Bu yazımızda ne haldeyiz bir kendimize bakacağız arkadaşlar. Cunku insanın bazen kendisini bir tekrardan dinlemesi gerekiyor, bir vaziyet kontrolu yapması lazım, nereye geldik, ne haldeyiz bir bakmalıyız. Oncelikle şunu belirteyim bu yazı daha once yazmış olduğum yazılar icinde en uzunu olacak. Okumaktan sıkılanların şimdiden haklarını helal etmelerini istiyorum. Ya da sıkılırım ben boyle uzun yazılardan diyorlarsa hic okumasınlar daha iyi cunku nefsin cok hoşuna gitmeyen daha doğrusu zorumuza gidecek bazı doğrular var bizler icin.
Evet arkadaşlar zaman yolculuğu sona doğru yaklaşıyor. Oturup bir bakmalıyız, biz şu anda zararda mıyız, kÂrda mıyız, yoksa ne zararda ne de kar durumunda mıyız? Her birimizin, bu okuyacağımız yazı ile kendisini bir muhasebeden gecirmesi gerekiyor. Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri’nin farklı yerlerde bu konu uzerinde durduğu cumleleri var. Biz de o cumleler uzerinden gideceğiz inşallah.
Bu yazacağım ilk cumle her daim kendi kendimize hatırlatmamız gereken bir hakikat. Nedir o hakikat:
‘’Ey nefsim! Deme zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dunyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.’’
Derd-i maişet gecim derdi, gecim sıkıntısı demek. Cumle cok acık ve net arkadaşlar. Şimdi bakıyorsunuz sosyal hayatta genellikle ne soyleniyor cevremizdeki insanlar tarafından? Aynen bu cumleler soyleniyor. Zaman eski zaman değil, dunyaya kac kere geleceğiz, onlar genctir yaparlar ya da en kotusunu soyleyeyim ‘’Ya abi bize daha cok sıra var, o kadar yaşlı insan var daha onlar bile olmemiş sen duşunme dert etme bunları, hayatın tadına bak. ‘’
Ne kadar hafife almış değil mi? ‘’Bize sıra mı gelir abi cehennemde, sen şu dışarıdakilere bak. Daha onlar yanacak, bizim durumumuz onlardan kat kat daha iyi. Ben onlardan daha dindarım vs.’’
Yani insanın cevresindeki insanlara surekli olarak bu tarzda bir empoze var. Ve bizde bu sozlerin buyusune kapılıyor ve diyoruz ki: ‘’Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dunyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.
Ne namazı, ne Kuran’ı, onlar yaşlanınca yapılacak şeyler.Yaşımız daha genc. Şimdi gezelim eğlenelim, Peygamberimiz bu asırda yaşasaydı bizlerde yapardık onlar gibi vb…’’
Baktığımız zaman kacımız gecim derdine duşmemişizdir. Ya da kacımızın ileri de fazla para kazanmak gibi bir derdi yoktur. Durust olarak soyluyorum, kendi nefsimde bundan hissedardır, sarhoş bir haldeyiz. Sabah kalk, işe git, mesai saatleri, inanılmaz bir yoğunluk, her şey unutulmuş ve hayatımız inanılmaz bir suratle devam ediyor. Kendimize bir soralım. Kac yaşına geldik ve ne var elimizde? Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vessellem) huzuruna cıkabilecek bir durumda mıyız? ‘’Ya Resullullah senin bana getirmiş olduğun bu dini ben hayatıma gecirdim, her şeye dikkat etmeye calıştım.’’ diyebilecek durumda mıyız?
Ya da Rabbimizin huzuruna cıkıp ‘’ Ya rabbim ben oyle bir kul oldum ki, senin benden razı olduğunu duşunuyorum.’’ diyebileceğimiz bir pozisyona geldik mi? Ben kendi adıma cevap veriyorum. Ben olamadım. Hala bir suru eksikliklerim ve kusurlarım var. Allah Teala affetsin.
Peki nicin ‘’Zaman değişmiş, asır başkalaşmış deme!’’ diyor Said Nursi Hazretleri? Cunku olum değişmiyor. Olum her asırda var, her daim var. Var mı bunun bir otesine gecebiliyor muyuz? Hepiniz biliyorsunuz. Ben sadece sizin de cok iyi bildiğiniz ve defalarca şahit olduğunuz bir olayı tekrar ediyorum. Olum değişmiyor, hep var ve olmaya da devam edecek. Ama dikkat edelim, bildiğimizin farkında değilsek tehlike sinyalleri en son sesi ile calıyor demektir. Bilmek ve farkında olmakta cok onemli değil bu noktada onu hayatımıza gecirebilmek onemlidir. Suratle hayatımız elimizden akıp gidiyor bircoklarımız 30 yaşını, 40 yaşını gecmiş durumda, belki bugun veya birkac gun icinde bitecek bir hayatın icinde yaşıyoruz, bu kadar suratli bir şekilde cenazeler oluyor, defnediliyor, biz sanki hic bu dunya hayatından ayrılmayacakmış gibi, dunyanın gecim derdi ile sarhoş olmuşuz ve işin kotu tarafı da tum bu olanları sinema filmi izler gibi izliyoruz. Yazık bize, hem de cok yazık! Sanki sadece bu dunya hayatı icin yaratılmış gibiyiz. Sonrası hic umurumuzda değil sanki.
Ali Tuncay diye bir abimizin sozu vardı, youtube’da da izleyebilirsiniz konferansını. Cok dikkatimi ceken bir cumlesi vardı o konferansta. Kafanda 5000 planla seni gomerler de haberin bile olmaz demişti. Mezarda o planların artık bir onemi kalmayacak ne yazık ki! Bir anda butun sevdiklerimizden ayrılacağız. Burada başbakan olsak para etmez. Hicbir onemi yok. Yok, cok kuvvetli imişsiniz, yok koyunuzun ağasıymışsınız, yok cok paranız varmış, yok sizi herkes tanırmış. Emin olun zerre kadar kıymeti yok. Herkesin eşitlendiği bir yere gideceğiz ve ne olacağımız da mechul.
Bunlara tedbir olarak ne duşunmeliyiz kardeşlerim? İnsanın acizliği ve muhtaclığı hicbir asırda değişmiyor aksine daha da artıyor. Nasıl oluyor bu? İnsanlar yaşlandıkca ihtiyacları ve hastalığa yakalanma oranları artmıyor mu? Şimdi 50-60 yaşındaki amcalarımız daha iyi bilirler nerede gencliğin sıhhati? Hadi normal şartlarda insanın ortalama omru 63’tur deniliyor. 50 yaşına gelmiş bir insanın en iyi senaryo ile duşunursek 13 yılı kalmış arkadaşlar. Hadi birkac sene daha fazla yaşasın. 60 ve ustu bir yaşa sahipsen her an olumu bekle demektir. Şaka değil bu. Her an nefesimiz kesilebilir ama hala ısrarla biraz daha para kazanayım diye hırsla ortalığa saldırıyoruz. Ve en acı tablo şudur ki insanların ahiret yolculuğu bu asırda da değişmiyor ve ustelik daha da hızlanıyor. Kendinize bir sorun. 20 yaşındaki kardeşlerim de sorsun. Ne kadar cabuk gecti değil mi? Sanki hic yaşamamış gibi. Aksini soyleyen arkadaşlarım kusuruma bakmasınlar. Olumler arttı, yaşama omru kısaldı.
Bakın Bediuzzaman Hazretlerine talebeleri diyorlar ki o donemde bir 2. Dunya savaşı var ve merak ediyorlar:
‘’ Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki: "Kure-i arzı herc u merce getiren ve İslÂm mukadderatıyla alÂkadar olan bu dehşetli harb-i umumîden elli gundur (şimdi yedi seneden gecti aynı hÂl) (*) hic sormuyorsun ve merak etmiyorsun. HÂlbuki bir kısım mutedeyyin ve Âlim insanlar, cemaÂti ve cÂmii bırakıp radyo dinlemeğe koşuyorlar. Acaba bundan daha buyuk bir hÂdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?" dediler.
Yahu arkadaşlar bir dunya savaşı oluyor ama Bediuzzaman Hazretleri 7 yıl hicbir savaş malumatı sormuyor.
‘’Kim kazanmış, kimin askerleri esir alınmış, kim nereyi işgal etmiş.’’ Hicbir malumat sormuyor. Şimdi olsa bizler ne deriz: ‘’ Oyle şey mi olur kardeşim haberleri takip etmek lazım, sosyal hayatla ilgilenmek gerek.’’ Ama hemen peşin hukum vermeyelim. Bakalım sonu nasıl bitecek?
O donemlerde eskiler daha iyi bilirler akşam namazı vaktine mi ne gelirmiş haberlerin yayınlandığı zaman. Tabi bu şekilde geldiği icin, namaz filan haberleri dinleyeceğiz diye ya kazaya kalıyor ya da cemaatin terkine sebep oluyor. Ya tek başlarına evlerinde kılıyorlar ya da sonraya kazaya bırakıyorlar. Şimdi ne kadar basit bir konu gibi değil mi?
‘’Abi ben namazı kazaya bıraktım sonra kılacağım.’’ Ben duyuyorum cevremdeki insanlardan. Hatta bir ornek vereyim, kapı komşum hafız bir abimiz var. Pazar gunleri evinde 2-3 arkadaşı ile playstation oynuyor. Ve o arkadaşlarından birinden duyduğuma gore o gunun namazlarını yatsı namazından sonra kazaya bırakıyor ve toplu kılıyormuş. Ve bu abimiz hafız. Ne kadar acı!
Ne kadar rahat değil mi insanlar? Acaba tam manası ile Allah Teala’dan korkuyor mudur? Aslında cok tebrik edilecek bir adam, cunku risk alıyor. Neden mi? Kainatın Sultanına karşı ‘’ Ne senin sozun ya, benim işim onemli, patronun işi onemli, yoksa maaşımdam keser, o 1500 TL’yi almam lazım. Senin cennetin ne işe yarar ki, senin cehennemin beni korkutmaz. Aman patron gorurse beni işten atar, bu daha kotu bir olay, daha dehşetli bir olay.’’ İşte bu kadar cesur. Ya da bir oğrencinin mazeretlerini dinleyelim: ‘’ Ama olur mu namazla vakit kaybedemem, sınava az kaldı, ders calışmam lazım. Yoksa universiteye giremem.’’
Evet, maalesef boyle. Birazcık sert olabilir. Ama ne yapalım hakikat bu. Peki, yukarıda ki soruya Bediuzzaman Said Nursi nasıl cevap vermiş bir bakalım.
‘’ Omur sermÂyesi pek azdır. Luzumlu işler pek coktur. ‘’
Evet, işte tum konunun ozeti bu cumle. Omrumuz az, yapmamız gerekenler cok.
‘’ Evet bu cihan harbinden daha buyuk bir hÂdise ve bu zemin yuzundeki dunyanın hakimi kim olacak dÂvasından daha onemli bir dÂva, herkesin ve bilhassa Muslumanların başına acılmıştır.’’
Yani once kendi başındaki belayı, kendi başındaki musibeti, kendi başındaki sorumluluğunu bileceksin. Once kendi imanını kurtarma davana sahip cıkacak koşturacaksın sonra dunya işleri 2. planda olmalı. Dunya işlerini one koyup Ahreti boşlamamalıyız. Peki, bu dava ne kadar onemli bir dava bir de ona bakalım:
‘’ …….oyle bir dÂva acılmış ki başımıza; her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti de olsa ve aklı da varsa, o davayı kazanmak icin hic tereddutsuz o servetini bu davayı kazanmak icin sarfedecektir.’’
Peki ama o dava nedir diye sorarsanız işte o dava gelmiş gecmiş butun peygamberlerin, butun evliyaların hepsinin aynı meseleye imza bastıkları davadır ki o dava herkesin, istisnasız herkesin, hatta bu yazıyı okuyan herkes de dahil ya cennete ya da cehenneme gideceğiz. ‘’Herkesin îman karşılığında bu dunya kadar bağlar ve koşkler ile suslu ve daimî bir tarla ve mulkunu kazanmak veya kaybetmek davası başına acılmış.’’
Evet şimdi soruyorum. Nedir sizin derdiniz kardeşim? Bir evim olsun, bir arabam olsun. Bunu Turkceleştirirsek davası yani amacı denir? Mesela bizim bir arkadaşımız vardı amacı universite okumaktı. Onu kendine hedef yapmış. Babası onun icin ne yapıyor? Bir okula gidiyor senelik 20.000 TL veriyor. O okulu kazanabilmesi icin kurslara, dershanelere gonderiyor. Cok ciddi paralar harcıyor. Ama o paraları kazanmak icin bircok yalana, faize bulaşıyor. Cocuğu universiteyi kazanıyor ama dava bitmiyor. Neden? Cunku dunya işleri bunlar, asla sonu gelmez. Her zaman yeni bir iş cıkar.
Sonra o cocuğu, o okumuş olduğu okulda ilerliyor, ilerliyor, ilerliyor ve bir tane tuğladan ev satın alıyor. Bildiğiniz kırmızı tuğladan yapılmış ve uzeri sıvanıp boyanmış bir ev. Yani butun hedef bu. İşin kotu tarafı da şu ki sırf ailesi bu dava icin neredeyse her şeyden vazgecmiş ve gozleri hicbir şey gormuyor. Ciddi bir seferberlik icindeler. Ama aynı baba oğluna maalesef ki şu kainata nicin geldiğini anlatmıyor. Annesi ise dizilerden başını kaldırmıyor. Namaz kılmasının nicin gerekli olduğunu anlatmıyor. Yanacak o anne babalar cehennemde. Cok net olarak ayet ve hadislerde ifade edilir.
Evet, arkadaşlar imanımız varsa ve Allah Teala bizden razı ise bağlar, koşkler, bahceler verecek Yuce Yaratan bize. Evet, bunlar sadece belli bir sure yaşadığımız şu dunya hayatında O’na iman ve itaatimiz karşılığında alacaklarımız. Ama buraya cok dikkat edin, eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Şimdi burada bir ornek veriyor Said Nursi hazretleri bunu hatırladıkca kanım donuyor ve urperiyorum. Hep bir korku salınıyor icime, sizlerde her daim bu orneği hatırlayın, aklınızdan cıkarmayın. Umulur ki cok faydasını gorursunuz.
‘’ Hatt bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk olumden yalnız birkac tanesi kazandığını sekeratta muşahede etmiş; otekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dÂvanın yerini, butun dunya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi!’’
Bu cumleyi sadeleştireyim arkadaşlar. Cenabı Hakkın bazı kullarına, bazı evliyalara vermiş olduğu bir ozellik vardır. Onlara ‘’ehli keşf el kubur’’ denir. Yani kabirdekilerin hallerini gorebilme yetkisi ile donatılmış bazı zatlar. O kişi kabirdeki o zatın, meleklerin suallerine doğru cevap verip veremediğini, imanla gidip gidemediğini Allah Teala’nın izni ile gorebiliyor. Yukarıda ki 40 olum nerede gercekleşmiş biliyor musunuz? Kastamonu’da bir koyde. Cok şaşıracaksınız ama koydeki bu kırk kişinin kırkı da namaz kılıyorlar.
Orada da bir ehl-i keşf el kubur varmış. Kim diye merak ediyorsanız o Bediuzzaman Said Nursi Hazretlerinin ta kendisidir. Kendisi olduğuna dair hic şupheniz olmasın sadece ismini zikretmeyi istemiyor. İşte bu kırk olumden yalnız birkac tanesi imanla kabre gocmuşler. Peki, imansız olunce ne oluyor biliyor musunuz? Hani meselenin ciddiyeti pek anlaşılmamıştır diye soyleyeyim. İmansız kabre girersek hic cıkmamak uzere ebediyen cehennemde sevdiklerimizden ayrı, her anı diğer bir anından cok daha dehşetli hic olmeden sonsuza kadar bir azapla karşı karşıya kalacak.
Hic urkutmuyor mu? Şoyle bir duşunun sadece. Katlanılabilinir mi? Bazen bize birileri acıyan gozlerle bakıyor ve şoyle ifadelerle karşılaşıyoruz. ‘’Ya siz habire kitap okuyorsunuz, sohbetler filan yapıyorsunuz, 5 vakit namazı tamam kılıyorsunuz iyi guzel ama her vakit camiye gidiyorsunuz, kendinize eziyet ediyorsunuz. Dini zorlaştırıyorsunuz. Sosyal hayatta onemli, insan kendine de vakit ayırmalı, kız arkadaşı veya erkek arkadaşı da olmalı, dışarılara da cıkmalı, gezmeli, gormeli. Tamam, namazını da kıl ama hayatı da ot gibi yaşama. Nedir yani bu? Hangi asırda yaşıyorsun?’’ diye soyluyorlar. Tek bir cevabım var arkadaşlar.
Korkuyorum! Hem de ciddi bir korku bu. Bazen kendimi Yuce Yaratan’ın huzuruna cıkmış duşunuyorum ve nasıl hesap veririm onu duşunuyorum. Haşa! Hesap vermek hicbir şekilde haddimize değil ama ne yapacağız bir duşunun. Aklınıza işlediğiniz bir gunahı getirin veya kılmadığınız namazları duşunun ve birinin size hesap sorduğunu duşunun. Ne yaparız? Nasıl cevap veririz? Bir de imansız olmuşsek vay bizim halimize. Kim kurtaracak bizi? Kız arkadaşlarımız mı, gezdiğimiz tozduğumuz yerlerde muspet olmayarak cekildiğimiz fotoğraflarımız mı? Bir daha duşunun kardeşlerim.
Evet arkadaşlar, hafife almayalım bu konuyu, kabir, cehennem, sırat… Bunlar inkÂr edilemez. İstisnasız oleceğiz ve imanımızı kurtarmak ve kuvvetlendirmek zorundayız. Peygamber Efendimiz cok sahih bir hadiste soyluyor:
‘’Hic kimse ameli ile kurtulamayacak.’’
Sahabe soruyor: ‘’ Sen de mi Ya Resulullah!’’
Efendimiz cevap veriyor: ‘’ Evet, ben de!’’
Ancak kurtuluşun anahtarı imandır. Şu anda diyorsunuzdur belki ‘’Abi ben zaten iman ettim’’ diye. İşte Peygamberimiz yine uyarıyor, iman diyor, o sekerÂt anında yani olmeden cok kısa bir sure once, o şeytan tarafından alınacak, aklınız vesveseye duşurulecek, şupheler getirilecek, şayet imanımızı kuvvetlendirmişsek yani taklitten tahkike, yani neden ve nicinler ile sağlam bir itikada sahip isek mustesna. Eğer olamazsak o son ana kadar imanla yaşadığımızı zannedip bu Kastamonu’daki kırk kişi gibi imansız vefat edeceğiz ki Allah Teala bizleri muhafaza buyursun!
Şu orneği ilk duyduğum zaman beynimden vurulmuşa donmuştum. ‘’Acaba ben imansız mıyım?’’ diye kendime de sorduğum cok olmuştu. Bir abimizden dinledim. Aynen naklediyorum, artık gerisini siz duşunun, kendi muhas******* kendiniz yapın. Bir gun Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca’nın talebelerinden biri anlatıyor. Siz de biliyorsunuz şu anda kendisi hasta, Allah Teala şifa nasip etsin.
9-10 sene once tam suresini bilemiyorum Sultanbeyli tarafında bir cenazeye gidiyorlar. Ve tabi ki orada Mahmut Efendi Hazretleri cenaze bittikten sonra biraz daha bekliyorlar talebeleri ile. Hic şupheniz olmasın ki kendileri evliyaullahtır.
Ehli keşf el kuburdur. Cok buyuk bir alimdir. Allah ebeden razı olsun ondan. Ve cenaze bittikten sonra talebesi diyor ki, biraz uzuntuluydu, yuzu vs. bir anda değişti cok net anlaşılıyordu halet-i ruhiyesi uzgundu ve yanındaki talebelerinden birine ‘’Maalesef kaybetti.’’ dedi. Gercekten cok uzucu bir soz. Mahmut Efendi Hazretlerini tanıyanlar cok iyi bilirler ki yalan ve boş soz konuşmaz. Ve şunu da buyuk harflerle yazıyorum ki ‘’MAHMUT EFENDİ HAZRETLERİ GİBİ OLAN BUYUK ALİMLERİMİZ HERKESİN CENAZESİNE GİTMEZ.’’ Vefat edenin de onemli bir hoca olduğunu duşunuyorum kendi adıma. En doğrusunu Cenab-ı Hak bilir.
Sakın ama sakın amelimize guvenmeyelim. ‘’Ey Yuce Allah’ım amelimle senin huzuruna geldim.’’ dersek yanarız. Cok ibadet ettim, her namazımı kıldım, haramlardan uzak durdum. Sen ne dersen yaptım dersek tehlikedeyiz. Peki ama ne diyeceğiz? ‘’Amelim sıfır Rabbim sana imanla geldim ve rahmetine sığınıyorum, senin cok merhametli olduğunu oğrenmiştim, rahmetinin gazabını gectiğini duymuştum ve merhametini umit ediyorum Allah’ım.’’ İşte o imanı, şiddetli bir şekilde kuvvetlendirmemiz lazım. Evet, hepimiz Allah’a, peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına, ahiret gunune, kaza ve kadere inanıyoruz, ama bunu tahkik etmemiz gerekiyor, şupheleri ortadan kaldırmamız gerekiyor, bize sorulabilecek her soruya cevap verebilmek gerekiyor. Cunku şeytan cok akıllı ve bir şupheye duşurur de apışıp kalırız. Olmuyor mu bazen sizin de aklınıza inkar tohumları sokmaya calışmıyor mu?
‘’Bir vakit de İbrÂhim: Ya Rabbî, oluleri nasıl dirilteceğini bana gosterir misin? demişti. Allah: Ne o, yoksa buna inanmadın mı? dedi. İbrÂhim şoyle cevap verdi: Elbette inandım, lÂkin sırf kalbim tatmin olsun diye bunu istedim. Allah ona: Dort kuş tut, onları kendine alıştır. Sonra kesip her dağın başına onlardan birer parca koy. Sonra da onları cağır! Koşa koşa sana geleceklerdir. İyi bil ki Allah azizdir, hakîmdir (ustun kudret, tam hukum ve hikmet sahibidir).(Bakara 260)
Sadece bak ve şu kainat kitabını oku. İlk inen ayetdir: ‘’Oku!’’ Bazı saftirik arkadaşlarımız ‘’Biz iman ettik, imanında şuphe olan ya da inancı olmayan delil arar.’’ diyor. İnanmış bir insan inancını kuvvetlendirmek icin bu yazıları okumak zorunda, delil aramak zorunda, ispat aramak zorunda.
Peki ya biz? Ne yaparız arkadaşlar son nefeste, imanımızı kaybetsek ne yaparız? Soruyorum size ne yaparız? O zaman biz de omrumuzun her anında bu korkuyu icimizde hissetmeli ve Allah’a sığınmalıyız. Sahabe Efendilerimize cehennem dendiği zaman kacacak yer ararlarmış. Peki bizler onlardan daha mı fazla amele sahibiz ya da imanımız onlardan daha mı kuvvetli? Yoksa ‘’Benim kalbim temiz kardeşim, sen benim icimi nereden bileceksin?’’ mi diyorsunuz? Emin olun ayakları şişinceye kadar namaz kılan Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi vesellem) , Hz. Ebu Bekir, Hz. Omer, Hz. Osman ya da Hz. Ali’den (radıyallahu anhum ecmain) daha temiz değil hic birimizin ici. Ama onlar bu korkuyu hissetmişlerdi ve durmadan imanlarını guclendirmek icin cabalıyor bunu da amelleri ile destekliyordu. Biz neye guveniyoruz?
Demek ki sarhoşmuşuz arkadaşlar. İşle, okulla, gecim derdi ile sarhoşmuşuz. Bunlar da olmalı hayatımızda ama asla birinci planda olmamalı. Ve Said Nursi Hazretleri bu cumle ile son noktayı koyuyor:
‘’ Acaba bu kaybettiği davanın yerine, butun dunya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi!
İşte o dÂvÂyı kazandıracak olan hizmetleri ve yuzde doksanına o dÂvÂyı kaybettirmeyen hÂrika bir dÂv vekilini o işte calıştıran vazifeleri bırakıp ebedî dunyada kalacak gibi bize lazım olmayan işler ile iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz RisÂle-i Nur şakirdleri, her birimizin yuz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarfetmek lÂzımdır diye kanaatımız var.’’
Bediuzzaman ne kadar guzel ifade etmiş değil mi? Yahu sana ne be kardeşim başka yerdeki hadiselerden. Amerika tavukları kac tanedir, Saturn halkalarında ne var, Arjantin’in bilmem ne ovasında ne yetişir sana ne yahu, ne olacak yani, bunları bileceksin de ne kazanacaksın? Sanki Arjantinli biri bizim Konya Ovası’nda ne yetiştiğini biliyormuş gibi. Bunları oğrensek ne olur oğrenmesek ne olur? Allah Resul’unun bahsetmiş olduğu o diğer hayattan hic kimse bahsetmiyor, hic umurlarında bile değil. Kesin ve kesin gideceğiz şuphe yok ama kimse ne ile karşılaşacağına dair hicbir hazırlık yapmıyor, bilgi almıyor. Said Nursi Hazretleri bir yerde diyor, bazen ben de bu cumleyi hatırlarım yolda yuruduğum vakitlerde:
‘’ Ne olmuş bu insanlara, sağır olmuşlar, kor olmuşlar bu anlatılanlara niye kulak vermiyorlar? ‘’
Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi vesellem) bir kabir aleminden bahsediyor bilmem farkında mıyız ama hic dikkatimizi cekmiyor. İşte arkadaşlar, bu yolda calışan insanlar, bu yolda koşturan insanlar sizlerden hicbir maddi menfaat beklemiyorlar. İnsanlar koştura koştura birbiri ile yarışırcasına cehenneme koşuyorlar en azından engel olabilir miyiz duşuncesindeler. Ucretini Allahu Teala kat kat otelerde verecektir inşallah o kardeşlerimize.
Hic kime kusura bakmasın ama insanın, iman ettiği Rabbinin emirlerini dinlememesi, inandığı peygamberinin oğutlerini uygulamaması tam bir akılsızlıktır. Arkadaşlar sorun bakalım babanıza, sorun bakalım annenize ya da eşinize kadere iman, meleklere iman nedir diye. Buraları bir kontrol edelim. En acısı cocuklarınıza bir sorun bakalım aynı Allah’a mı inanıyorsunuz? Yoksa onların başka Allah’ları mı var He-man gibi, cizgi filmlerdeki tanrılar gibi.
İşte nicin bunca insan Risale-i Nur okuyoruz, nicin anlamasak da anlamaya calışmak icin Risale-i Nur derslerine, sohbetlerine gidiyoruz. Gidemesek bile acıp internetten izliyoruz. İmanımızı kuvvetlendirmek icin. Hatta bircoğunuzun bu yazıyı okumasının nedeni bile bu. Araştırıp bilmediklerimizi oğrenmek, şuphelerimizi yok etmek icin.
Bir silkelenelim, bir kendimize gelelim, neredeyiz biz, namazlarımız tam mı? Kucucuk bir dunya işi icin kazaya bırakabiliyor muyuz? Ne durumdayız? Her gun Kainatın Efendisi’ne salavatlar getirebiliyor muyuz? Peki ya Kur’an okuyabiliyor muyuz her gun? Gunahlarımıza tovbe, istiğfar yapıyor muyuz duzenli olarak? Ozet olarak bize dışarıdan bakan biri ‘’İşte takvalı bir Musluman.’’ diyebiliyor mu? Muslumanca yaşadığımızı dışarıdakiler hissedebiliyor mu? Yoksa dışarıdan gelenler bizim Musluman mı ecnebi mi olduğumuzu ayırt edemiyor mu?
Evet, nasıl bir hayat yaşıyoruz şoyle tekrardan bir muhasebe edelim. Uzuleceksek burada uzulelim arkadaşlar, burada zorumuza gitsin, burada ağırımıza gitsin bu sozler ama şu yazıyı okuyan kardeşlerim aileleri ile beraber kaybetmesin. Hep beraber kurtuluşa erelim. Niye durup dururken, henuz fırsatta varken cehenneme gidelim ki? Elbette burada yazdığımız coğu şey nefsin cok hoşuna giden şeyler değil. Ama mecburuz cunku bakın ne guzel soylemiş Bediuzzaman Hazretleri:
‘’Cennet ucuz değil, cehennem de luzumsuz değil.’’
Onun icin bırakalım biz bu dunya işlerini, futbol muhabbetlerini, bilmem hangi manken kiminle flort ediyormuş, bilmem hangi dizi de kim ne yapmış. Bırakalım da kendi imanımıza bakalım. İstedikleri her şeyi televizyonlardan, dizilerden yaşantımıza pompalıyorlar da farkında bile değiliz. İmanımız gidiyor, zamanımız gidiyor ama umurumuzda değil. Daha kotusu yetiştirdiğimiz cocuklarımız elden gidiyor ama biz sadece akşam haberlerini merak ediyoruz. Herkesin kendi hesabını vereceği bir gun var hem de dehşetli bir gun. Yorumlarınıza bir Allah Razı Olsun duası eklemeniz talebiyle.
Duanıza şiddetle muhtac bir kardeşiniz.
Es-Selamu ALeykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu!
__________________
Ey Nefsim! Deme Zaman Değişmiş, Asır Başkalaşmış, Herkes Dunyaya Dalmış
Dini Sohbetler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Ey Nefsim! Deme Zaman Değişmiş, Asır Başkalaşmış, Herkes Dunyaya Dalmış
-
12-09-2019, 10:52:25