Bir murit, yegane amacı olan Allah’ın rıza ve cemaline ulaşmak icin cok sıkıntı ceker. Bazen cok istekli ve hevesli olduğu halde, bazen icine kapanık bir hale burunur. Bazen cok feyizlidir ibadetten bıkmaz, bazen de sıkıntılıdır ibadete bakmaz. Cok huzurlu olduğu gunun akşamında sebebi belli olmayan bir darlık icerinde bulabilir kendini. Bu hal menkıbelerde şoyle anlatılır: Bir an gelir kabarır, atlasda dalga gibi
Ruhu kaplar sımsıkı, kırılmaz halka gibi.
Bir an gelir, durulur, soğuk bir pınar olur,
her sozu Kabul eden, en kıymetli yar olur.
Bir an gelir, ah ceker, herşey benim olsa der,
Butun dunyayı versen, nonkordur daha ister.
Bir an gelir inanır, mevlası sozlerine,
Nedamet yaşı dolar, o asi gozlerine.
Bir an gelir ki gurler, ufkunda şimşek cakar,
Yılların mahsulunu, tutar bir anda yakar.
Bir an gelir, dalgası, sessiz bir umman olur,
Butun yaptıklarına, utanır, pişman olur.
Bir an gelir, Fir’avn, Şeddad ve Nemrud olur,
Damarlarda dolaşan, Hannas-ı merdud olur.
Bir an gelir muti-dir, herşeyi Kabul eder,
Dunya, gozunde olmaz, daim ibadet ister.
Bir an gelir, uslanıp bir (seng-i miheng) olur,
Her arzusu, Resulun sozlerine denk olur.
Bir an gelir, zalimdir, ruhu, inletir zar zar,
Kendi kotu eli ile, kendine mezar kazar.
Ey kalb, boyle bir nefse, uyarsan halin yaman!
Onun hilelerine, aldanma hicbir zaman!
Efendi Hazretlerimiz de muridi bir akarsuya benzetmiştir. Mesela dağın tepesinden fışkırıp, denizi veya okyanusu menzil edinmiş bir su duşunun. O dağın tepesinden aşağı inene kadar başına gelmeyen kalmaz. KÂh eğilir, kÂh buğrulur, bazen acılır genişler, bazen daralır ve incelir, kÂh bulanır karışır, kÂh temizlenir arınır. Bin bir ceşit hale girdikten sonra elbette menzile kavuşur. Okyanusa kavuşan suyun artık bulanma, daralma ve karşısına cıkacak bir engele takılma gibi dertleri kalkamamıştır. Koskoca derya oluvermiştir, okyanustan bir cuzdur artık o. Dert ve tasa yoktur onun icin.
İşte aynı şekilde bir murit, ilerlediği tarikat yolunda bir hali bir halini tutmadığı halde, bıkmadan, usanmadan gorevlerine ve mucadelesine devam eder. Allah’u Teala’ya ulaşınca butun bu haller kaybolur. O’nun her hali birdir. Gorunuşte ağlasa da, uzuntulu olsa da, kızgın olsa da sadece surettedir. Gonul dunyasına asla aksetmez bu haller. İsmet Garibullah (Kuddise Sirrahu) Risale-i Kudsiyyesinde şoyle anlatır bu hali:
“Gorursen sureta ker gam ve sururda
Surur ve gam onda yok o hep huzurda”
Aynı şekilde muritin gonul havuzu dardır. Bir su birikintisi duşunun. İcine atılan kucuk taşlar veya bir cople bile bulanır. Okyanusta boyle bir şey soz konusu değildir. Kamyonla kum dokseniz yine tesir etmez koca deryaya.
Bizlerde nefsimizin ve cevremizin etkisiyle halden hale giriyoruz. Huzur dolu gecirdiğimiz bir vakitten sonra huzursuz olabiliyor, bir namazdan aldığımız feyzi başka namazda bulamayabiliyoruz. Cok hevesli olup tesbihi elimizden bırakmadığımızda oluyor, bıkkınlık ile tesbihi almadığımız da… Yani bir turlu istikrarı sağlayamıyoruz. Yukarıda da anlatıldığı gibi bu ancak menzile ulaşınca mumkun olacaktır.
Bizim yapmamız gereken, feyiz ister olsun ister olmasın vazifelerimizi tam olarak ifa etmektir. Nasıl ki, namazımızı her halukarda kılarız, bu gorevleri de şeytanın bir vesvesesine, nefsin bir hilesine harcayamayız, feda edemeyiz.
Boyle zamanlarda nefse ve şeytana uymaktan Allah’a sığınacağız, bol bol istiğfar cekerek, zikrimizi, tefekkurumuzu, rabıtamızı, ibadetimizi, Kuran’ımızı ve ilim muzakerelerimizi bırakmadan savaşa devam etmeliyiz. “Gayret” Allah’ın verdiği guc ile bizdendir, “muvaffakiyet” ise Allah’tandır. Muhakkak ki, zafer inananlarındır.
“Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mu’minleri mujdele.” (Saff Suresi 13)
www.ismailaga.info
__________________