Bu sene Rebiul-evvel 12 [Mevlid kandili] 14 Şubat'a denk gelmektedir.Mevlid gecesi ise Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. gunleri arasındaki gecedir.Mevlid doğum zemÂnı demektir.Peygamber efendimizin(sallallahu teÂl aleyhi ve sellem) doğum gunu,butun Muslumanların bayramıdır.
''Andolsun, size kendi icinizden oyle bir peygamber gelmiştir ki; Sizin sıkıntıya duşmeniz ona cok ağır gelir.O size cok duşkun,
mu'minlere karşı da cok şefkatli ve merhametlidir. "(Tevbe 128)
''Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.''[Ahzab 56]

Ummetim dedi sana, O Mustafa,Ver salevat sen de ona, bul safa.
Essalatu vesselamu aleyke ya Resulallah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel-evveline vel-Âhirin.
Doğumu
Âmine hatundur onun annesi,
O sedeften doğdu O durdanesi.
Rebiulevvel ayının nicesi,
On ikinci pazartesi gecesi.
O gece ki doğdu, O hayr-ul beşer,
Annesi onda neler gordu neler.
Dedi gordum, O Habib’in annesi,
Bir acep nur ki, guneş pervanesi.
Fırlayıp evimden cıktı nagehan,
Goklere dek nur ile doldu cihan.
Gokler acıldı, yok oldu karanlık,
Uc melek gordum, elinde uc ışık.
Biri doğu biri batıda onun,
Biri damında, dikildi KÂbe’nin.
İndiler goklerden melekler saf saf,
KÂbe gibi kılındı evim tavaf.
Yarılıp cıktı duvardan nagehan,
Geldi uc huri bana oldu ayan.
Bu hususta derler o uc dilberin,
Asiye’ydi biri o mehpeykerin.
Biri Meryem hatun idi aşikÂr,
Birisi hem hurilerden bir nigÂr.
Cevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa’yı birbirine muştular.
Dediler oğlun gibi hicbir oğul,
Yaratılalı cihan, gelmiş değil.
Bu senin oğlun gibi kadri cemil,
Bir anaya vermemiştir O Celil.
Ulu devlet buldun, ey Âmine sen,
Doğacaktır senden O hulk-i hasen
Bu gelen ilm-i ledun sultanıdır,
Bu gelen tevhid-i irfan kÂnıdır.
Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,
Varlığı cumle Âleme rahmettir.
Âmine eder vakit oldu tamam,
Ki vucuda gele O hayr-ul enam.
Susadım gayet hararetten katı,
Sundular bir cam dolusu şerbeti.
Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gonderdi dediler.
Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi.
İctim onu oldu, cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark.
Geldi bir ak kuş kanadıyla revan,
Arkamı sıvadı kuvvetle heman.
Doğdu o saatte O sultan-ı din,
Nura gark oldu, semavat u zemin.
Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!
Essalatu vesselamu aleyke ya Resulallah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel-evveline vel-Âhirin.
Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip Âlem yeniden buldu can.
KÂinattaki her şey edip seda,
Cağrışarak dediler ki, merhaba!
Merhaba, ey Âl-i sultan merhaba!
Merhaba, ey kÂn-i irfan merhaba!
Merhaba, ey sırr-ı furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!
Merhaba, ey rahmeten lil-Âlemin!
Merhaba, sensin şefial muznibin!
Butun dertlilerin dermanı sensin,
Cumle Âlemlerin sultanı sensin.
Cunku nurun ruşen etti Âlemi,
Gul cemalin gulşen etti Âlemi.
Âmine hatun artmış idi hayreti,
Bir zaman aklı gidip geldi geri.
Gordu gitmiş huriler hic kimse yok,
Gormedi oğlunu yalvarırdı cok.
Bir an şoyle duşunceye dalmıştı,
Huriler onu goturdu sanmıştı.
Dort tarafa bakıp edince nazar,
Gordu ki bir koşede hayrul-beşer.
O ulu, KÂbe’ye karşı duruyor,
Yuzun yere koymuş secde ediyor.
Secdede diliyle tahmid ediyor,
Kaldırmış parmağın tevhid ediyor.
Dudaklar kıpırdardı, soylerdi kelÂm
Anlayamazdım, ne derdi o humam
Kulağım ağzına verdim, dinledim,
Soylediği sozu o an anladım.
Derdi ki, ya Rab yuzum tuttum sana,
Ya İlahi ummetimi ver bana!
Ummetim dedi sana, O Mustafa,
Ver salevat sen de ona, bul safa.
Essalatu vesselamu aleyke ya Resulallah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel-evveline vel-Âhirin
Miraca gitmesi...
Dinle miracını o şahın ayan,
Âşıksan aşk ateşine durma yan!
Pazartesi gecesi gercek haber,
Leyle-i kadirdi o gece meğer.
O mubarek bahtı, o kadri yuce,
Ummuhanin evine vardı gece.
Orda iken nagehan o yuzu ak,
Cebrail Cennete git dedi Hak.
Bir sırmalı tac ve bir hulle kemer,
Hem dahi al bir burak-ı muteber.
Habibime ilet de, ona binsin!
Arşımı seyreylesin, beni gorsun!
Cebrail cennete olunca revan,
Gordu ki, kırk Burak otluyor o an.
İclerinden bir Burak ağlar katı,
Yiyip, icmez, kalmamış hic takati.
Gozlerinden yaşlar eylemiş revan,
Ciğerini dertle etmiş perişan.
Dedi Cebrail, nicin ağlıyorsun?
Huzunle ciğerini dağlıyorsun?
Arkadaşların yiyip icip gezer,
Sen inliyorsun, canını ne uzer?
Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin,
Aşktır bana yemek ve icmek hemin,
Nagehan bir ses işitti kulağım,
O zamandan bilemem sağı solum.
Nedense yuksek sesle bağırdılar,
Ya Muhammed diyerek cağırdılar.
O andan beri bilemem, n’olmuşam,
O adın ismine Âşık olmuşam.
Yureğim icinde eridi yağım,
Âşık oldu gormeden bu kulağım.
Cenneti başıma bu aşk, dar eder,
Gece gunduz işlerimi zÂr eder.
Gerci cennet icinde duruyorum,
Hep cehennem azabı goruyorum.
Hazret-i Cebrail der ki, ey Burak,
Ağlama hep, verdi muradını Hak.
Bir kimsede, aşkın nişanı olur,
Akıbet maşuk, er gec onu gorur.
Gel beri maşukuna gotureyim,
Yarana merhem vurup bitireyim.
Aldı Cebrail Burak’ı o zaman,
Resulullaha ulaştırdı o an.
Hak selam etti sana ey Mustafa,
Ki mubarek hatırın bulsun safa.
Buyurdu gelsin misafirim olsun,
Arşımı seyreylesin, beni gorsun!
Bu gece zahir olur esrar-ı Hak,
Gosterecektir sana didar-ı Hak.
Zemzemle doldu butun Âlem o an,
Arşa varır dediler Fahr-i Cihan.
Hem sekiz cennet kapısı actılar,
Âlemin ustune rahmet sactılar.
Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa!
Şu anda bekliyor eshab-ı safa!
Sana cennetten getirdim bir Burak,
Davet-i Rahmandır edesin idrak.
Cekti o anda Burak’ı Cebrail,
Onune duştu ona oldu delil.
Goz acıp kapamadan Kudus’e vardı,
Etrafını butun nebiler sardı.
Enbiya ervahı karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.
Gecerek mihraba O hayr-ul-enam,
Enbiya ervahına oldu imam.
Gece durmadı yola oldu revan,
Butun goklerden gecip etti seyran.
Her birinde turlu hikmetler gordu,
Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi.
Cebrail’in durağıdır o makam,
Yerle gok ta ki tutalıdan nizam.
Gelip Cebrail makamında durdu
Rahmeten lil-Âlemin ona sordu:
Bilemem, bu yolları ben nideyim,
Burada garibim, nere gideyim?
Cebrail dedi, sen ki Habibsin,
Sanma bu yerlerde oyle garipsin,
Burada bitti benim seyrangÂhım,
İlerisinden dahi yok ÂgÂhım.
Eğer gecsem zerre kadar ileri,
Yanarım hemen ey Hakkın serveri.
Dedi Cebrail’e o şah-ı cihan:
O halde sen yerinde kal bir zaman.
Soyleşirken Cebrail ile kelam,
Geldi Refref onune, verdi selam.
Aldı o şah-ı cihanı o zaman,
Sidre’ye giderek getirdi heman.
Gordu gok ehli ibadette hepsi,
Her biri bir turlu taatte hepsi.
Hep gok ehli cumle karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.
Merhaba ya Muhammed dediler,
Ey şefaat kÂn-ı Ahmed dediler.
Her biri kutladı miracını,
Dediler giydin saadet tacını.
Yuru artık meydan senin bu gece,
Sultan ile sohbet senin bu gece.
Hepsi ile goruşup gecti ote,
Varıp erişti O ulu hazrete.
Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz
Konuştu Mustafa ile şuphesiz.
Dedi ki mahbub-u matlubun benim,
Sevdiğin can ile mabudun benim.
Gece gunduz durmayıp istiyordun,
Bir kez gorsem cemalini diyordun.
Gel Habibim sana Âşık oldum ben,
Cumle halkı sana kole kıldım ben.
Ne muradın var ise kılam reva,
Eyleyem bir derde bin turlu deva.
Mustafa dedi ya Rabbel-Âlemin.
Ey affı ve hediyesi cok kerim,
O zayıf ummetimin hali ne ola,
Hazretine nice onlar yol bula?
Ya İlahi hazretinden hacetim,
Şu dur ki, ola en makbul ummetim.
Hak tealadan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atÂ.
Ummetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib.
Ey Habibim nedir, o ki diledin,
Bir avuc toprağa minnet eyledin.
Zatıma ayna edindim zatını,
Beraber yazdım adımla adını.
Ya Habibim anlıyorum ben seni,
Gormeğe hic doyamazsın sen beni.
Tez varıp davet et kullarımı,
Ta gelip de goreler didarımı.
Goz acıp kapamadan Fahri cihan,
Ummuhanın evine geldi heman.
Her ne gelmişse Mirac’da başına,
Cumlesin haber verdi eshabına.
Dediler ey kıble-i İslam-ı din,
Kutlu olsun sana Mirac-ı guzin.
Hepimiz kullarız, sen ise şahsın,
Gonlumuzde daim parlayan mahsın.
Bize, ummet olmak devleti yeter,
Musluman olmanın izzeti yeter.
Mevlid-i Şerif
Allah adın zikredelim evvela,
Vacib oldu cumle işte her kula.
Kim ki, Allah adını once ana,
Her işi kolay eder Allah ona.
Allah adı olsa her işin onu,
Asla ebter olmaz o işin sonu.
Bir kez Allah dese aşkla lisanın,
Kalmayıp dokulur butun gunahın.
Zikri tekrar eyle mutemadiyen!
Her murada erişir Allah diyen.
Haramı bırakıp, helal yemeli,
Şukredip her zaman Allah demeli.
Kerimdir, rahimdir, O ilÂhımız,
Bize rahmet kıla yuce şahımız!
Varlığına, birliğine şek yoktur,
Ne yazık, uc tanrı diyen pek coktur.
Varlığına edilse de cok hayret,
Cumle Âlem yokken O vardı elbet.
O varken yok idi, insan, cin, melek,
Arş, dunya, guneş, gezegen ve felek.
Bunların hepsini, O var eyledi,
Birliğine hepsi ikrar eyledi.
Kudretini gostererek O Celil,
Birliğine kıldı bunları delil.
Ol dedi bir kere var oldu cihan,
Olma derse, mahvolur hemen o an.
Resulullah’tır bu varlığa sebep,
Onun rızasını, aşkla et talep!
Resulullah'ın (aleyhissalatu vesselÂm) Nuru
Hak teÂl yaratınca Âdem’i,
Âdem’le susledi butun Âlemi.
Mustafa nurunu alnına koydu,
Habibimin nuru, bil bu nur dedi.
Kıldı o nur, onun alnında karar,
Kaldı onun ile nice zamanlar.
Daha sonra Havva alnına gecti,
Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti.
Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem,
Soz uzayıp gider, hepsini dersem.
Doğunca O rahmeten lil-alemin,
Vardı nur onda karar etti hemin.
Âmine hatundur onun annesi,
O sedeften doğdu O durdanesi.
Rebiulevvel ayının nicesi,
On ikinci pazartesi gecesi.
O gece ki doğdu, O hayr-ul beşer,
Annesi onda neler gordu neler.
Dedi gordum, O Habib’in annesi,
Bir acep nur ki, guneş pervanesi.
Fırlayıp evimden cıktı nagehan,
Goklere dek nur ile doldu cihan.
Gokler acıldı, yok oldu karanlık,
Uc melek gordum, elinde uc ışık.
Biri doğu biri batıda onun,
Biri damında, dikildi KÂbe’nin.
İndiler goklerden melekler saf saf,
KÂbe gibi kılındı evim tavaf.
Yarılıp cıktı duvardan nagehan,
Geldi uc huri bana oldu ayan.
Bu hususta derler o uc dilberin,
Asiye’ydi biri o mehpeykerin.
Biri Meryem hatun idi aşikÂr,
Birisi hem hurilerden bir nigÂr.
Cevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa’yı birbirine muştular.
Dediler oğlun gibi hicbir oğul,
Yaratılalı cihan, gelmiş değil.
Bu senin oğlun gibi kadri cemil,
Bir anaya vermemiştir O Celil.
Ulu devlet buldun, ey Âmine sen,
Doğacaktır senden O hulk-i hasen
Bu gelen ilm-i ledun sultanıdır,
Bu gelen tevhid-i irfan kÂnıdır.
Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,
Varlığı cumle Âleme rahmettir.
Âmine eder vakit oldu tamam,
Ki vucuda gele O hayr-ul enam.
Susadım gayet hararetten katı,
Sundular bir cam dolusu şerbeti.
Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gonderdi dediler.
Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi.
İctim onu oldu, cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark.
Geldi bir ak kuş kanadıyla revan,
Arkamı sıvadı kuvvetle heman.
Doğdu o saatte O sultan-ı din,
Nura gark oldu, semavat u zemin.
Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!
Essalatu vesselamu aleyke ya Resulallah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel-evveline vel-Âhirin.
Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip Âlem yeniden buldu can.
KÂinattaki her şey edip seda,
Cağrışarak dediler ki, merhaba!
Merhaba, ey Âl-i sultan merhaba!
Merhaba, ey kÂn-i irfan merhaba!
Merhaba, ey sırr-ı furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!
Merhaba, ey rahmeten lil-Âlemin!
Merhaba, sensin şefial muznibin!
Butun dertlilerin dermanı sensin,
Cumle Âlemlerin sultanı sensin.
Cunku nurun ruşen etti Âlemi,
Gul cemalin gulşen etti Âlemi.
Âmine hatun artmış idi hayreti,
Bir zaman aklı gidip geldi geri.
Gordu gitmiş huriler hic kimse yok,
Gormedi oğlunu yalvarırdı cok.
Bir an şoyle duşunceye dalmıştı,
Huriler onu goturdu sanmıştı.
Dort tarafa bakıp edince nazar,
Gordu ki bir koşede hayrul-beşer.
O ulu, KÂbe’ye karşı duruyor,
Yuzun yere koymuş secde ediyor.
Secdede diliyle tahmid ediyor,
Kaldırmış parmağın tevhid ediyor.
Dudaklar kıpırdardı, soylerdi kelÂm
Anlayamazdım, ne derdi o humam
Kulağım ağzına verdim, dinledim,
Soylediği sozu o an anladım.
Derdi ki, ya Rab yuzum tuttum sana,
Ya İlahi ummetimi ver bana!
Ummetim dedi sana, O Mustafa,
Ver salevat sen de ona, bul safa.
Essalatu vesselamu aleyke ya Resulallah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Essalatu vesselamu aleyke ya Seyyidel-evveline vel-Âhirin
Miraca gitmesi...
Dinle miracını o şahın ayan,
Âşıksan aşk ateşine durma yan!
Pazartesi gecesi gercek haber,
Leyle-i kadirdi o gece meğer.
O mubarek bahtı, o kadri yuce,
Ummuhanin evine vardı gece.
Orda iken nagehan o yuzu ak,
Cebrail Cennete git dedi Hak.
Bir sırmalı tac ve bir hulle kemer,
Hem dahi al bir burak-ı muteber.
Habibime ilet de, ona binsin!
Arşımı seyreylesin, beni gorsun!
Cebrail cennete olunca revan,
Gordu ki, kırk Burak otluyor o an.
İclerinden bir Burak ağlar katı,
Yiyip, icmez, kalmamış hic takati.
Gozlerinden yaşlar eylemiş revan,
Ciğerini dertle etmiş perişan.
Dedi Cebrail, nicin ağlıyorsun?
Huzunle ciğerini dağlıyorsun?
Arkadaşların yiyip icip gezer,
Sen inliyorsun, canını ne uzer?
Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin,
Aşktır bana yemek ve icmek hemin,
Nagehan bir ses işitti kulağım,
O zamandan bilemem sağı solum.
Nedense yuksek sesle bağırdılar,
Ya Muhammed diyerek cağırdılar.
O andan beri bilemem, n’olmuşam,
O adın ismine Âşık olmuşam.
Yureğim icinde eridi yağım,
Âşık oldu gormeden bu kulağım.
Cenneti başıma bu aşk, dar eder,
Gece gunduz işlerimi zÂr eder.
Gerci cennet icinde duruyorum,
Hep cehennem azabı goruyorum.
Hazret-i Cebrail der ki, ey Burak,
Ağlama hep, verdi muradını Hak.
Bir kimsede, aşkın nişanı olur,
Akıbet maşuk, er gec onu gorur.
Gel beri maşukuna gotureyim,
Yarana merhem vurup bitireyim.
Aldı Cebrail Burak’ı o zaman,
Resulullaha ulaştırdı o an.
Hak selam etti sana ey Mustafa,
Ki mubarek hatırın bulsun safa.
Buyurdu gelsin misafirim olsun,
Arşımı seyreylesin, beni gorsun!
Bu gece zahir olur esrar-ı Hak,
Gosterecektir sana didar-ı Hak.
Zemzemle doldu butun Âlem o an,
Arşa varır dediler Fahr-i Cihan.
Hem sekiz cennet kapısı actılar,
Âlemin ustune rahmet sactılar.
Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa!
Şu anda bekliyor eshab-ı safa!
Sana cennetten getirdim bir Burak,
Davet-i Rahmandır edesin idrak.
Cekti o anda Burak’ı Cebrail,
Onune duştu ona oldu delil.
Goz acıp kapamadan Kudus’e vardı,
Etrafını butun nebiler sardı.
Enbiya ervahı karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.
Gecerek mihraba O hayr-ul-enam,
Enbiya ervahına oldu imam.
Gece durmadı yola oldu revan,
Butun goklerden gecip etti seyran.
Her birinde turlu hikmetler gordu,
Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi.
Cebrail’in durağıdır o makam,
Yerle gok ta ki tutalıdan nizam.
Gelip Cebrail makamında durdu
Rahmeten lil-Âlemin ona sordu:
Bilemem, bu yolları ben nideyim,
Burada garibim, nere gideyim?
Cebrail dedi, sen ki Habibsin,
Sanma bu yerlerde oyle garipsin,
Burada bitti benim seyrangÂhım,
İlerisinden dahi yok ÂgÂhım.
Eğer gecsem zerre kadar ileri,
Yanarım hemen ey Hakkın serveri.
Dedi Cebrail’e o şah-ı cihan:
O halde sen yerinde kal bir zaman.
Soyleşirken Cebrail ile kelam,
Geldi Refref onune, verdi selam.
Aldı o şah-ı cihanı o zaman,
Sidre’ye giderek getirdi heman.
Gordu gok ehli ibadette hepsi,
Her biri bir turlu taatte hepsi.
Hep gok ehli cumle karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.
Merhaba ya Muhammed dediler,
Ey şefaat kÂn-ı Ahmed dediler.
Her biri kutladı miracını,
Dediler giydin saadet tacını.
Yuru artık meydan senin bu gece,
Sultan ile sohbet senin bu gece.
Hepsi ile goruşup gecti ote,
Varıp erişti O ulu hazrete.
Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz
Konuştu Mustafa ile şuphesiz.
Dedi ki mahbub-u matlubun benim,
Sevdiğin can ile mabudun benim.
Gece gunduz durmayıp istiyordun,
Bir kez gorsem cemalini diyordun.
Gel Habibim sana Âşık oldum ben,
Cumle halkı sana kole kıldım ben.
Ne muradın var ise kılam reva,
Eyleyem bir derde bin turlu deva.
Mustafa dedi ya Rabbel-Âlemin.
Ey affı ve hediyesi cok kerim,
O zayıf ummetimin hali ne ola,
Hazretine nice onlar yol bula?
Ya İlahi hazretinden hacetim,
Şu dur ki, ola en makbul ummetim.
Hak tealadan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atÂ.
Ummetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib.
Ey Habibim nedir, o ki diledin,
Bir avuc toprağa minnet eyledin.
Zatıma ayna edindim zatını,
Beraber yazdım adımla adını.
Ya Habibim anlıyorum ben seni,
Gormeğe hic doyamazsın sen beni.
Tez varıp davet et kullarımı,
Ta gelip de goreler didarımı.
Goz acıp kapamadan Fahri cihan,
Ummuhanın evine geldi heman.
Her ne gelmişse Mirac’da başına,
Cumlesin haber verdi eshabına.
Dediler ey kıble-i İslam-ı din,
Kutlu olsun sana Mirac-ı guzin.
Hepimiz kullarız, sen ise şahsın,
Gonlumuzde daim parlayan mahsın.
Bize, ummet olmak devleti yeter,
Musluman olmanın izzeti yeter.
Mevlid-i Şerif
Allah adın zikredelim evvela,
Vacib oldu cumle işte her kula.
Kim ki, Allah adını once ana,
Her işi kolay eder Allah ona.
Allah adı olsa her işin onu,
Asla ebter olmaz o işin sonu.
Bir kez Allah dese aşkla lisanın,
Kalmayıp dokulur butun gunahın.
Zikri tekrar eyle mutemadiyen!
Her murada erişir Allah diyen.
Haramı bırakıp, helal yemeli,
Şukredip her zaman Allah demeli.
Kerimdir, rahimdir, O ilÂhımız,
Bize rahmet kıla yuce şahımız!
Varlığına, birliğine şek yoktur,
Ne yazık, uc tanrı diyen pek coktur.
Varlığına edilse de cok hayret,
Cumle Âlem yokken O vardı elbet.
O varken yok idi, insan, cin, melek,
Arş, dunya, guneş, gezegen ve felek.
Bunların hepsini, O var eyledi,
Birliğine hepsi ikrar eyledi.
Kudretini gostererek O Celil,
Birliğine kıldı bunları delil.
Ol dedi bir kere var oldu cihan,
Olma derse, mahvolur hemen o an.
Resulullah’tır bu varlığa sebep,
Onun rızasını, aşkla et talep!
Resulullah'ın (aleyhissalatu vesselÂm) Nuru
Hak teÂl yaratınca Âdem’i,
Âdem’le susledi butun Âlemi.
Mustafa nurunu alnına koydu,
Habibimin nuru, bil bu nur dedi.
Kıldı o nur, onun alnında karar,
Kaldı onun ile nice zamanlar.
Daha sonra Havva alnına gecti,
Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti.
Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem,
Soz uzayıp gider, hepsini dersem.
Doğunca O rahmeten lil-alemin,
Vardı nur onda karar etti hemin.
__________________