“RÂbıta” Kelimesinin Sozluk ve terim anlamı:
RÂbıta: Arapca “rabt” kokunden turetilmiş bir kelimedir. Sozlukte birleştirmek, bitiştirmek, iliştirmek ve bağlamak anlamına gelmektedir.
Arap ulkelerinde, (Rabita’tul-UdebÂ=Edebiyatcılar birliği) ve (Rabita’tul-QurrÂ’ =Kur’Ân Hafızları Cemiyeti) gibi adlar altında ceşitli dernek ve kuruluşlar vardır ki bu isimler, aynı mesleğe mensup kimselerin belli bir amacla bu kuruluşların catısı altında bir araya gelmiş olduklarını ifade etmektedir. Yani bu bileşik adlar icindeki “rÂbıta” kelimesi, soz konusu birliği anlatmak icin kullanılmaktadır.
İşte butun bu ayrıntılar, “rÂbıta” sozcuğunun lugatteki genel anlamı hakkında bize yeterli bir bilgi vermektedir.
Kelimenin, ifade ettiği ozel anlama gelince, bir tasavvuf terimi olarak (daha doğrusu Nakşibendî Tarîkatı’nın kurallarından biri olarak) rÂbıta: Murîdin, kendini murşidi ile yuz yuze gelmiş varsayıp ondan feyiz aldığını (ondan metafizik anlamda guc aldığını ya da nurlandığını) zihninde canlandırması demektir.
RÂbıtanın ne ifade ettiğini ve ne yuce fazîletlerden, ne buyuk erdemlerden olduğunu, ceşitli manevî ve lÂhûtî hallerin rÂbıta ile nasıl yaşandığını ve bu yuzden ne yuksek mertebelere erişildiğini anlatan yazılar; rÂbıtayı KurÂn-ı Kerîm’e ve Rasulullah (Aleyhisselam)’ın sunnetine dayandırmaya calışan acıklamalar; hatta sırf bu konuda yazılmış kitapcıklar bile vardır. Ancak bu yazılar, uslûp ve anlatım bakımından cok rasgele ve dağınıktır.
RÂbıtanın Değişik Tanımları:
RÂbıta, Nakşibendî Tarîkatı’nın kurallarından biridir. Ancak zaman icinde kurumlaştırılmış olan rÂbıtanın, butun tarîkat onculeri tarafından onaylanmış, ya da uzerinde goruş birliğine varılmış cok net bir tanımı yoktur. Bununla birlikte gerek manzum, gerekse duz ifade olarak yalnızca birkac kişi tarafından yaklaşık bir dille, rÂbıtanın ne olduğu anlatılmaya calışılmıştır. Fakat başta Halid BağdÂdî olmak uzere meşruluğunun da otesinde onun kacınılmaz gerekliliğini, hatta rÂbıtanın, kaynağını KurÂn-ı Kerîm’den ve Rasulullah (Aleyhisselam)’ın sunnetinden aldığını kanıtlamışlardır.
RÂbıtaya bazı izahlarla belli bir boyut kazandıranlar, yakın tarihte yaşamış olan Nakşibendî şeyhleridir. Bunlardan, Halid BağdÂdî’ şoyle demektedir:
“Tarîkatta rÂbıta: Murîdin, Allah’da fÂnî olmuş bulunan şeyhinin şeklini hayÂlinde surekli canlandırmasıyla onun rûhÂniyetinden yardım istemesi demektir. Bu da murîdin edeplenmesi (saygılı olmaya alışması) ve tıpkı şeyhinin yanında bulunuyormuş gibi gıyabında da ondan feyiz alabilmesi icin luzumludur. Cunku murîd, şeyhinin şeklini hayÂlinde canlandırmakla ancak huzur bulur, nurlanır ve bu sayede cirkin davranışlarda bulunmaktan sakınır.”
Iraklı Muhammed Emîn el-Kurdî el-Erbilî de Tenwîr’ul-Qulûb adlı eserinin “Tasavvuf” bolumunde ve «Nakşibendî SÂdÂtına Gore Zikrin Keyfiyeti» başlığı altında saydığı on bir şarttan dokuzuncusu olan rÂbıtayı şoyle anlatıyor:
“Zikrin dokuzuncu keyfiyeti, murşidi rÂbıta etmektir. Bu da murîdin, kalbini şeyhin kalbine karşı bulundurması; gıyabında bile olsa onun şeklini hayalinde canlandırması; kalbine, şeyhin nur okyanusundan feyizlerin aktığını icinden tasavvur etmesi ve ondan bereket dilemesiyle olur. Cunku murîdin Allah’a ulaşabilmesi icin vasıtası odur.” (Yani şeyhdir.)
Bu kitabın en bariz ozelliği, onun cok sade ve anlaşılır bir Arapca ile yazılmış olmasıdır. Dolayısıyla yazar, rÂbıtadan ne anlıyor, ya da onu nasıl anlatmak istiyorsa, her hangi bir yoruma mahal bırakmayacak şekilde amacını gÂyet acık bir dille ortaya koymaktadır. El-Kurdî’nin, meseleyi bu kadar berrak bir tablo icinde sunduğu Tenwîr’ul-Qulûb adlı eseri ise konumuz acı*sından cok onemli bir belge oluşturmaktadır.
Omer ZıyÂudîn DağıstÂnî’nin de kendine gore rÂbıtayı tanımlaması şoyledir:
“(…) bu da murîdin, kalbini Allah’ın peygamberlerinden birine, veya O’nun velî kullarından bir velîye, veya hepsinden birine, ya da silsilesi Hazreti Peygamber’e ulaşan kÂmil bir murşide veya şeyhine, ya da hakkında guzel duygular beslediği ve ustuğunluğunu takdir ettiği birine butun sevgi ve samimiyetiyle bağlanmasından ibarettir.”
Mustafa Fevzi ise rÂbıta konusunda manzum olarak kaleme aldığı İsbÂt’ul-MesÂlik adlı kitapcıkta HÂdimî’den naklen, rÂbıtayı şoyle tarif etmektedir:
“Ya tahayyul eylesun Peygamber’i,
Ya mubÂrek murşid-i kÂmilleri.”
RÂbıtanın, bir suredir onem kazanmasında buyuk rol oynamış bulunan yakın tarihin etkili Nakşibendî şeyhlerinden Abdulhakîm ArvÂsî’ye gelince, 1923 yılında kaleme aldığı “RÂbıta-i Şerîfe” adlı risÂlesinde bu tarîkat kuralını şoyle tarif etmektedir:
“RÂbıta, Sıfat-ı İlÂhiyye-i ZÂtiye ile mutehakkık, makÂm-ı muşÃ‚hedeye vÂsıl bir kÂmil–i mukemmel ile rapt-ı kalb eyleyup huzur ve gıyabında o zatın sûretini hızÂne-i hayÂlinde hıfzetmekten ibarettir.”
Ağdalı bir ifade olduğu icin gunumuzun okuyucusu tarafından anlaşılamaya bileceği endişesiyle yukarıdaki tarifin, Necip Fazıl Kısakurek tarafından yapılan sadeleştirilmiş şeklini aşağıya alıyoruz.
“RÂbıta, İlÂhî-ZÂtî sıfatlarla tahakkuk etmiş ve muşahede maka*mına varmış bir kamil ve mukemmele kalp bağlayıp, huzur ve gıyabında o zatın suretini hayÂl hazinesinde muhafaza etmekten ibarettir.”
Yukarıdakilerden başka:
1. Huseyn ed-Dewserî’nin H. 1237′de yazdığı «Er-Rahme’tul-HÂbıta…» ;
2. Ahmed el-BiqÂî’nin H.1249′da kaleme aldığı «RisÂle’tun Fi ÂdÂb’it-Tarîqa’tin-Naqshabandiyya» ;
3. Suleyman Zuhdi’ye ait 1297 tarihli «Tabsıra’tul-FÂsıliyn …» adlı kitap*ların her birinde ayrıca rÂbıtanın yakın tarifleri yer almaktadır. Adları gecen bu dokuz rÂbıtacının da aynı zamanda murşidi sayılan Halid BağdÂdî’ye ait RisÂle-i HÂlidiyye’deki rÂbıtanın tanımıyla, yukarıdaki tanımlar arasında ortak noktalar vardır.
__________________
Rabita kelİmesİ ve yapilan tarİfler
Dini Sohbetler0 Mesaj
●39 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Rabita kelİmesİ ve yapilan tarİfler
-
12-09-2019, 10:40:06