EVRIM SACMALIGI
Darwin’in evrim teorisine gore cansız maddelerin tesadufen bir araya gelmeleriyle meydana gelen hayali bir "ilk hucre" vardır. Darwinizm’e gore her şey bu "ilk hucre" ile başlar. Butun canlılığın, kelebeklerin, kuşların, aslanların, kartalların, balinaların, tavşanların, geyiklerin ve nihayet teknolojiler ureten, medeniyetler kuran, profesorler yetiştiren, uzaya cıkan, laboratuvarlarda sahip olduğu hucreleri inceleyen insanın da kaynağı Darwinizm’e gore hep bu hayali "ilk hucre"dir.
Darwinizm'e gore bu hayali ilk hucrenin kaynağı ise; bir miktar camurlu su, zaman ve tesaduflerdir! Darwinizm dinine gore bu uc sihirli(!) ve akıllı(!) guc birleşerek, Nobel odullu bilim adamlarının 21. yuzyıl teknolojisinin hakim olduğu laboratuvarlarda bile uretemedikleri, detaylarını anlayabilmek icin insanların yarım yuzyılı aşkın bir suredir uzerinde araştırmalar yaptığı, son derece kompleks ve mukemmel mekanizmalara, organellere ve indirgenemez bir kompleksliğe sahip "HUCRE"Yİ HER NASILSA MEYDANA GETİRMİŞLERDİR ! DAHASI, BU UC MUHTEŞEM(!) GUC BİRLEŞEREK ŞU AN YERYUZUNDE GORDUĞUMUZ MUHTEŞEM CANLILIĞI DA MEYDANA GETİRMİŞLERDİR. DARWİNİZM DİNİ, İŞTE İNSANLARI BU SAFSATAYA İNANDIRMAYA CALIŞIR.

Oysa bu iddia buyuk bir sahtekarlık, buyuk bir yalandır.

Aslında Darwin’in ortaya attığı camurlu suda oluşan bu ilk hucre fantazisi, Darwin donemi bilimi ve teknolojisine uygun duşmektedir. Darwin’in hucreyi yalnızca ici su dolu bir baloncuk zannettiği dikkate alındığında, bu cocuk masalı da donemin bilgi ve bilim anlayışından beklenen bir şeydir. Dahası insanlar, hucrenin neye benzediğini bilmediklerinden bu yalana cok daha kolay kanmışlardır. Fakat genetik bilimi ile ortaya cıkan sonuclar, Darwinizm’in buyuk bir yalan olduğunu bir kez daha ortaya cıkarmıştır. Şu anki bilgi ve veriler doğrultusunda hucrenin sahip olduğu sayısız proteinden yalnızca tek bir tanesi bile evrim teorisini curutmektedir. Proteinler ustun komplekslikte yapılardır, tesadufen oluşmaları imkansızdır. Oyle ki laboratuvarlarda bilincli, kontrollu ortamlarda oluşturulması bile 21. yuzyıl teknolojisiyle mumkun olmamıştır. Boyle bir yapının tesadufen camurlu bir suda oluştuğunu iddia etmek, bilim adına gulunc, hatta akla aykırı bir iddiadır. Amerikalı bilim filozofu Stephen C. Meyer, tek bir proteinin tesadufen oluşma ihtimalinin imkansızlığını şu sozlerle ifade etmiştir:

Sadece 100 amino asit uzunluğunda kısa bir protein molekulunu oluşturmak icin aşılması gereken olasılık engellerini duşunun. Protein zincirinde diğer amino asitler ile birleşmeleri icin amino asitlerin oncelikle peptid bağı olarak bilinen kimyasal bağlar kurmaları gerekir. Fakat doğada amino asitler arasında diğer bircok turde kimyasal bağ kurulabilir. Tum bağlantıların peptid bağlarından oluştuğu 100 amino asitlik bir zincir oluşturma olasılığı kabaca 1030’da bir ihtimaldir.

İkincisi, doğada her amino asidin kendisine ait aynada yansımasını andıran bir eşi vardır. Biri sol elli L-formunda, diğeri ise sağ elli D-formundadır. Bu birbirinin yansıması olan formlara optik izomerler denir. İşlevsel proteinler sadece sol elli amino asitleri kabul eder, fakat sağ elli ve sol elli izomerler doğada aşağı yukarı eşit sıklıkta bulunur. Bunun dikkate alınması, biyolojik olarak işlevsel bir protein elde etmenin olanaksızlığını daha da arttırır. 100 amino asitten oluşan hayali bir peptid zincirinde tesadufler sonucunda sadece sol elli amino asitleri kullanma olasılığı (1/2)100 ya da yine kabaca 1030’da bir ihtimaldir.

Ucuncu ve en onemlisi işlevsel proteinlerin belirli bir dizilimde duzenlenerek birbirine bağlanmış amino asitlere sahip olması gerekir, aynen anlamlı bir cumledeki harfler gibi. Biyolojik olarak 20 amino asit bulunduğu icin belirli bir amino asit elde etme olasılığı 1/20’dir. Bu zincir uzerinde bazı alanların birkac amino aside izin vereceğini duşunursek (MIT’den biyokimyager Robert Sauer tarafından belirlenen varyanslar kullanılarak), birden fazla işlevsel proteinde fonksiyonel bir amino asit dizilimini rastgele elde etme olasılığının 1065’te bir ihtimal olarak, "yok denecek kadar az" olduğunu gorebiliriz. Bu sadece yuz amino asit uzunluğunda bir protein icin astronomik buyuklukte bir rakamdır. (Aslında bu olasılık daha da azdır, cunku doğada bu hesaplamada yer almayan ve proteinlerde yer almayan bircok başka amino asit bulunmaktadır.)

Eğer uygun bağların ve optik izomerlerin sağlanması ihtimali de bu hesaplamaya dahil edilirse, oldukca kucuk ve işlevsel bir proteini rastgele elde etme olasılığı o kadar az olur ki, milyarlarca yıl yaşında bir evrende bile bu gercekten sıfır sayılır (10125’te bir ihtimal).Dahası, işlevsel bir DNA’nın tesadufi olarak elde edilmesinde benzer ciddi zorluklar olduğunu hesaba katmak gerekir. Bunun yanı sıra, en alt duzeyde kompleks bir hucrede 1 değil, en azından 100 kompleks protein bulunması gerekir (ve DNA ile RNA gibi diğer başka bio-molekuler bileşenler) ve bunlar yakın koordinasyon icindedirler. Bu nedenle hucredeki karmaşıklığın niceliksel olarak değerlendirilmesi 1960’ların ortalarından beri biyolojinin hayatın kokeni alanında hakim olan bir goruşu guclendirmiştir: Tesaduf, biyolojik karmaşıklığın ve ozgulluğun kokenini acıklamak icin yeterli bir acıklama değildir.1

Butun bu kompleks yapıların imkansız oluşumunun tesadufen gercekleştiğini varsaydığımızda bile, Darwinistlerin DNA gibi muhteşem bir molekulun icinde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduran bilginin oluşumunu acıklamaları gerekmektedir. Fakat hucre ve hayatın kokeni ile ilgili her konuda olduğu gibi bu konuda da Darwinistler acıklamasızdırlar. Carpık Darwinist mantığına gore, camurlu suyun icinde tesadufen oluşan bir hucrenin icindeki olağanustu bilginin de ceşitli dış etkiler yoluyla tesadufen oluşmuş olması gerekmektedir. Kuşkusuz boyle bir oluşum imkansızdır. DNA’nın icindeki bilgi, DNA ile birlikte yaratılmış muazzam bir bilgidir.

Darwinistlerin camurlu suda tesadufen hucre oluştu iddiası, hucreyi ici su dolu bir baloncuk zanneden Darwin doneminden kalma kohne bir inanıştır. Ancak 19. yuzyıl hurafeleri, bilimin ve teknolojinin oldukca geliştiği gunumuzde gecersizdir kuşkusuz. Bir canlı bedeninde acıklanması gereken sayısız kompleks yapı varken, Darwinizm tek bir proteinin oluşumunu bile acıklayamamaktadır. Fakat Darwinistler bu imkansızlıklardan habersiz gibi davranırlar. Halen evrimci yayınlarda, camurlu sudaki bu imkansız oluşum, adeta bir cocuk hikaye kitabındaki oykuler şeklinde anlatılır. Amac, bu bilimsellikten uzak, mantıksız ama aynı zamanda da ispatsız anlatımla kitleleri aldatabilmektir. Bu batıl dinin taraftarlarına gore, soz konusu hikayeye ne kadar cok kişi inansa, o kadar kişi Darwinizm buyusunun etkisi altına girecektir.

Fakat artık Darwinistlerin sahte hikayelerine insanlar inanmamaktadır. Yaratılanların tumu, evreni ve icindekileri kusursuzca yaratan Yuce Rabbimiz’in Ustun Gucunu ve Kudretini sergilemektedir. Kuran'da Yuce Allah, hucrenin ve insanın ustun yaratılışını haber vermiştir:

Andolsun, Biz insanı, suzme bir camurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hucre topluluğu) bir ciğnem et parcası olarak yarattık; daha sonra o ciğnem et parcasını kemik olarak yarattık; boylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en guzeli olan Allah, ne yucedir. (Muminun Suresi, 12-14)

Kuran'ın dışında acıklama arayanlar, yeryuzundeki muhteşemliğe istedikleri kadar basit bir acıklama getirmeye calışsınlar, yaratılan eserin cok buyuk ve ihtişamlı olduğu acıktır. Ve bu ustun yaratılış karşısında evrim teorisinin bir yaşam sahası yoktur. Yuce Allah bir ayetinde yarattığı eserlerin buyukluğunu şoyle haber verir:

Elbette goklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha buyuktur. Ancak insanların coğu bilmezler. (Mumin Suresi, 57)
__________________