Peygamber Efendimize İttibÂnın Gereği:
Bu kısa yazımızda, Son Elci olan Hz. Muhammed aleyhisselÂm Efendimize itaat etmenin ve ona ittib etmenin farziyeti uzerinde duracağız. Fakat uzun cumleler yerine kısa ve ozlu ifadeler sectik ki, okuyucu sıkılmasın ve meselenin ozunu, hakikatini bir cırpıda anlasın..
Oncelikle, bu konuda bilgisi olmayanları da hesaba katarak, uzerimizdeki cahiliyye tortularını ve tozlarını silkeleyecek olan, carpıcı bir Ayet-i Kerime ile soze başlayalım:
"Peygambere itaat eden gercekten Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yuz cevirirse; zaten Biz seni onların uzerine koruyucu (gozetleyici) gondermedik." (NisÂ: 80)
Arkadaşlar, Peygamberimizin tum yaşantısı bizim icin tek ornektir. Ancak Efendimizin Hadislerini ve Sunnetini oğrenerek onun yaşantısını oğrenebiliriz ve hayatımızda tatbik edebiliriz.
Ozellikle ihtilÂfların arttığı gunumuzde, Rasûlullah'ın Sunneti bizim icin ilac gibidir. Hem de yan etkisi bile sadece hayır olan bir ilac..
Fikirlerin, nefislerin, dunyalıkların ve zevklerin peşine duşulduğu bir zamanda; vahiyle dirilmemiz ve Sunnetle kendimizi bulmamız gerekir.
Sunnet; herkesin farklı bir tarafa koşuşturduğu fikir karmaşalarından ve amel labirentlerinden cıkış haritasıdır.
Sunnet; yolda kalmışlara, yolunu bulamayanlara bir rehber, bir pusuladır. Kavşaklarda, yol ayrımlarında trafik işaretleridir.
Colde, dağda, ormanda, denizde yol gosteren bir yıldızdır Sunnet.. İnsanlık icin İlÂhî rahmettir; gonullere, ruhlara huzur veren manevî esintilerdir.
Sunnet, Kur'an'ın goruntusudur. Satr'lardaki İlÂhî nizamın, sadr'lara işlemiş, hayat bulmuş hÂlidir.
Peygamberimizin hayatı, ete ve kemiğe burunmuş bir Kur'an'dır. Hz. Âişe annemizin dediği gibi; O'nun ahlakı Kur'an'dan ibarettir.
Kur'anla dirilmek, Kur'an'la butunleşmek, Kur'an'ın goruntulu orneği olmak, onunla hemdem olmak ve tum adımlarımızı Kur'an'a uydurmak icin, başka kaynaklardan fikirler ve ideolojiler ithal edip moda yada modernizm adı altında onlara tutunmak yerine, Sunnete sımsıkı sarılmalıyız! Belki, her asırda icad edilen fikir, kultur ve anlayışlara uymakla kişi, modernist olabilir ama bid'atci olmaktan da kurtulamaz. Bu nedenle Musluman, Peygamberimizin Sunnetine uymalıdır.
Allah da onun ahlakını Kur'an'da ovmuştur: "Şuphesiz ki sen (ey Muhammed) cok buyuk bir ahlaka sahipsin" (Kalem: 4)
Rabbimiz Kur'an'da, Allah'ı sevenlere, Allah'ın sevgisini kazanmak ve bağışlanmak isteyenlerere Peygamberine uymalarını emrediyor: "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın.." (Âl-i İmrÂn: 31)
Rabbimiz, NisÂ: 59'da da mu'minlere, her hangi bir konuda ihtilÂfa duştukleri zaman; meseleyi Allah ve Rasûlune goturmeleri emredilmektedir:
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere de itaat edin. Ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer Allah'a ve ahiret gunune inanıyorsanız herhangi bir hususta anlaşmazlığa duşerseniz onu Allah'a ve Rasûlune goturunuz. Bu, hem daha hayırlı hem de sonuc itibariyle daha guzeldir."
AhzÂb Sûresi 36'da da, Allah ve Rasûlu bir işe hukmettiği zaman, iman edenlerin başka bir yolu secme hakkı olmadığı bildiriliyor:
"Allah ve Rasûlu bir işi hukme bağladığında hicbir mu'min erkek ve hicbir mu'min kadına o işlerinde istediklerini yapmak hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlune isyan ederse, şuphesiz apacık bir sapıklıkla sapmış olur."
AhzÂb: 36'ya gore; "Ben Mu'minim" diyenin, Allah'ın hukumlerinin aksine bir goruşu benimsemesi yada fikir ozgurluğune inanması imkÂnsızdır!
Bu soze benzer bir ifadeyi gunumuzde bir insan soyleseydi, cağdaşlar, hemen o kişinin gerici, yobaz, tutucu, fikir ozgurluğune karşı, insan hak ve ozgurlukleri karşıtı bir kimse ve buna benzer daha ne kadar teraneler uydurup, o kimse hakkında hezeyanlar duzerlerdi, değil mi? Bu sozu Allah dediği icin direkt olarak, "bu yanlış" diyemiyorlar ama Ayete zıt anlamlar yukleyerek, İslamî bir kılıfla İlÂhî İradeye karşı geliyorlar! Ciltlerce kitap okuyup da Kur'an'ı okumamış olan sozde aydın gecinen pek cok kimse Ayet olduğunu bilmediği icin, bazen Muslumanların soylediği Ayet mefhumlarına itiraz etmiyorlar mı?! Ayetler karşısında Allah'ın kullarının takınması gereken tavır boyle mi olmalıdır?
Oysa Musluman acısından durum hic de oyle değildir! Allah'a iman eden bir mu'mine gore; Kur'an'da ne varsa hepsi doğrudur. Kur'an, Allah'ın KitÂbıdır. Allah'ın bildirdiği herşey haktır. Bunun aksine uretilen fikirler bÂtıldır, zanndır, iftiradır, kuruntudur, yalandır, yanlıştır..!
Ayrıca İslam'a gore, fikir ozgurluğunun cercevesini Allah cizer. Allah'ın irÂdesine karşı gelerek fikir beyan etmeyi, Kur'an; Allah'a isyan kabul eder. Allah'ın "var" dediğine "yok" demek, "ozgurluk" değil, en buyuk cehalettir!
Musluman her konuda hem Kur'an'a hem de Sunnet'e uymalıdır. Birini alıp diğerini atmak asla cÂiz değildir. Sunnet, Kur'an'ın acıklayıcısıdır.
Bu konuda Kur'an şoyle der:
"..Biz sana Zikri (Kur'an'ı) indirdik. TÂki insanlara, kendilerine ne indirildiğini acıklayasın.." (Nahl: 44)
Ayette cok acık şekilde Peygamberimizin tebyîn (acıklama) gorevine işaret ediliyor. Ayeti duz bir tercume ile tekrar okuyalım:
"İnsanlara kendilerine ne indirildiğini acıklayasın ve onlarda iyice duşunsunler diye, Biz sana bu Zikri (Kur'an'ı) indirdik." (Nahl: 44)
Sunnet konusunu işlerken; bu Ayeti de Peygamberin Sunnetini ve tebyîn (Kur'an'ı acıklama) vazifesini inkÂr edenlere delil olarak sunduk!
Bu Ayette bahsi gecen, Peygamberimizin tebyîn gorevinin ifasının sadece dil ile değil aynı zamanda uygulama ile olacağı gerceğine de dikkat cekelim!
Nahl: 44'deki; Rasûl'un insanlara vahyi acıklama gorevinin zikredilmesinde ozellikle Rabbimizin, elcisini insan olarak gondermesindeki hikmetlerine de işaret vardır.
Allah dileseydi, KitÂb'ı bir melek aracılığıyla gonderebilirdi yada herkese ayrı ayrı KitÂb da verilebilirdi..
"De ki: Eğer yeryuzunde yerleşmiş yuruyen melekler olsaydı, Biz onlara gokten melek bir Peygamber gonderirdik." (İsrÂ: 95)
Fakat bu durumda KitÂb'ın pratiği olmazdı. Melekler, insanlar gibi olmadıkları icin, insan icin ornek olamazdılar. Yani onların Sunneti, insanlık icin model olamazdı. Allah, insan peygamber gondermiştir ki, onun Sunneti, kendi kulları icin ornek ve delil olsun..
Yada herkese ayrı ayrı kitap verilmiş olsaydı, herkes elindeki kitabı dilediği gibi okur ve dilediği şekilde anlardı! Bunun sonucunca nefisler istikametinde, bÂtıl yorumlarla Ayetler tahrif edilmiş olurdu. Allah, bir insan gondermiştir ki, hayatı ve sozleri, acıklamaları iman edenler icin en guzel ornek olsun, yaşantısıyla insanlara rehberlik etsin.. Gonderdiği Kitabını, kullarına, yuce iradesine uygun şekilde acıklasın..
Demek ki, Rabbimizin insanlar arasından elci secmesindeki hikmetlerinden belki en onemlisi, sectiği elcinin Sunnetinin yani yaşam tarzının ve Kur'an Ayetlerini acıklarken ifade buyurduğu Hadislerinin delil olmasını irade buyurmuş olmasıdır.
Peygamberimizin Sunnetine sımsıkı yapışmanın gereğini reddetmek ne makuldur ne de insanları ikna edebilir. Bu konu, delillerle sabittir.
"Andolsun ki sizin icin, Allah'ı ve Âhiret gununu umit eden ve Allah'ı cokca anan kimseler icin, Rasûlullah'ta guzel bir ornek vardır." (AhzÂb: 21)
Bu konuya Yuce Rabbimiz boylece noktayı koydu.. İman edenler icin Peygamberimiz en guzel modeldir, tek onderdir, tek rehberdir.. Rabbimizin; “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse de sakının” (Haşr: 7) İlÂhî fermanı gereği, Rasûlullah’a itaat etmenin farziyetini inkÂr etmek kufurdur.
Rasûlullah'ın bu Ayette ornek alınması hususunda goruş ayrılığı vardır: Yani bu ornek alma gereği, vucub mu yani farziyet mi ifade eder? Yoksa mustehablık mı ifade eder? Bu durum onemlidir. Zira, vucub ifade ettiği soylenecek olursa; Rasûl'un her Sunnetini farz veya vÂcib kabul etmek gerekir; Rasûl'u ornek almanın hukmu mustehab denilse, o zaman da ona uymak mustehab olur.
Bu Ayeti (Haşr, 7) uc şekilde anlayabiliriz:
1) Onun ornek alınmasının mustehab olduğu delille ispat edilemediği surece, vucub ifade eder.
Yani bir konuda Peygamberimizin Sunnetinin hukmunun delille mustehab olduğu ispatlanırsa o mustehabtır; yoksa vÂcib (farz)dır.
2) Vucub ifade ettiğine dair delil ortaya konuluncaya kadar mustehablık ifade eder.
Bu goruşe gore ise; Efendimizin bir Sunnetinin vucuba delÂlet ettiği delille ispat edilemediği durumda, o uygulama mustehab sayılır.
3) Diğer bir tefsir şekli de, dini meselelerde Vucub, dunyevi meselelerde mustehablık ifade eder.
Sonuc olarak şunu soyleriz: Musluman, Peygamberimizin butun Sunnetlerine uymak icin buyuk caba sarfeder. Bu takv yoludur.
Bu konuda Selef-i SÂlihîn'in ahlakı, Peygambere her husunda titizlikle ittib etmek şeklinde idi.
Onlar farz'a, vÂcib'e yada mustehaba bakmadan ve gevşeklik gostermeden Rasûl'e uyarlardı.
Peygamber bir emir verdiği zaman selef; "bu emir, farz mı?" diye duşunmezdi! Hemen buyuk bir azim ve iştiyakla o emre sarılırlardı.
Efendimiz, bir tavsiyede bulunduğunda ise; "Tavsiye, vucub ifade ediyor mu?" hesabına girmezlerdi! Onlar, bu guzel orneklikleriyle, vahye itaatin zirvesindeydiler. Bu guzel ahlakları ve takvÂları nedeniyledir ki, kendilerinden sonra gelecek olan haleflerine kıyamet gunune kadar, Kur’an’da ornek gosterilmişlerdir. MuhÂcirîn ve EnsÂr’a guzelce uyanlardan, Allah’ın razı olduğu belirtilerek, bizlere, onları ornek edinmemiz emredilmiştir.
Sahabe, şu İlÂhi emri temel ilke kabul etmişti: "..Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının. " (Haşr :7)
Sahabe biliyordu ki: "O hevÂsından konuşmaz. O, (kendisine) bildirilen bir vahiyden başkası değildir." (Necm: 4, 5)
Bu nedenle onlar, vÂcib'i, mustehab'ı ayırmadan Peygamberin tum hayatına A'den Z'ye titizlikle ve şevkle sarılıyorlardı.
Bu nasihatımızda Peygambere ittib yani Sunnete tÂbi olmanın gereği uzerinde durduk. Peygamber'e ittibÂnın gereğini Kur'an ile ispat ettik..
Rabbimiz bizleri, Peygamberimizin Sunnetine en guzel şekilde tÂbi olan kullarından kılsın, inşÃ‚allah. Âmin.
Yusuf Semmak
__________________
Gecen YarıYıl Tatilinde Başımdan Gecen Bir Olay
Dini Sohbetler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Gecen YarıYıl Tatilinde Başımdan Gecen Bir Olay
-
12-09-2019, 11:15:53