Her şeyİn olcusu Şeriattır Musluman olunca; nefsanî ve şeytanî işlere paydos denmesi gerekecek, fakat nefsimiz bu paydostan hoşlanmıyorsa ne olacak? Elbette İslÂm’a leke, pislik ve camur atacak.
Ey insan bil ki; الله’ın dinine, mukaddesatına attığın o pislik ve camurlar, o lekeler hep sanadır.
Zina yapacaksın diye, istediğinle flort edeceksin diye, nikÂhsız gayr-i meşru hayat yaşayacaksın diye, cıplak, Âşifte gezeceksin diye, şarap icecek, kumar oynayacaksın diye, hırsızlık edip rahat yaşayacaksın diye, haksız yere insan oldurup zulmedeceksin diye, namaz kılmaktan, oruc tutmaktan, kadın isen kapanmaktan, haremlik-selamlıktan hoşlanmıyorsun diye, doğruluk ve hak gozune batıyor.
Eğrilik ve zulumden hoşlanıyorsun diye, uc-beş gunluk dunyada şeytanlığı icra edeceğim diye... الله’ın dinine, الله’ın kitabına, الله’ın peygamberine iftira atma.
Zulmetme. Zalim olma...
Sabırlı olalım. الله Celle Celaluhu herkese zevk hakkı vermiştir. Fakat haddi, hududu aşmayalım, dunya imtihan yeridir. Burada nefsanî oyalanmak bile imtihanı kaybettirir. Esas hayat, ebedi hayat onumuzdedir, ahirettedir. Esas her istenilen zevkler, hadsiz ve hudutsuz zevkler oradadır. Dunya zevklerinden bir şey cıkmaz. Dunya zevklerinin sonu; yorgunluktur, pişmanlıktır. Obur dunyanın zevkleri, hep zevktir. Zevk ustune zevktir. HidÂyet, yani الله Celle Celaluhu’nun sevdiği yolu bulmak ve orada sebat etmek yine الله-u TeÂlÂ’dan istenilmelidir.
Cunku hidÂyeti ancak O yaratır. Akıl, mantık, kultur, ilim ise hidÂyet yaratamaz, ancak hidÂyet yollarını bulmada katkıda bulunabilirler. Nice insanlar vardır ki, hidÂyet yolunu bilirler, hidÂyetin ne olduğunu oğrenmişlerdir, fakat kendileri hidÂyette değillerdir. HidÂyet, henuz onlar icin yaratılmamıştır. الله-u TeÂl onlara, henuz hidÂyeti nasip etmemiştir.
Sebep; hidÂyet olunmayı الله-u TeÂlÂ’dan istememişler, biz, kendi işimizi kendimiz goruruz zannetmişlerdir. الله’a tenezzulsuzluk yok. Muhtac olduğumuzu الله-u TeÂlÂ’ya ikrar var. الله’a karşı buyuklenmek yok, الله’tan dilenmek var.
“Eğer dileseydik, herkese hidÂyetini verirdik...”
(Secde sûresi, 13. Âyet-i kerîme.)
“Ey Resûlum! Sen, o kÂfirlerin hidÂyet bulmalarına cok istekli isen (de care yok), الله, delalette bırakacağı kimselere hidÂyet vermez...”
(Nahl sûresi, 37. Âyet-i kerîme.)
Dikkat edilirse anlaşılır ki, peygamberler bile bir kimsenin hidÂyetini arzu etse, o insan icin hidÂyet yaratamaz.
HidÂyet ancak الله’tan istenilirse ve الله da dilerse, o kimse icin hidÂyeti yaratır. Peygamberler ve sÂir murşidler ancak hidÂyet yollarını gosterirler ve bununla memurdurlar. Kendisine hidÂyet yolu gosterilen insanda, o gosterilen doğrultuda الله’tan hidÂyetini isteyecektir. Ehl-i Sunnet’in yolu budur.
“الله kime hidÂyet ederse, o doğru yoldadır...”
(İsr sûresi, 97. Âyet-i kerîme.)
Dunyadaki birbirini sevmemeler, dinsizlikten doğuyor. Din ne kadar kuvvetli yaşanırsa, insanlar da o kadar cok birbirini sever ve erdemli olurlar. İnsanın şu dunyada mesut ve bahtiyar olması, sadece para ve makam sahibi olmasıyla gercekleşmez. Bahtiyarlık kalp genişliğiyle olur. Nice dar gelirli ve mevkî sahibi olmayan insanlar vardır ki, mesut ve bahtiyarlardır. Ama yine nice insanlar vardır ki; zengin ve mevkî sahibi oldukları hÂlde maalesef mesut ve bahtiyar olamamışlardır. Izdırap, sıkıntı ve stres icindedirler.
Her gun dunyalıkları arttığı halde sıkıntı ve ızdırapları eksilmemiştir.
“Ve (الله) kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Sen yeryuzunde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, fakat الله, onların aralarını bulup kaynaştırdı, cunku O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.”
(EnfÂl sûresi, 63. Âyet-i kerîme.)
Sevmek ve sevişmek, madde karşılığı olursa gecici olur. Kısır olur. Her an yıkılmaya mahkûm olur. Bugun insanlar birbirlerine bu sevgi ile yanaşıyorlar. Dolaysıyla korkunc sorunlar zuhur ediyor. Maskeli sevgi, hicbir zaman sevgi değildir. Sevgi istismarcılığıdır ve karşısındakini kandırmaktadır. Bu insanlık değildir.
الله-u TeÂlÂ’nın onerdiği sevgi ile sevişebilirsek, o zaman bencillik, egoistlik, enaniyetcilik son bulur. Ruşvet kalkar. Yaşam, yaşam olur.
İslÂm butun teferruatıyla onumuze konulmuştur. Tenezzul edip sahip cıkmaz isek suc bize ait olur, İslÂm’ın değil.
الله-u TeÂlÂ, Tevrat ve İncil ehlini kendi kitaplarında indirilen ile amel etmeye davet ediyor.
Zira Tevrat ehli ile İncil ehli kendi kitapları ile amel etselerdi, kitaplarında “ahir zaman nebîsine tabî olun” emrini de gorecekler ve dolayısıyla Kur’an’a tabî olacaklardı.
“Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de ismini yazılı buldukları ummî Peygambere, O Resûle tabî olurlar..., işte bunlar kurtulanlardır.”
(Araf sûresi, 157. Âyet-i kerîme.)
“Bir vakit, Meryem’in oğlu İsa, şoyle demişti. Ey İsrailoğulları! Ben size gonderilen الله’ın peygamberiyim. Onumde (benden evvelki) Tevrat’ın tasdikcisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin mujdecisi olarak geldim ki, O peygamberin ismi Ahmed’dir. Fakat o, onlara acık deliller getirince (bu apacık bir buyudur) dediler.”
(Saf sûresi, 6. Âyet-i kerîme.)
İşte ahir zaman nebîsi Muhammed Mustafa ve O’nun vasıfları hem Tevrat’ta ve hem de İncil’de haber verilmiş iken, zuhur ettiği zaman ona iman edilmesi ve tabî olunması emredilmiş olduğu hÂlde ve bunu yapmak Tevrat ve İncil ile amel etmek olacağı vurgulandığı hÂlde, bu emirler, Tevrat’ta ve İncil’de tahrif edildi, değiştirildi. Boylece Tevrat ehli ve İncil ehli kendi kitaplarından yuz cevirmiş oldular.
Kur’an-ı Kerîm hepsini haber veriyor. Kur’an okuyan ve anlayan, 104 kitabı okumuş ve anlamış olur.
“Ben mukaddes kitapla (Tevrat, İncil, Zebur) amel ediyorum” diyenler, hicbir şeyle amel etmiş olmuyorlar, sadece kendi kendilerini aldatmış oluyorlar. Mademki Tevrat’la amel ediyorsun, İncil’le, Zebur’la amel ediyorsun, bu amel ettiğin mukaddes kitaplar seni Kur’Ân’a, imana ve amele davet ediyorlar. Hani nerdesin? Demek ki hic birinde, hicbir yerde, hicbir hakikat uzere değilsin.
Bazıları, “Biz الله’a Ruhla tapıyoruz, hakikatle tapıyoruz” diyorlar. Aslını izah etmiyorlar, edemiyorlar. Şu bilinmelidir ki; peygamberlerden, oğrenilmemiş, okunmamış, kopya edilmemiş hicbir ibadet şekli الله-u TeÂl‘yı memnun etmez. Bid’attir. Kufurdur. İbadet şekilleri bellidir. Meydandadır. Kendi nefsanî duşuncelerimizi ibadet zannederek putlaştırmayalım. Her şeyin olcusu; şeriattır, İslÂm’dır.
Bunlardan alınmayan olculerle الله’a gidilmez. Sapıklık olur, kufur olur.
Her hakikat guneşten daha da parlak iken onu gormemezlikten gelmek, Kur’an gibi bir mucizeyi hice saymak ve onu meselelerinde delil kabul etmeyip başka uydurma deliller aramak korluğun ta kendisidir. الله-u TeÂlÂ, hakikatleri gormeme korluğunden bizleri muhafaza buyursun. Hidayetini bizlerden esirgemesin. Amin!
__________________
Şehid Hızır hocamızdan...
Dini Sohbetler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Şehid Hızır hocamızdan...
-
12-09-2019, 10:45:54