icin, puta tapanlar, cinnin varlığına inanır ve cinden korkardı. Cinnin var olduğunu, muslimĂ‚nlar, putperestlerden işiterek oğrenmedi. Kur’Ă‚n-ı kerîmden ve Muhammed aleyhisselĂ‚mdan oğrendi. MuslimĂ‚nlar, puta tapanlar gibi, cinden korkmaz. MuhĂ‚faza melekleri, insanları cinden koruduğu gibi, Ă‚yet-i kerîme ve duĂ‚ okuyup, Allahu teĂ‚lĂ‚ya sığınanlara da birşey yapamazlar].

--- ---



2.KISIM

İnsanlar, ilk olarak, toprakdan yaratıldığı gibi, cin de, alevden yaratıldı. Cin de, erkek ve dişi olur. Evlenmeleri, evleri, yimeleri, icmeleri, uremeleri, olmeleri hakkında ve Muhammed aleyhisselĂ‚mın onlara da Peygamber olduğu, Kur’Ă‚n-ı kerîmi dinledikleri, Mekke-i mukerremede ve Medîne-i munevverede toplandıkları ve Resûl-i ekremin “sallallahu aleyhi ve sellem” onlara Kur’Ă‚n-ı kerîm okuduğu, ibĂ‚det etdikleri, sadaka verdikleri, iyi işlerine sevĂ‚b verildiği, cin kĂ‚firlerinin Cehenneme gireceği, mu’minlerinin Cennete gireceği ve Cennetde Allahu teĂ‚lĂ‚yı gorecekleri, Cinnin arkasında nemĂ‚z kılanın nemĂ‚zının sahîh olup olmıyacağı, Cum’a ve cemĂ‚’atler onlar ile de olup olmıyacağı ve nemĂ‚z kılanın onunden gecmeleri cĂ‚iz olduğu, ceşidli kitĂ‚blarda yazılıdır. İnsanın cin ile evlenmesinin cĂ‚iz olduğu, cinnin insan kadınına te’arruz edince gusl abdesti lĂ‚zım olduğu, cin ile insan arasında hĂ‚sıl olan cocuğun nasıl olacağı [Belkıs gibi], Cinnin kesdiği hayvanın yimesi cĂ‚iz olduğunu, cinnîlerin insan Ă‚limlerine suĂ‚l sorup fetvĂ‚ aldıklarını, insanlara va’z etmelerini, insanlara şi’r soyleyip insanların işitmesini, insanlara, hastalık tedĂ‚vîsi, ilĂ‚c oğretdiklerini, insandan korkduklarını, insanlara itĂ‚’at etdiklerini bildiren, Ă‚limlerimizin ceşidli yazıları vardır. Bu kitĂ‚blar, cinnin varlığını gostermekdedir.

Cinnîlerin insanlara olan zararlarına karşı tedbîr alınması, cinnin zararına karşı korunulması, cinnîlerin kucukleri yukseklerine ita’at etdikleri, insanların iyiliklerine karşı iyilik yapdıkları, kotuluğe karşı kotuluk ve zarar yapdıkları, sar’a hastasının bedenine girip, hastanın hareketleri ve işlerinin, cinnin hareketi ve işi olduğu, boyle hastanın tedĂ‚vîsinde cin ile sorgu, suĂ‚l, cevĂ‚blaşma olduğu, cinnin insanlarla alay etdikleri, cinnin insan gibi, nazarları değeceği, cinnin harb etdikleri, bilhĂ‚ssa RamezĂ‚n ayında azdıkları, cinnin insanlarla ibĂ‚det etdikleri, cinnin, hadîs-i şerîflerin sahîh olup olmamasında insanlarla muzĂ‚kerede bulunmaları, Server-i Ă‚lemin “sallallahu aleyhi ve sellem” Umm-i Ma’bedin cadırında musĂ‚fir olduğunu Mekke ehĂ‚lisine haber vermeleri, Umm-i Ma’bedin muslimĂ‚n olduğunu haber vermeleri, Bedr muhĂ‚rebesini haber vermeleri, gecmiş şeyleri cinden sormak cĂ‚iz olduğu, ileride olacak şeyleri sormak cĂ‚iz olmadığı, muezzinlerin ezĂ‚nlarına, kıyĂ‚metde, cinnîlerin şĂ‚hid olacakları, Ebû Ubeyde ve arkadaşları vefĂ‚t edince, cinnîlerin ağlayıp mĂ‚tem etdikleri, Omer “radıyallahu anh” vefĂ‚t etdiği zemĂ‚n, mersiye okudukları, OsmĂ‚n “radıyallahu anh” şehîd olunca, ağlayıp inledikleri, hazret-i Alînin “radıyallahu anh” şehîd olduğunu haber verdikleri, Huseyn “radıyallahu anh” şehîd olunca ağlayıp, bağırdıkları ve başka SahĂ‚bîler şehîd olunca bildirdikleri, Omer bin Abdul’azîzin vefĂ‚tını haber verdikleri, imĂ‚m-ı a’zam Ebû Hanîfenin ve imĂ‚m-ı ŞĂ‚fi’înin “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyhim ecma’în” vefĂ‚tlarında ağladıkları, cinnin insan kalbine vesvese getirdiği ve dahĂ‚ pekcok meşhûr vak’a ve işler kıymetli kitĂ‚blarda yazılıdır. Bunların hepsi, cinnin varlığını gostermekdedir. [Keci, yılan, kedi şekline girdikleri cok gorulmuşdur. Mikrop şekline de girip, insanın damarlarında dolaşırlar.]

Cinnîler yir, icer. Peygamberimiz “sallallahu aleyhi ve sellem”; (Sağ el ile yiyiniz, sağ el ile iciniz! Cunki, şeytĂ‚n, sol eli ile yir ve sol eli ile icer!) buyurdu. ŞeytĂ‚nların hepsi kĂ‚firdir. İnsanları aldatmağa uğraşırlar. İbĂ‚detleri unutdurup, gunĂ‚hları iyi gosterirler. Nefsin arzûlarını kızışdırırlar. ŞeytĂ‚nlar da, ateş ile havadan yaratılmışdır. Fekat cinde hava, şeytĂ‚nda ateş fazladır. Cin ve şeytĂ‚nlar, en ufak yerden gecerler, insanın icine, damarlarına girerler.
(Aynî tĂ‚rîhi)nde diyor ki, (Cinnîlerin sayısı, insanların on katından fazladır. ŞeytĂ‚nların sayısı, bu ikisinin on katlarından fazladır. Meleklerin sayısı da, bu ucunun sayılarının, on katından dahĂ‚ cokdur). [(BuhĂ‚r&#238 şĂ‚rihlerinden Mahmûd bin Ahmedin (Aynî tĂ‚rîhi) ondokuz cilddir.] Her insanın yanında, kĂ‚fir bir cinnî arkadaşı vardır. Fekat, melekler, insanları bunların kotuluk yapmalarından korur. Cinden, Peygamber olmadığı (EşbĂ‚h)da yazılıdır. Muhammed aleyhisselĂ‚mdan once, cinnîlere Peygamber gelmediğini, imĂ‚m-ı MukĂ‚til bildirmekdedir.

(EşbĂ‚h) kitĂ‚bının sĂ‚hibi, bunun ikinci kısmında ve imĂ‚m-ı Hamevî “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyhimĂ‚”, bunun hĂ‚şiyesinde diyor ki: İlk insan toprakdan yaratıldı. Butun insanların bedenleri toprak maddelerinden meydĂ‚na gelmekdedir. Fekat insanlar, etdir, kemikdir. Toprak değildir. Cin de, ateşden meydĂ‚na gelmiş ise de, ateş ve hava değildirler.

(Kurtubî tezkiresi)nde buyuruyor ki, (Cinnin olumu, yerde gĂ‚ib olmakdır. İhtiyĂ‚rları, gencleşmeyince olmez. Olecekleri zemĂ‚n, cocukluk hĂ‚line doner ve yerde gĂ‚ib olurlar. Cin uc sınıfdır: Bir sınıfı, ruzgĂ‚r ve hava gibidir. Bir kısmı yerdeki bocek ve hayvancıklar gibidir. Birinci kısmda, altmışsekizinci maddeye bakınız! Bir kısmı da emrlerle, ibĂ‚detle vazîfelidir. Bunlara hesĂ‚b ve azĂ‚b vardır).

Seyyid Omer “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” diyor ki, bana bir cin kızı geldi. Benimle evlenmek istedi. Şemseddîn Hanefîden sordum. Hanefî mezhebinde cĂ‚iz değildir dedi. Boyle soyledim. Beni aldı. Yer altına, evlerine goturdu. Buyuklerine soyledi. Buyukleri dedi ki, seyyid Şemseddînin cevĂ‚bı başımızın ustundedir. Fekat, cinnin insan ile evlenmesi, ŞĂ‚fi’î mezhebinde cĂ‚izdir. Biz Hanefî değiliz, ŞĂ‚fi’îyiz.

İnsanların coğalması, menî iledir. Cinnin coğalması ise gaz (hava) iledir. Ya’nî erkekden dişiye bir gaz gecerek bundan, yavru hĂ‚sıl olur. Bundan anlaşılıyor ki, insan ile cin evlenmesi, hayĂ‚l iledir. Hakîkî evlenmek olmaz. Fekat, Ă‚limlerden coğu, hakîkî evlenmek olmakdadır dedi ve gusl abdesti lĂ‚zım olur ve Belkıs, insan ile cin arasında hĂ‚sıl olmuşdur dediler. [Cin, insan şekline girip evlenmekdedir.]

İnsan, cinni ve şeytĂ‚nları, uyanık iken ve ru’yĂ‚da gorebilir. Cunki, onlar her şekle girebilir. Cok guzel sûretlere girerler. İhtilĂ‚ma sebeb olurlar. Peygamberlerden “aleyhimusselĂ‚m” ve EvliyĂ‚dan coğu şeytĂ‚nı gormuş ve konuşmuşdur. Her ne şeklde olursa olsun, cinni goren kimse, hep ona bakarsa cin şeklini değişdiremez. Gozden kacamaz. Ona sorup cevĂ‚b alınabilir. Bir Ă‚n başka tarafa bakılırsa, hemen kendi şekline girip gayb olur. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fi’î “rahmetullahi aleyh”, (Cinni kendi şeklinde gorduğunu iddi’Ă‚ eden kimsenin şĂ‚hidliği kabûl olmaz!) buyurdu. Cunki, hayĂ‚li kuvvetli olanlar, bulunmıyan şeyleri goruyorum sanır. HayĂ‚lleri [illuziyonları] birşey sanır. Sihr yapılmış kimseler de, boyle hayĂ‚ller gorup, bunları cism zan eder. HayĂ‚li fazla olanlara, cirkin şeyler guzel gorunur. Cirkin tarafları gorunmez. DunyĂ‚ya duşkun olanlara, dunyĂ‚nın herşeyi boyle gorunur. Cirkinlikler, guzel gorunur. Fekat uyanık olanlar, keskin goruşluler, herşeyin doğrusunu gorup aldanmaz.
İnsanın cin ile tanışması, arkadaş olması, kıymetli birşey değildir, zararlıdır. Onlarla konuşmak, fĂ‚sık insanla arkadaşlık etmek gibidir. Onlarla tanışan kimse, fĂ‚ide gormemişdir. Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh” (FutûhĂ‚t) kitĂ‚bının ellibirinci bĂ‚bında buyuruyor ki: (Hicbir insan, cinden Allahu teĂ‚lĂ‚ya Ă‚id bir bilgi edinmemişdir. Cunki, cinnin din bilgileri pek azdır. Onlardan dunyĂ‚ bilgileri edineceğini sanan kimse de, aldanmakdadır. Cunki, fĂ‚idesiz şeyle vakt gecirmeğe sebeb olurlar. Onlarla tanışanlar, kibrli olur. HĂ‚lbuki, Allahu teĂ‚lĂ‚, kibrli olanı sevmez). (ReşehĂ‚t)da molla CĂ‚mî hazretlerinin halîfesi, Abdulgafûr-i LĂ‚rî, Muhyiddîn-i Arabînin bir risĂ‚lesinde şoyle buyurduğunu bildiriyor: (Cinnin ilk babaları İblîs değildir. İblîs, cin tĂ‚ifesindendir. Cin, ateş ve havadan yaratıldığı icin cok latîfdirler. Cabuk hareket ederler. İnsan bunlara hafîf carpınca, hemen olurler. Bunun icin, omrleri kısadır. Din bilgileri azdır. Kibrli olduklarından, birbirleri ile, hep mucĂ‚dele, muhĂ‚rebe ederler. Ateşden mute’essir olmazlar. Cehennemlik olanları, Zemherîrde, ya’nî soğuk Cehennemde azĂ‚b goreceklerdir. İblîs ve cocukları, hak ve sevĂ‚b olan iyi şeyleri yapmağı da insana hĂ‚tırlatırlar. Fekat, bunları yaparken, nefsde ucb, riyĂ‚ hĂ‚sıl olarak veyĂ‚ farzın kacırılmasına sebeb olarak, insan cok gunĂ‚ha girer). Cin ile tanışmağa ozenmemeli, EvliyĂ‚-i kirĂ‚mın rûhĂ‚niyyetlerinden istifĂ‚de etmeğe calışmalıdır. EvliyĂ‚nın rûhları, gorunmeden de, kendi beşerî şeklinde gorunerek de, sevdiklerine fĂ‚ide verir ve belĂ‚lardan korur. Onları tanımağa, sevmeğe ve sevilmeğe uğraşmalıdır.
(Hadîkat-un-nediyye)de, butun bedenin Ă‚fetlerini bildirirken, yazılı olan hadîs-i şerîfde buyuruluyor ki, (Tetayyur eden ve tetayyur olunan ve kĂ‚hinlik yapan ve kĂ‚hine giden ve sihr, buyu yapan ve yapdıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kur’Ă‚n-ı kerîme inanmamışdır). Tetayyur, uğursuzluğa inanmakdır. KĂ‚hinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş ve olacak şeyleri ona sorup, ondan oğrenmek ve bunları başkalarına bildirmekdir. Cinle tanışan falcılar ve yıldıznĂ‚meye bakıp, sorulan herşeye cevĂ‚b verenler boyledir. Bunlara ve buyuculere gidip, soylediklerine, yapdıklarına inanmak, ba’zan doğru cıksa bile, Allahdan başkasının herşeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, kufr olur.

-------------------

3.KISIM


İbni Hacer-i Hiytemî, (FetĂ‚vĂ‚-yı hadîsiyye)nin yuzyirminci sahîfesinde diyor ki, (Birinin kolunu kesip, sonra yapışdırmak, kendi ağzına, bedenine bıcak, kama sokup cıkarmak gibi gosteriler yapan tarîkatcılar, bu gosterilerini sihr, goz boyamak şeklinde yapıp, kerĂ‚met gosterdiğini soylerse, hĂ‚kim tarafından oldurulur. Başka şeklde yapıyorsa, oldurulmez. Fekat, ağır cezĂ‚landırılır. MĂ‚likî Ă‚limlerinden Abdullah ibni ebî Zeyd KayrevĂ‚nî “rahmetullahi aleyh” (İsbĂ‚t-u kerĂ‚mĂ‚t-il-EvliyĂ‚) kitĂ‚bında diyor ki, sihrinde kufre sebeb olacak şey yoksa, el cabukluğu yapıyorsa, fekat kerĂ‚met ve tarîkatcılık şeklinde gosterirse, cezĂ‚landırılır. Boyle tarîkatcıların yanlarına gitmek, seyr etmek cĂ‚iz değildir. Bir kadın, zevcine, kendisinden veyĂ‚ başkasından soğuması icin buyu yapdığını soyledi. Bunu oldurmediler. CezĂ‚landırdılar. İbni Ebî Zeyd “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” diyor ki, (Bir kimse, kitĂ‚ba bakarak cin ile konuşduğunu, bu cinne emr ederek, sar’a yapan habîs cinni kovduğunu, buyu cozduğunu, habîs cinni oldurduğunu soylerse, buna inanmamalıdır). Cin ile arkadaşlık etdiğini, cin pĂ‚dişĂ‚hına hizmet etdiğini soyliyen kimsenin buyucu olduğu anlaşılır. Mısrdaki FĂ‚tımî devletinin altıncı reîsi olan HĂ‚kim bi-emrillah Mansûr, DırĂ‚r ve bunun talebesi Hamzaya uyarak, cin ile tanışdı ve Cin pĂ‚dişĂ‚hına hizmet ederek, sapıtdı. ŞeytĂ‚nların maskarası oldu. Tanrılık da’vĂ‚sına kalkdı. İbni Ebî Zeyd diyor ki, (Cinci tarîkatcıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ucret vermek cĂ‚iz değildir. Buyu cozene de para vermek cĂ‚iz değildir). Kocasının muhabbet etmesi ve kendisine eziyyet etmemesi icin, bir kadına, Kur’Ă‚n-ı kerîmden ve Selef-i sĂ‚lihînin bildirdikleri duĂ‚lardan muska yazmak, karşılık birşey istememek cĂ‚izdir. Ne olduğu bilinmiyen şeyleri yazmak, okumak ve kendisine okutmak, bunları muska, tutsu yapmak harĂ‚mdır). KĂ‚dî-zĂ‚de, (Birgivî vasıyyetnĂ‚mesi)ni acıklarken, Birgivînin, (Bir kimse, ben calınanları, gayb olanları bilirim dese, boyle soyliyen ve buna inanan kĂ‚fir olur. Bana cin haber verir. Bunun icin bilirim dese, yine kĂ‚fir olur. ZîrĂ‚, cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahu teĂ‚lĂ‚ bilir. Ondan başka kimse bilmez) yazısını, (Allahu teĂ‚lĂ‚nın vahy ve ilhĂ‚m etdikleri bilir. Cin, herşeyi bilmez. Allahu teĂ‚lĂ‚nın bildirdiğini ve gorup anladığını bilir. Cin, bu iki yoldan oğrendiğini haber verirse, bana cin haber verdi demekde zarar yokdur. Peygamberler kabrlerinde, bilmediğimiz bir hayĂ‚t ile diridirler. Allahu teĂ‚lĂ‚, onlara vahy, ilhĂ‚m ve keşf yolu ile, gayb ve gizli şeyleri bildirmişdir. Diri insanların işlerini ve hĂ‚llerini onlara ve dilediği mu’minlerin rûhlarına bildirmekdedir) şeklinde acıklamakdadır. Cinnin sĂ‚lih olanlarına da bildirmesi cĂ‚izdir. Fekat, mu’min ve sĂ‚lih olmıyan, bid’at ehli ve fĂ‚sık tarîkatcıların, yobazların yalanlarına inanmamak, tuzaklarına duşerek, felĂ‚kete suruklenmemek icin, cok uyanık olmalıdır. 909.cu sahîfeye ve (El-munîre) kitĂ‚bına bakınız!

(Durr-ul-muhtĂ‚r)ın TahtĂ‚vî ve İbni Âbidîn hĂ‚şiyelerinde, son cildin sonunda diyor ki, (İnsanın, bilmesi lĂ‚zım olmıyan şeyleri munĂ‚kaşa etmek mekrûhdur. Oğrenmesi emr edilmemiş olan şeyleri sormak cĂ‚iz değildir. MeselĂ‚, Lokman ve Zulkarneyn Peygamber midir, değil midir? CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚m, Peygamberlere nasıl gelirdi? Melek ve Cin, insanlara ne şeklde gorunurler? İnsan şeklinde gorunurken, yine cin ve melek midirler? Cennet ve Cehennem nerededirler? KıyĂ‚met ne zemĂ‚n kopacak? ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚m, gokden ne zemĂ‚n inecek? İsmĂ‚’îl ve İshak aleyhimesselĂ‚mdan hangisi efdaldir ve hangisi kurban edildi? FĂ‚tıma ve Âişeden “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anhumĂ‚” hangisi dahĂ‚ efdaldir? Resûlullahın “sallallahu aleyhi ve sellem” ana babaları ve Ebû TĂ‚lib hangi dinde idiler? İbrĂ‚hîm aleyhisselĂ‚mın babası kim idi? Bunlar gibi şeyleri sormamalıdır. Bunları oğrenmekle emr olunmadık).
(Hazînet-ul-esrĂ‚r) kitĂ‚bında diyor ki, Sar’a hastasından, rûhĂ‚nînin def’ edilmesine ve hastanın şifĂ‚sına Ă‚id hadîs-i şerîfleri bildirelim: [(Lugat-ı NĂ‚ci)de cin kelimesinde diyor ki (RûhĂ‚niyyûn uc sınıfdır: Hep iyilik yapan, ahyĂ‚r. Melekler boyledir. Hep kotuluk yapan eşrĂ‚r. ŞeytĂ‚nlar boyledir. İyilik de, kotuluk de yapan evsĂ‚t. Cinler boyledir.] (Herkese LĂ‚zım Olan ÎmĂ‚n) 26.cı sahîfeye bakınız!
İmĂ‚m-ı Beyhekî (DelĂ‚il-un-nubuvve) kitĂ‚bında ve imĂ‚m-ı Kurtubî (Tezkire) kitĂ‚bında bildiriyor ki, Ebû DucĂ‚ne “radıyallahu anh” buyurdu ki, yatıyordum. Değirmen sesi gibi ve ağac yapraklarının sesi gibi, ses duydum ve şimşek gibi, parıltı gordum. Başımı kaldırdım. Odanın ortasında, siyĂ‚h birşey yukseldiğini gordum. Elimle yokladım. Kirpi derisi gibi idi. Yuzume, kıvılcım gibi şeyler atmağa başladı. Hemen Resûlullaha “sallallahu aleyhi ve sellem” gidip, anlatdım. Buyurdu ki, (YĂ‚ EbĂ‚ DucĂ‚ne! Allahu teĂ‚lĂ‚, evine hayr ve bereket versin!). Kalem ve kĂ‚ğıd istedi. Alîye “radıyallahu anh” bir mektûb yazdırdı. Mektûbu alıp, eve goturdum. Başımın altına koyup, uyudum. FeryĂ‚d eden bir ses, beni uyandırdı. Diyordu ki, (YĂ‚ EbĂ‚ DucĂ‚ne! Bu mektûbla, bizi yakdın. Senin sĂ‚hibin, bizden elbette cok yuksekdir. Bu mektûbu, bizim karşımızdan kaldırmakdan başka, bizim icin, kurtuluş yokdur. Artık, senin ve komşularının evine gelemiyeceğiz. Bu mektûbun bulunduğu yerlere gelemeyiz). Ona dedim ki, sĂ‚hibimden izn almadıkca bu mektûbu kaldırmam. Cin ağlamasından, feryĂ‚dından, o gece, bana cok uzun geldi. SabĂ‚h nemĂ‚zını, mescidde kıldıkdan sonra, cinnin sozlerini anlatdım. Resûlullah “sallallahu aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (O mektûbu kaldır. Yoksa, mektûbun acısını, kıyĂ‚mete kadar cekerler!).
Kefevînin (Mecmû’a-tul-fevĂ‚id) kitĂ‚bında ve Demîrînin (HayĂ‚t-ul-hayvĂ‚n) kitĂ‚bı, kaf harfindeki (Kunfez) kelimesinde diyor ki, (Bir kimse, bu mektûbu, yanında taşısa veyĂ‚ evinde bulundursa, bu kimseye, eve ve etrĂ‚fına cin gelmez ve dadanmış olup zarar veren cin de gider). Bu mektûb (Hazînet-ul-esrĂ‚r) ve (HayĂ‚t-ul-hayvĂ‚n)da yazılıdır. SuleymĂ‚niyye kutubhĂ‚nesi, (Ayasofya) kısmında, [2912] sayıda (HayĂ‚t-ul-hayvĂ‚n)ın fĂ‚risîsi, [1913] de ise turkcesi vardır. MuslimĂ‚nlara kolaylık olmak icin bu mektûb, (Teshîl-ul-menĂ‚fi’) kitĂ‚bının sonunda da [207.ci sahîfesinde de] yazılıdır. Bu kitĂ‚b, (Hakîkat KitĂ‚bevi)nde satılmakdadır.
Âyet-el-kursî, İhlĂ‚s, Mu’avvizeteyn ve FĂ‚tiha sûrelerini sıksık okumak da, insanı cinden muhĂ‚faza eder. Bu Ă‚yet-i kerîmeleri okumakla ve bu mektûbu taşımakla ve şifĂ‚ Ă‚yetlerini okumakla ve yazıp suyunu icmekle fĂ‚idelenmek istiyenlerin Ehl-i sunnet i’tikĂ‚dına uygun olarak doğru îmĂ‚n sĂ‚hibi olması lĂ‚zımdır. Bunları yazanın ve kullananın i’tikĂ‚dı doğru olmazsa ve kufr alĂ‚metlerini kullanır, harĂ‚m işlerse, fĂ‚ideleri gorulmez.

FĂ‚risî (ŞevĂ‚hid-un-nubuvve) 163.cu sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Yatarken Âyet-el kursî okuyana, şeytĂ‚n yaklaşamaz) buyuruldu.
KĂ‚dî Bedruddîn-i Şeblînin “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” (AkĂ‚m-il-MercĂ‚n) kitĂ‚bı arabî olup buyukdur. Hep cinden bahs etmekdedir. Bir yerinde diyor ki, (Cinden, gecmiş, olmuş şeyleri sorup oğrenmek cĂ‚izdir. Gelecekde olacak şeyleri sormak cĂ‚iz değildir. Gecmiş şeyleri gorup, işitip bilirler. Sar’a hastasını ve başka cin carpanları cinden kurtarmak icin, kufre sebeb olan şeyleri yapmak cĂ‚iz değildir. Cinden kurtulmak icin en iyi on cĂ‚reyi [kısaltarak] yazıyoruz:

1- E’ûzu Besmele ile FĂ‚tiha sûresi okumalıdır.

2- E’ûzu Besmele ile iki Kul-e’ûzuyu okumalıdır.

3- E’ûzu Besmele ile Bekara sûresinin ilk beş Ă‚yetini okumalıdır.

4- E’ûzu Besmele ile Âyet-el-kursî okumalıdır.

5- E’ûzu Besmele ile Bekara sûresinin son iki Ă‚yetini okumalıdır.

6- E’ûzu Besmele ile Ha-Mîm Mu’mîn sûresinin başından (masîr)e kadar ve Âyet-el-kursî okumalıdır.

7- (LĂ‚ ilĂ‚he illallahu vahdehu lĂ‚ şerîke leh lehulmulku ve lehulhamdu ve huve alĂ‚ kulli şey’in kadîr) okumalıdır.

8- Cok (Allah) demelidir.

9- Hep abdestli bulunmalı, farzları ve sunnetleri hic terk etmemelidir.

10- Kadınlara bakmakdan, cok konuşmakdan, cok yimekden ve galabalıkdan sakınmalıdır). (BerekĂ‚t) kitĂ‚bında, Muhammed Sa’îdi “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” anlatırken sonunda, imĂ‚m-ı RabbĂ‚nînin “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” Cinden korunmak icin, (LĂ‚ havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billah-il-aliyyil’azîm) okuduğunu yazıyor. İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî hazretleri, yuzyetmişdorduncu mektûbunda, Cini def’ icin bunu okumağı tavsiye etmekdedir. Buna, (Kelime-i temcîd) denir.
Şeyh-ul-islĂ‚m İbni Hacer Hiytemînin “rahmetullahi teĂ‚lĂ‚ aleyh” (Tezekkuru ÂsĂ‚r-il-vĂ‚ride) kitĂ‚bında da, cinden koruyan duĂ‚lar yazılıdır. Bu kitĂ‚b, SuleymĂ‚niyye kutubhĂ‚nesi, (Reîs-ul-kuttĂ‚b MustafĂ‚ efendi) kısmında, [1150] sayı ile mevcûddur. (Hakîkat KitĂ‚bevi) tarafından (Minha) sonunda basdırılmışdır.

Cin ve şeytĂ‚n şerrinden kurtulmak icin ve sar’a hastalığına ve sihre karşı (Teshîl-ul-menĂ‚fi’) kitĂ‚bının sonundaki (Ă‚yĂ‚t-ı hırz)ı yedi gun okumalı ve yazıp, uzerinde taşımalıdır.

CelĂ‚leddîn-i Suyûtînin “rahmetullahi aleyh” (KitĂ‚burrahme fittıbb-i velhikme) kitĂ‚bında sihr, nazar ve cinden korunmak icin kıymetli bilgi vardır. Yuzellinci bĂ‚bında buyuruyor ki, (ŞeytĂ‚nın vesvesesinden, sıkıntıdan kurtulmak icin, hergun bu duĂ‚yı okumalıdır: YĂ‚ Allah-ur-rakîb-ul-hafîz-ur-rahîm. YĂ‚ Allah-ul-hayy-ul-halîm-ul’azîm-ur-raûf-ul-kerîm. YĂ‚ Allah-ul-hayy-ul-kayyum-ul-kĂ‚imu alĂ‚ kulli nefsin bimĂ‚ kesebet, hul beynî ve beyne aduvvî!). Yuzyetmişdorduncu maddesi sonunda diyor ki, (Hiltit veyĂ‚ şeytĂ‚n tersi adındaki zamkı yanında taşıyan kimseye cin gelmez. Sar’a hastası, bunu koklarsa, iyi olur). Asa Foetide denilen bu zamk, esmer, pis kokulu, recine olup, antispasmodique olarak, ya’nî sinirleri teskîn edici olarak Avrupada, toz, hap ve ihtikan şeklinde adale ve sinir gerginliğini gidermek icin, kullanılmakdadır. (Utruc), ya’nî Ağac-kavunu bulunan eve cin girmiyeceği, (HayĂ‚t-ul-hayvĂ‚n)da ve (KĂ‚mûs)da yazılıdır.

İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî “rahmetullahi aleyh”, talebeleri ile, uzak bir yere gidiyordu. Gece, bir hĂ‚nda kaldılar. (Bu gece, bu hĂ‚nda bir belĂ‚ hĂ‚sıl olacak. Şu duĂ‚yı okuyunuz!) buyurdu: (BismillĂ‚hillezî lĂ‚-yedurru ma’ asmihî şey’un fil-Erd-ı velĂ‚ fissemĂ‚i ve huves-semî’ul’alîm). Gece buyuk yangın oldu. Bir odada eşyĂ‚lar yandı. Bu odaya haber verilmemişdi. DuĂ‚yı okuyanlara birşey olmadı. Bu duĂ‚, (Umdet-ul-islĂ‚m) ve (BerekĂ‚t) kitĂ‚blarında yazılıdır. (Tergîb-us-salĂ‚t) kitĂ‚bında ve (KıyĂ‚met ve Âhıret) kitĂ‚bı 155.ci sahîfesinde hadîs-i şerîf olduğu da bildirilmekdedir. Derdlerden, belĂ‚lardan, fitne ve hastalıklardan korunmak icin, sabĂ‚h ve akşam, İmĂ‚mın bu sozunu hĂ‚tırlayarak, uc kerre okumalıdır. ÂyĂ‚t-i hırz [koruyucu Ă‚yetler] da, okumalıdır.

********

Şu bilgileride nakletmek,inşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ faideli olacak:

Abdulhay Hazretleri ''rahmetullahi aleyh'' kitabı Senedul Mukadderat kitabının bir bolumunde Evinin bir bolumunu tamir ederken Başından gecen bir havadisi bize Şoyle Naklediyor.

-Değerli zevcem Fatma evimizin duvarlarının cok kotu durumda olduğunu,duvarlarımızda koca koca delikler olduğunu ve benim bunları kapatıp duvarı sağlamlaştırmam gerektirdiğini tenbihledi.Bende Bir perşembe gunu Başladım bu ricasını yerine getirmeye.Once taş ve camurla delikleri kapattım.Ardından duvarın tamamını yeniden camurla sıvadım.İşim gece karanlığına kadar surdu.

İşim bitip tam eve girerken yaptığım duvarın dibinde duran bir genc gozume gorundu.Şaşkın bir şekilde bana bakıyor ve bilmediğim bir lisanda birşeyler soyluyordu.Zevcemde bu yabancıyı gorunce ona elle ikazda bulunup eve girmesini tembihledim.Sonra bu gencin yanına Allahın selamı ile yaklaştım.O da bana karşılık verdi.

Gencin halinde bir gariplik hali vardı.Adını ve bu hanın yanında ne işi olduğunu sordum.

O da: "Bizi neden kovuyorsun biz sana asla bir fenalıkta bulunmadık ki" diye sitem etti.

Bende ona: "Benim Seni Tanımışlığım yoktur. Ben Sana ne kotulukle seni Kovmuş olabilirimki" dedim.

O da bana:"Biz bu evin ilk sahibi Hazreti Huseyin bin Ali (radîyallahu anh) Hazretlerinden beri burda iskan etmekteyiz.beraber nice sohbet ve ikramlara ortak olduk,coluk cocuğumuz onun okuyuşu ile nice fenalıklardan korundular.

Bizim elimizde rızkımızın azaldığı bir an koşup comertce ikramda bulundu.Bize Kuran Ve Tefsir konusunda nice sırlar belletti.Biz korku icindeyken bizi ehemmiyete alıp sakladı.Duşmalarımızı kahretti.Şimdi sen nasıl olurda ustadının baş koyduğu bu yola boyle saygısızlık ettin".

Bende ona beni itham ettiğin Şeylere yakınlığımın olmadığını ve bu ana kadar yoluma vede soyuma ihanet etmediğimi beyan ettim.

Oda bana:"Sen nesl-i ins'ten Ademden zuhur Abdulhay bin Hasanul Askerinin oğlu değilmisin?" diye sordu. Ben bu sorgudan cok urktum ve Kuran ile kendimi korumaya başladım.

Benim korunma halimi goren genc bana yaklaşıp:
"Ey AbdulHay kendinden once bizi koru biz şimdi ne yaparız hic duşunmedinmi?" diye şikayet etti.

Ben okumamı bitirip ona sordum:
"Hele bana deyiver sen nesin ve bana kırgınlığın nedendir?

O da:"Ben cinlerden Macric'ten(Allahın ilk yaratılan erkek cinin Adı) zuhur Hasan bin Abdullatif'in oğluyum burada uzun zamandır iskan etmekteyim.Sen bugun bu duvardaki delikleri kapatan değilmisin?

Bende: "Evet bunu ben yaptım".dedim.

O da bana sitemle: "Ey AbdulHay bilmez misin biz cinlerin musluman olanları Kabeye bakan ev duvarlarının icinde yaşarız.KĂ‚firlerimiz de hacet gorunen yerlerin duvar deliklerinde.Bu bilgi sana zahir olmadımı? Baban sana bu ilmi belletmedimi?" Bende bu konuda bana beyan edillen bir şey bırakılmadığına ve yaptığım şeyin fenasına şimdi vakıf olduğumu beyan edip ondan beni affetmesini ve bu hatamı telafi edeceğimi beyan ettim.

O da bana: "Oylese dinle ve belle ve bilmeyene iletki beni adem bu bilgiden her akıl sahibi bir ibret ve sır bula."

Bende: "Buyur Ya Hasan seni dinliyorum" dedim.

O da soze Besmele ile başlayıp bana anlatmaya başladı:
"Ey Abdulhay bizim neslimiz iki fırkadır biri gokte meskendir biride toprağın uzerindeki her sabit golgede yaşar.

Bizden biri mutlaka sizinle beraber yaşar.Atalarımızdan oğrendiğimize gore sizler yokken tum dunyada Allah biz cinler icin sayısız sabit golgesi olan kovuklar yaratmış ama isyankarlarımız yuzumden bu kovuklar melekler aracılıği ile Okunmuş Balcıklarla kapatılmıştır.O zaman bir cok soy farklı yerleri mesken tutmuş. Kimisi su kaynağına yakın olan kovukların golgelerinde.kimisi golgesi surekli sabit olan yerin altındaki kovuklarda .İsyankarlıklarından 3000 yıl gok ile yer arasında surgun yaşadıktan sonra tobesinde samimi olanlar Allahın bir rahmeti olarak meleklerin gozetiminde farklı yerlere yerleştirilmişlerdir.

Biz buraya onlar gibi surgun ile gelmeyen bir nesilden geliyoruz.Allah burayı bize bir lutuf olarak bizi ehlibeyt ailesinin yaşadığı yere mesken lutfunda bulumuş ve bizi cok hayırlı bir makama mazhar etmiştir.Biz burda iki kardeş olarak mesken ederiz.Kardeşimde burdadır.Beni yaptığın bu davranıştan o haberdar etmiştir.Ben bu haberi Kabeyi tavaf ederken oğrendim.Kardeşim durumu bana beyan edince durumu buyuklerimize acıkladık onlarda sadece beni seni uyarmam icin gorevlendirdiler.Bizden Biri sizden biriyle ancak tek bir kural uzeriyle buluşmasına izin verilmiştir.

O da muslumanın muslumana,inancsız inancsıza yakın olacaktır.Kim bu hududu ciğnerse ve hukmu bozarsa Allahın Latif kapısının bekcisi melek elindeki kurutup bitiren ateşi uzerimize atar.Ve bundan bu gune kadar hic bir curetkar kurtulmuş değildir.Ben muşkilimi Buyuklerimize arz ettim onlarda Allahın kendilerine emanet kıldığı Latif kapısı kilidinin anahtarını Allahın izniyle gecmem icin bu meleğin gozetimde bana verdiler.İcimizdeki kafirler asla bu kapıyı acamazlar.Bu onlara kıyamete kadar haram kılınmıştır.Şimdi sana durumumu beyan ettim senden ricamız ailemin yaşadığı bu kabeye bakan duvarının delikleri acmandır.Bu senden Kabenin sahibi olan Allahın adıyla rica ediyoruz."

Bende:
"Madem rican budur.Allahu teĂ‚lĂ‚'nın ismi başım gozum ustune o duvardaki delikleri acacağım".dedim.Sonra helalleştik.

Bana gitmeden şunları oğretti:

"Ey AbdulHay gozunun onunde yanıp sonen kucuk nurları gorursen bilki bizden biri yanındadır.O yanıp sonen nurlar bizim gozlerimizdir.Boyle bir durumla karşılaşırsan bilki Biz orda sayı olarak fazlayızdır,toplanmışızdır.Bu toplanmalarımız Kuran dinlemek ve ibadet sırasında size cemmat olarak katılmamızdan dolayıdır.Her salı ve cumartesi akşamı iyimizde kotumuzde yeryuzunde gezmek ve rızık temin etmek icin musadelidir.O gun cocuklarınızı dışarda tutmayın.Cunku bu izini nefsine eğlence olarak kunlananlarımız vardır.yemeklerinizin ağızını besmele ile bir kapakla kapatın. yemek yediğiniz tum eşyaları yıkayıp oyle yatınız.Hayvanlarınızın ahırına cevizden yapılmış su ve yem kurnası kunlanmayın.

Bunu yaparsanız hayvanınız telef olur.Yattığınız yatakların ve ev eşyalarının cevizden yapılmış olmamasına dikkat edin.Banyo ve pis suyu kabe istikametine atmayın bizden bir cemaatin ofkeli bakışına sebep olursunuz.Bizden kim size boyle bakarsa Sara hali dediğiniz hal zuhur olur.Yemekten artan kemikleri besmele ile kabe istikametinde uzak bir yere temiz bir kapta yada ortuyle bırakın.bırakırken "Allahım Bu rızıkları senin gozetiminde musluman kardeşlerime hediye ediyorum.İhtiyac sahibi musluman kardeşlerime sadakamdır" deyip ihlas suresini o kemikler uzerine uzerine oku.O kemiklerden asla kafirler nasiplenemez.Ve bizden hayır duası alırsın.Bizden bir dua almış kimse'ye su bulmak kolaylaşır.Değerli madenlerin yerini biz ona fısıldarız.

Şayet gozunun onunden bir karartı gectiyse hemen Ayet el kursi oku ve Hazret-i Muhammed(sallallahu teĂ‚lĂ‚ aleyhi ve sellem) ve Ehli-beytine (aleyhimurrîdvan) salavat et.Cunku yanında bizden bir deli vardır, bilmeyerek sana zarar vermemesi icin boyle yap.Cunku bizden sadece akli durumu eksik olanlar sizin aleminizde suresiz kalabilir ve gezebilir.Kıyamete kadar bir mesuliyetleride yoktur.O icinizden yanlışlıkla gecerse ve kendinizi koruma altına almış bir amelle dururken icinizden gecerse urperirsiniz.Onununuzde yatarken ona basarsanız durup dururken ayağınız tokezler.Sebepsiz sandığınız tokezlemeleriniz bundandır.

Dilini Isırırsan bilki bizim ısırdığımız birşeyi yemişsindir.Bizim ısırdığımız rızıktan yiyen kişinin dili takatsız kalıp kitlenip dişlerin onune gelip sıkışır.

Ey Abdulhay(rahmetullahi aleyh) Allahın (celle celaluhu) Rahmet ve bereketi tum muslumanların uzerine olsun." dedikten sonra ince bir duman cizgisi olup gozden kayboldu.
__________________