Bu yazıda değinmek istediğim konu Kuran’da kullanılan uslupta Allah’ın gerek kendisini insanlara tanıtırken, gerekse insanlarla, peygamberlerle veya diğer varlıklarla olan ilişkilerinde, iletişiminde neden tevazuya başvurmadığı konusu olacak. Bazı kişilerin Kuran’ın uslubuna bu yonde bir eleştiri getirdiğine şahit oluyoruz.
Bununla ilgili olarak oncelikle insanların nasıl tevazu ile davranabilecekleri, nasıl alcak gonullu olabilecekleri konusundaki goruşlerimi ifade edeyim. Bana gore insanlar iki turlu tevazu sahibi olabilirler. Birincisi, bir insanın akıl, zekÂ, makam, mevki, bilgi, mal gibi konularda kendi bulunduğu konumu doğru teşhis edebilmesi ve bu sayede kendini olduğundan ustun gormemesi yoluyla olur. Yani bir nevi bu turdeki tevazu insanın kendini bilmesidir. İkincisi ise insanın sahip olduğu bilgi, akıl, zekÂ, makam, para gibi şeylerden dolayı gururlanmaması, bunları tamamen kendine atfetmemesi ile olur.
Her iki durumu da Allah’ın varlık hiyerarşisindeki konumu ve Kuran ve diğer kutsal kitaplardaki Tanrı tasavvuru acısından incelersek faydalı olacaktır. Birincisi Kuran’da Allah kendini tanıtırken her anlamda en yuce, en guclu, her şeyi bilen, adil gibi sıfatlarla tanımlarken genelde de bu sıfatların olabilecek en yukseği ile kendisini tanımlar. HÂlbuki Kuran’da Allah kendisini guc, yucelik, bilgi, adalet gibi ozellikler icin bir takım noksanlıklarla tanımlasaydı bu Allah’ın varlığına yani gercekliğe uygunsuz olurdu. Boyle bir anlatım aynı zamanda Allah’ın kendisini insanlara vahyi olan Kuran’da eksik ve yanlış anlatması, bir nevi insanları kandırması olurdu ki; boyle bir durum Allah’ın adaleti ve insanları kandırmaması durumuyla da celişki oluştururdu. Ayrıca boyle eksiklikleri, zafiyetleri olan Tanrı tasavvuru kulluk etmeye de uygun olmazdı. Allah Kuran’da kendisini en yuce, adaletli, en buyuk, en guclu gibi bir takım ozelliklerin en yukseğiyle tanımlarken, bu ozelliklerden hareketle kendisinin kulluk edilmeye layık olduğunu insanlara anlatmaktadır. Allah’ın bu buyukluk ozelliklerini anlatmadan insanlara Allah’a kulluğun onemini ve gereğini de anlatması mumkun olmayacaktır.
İkinci tevazu turu olarak ifade ettiğim bir varlığın sahip oldukları ya da ozelliklerini tamamen kendine atfetmemesi durumu da Allah icin gecerli olamaz. Zira Allah, evrenin, canlıların ve tum varlıkların tek yaratıcısı, tek hÂkimi, tum bilgeliklerin sahibidir. Kuran’da da ifade edildiği gibi Allah’ın bu gucunu, evrendeki otoritesini, yaratmadaki tekelini başka bir varlıkla paylaşması veya bu otoritenin bir kısmını bile tamamen başka bir varlığa veya varlıklara bırakması soz konusu değildir. Ya da Allah varlığını ve bir takım ozelliklerini başka bir varlığa kısmi dahi olsa borclu değildir. Dolayısıyla Allah gerek yarattıkları gerekse kendi ozelliklerinden kaynaklanan herhangi bir şeyi başka bir varlığa atfedip tevazu yapamaz. Eğer yaparsa birinci durumdaki gibi kendisini insanlara yanlış tanıtmış olur ki bu da Allah’ın kulluk etmeye yeterince layık olmayan bir varlık olması durumunu doğurur. Buna mukabil insanlar sahip olmaktan mutlu oldukları para, mevki, dış guzellik gibi şeyler veya diğer ozellikler icin Allah’a şukredebilir ve bu ozellikler de Allah’ın payını unutmayarak tevazu sahibi olabilirler. Hatta Kuran’a gore insanlar sahip olduklarından dolayı şımarmamalı, bunlara sahip olma imkanı verenin Allah olduğunu unutmamalıdırlar.
Sonuc olarak Allah neden tevazu sahibi değil sorusu Kuran’da ve diğer ilahi kaynaklarda anlatılan Tanrı tasavvuru acısından anlamlı değildir. Bu soru daha cok Allah’ın nasıl bir varlık olduğunun iyi anlaşılamaması, Allah’ı bir arkadaşımız veya bizler gibi bir insan ya da ustun bir insan gibi gormekten kaynaklanmaktadır.


http://www.diniyazilar.com/2012/09/allah-ve-tevazu

__________________