S.Aleykum Arkadaşlar.....

BİR KERE ALLAH RAZI OLSUN DİYENDEN YUZBİN KERE ALLAH RAZI OLSUN

...............

.......


SİLSİLE-İ ÂLİYYE BUYUKLERİ


Ebu Bekr-i Sıddık

Ebu Bekr-i Sıddık hazretleri Peygamberlerden sonra, insanların en ustunudur.
Aşere-i Mubeşşerenin yani Cennetle mujdelenen on sahabenin birincisidir. Peygamber efendimizin kayınpederi, Hazret-i Âişe'nin babasıdır. Hazret-i Ebu Bekirin Resulullah efendimize fevkalade sadÂkÂt ve sevgisi vardı. Vefatına, Peygamberimizden ayrıldığından duyduğu aşırı uzuntusu, gammı ve hasreti sebep olmuştur. Cunku Ona karşı olan, sevgisi ve bağlılığı kelimelerle tarif edilemiyecek kadar coktur. Peygamber efendimiz de onu cok severdi.

Peygamber efendimizin vefat ettiği gun halife secildi. Hilafeti 2 sene 3 ay 10 gun surdu. 63 yaşında iken hicretin 13 (m. 634) yılında Cemaziyel-ahir ayının yedisinde Pazartesi gunu hastalandı, 15 gun hasta olarak yattıktan sonra vefat etti. Cenaze namazını Hazret-i Omer kıldırdı. Peygamber efendimizin kabrinin bulunduğu Hucre-i Seadete defnedildi.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın en yakın dostu idi. Ondan hic ayrılmazdı. Onların bu beraberliği, Mekke'den Medine'ye hicrette de devam etti. Ona mağara arkadaşı oldu. Mağara'da uc gun kaldıktan sonra, ikisi bir deveye binerek yolculuk ettiler. Medine'ye varıncaya kadar Resulullahın butun hizmetini O gordu. Medine'deki mescid yapılırken Onunla beraber calıştı. Hicbir hizmetten, fedakÂrlıktan geri kalmadı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizle birlikte butun harplerde bulunmuş, bir kısmında ordu kumandanlığı vazifesi kendisine verilmiştir. Cok şiddetli muharebelerde, Peygamber efendimizin muhafızlığını yapmış, Efendimize karşı bedenini siper etmiştir. Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te muşriklere karşı buyuk kahramanlıklar gostermiştir. Tebuk harbinde, sancaktarlık gorevini yurutmuştur.

Peygamber efendimizin; son hastalıklarında uc gun imamlık gorevinde bulunup, onyedi vakit namaz kıldırmış, uc vaktinde de Peygamberimiz, Hazret-i Ebu Bekir'e uyarak arkasında namaz kılmışlardır.

Hicri 10 (m. 632) senesinde, Peygamberimizin vefatı uzerine Eshab-ı kiramın sozbirliğiyle halife secilmiştir. Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhisselamdan sonra muslumanların halifesi, yani Peygamberimizin vekili ve muslumanların reisi, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık olmuştur.

Eshab-ı kiramın en cok ilim sahibi olanlarındandı. Her ilimde muracaat kaynağı olmuştur. İslami ilimlerin butun meselelerini bilirdi. Nitekim Resulullah efendimiz Onun hakkında "Goğsumdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir�in goğsune akıttım" buyurmuştur, Boylece O, Muhammed aleyhisselamdan sonra insanların en ustunu oldu. Hicrette Onun yol arkadaşı idi. Mağarada beraber idiler. Hayatı boyunca Peygamber efendimizin yanından hic ayrılmadı. Her işinde Onun veziri oldu. Bir meselede Eshab-ı kiram ile istişare ederken Hazret-i Ebu Bekir'i sağına, Hazret-i Omer'i de soluna oturturdu. Gorulecek mesele hususunda, once bu ikisinin reyini, goruşunu sorar, sonra da diğer sahabilerin goruşlerine yer verirdi.

Resulullahtan cok feyizlere kavuşmuş, Kur'an-ı kerimin manasına ve hakikatine ait butun bilgileri bizzat Ondan almıştır. Kur'an-ı kerimden hukum cıkarmak hususunda ustun bir kudret ve maharet sahibi idi. Âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin mana ve hakikatlerine hakkıyla muttali (oğrenmiş) idi. Eshab-ı kiram ve Tabiinin Âlimleri, bircok Âyet-i kerimelerin tefsirini Ondan alıp bildirmişlerdir

Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, tasavvuf ilminin butun yuksek marifetlerine kavuşmuştu. Resulullahın kalbine akıtılan feyizlerin, marifetlerin hepsi Ona da verilmişti. Resulullahtan sonra Allahu teÂlÂyı en iyi tanıyan ve en cok ibadet eden Odur. Tasavvuf, Resulullahın izinde bulunmak, Onun gosterdiği yoldan ayrılmamaktır, insanların yaratılışları ayrı ayrı olduğu icin tasavvuf yolları da ayrılmıştır. Bu ummetin sonra gelen evliyÂsı Resulullahtan gelen feyizlere, nurlara iki yoldan kavuşmuştur. Birisi nubuvvet yolu, diğeri de vilayet yoludur. Muslumanlar, nubuvvet yolunun butun marifetlerine, Hazret-i Ebu Bekir vasıtası ile kavuşmuşlardır. Eshab-ı kiramın hepsi, Allahu teÂlÂya bu yoldan kavuştular.

Hazret-i Ebu Bekir'in faziletleri, ustunlukleri coktur. Bunların herbiri, Kur'an-ı kerimin, hadis-i şeriflerin ve Eshab-ı kiram ile diğer din Âlimlerinin haber vermesiyle anlaşılmıştır. Bu ummet icinde, Peygamberimizden sonra olma saadetinin sahibi Hazret-i Ebu Bekir�dir. Cunku dini kuvvetlendirmek ve Peygamberlerin efendisine yardım etmek icin, malına dağıtmakta, cihad etmekte, yani duşmanlarla şiddetli mucadele etmek ve şanını, şerefini kaybetmekte, oncelerin oncesi odur. Hazret-i Ebu Bekir�in diğer muslumanların en ustunu olmasının sebebi, imana gelmekte, malının coğunu ve canını feda etmekte ve her turlu hizmette, başkalarının onunde bulunmasıdır.

Resulullah insanları imana davet etti. Ebu Bekri Sıddık iman edenlerin birincisi oldu. Boylece imanda Onun ikincisi oldu. Sonra Hazret-i Ebu Bekir insanları Allah'a ve Resulune imana cağırdı. Bircokları bu cağrıyı kabul etti. Boylece davette de ikincisi oldu. Her savaşta Resulullahın yanında idi. Bedir'de de Onun ikincisidir. Resulullah hastalanınca, Onun yerine insanlara imam olup, one gecti. Bu hususta da ikinci oldu. Resulullahtan sonra Onun turbesine defin olunmada da ikincisi oldu. Bunlar hep Ona en yakın olma delilleridir. Allahu teÂlÂ, Resulunun arkadaşı olarak, Hazret-i Ebu Bekir�i Kur'an-ı kerimde bilhassa bildiriyor ve, "O vakit Resulum arkadaşına, mahzun olma diyordu" buyuruyor. Ucunculeri Allahu teÂl idi. Allahu teÂlÂnın kendisiyle olduğu bir kimse ise, şuphesiz, şeref ve fazilet yonunden diğerlerinden ustundur.

Hazret-i Ebu Bekir'in ismi gecince, Hazret-i Omer şoyle dedi:
"Omrumdeki butun amelimin Ebu Bekrin, bir gun ve gecelik ameli gibi olmasını isterdim. Onun o mesut gecesi ki, Resulullah ile birlikte mağaraya gitti. Mağaraya varınca, "Allah icin, ya Resulallah iceri girmeyin! Ben gireyim, icerde zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mubarek zÂtınıza bir keder, bir elem gelmesin" dedi ve iceri girdi, iceriyi supurup temizledi. Sağında solunda bir cok irili ufaklı delikler gordu. Hırkasını parcalayıp, delikleri kapadı. Sonra Resulullaha, iceri girmesini soyledi. Resulullah iceri girdi ve mubarek başını Hazret-i Ebu Bekir'in kucağına koyup uyudu.�

Resulullah efendimiz buyurdu ki:

(Bize her nimeti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebu Bekrin iyilik ve ikramının karşılığını veremedik. Hak teÂl kıyamette ona karşılığını verir. Ebu Bekrin malının fayda verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fayda vermedi. Eğer ben dost edinseydim, Ebu Bekri dost edinirdim. Lakin bilmiş olun, sizin sahibiniz, Allahu teÂlÂnın dostudur.) [Mesabih]

(Allah, İbrahim aleyhisselamı halil [dost] edindiği gibi, beni de halil edindi. Ummetimden birini kendime halil edinseydim, Ebu Bekr�i edinirdim.) [Muslim, Tirmizi]

Hazret-i Omer buyurdu ki:
Ebu Bekir bizim seyyidimiz, hayırlımızdır ki, Allah Resulune hepimizden daha sevgilidir.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın vefatından sonra, her gecen gun biraz daha zayıflıyordu. Bir gun kızı Âişe-i Sıddıka validemiz bu zayıflamanın sebebini sordu. Cevabında, Resulullahın ayrılığı boyle zayıflattı buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekrin kıymetli nasihatlerinden:

"Takva akıllıca yapılan işlerin en guzelidir. Hakka Âsi olmak ahmakca yapılan işlerin en cirkinidir. Verilen emaneti yerine getirmek en ustun doğruluk sayılır. Hıyanet olarak da, en onde yalan gelir."

�Olumu ozune sevdir. Nasıl olsa gelecek."

"Omrunu faydasız, boş şeylerle geciren, tarlaya tohum ekme vaktini kacırmış olur. Vaktinde tohum ekmeyen ise, hasat zamanında pişman olur."

"Ne soyleyeceğine ve ne zaman soyleyeceğine dikkat et!"

Ordu kumandanlarını bir yere gonderdiği zaman, onlara:
"Kadınları oldurmeyiniz, cocuklara, ihtiyarlara dokunmayınız, meyve ağacı kesmeyiniz, mamur yerleri tahrip etmeyiniz, haddi tecavuz etmeyiniz, korkmayınız ve gıdadan başka bir maksatla koyun ve deve kesmeyiniz ve manastırlarına cekilmiş insanlara zarar vermeyiniz" diye emirler ve nasihatler verirdi.

Bir hutbesinde buyurdu ki:
"Ey insanlar, Allah'tan af ve afiyet isteyiniz. Cunku mumine, İslam'dan sonra af ve afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir."

"Muslumanlardan hicbiri, diğerini hakir gormesin! Zira muslumanların kucuğu, Allah yanında buyuktur."

"Allahu teÂlÂdan, kendisini, kıyamet gununde Cehennem ateşinden korumasını isteyen bir kimse, muminlere karşı cok merhametli ve ince kalbli davransın!"

Bir gun Eshab-ı kirama hitaben buyurdu ki:
"Allahu teÂl size dunyayı fethettirecek, kapılarını acacaktır. Siz, ihtiyacınızdan fazlasını almayınız!"

"Bilmiş ol ki, sabah namazını kılan kimse, Allah�ın himayesindedir. Allah�ın hakkını kucumseme, zira yuzustu seni Cehenneme atar."

"Allahu teÂlÂya olan halis sevginin zevkine varan, dunyalıktan vazgecer ve butun insanlardan yuz cevirir."

"Kişinin kelamı, aklının beyanı, faziletinin tercumanıdır."

Bir hutbesinde buyurdu ki:
Butun hamd ve senalar Allahu teÂlÂya mahsustur. Ona hamd eder Ondan yardım dilerim. Ondan af niyaz eder, Ona inanır, Ona guvenirim. Hidayeti Allah'tan bekler, sapıklık duşukluk, şuphe ve korlukten Ona sığınırım. Allah'ın durust yurumeyi nasip ettiği kişi dosdoğru yol alır, Onun saptırdığı ise ne bir dost, ne de bir rnurşid bulabilir... Butun varlığımla inanırım ki, Allah'tan başka ilÂh yoktur. O tektir ve şeriki yoktur. Mulk ve saltanat Onundur, hamd Onadır. Dirilten de olduren de Odur. Ve O, hic olmeyen diridir. Dilediğini yuceltir, dilediğini alcaltır. Butun hayırlar Onun elindedir, O, her şeye gucu yetendir.

Butun varlığımla inanırım ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve Peygamberidir. Onu butun insanlığa bir rahmet ve butun insanlık icin bir dayanak ve delil olarak gondermiştir. O gonderildiği zaman insanlar, olabilecekleri hallerin en kotusu icindeydiler. Bilgisizlik karanlıklarına gomulmuş durumdaydılar. Dinleri uydurma, davetleri yalan ve sahte idi. Allahu teÂl hakikat dinini Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam ile aziz kıldı.

Ey muminler, Allah sizin gonullerinizi birbirinize ısındırdı. Onun nimeti sayesinde sizler kardeş haline geldiniz. Daha onceleri bir ateş cukurunun tam kenarında idiniz. Sizi oradan cıkaran O oldu. O halde ey iman edenler! Allah'a ve Onun Resulune tam uyun! Allahu teÂlÂ, "Resule uyan, Allah�a uymuş demektir� buyurmaktadır. (Nisa, 3)

Ey iman edenler! Size her işte, her durumda Allahu teÂlÂdan korkmanızı nasihat ederim. Hoşunuza giden işler kadar, size zor gelen durumlarda da hakikate sarılın. Şunu bilin ki, doğru soz dışında hicbir kelam hayır ve yarar getirmez. Yalan soyleyen, yaradılış hikmetini saptırmış, bunu yapan ise, helak olmuştur. Ey insanlar! Buyuklenmekten sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa donecek olan bir varlığın kibirlenmesi de, ne demek oluyor? Bugun var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsız!..

Ey insanlar! Calışın ve nefslerinizi, icinde yer alacakları ahiret icin hazırlayın. Onunuzde cozumu zorlaşan şeyleri Allah'ın ilmine havale edin. Obur Âleme gecmeden once bir şey hazırlayın ki, oraya vardığınızda karşınıza cıksın.

Allah'tan korkun, Onun emir ve yasaklarına iyice kulak verin. Sizden once gelip gecenlerden de ibret alın. Ve unutmayın ki, Rabbinizin huzuruna mutlaka cıkarılacak ve kucuk-buyuk butun davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız.

Bununla beraber Allah dilediğini bağışlayabilir. O bağışlayıcı ve affedicidir.

Kendinizi iyi tanıyın, sadece kendi noksanlarınızla meşgul olun. Yardım istenilecek tek kudret sahibi Allahu teÂlÂdır. Onun dışında hicbir guc ne yapabilir, ne bozabilir.�

Hazret-i Ebu Bekir�in faziletini bildiren hadis-i şeriflerden birkacı şoyledir:

(Ebu Bekir, insanların en ustunudur. Yalnız Peygamber değildir.) [Deylemi]

(Ebu Bekir�i sevmek ve ona şukretmek her mumine vaciptir.) [Deylemi]

(Allahu teÂlÂ, Ebu Bekir�e �Sıddık� ismini verdi.) [Deylemi]

(Kıyamette, Ebu Bekir�den başka herkese hesap sorulur.) [Hatib]

(Ebu Bekir�in imanı, herkesin imanları toplamı ile tartılsa, hepsinden ağır gelir.) [M.C.Guzin]

(Goğsumdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir�in goğsune akıttım.) [Reddi revafıd]

(Her Peygamberin halili vardır. Benim halilim Ebu Bekir�dir.) [Deylemi]

(Cebrail bana geldi. Elimden tuttu. Ummetimden birinin, Cennet kapısından iceri girdiğini, bana gosterdi. Ebu Bekir dedi ki, (Ya Resulallah! Orada, seninle beraber olmak isterim). Ya Eba Bekir! Ummetim icinden Cennete en once sen gireceksin, buyurdu.) [Tirmizi]

Sevgi, bağlılık cok oldukca, faydalanmak da o kadar cok olur. Bunun icindir ki, Hazret-i Ebu Bekir butun Eshabın en ustunu oldu. Resulullaha bağlılığı da, herkesten cok idi. (Ebu Bekir�in ustunluğu, namaz ve orucunun cokluğu ile değil, onun kalbinde bulunan bir şey iledir) hadis-i şerifinde bildirilen şey, Resulullahın sevgisidir. (İ. Gazali)


Selman-ı Farisi

Selman-ı Farisi hazretleri, eshab-ı kiramın buyuklerinden ve meşhurlarındandır. Ehl-i beytten sayılmıştır. İnsanları Hakka davet eden, doğru yolu gostererek saadete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen buyuk Âlim ve velilerin ikinci halkasıdır.

Hendek savaşından itibaren butun gazalara katıldı. Bedir ve Uhud savaşından sonra, Medine uzerine ucuncu defa yuruyen muşriklere karşı nasıl bir savunma yapılması gerektiği istişare ediliyordu. Butun muşriklerin birleşerek hucum ettiği bu savaşta Selman-ı Farisi, Resulullaha hendek kazmak suretiyle savunma yapmayı soyledi. Onun bu teklifi kabul edilip, hendek kazıldı. Bu sebeple bu savaşa, Hendek Savaşı denildi. Selman-ı Farisi, iclerinde Amr bin Avf, Huzeyfe bin Yeman, Numan bin Mukarrin ile Ensar'dan altı kişinin bulunduğu bir grupla beraber bulunuyordu. Kendisi guclu ve kuvvetli bir zat idi. Hendek kazma işinde gayet mahir ve becerikli idi. Yalnız başına on kişinin kazdığı yeri kazardı. Cabir bin Abdullah: "Selman�ın kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğinde yeri vaktinde kazıp bitirdiğini gordum" buyurmuştur.

Hendek savaşındaki gayret ve hizmetinden dolayı ona Peygamber efendimiz "Selman-ul Hayr" "Hayırlı Selman" buyurdu.

Eshab-ı kiram tarafından da cok sevilip hurmet gorurdu. Selman-ı Farisi hazretleri dunyaya hic rağbet etmezdi. Kendisine gelen butun dunya malını Allah rızası icin dağıtırdı. Ayakta duramayacak hale gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur dili ile zikir ederdi. Dili yorulduğu zaman da Allahu teÂlÂnın yarattığı şeylerdeki hikmetleri duşunurdu ki, bu tefekkuru Peygamber efendimizin "Bir saat tefekkur bin sene ibadetten hayırlıdır" buyurdukları tefekkurdu. Birazcık dinlenince "Ey nefsim sen iyi dinlendin. Şimdi kalk Allahu teÂlÂya ibadet et." Diline de "Ey lisanım, sen de Allahu teÂlÂnın zikrine başla" derdi.

Selman-ı Farisi hazretleri zaten Eshab-ı Suffe denilen ve Peygamber efendimizin bizatihi kendilerini ilim oğrenmekle vazifeli kıldıkları ve Peygamberimizden hazarda ve seferde bir an ayrılmayan kimselerdendi. Bazı geceler Resulullahın huzurunda bulunarak başbaşa saatlerce sohbetinde kalırdı.

Elinde mal bulundurmazdı. Kinde kabilesinden bir hanım ile evlenmişti. Evlendiği kadının evine girdiği zaman duvarlarına sus eşyalarının asılmış olduğunu gordu.

Ziynetli, sus ortulerin KÂbe-i Muazzamaya yakışacağını soyledi ve eve girmedi. Kapının ortusu haric butun ortuler kaldırıldı. Eve girdiği zaman bir hayli mal gordu. "Bunlar kimin icindir?" diye sordu. Dediler ki, "Senin ve hanımının malıdır. Buyurdu ki: "Resulullah bana bunu tavsiye etmedi. Bana bir yolcunun malından ve ihtiyacından fazla bir şey bulundurmamamı tavsiye etti." Biraz sonra bir hizmetci gordu. "Bu hizmetci kimin?" diye sordu. "Senin ve ehlinindir" dediler. Buyurdu ki: "Halilim (sallallahu aleyhi ve sellem) bana bunu tavsiye etmedi ve evinde nikahlı zevcenden başka kimse bulundurma, buyurdu. Eğer bulundurursam onlar kadınların yapması icap eden şeyleri (yalanı, gecimsizliği, dedikoduyu) yaparlar diye tavsiye etti." Bunun uzerine hizmetci kadını da gonderdi. Daha sonra hanımının yanına girdi ve ona "Sen bana emrettiğim şeylerde itaat edecek misin?" diye sordu.

Hanımı, "Senin meclisine itaat etmek uzere oturdum." Yani sana itaat etmek uzere geldim, evlendim dedi. Bunun uzerine Halilim (sallallahu aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki, "Sen ehlinle Allahu teÂlÂnın emirlerini yerine getirmek uzere bir araya gel" dedi.

Bundan sonra namaz kılmaya kalktı ve ehline de namaz kılmasını emretti. Cok ibadet edip gozyaşı doktu ve bereketli kılması icin Allahu teÂlÂya dua etti. Selman-ı Farisi hazretleri hanımı ile de gayet zahidane bir hayat surduler. Eshab-ı Suffe icerisinde Resulullahın onunde, İslam ilimlerini oğreniyordu. Hazret-i Selman (radıyallahu anh) senelerce fakirlik ve kolelik icerisinde cektiği sıkıntıları, vahiy pınarının berrak sularından, kana kana icip gideriyordu. Ehli Suffe icerisinde Resulullah efendimize en yakın olan Selman-ı Farisi hazretleri idi. Hazret-i Âişe validemiz buyurdu ki: "Selman-ı Farisi geceleri uzun zaman Resulullah ile beraber kalırdı ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resulullahın yanında bizden fazla kalırdı. Peygamber efendimiz "Allahu teÂlÂnın bana sevdiğini bildirdiği, benim de sevmemi emrettiği dort kişiden biri Selman�dır" buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekir devrinde Medine'den ve Hazret-i Ebu Bekir'in sohbetinden bir an ayrılmayan Hazret-i Selman, Hazret-i Omer zamanında İran fethine katılmıştır, İslam ordusunun buyuk zaferlere kavuştuğu bu seferlerde cok buyuk hizmetleri olmuştur, İranlılar hakkında buyuk malumat sahibi idi. Cunku kendisi İranlıydı. İranlıları kendi lisanlarıyla dine davet ediyor, onlara İslamiyet�i anlatıyordu. İranlılar savaşlarında fil kullanıyorlardı. Muslumanlar o zamana kadar fil gormedikleri icin cok şaşırdılar. Hazret-i Selman fillerle nasıl carpışılacağını ve nasıl olduruleceğini İslam askerlerine gosterdi. İran'ın Medayin şehri alınınca onu Hazret-i Omer şehre vali tayin etti. İlmi, basireti vazifesindeki adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından cok sevilip sayıldı. Boylece İslamiyet orada suratle yayıldı.

Selman-ı Farisi hazretleri Hazret-i Omer zamanında Medayin valisi iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parcadan muteşekkil bir hırka vardı. Hırkasının bir parcasını namazlık olarak serer namaz kılar, diğer parcasını da giyerdi. Ondan başka hicbir elbisesi yoktu. Vali olduğu icin kendisine maaş verildi. Maaşını aldığı zaman ondan hicbir şey harcamaz hepsini fakirlere dağıtırdı. Kendi emeği ile gecinirdi. Topraktan tabak canak yapar uc dirheme satardı. Onun bir dirhemi ile bir daha tabak yapmak icin malzeme alır, bir dirhemini sadaka verir, bir dirhemiyle de evinin ihtiyacı olan şeyler alırdı.

Medayin'de vali iken Şam'dan bir kimse geldi. Yanında bir cuval incir vardı. Selman-ı Farisi hazretlerini tek bir hırka ile gorunce işci zannetti ' "Gel şunu taşı" dedi. O da cuvalı yuklendi ve yurumeye başladı. Bunu gorenler, adama, "Sen ne yapıyorsun bu validir" dediler. Adam, "Kusurumu bağışlayınız, sizi tanıyamadım. Cuvalı indirin" dedi. Hazret-i Selman; "Hayır niyet ettim gideceğin yere kadar gotureceğim" dedi ve adamın evine kadar goturdu.

Cok sade bir hayat yaşayan Selman-ı Farisi hazretleri, Hazret-i Osman devrinde hastalandı. Bu sırada kendisini ziyarete gelen Sa'd bin Ebi Vakkas'a artık dunyadan ayrılacağım ve butun servetinin bir kase (tas), bir leğen, bir kilim ve bir hasırdan ibaret olduğunu soyledi. Kendisini ziyarete gelen Eshab-ı kiram nasihat isteyince, onlara hasta olduğu halde devamlı nasihatte bulunuyordu. Bu hastalığı neticesinde Medayin'de vefat etti.

İlim oğretmeyi cok severdi. Cok Âlim yetiştirmiştir. Ebu Said el-Hudri, ibni Abbas, Evs bin Malik, onun talebeleri arasında idi. Tabiinin buyuklerinden ve o zaman Medine'de Fukaha-i Seb'a denilen, yedi buyuk Âlimden biri olan, Kasım bin Muhammed de Selman-ı Farisi'nin talebelerindendir. Onun derslerinde ve sohbetlerinde kemale gelmiştir.

Selman-ı Farisi hazretleri, Resulullah efendimizin huzurunda ve sohbetlerinde kemale geldi. Zahir ve batin ilimlerinde cok yuksek derecelere kavuştu. Eshab-ı kiramın hepsi de boyle olmuştu. Fakat Resulullahtan herkes, kendi kabiliyeti ve kapasitesi kadar feyz alırdı. Hazret-i Ebu Bekir'in kavuştuğu derecelere hicbir Sahabi kavuşamadı. Selman-ı Farisi hazretleri, Resulullahtan sonra Hazret-i Ebu Bekir'in sohbetinde ve hizmetinde de cok bulunarak, ondan da feyz aldı.

Hanımı anlatır:
Vefatına yakın bana: "Evde biraz misk olacak, onu suya koy ve başımın etrafına sac, insan ve cin olmayan kimseler (melekler) yanıma geleceklerdir" dedi. Soylediği gibi yaptım. Dışarı cıktım. Odadan, "Esselamu aleyke, ey Allah�ın velisi ve Resulullahın arkadaşı" diyen bir ses duydum, iceri girdiğimde ruhunu teslim etmişti. Yatağında uyuyor gibiydi.

Said bin Museyyeb, Abdullah bin Selam'dan naklen anlatır:
"Selman-ı Farisi bana: "Ey kardeşim, hangimiz evvel vefat odersek, vefat eden kendini, hayatta olana gostersin" dedi, ben de bu mumkun mudur? dedim. "Evet, mumkundur. Cunku muminin ruhu bedeninden ayrılınca, istediği yere gidebilir; kÂfirin ruhu Siccinde hapsedilmiştir" dedi. Selman vefat etti. Bir gun kaylule yaparken (gun ortasında uyurken) Selman'ın geldiğini gordum. Selam verdi. Selamına cevap verdim. Yerini nasıl buldun diye sordum, "İyidir. Tevekkul et. Tevekkul ne iyi şeydir" dedi ve uc kere tekrarladı."

Selman-ı Farisi hazretlerinin ilmi ile fazileti pek coktu. Her ilimde Âlim idi. Hazret-i Ali, "Selman-ı Farisi evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini oğrenmiş bitmez tukenmez bir denizdir" buyurmuşlardır. Resulullaha sıdk ve muhabbeti sebebiyle Eshab-ı kiramın seckinleri arasına Resulullah tarafından dahil edildi. Muhacirlerle Ensar arasında, Muhacirlerden mi yoksa Ensardan mı meselesinde ihtilaf cıkınca Peygamber efendimiz, "Selman bizdendir, ehl-i beyttendir" buyurdu.

Selman-ı Farisi hazretlerinin kıymetli nasihatlerinden bazıları şoyledir:

"Mumin, doktoru yanında olan hastaya benzer. Doktoru, ona yarayan ve yaramayanı bilir. Hasta, kendine zararlı bir şeyi isterse, mani olur ve yersen olursun der. Muminin hali budur. O bircok şeyleri arzular, ama Allahu teÂl mani olur, t olunceye kadar. Sonra Cennete gider."

"Şaşılır şu kimseye ki, dunyaya hırsla sarılır, ama olum onu aramaktadır. Unutmuş ama unutulmuş değildir. Guler, ama bilmez ki, Rabbi ondan razı mıdır, yoksa değil midir?"

"Uc şey beni hayrete duşurdu. Bunlar; olum kendisini yakalamak uzere olduğu halde, dunyalık peşinde olan kimselerin hali, kendisi gaflete dalıp, kendini unuttuğu halde unutulmamış olup, hesaba cekilecek olan kimseler ve Rabbinin kendinden razı olup, olmadığını bilmediği halde, ağız dolusu gulen kimselerin hali."

"İlim coktur fakat omur kısadır. O halde once dinde zaruri lazım olan ilimleri oğren!"

"Kalb ile bedenin hali kor ve topal bir kimsenin hali gibidir. Kor bir ağacın altına gider, fakat onda meyve olduğunu goremez. Topal, ağactaki meyveyi gorur fakat alamaz, ilahi nimetleri kalb bilmeli, inanmalı, beden de onunla amil olmalı ki ahiretteki sonsuz nimetlere kavuşmak nasip olsun."

"Sizler mumkun olduğu kadar sabah carşıya ilk cıkan ve akşam en son donen olmayınız. Cunku bu iki vakit şeytanların harp ettikleri zamanlardır."

"Bir kimse Allahu teÂlÂya acık gunah işlerse; tevbesi acık, gizli olarak gunah işlerse tevbesi gizli olur. Tevbe ettikten sonra: "Ya Rabbi bu tevbe ile gunahımı affet" diye dua etsin."

"Bir zenginle arkadaş olduğun zaman, onun yanında dereceni duşurmek istemiyorsan kendisinden bir şey isteme. Cunku istemek insanoğlunun yuzunde siyah bir lekedir. Verileni red eden kimse ise, verenin gozunde buyuk ve ona karşı makamını korumuş olur."

"Farzları tam yapmadığı halde, nafilelerle derecesini yukseltmeye calışan kimsenin hali, sermayesi elinden cıktığı (iflas ettiği) halde kÂr peşinde koşan bir tuccarın haline benzer."

"Muminin olum zamanında alnının terlemesi, gozleri yaşarıp, burun deliklerinin kabarması, Allahu teÂlÂnın rahmetine nail olduğunun alametidir."

"Namaz bir olcektir. Kim dolu dolu olcer, onu hakkıyla kılarsa, buyuk ecir ve mukafata kavuşur. Kim ki, eksik olcerse (adabına uygun kılmazsa) Allahu teÂlÂnın buyurduğu Veyl'i (Cehennemi) hatırlasın.�

Ebu Vail diyor ki:
Bir arkadaşımla Selman'ın ziyaretine gittim. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz da tuz getirdi. Arkadaşım "Şu tuzun yanında biraz da sater (kekik gibi bir ot) olsaydı" dedi. Bunun uzerine Selman matarasını rehin vererek o otu aldı geldi. Yemeği bitirince arkadaşım, "Bize verdiği nimete kanaat ettiğimiz, Allahu teÂlÂya hamd ederiz" dedi. Selman: "Eğer kanaat etseydin, matara rehin olmazdı" buyurdu.

Gayet az yerdi. Bir sofrada kendisine daha ziyade yemesi icin ısrar edilince, Peygamber efendimizin kendisine; "İnsanların ahirette cok aclık cekecek olanları, dunyada doyuncaya kadar yemek yiyenlerdir" buyurduğunu haber verdi. Cok comert olan Selman hazretleri gunluk gelirinin coğunu dağıtırdı ve el emeği ile gecinirdi. Fakirleri daima doyurur, onlarla beraber yerdi. Kendisi cok ihtiyar olduğu halde kendi işini kendi gorurdu. Bir şey taşırken elleri titrerdi. Halk etrafına toplanır, eşyalarını biz taşıyalım derler, onlara; "Hayır yerine kadar kendim gotureceğim" derdi. Halbuki emrinde binlerce kişi vardı.

Buyurdu ki:
"Dunyada Allah icin tevazu edin Dunyada tevazu sahibi olanları Allahu teÂl kıyamet gunu yuceltir"

"Eline gecmediği halde gecmiş gibi nimetlere şukur edip razı olan, eline gecmiş hukmundedir,"

"Cehennemin zulmeti ve azabı, dunyada iken insanların kendilerine ve başkalarına yaptıkları zulumdur."

"Allahu teÂl muminin hastalığını ona kefaret yapar ve gunahlarının affına sebep olur. Fasıkın hastalığı ise, sahibi tarafından bağlanan devenin hali gibidir. Daha sonra salındığında nicin bağlandığını ve neden salındığını bilmez."

"Resul-i Ekrem, bizde olmayan şeyi misafir icin almak suretiyle kulfete girmememizi ve mevcut ile yetinmemizi bizlere emretti."

Selman-ı Farisi hazretleri olum doşeğine yattığı vakit ağladı. Sebebini soranlara "Dunyadan ayrıldığım icin ağlamıyorum. Ancak Resul-i Ekrem Efendimiz; "Dunyadan ayrılırken sermayeniz bir yolcunun yol azığından fazla olmasın" buyurmuştu, işte buna ağlıyorum" dedi. Halbuki olduğu vakit bıraktığı malın kıymeti on dirhem civarında idi.

Bir gun yanında misafiri olduğu halde Medayin�den cıkıp bir yere gidiyorlardı. Yolda karınları acıktı, yiyecek bir şeyleri de yoktu. Orada geyikler ve kuşlar vardı. Selman-ı Farisi hazretleri bir geyik ile bir kuşu yanına cağırdı, ikisi de yanlarına geldi. Onlara "Bu kimse benim misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum" dedi. Geyik ve kuş hic itiraz etmediler. Onları kesip yediler. O zat bu işe cok hayret etti ve "Ey efendim, geyik ve kuşu cağırdınız hic kacmadan yanınıza geldiler, ben buna hayret ettim" dedi. Hazret-i Selman buyurdu ki: "Bunda hayret edilecek bir şey yok. Bir kimse Allahu teÂlÂya itaat eder ve Ona hic gunah işlemezse, her şey ona itaat eder."

__________________