Dileyen, isteyen, arzulayan, irÂde ve istek sÂhibi olan kimse.

Dilemek, istemek, arzulamak, talep etmek, emretmek, tercih etmek, iki zıttın birini gonullu olarak secmek anlamında Arapca “E-rÂ-de” kokunden turetilmiş bir kelime.

“Birşeyi yapıp yapmamaya karar verme gucu’,

“Kişinin yine kendisinin sectiği hedeflere doğru tavır ve davranışlarını tÂyin etme kabiliyeti”

“Duşuncenin ortaya koyduğu gayeye doğru eğitme hareketi’,

“Kalbin Hakk SubhÂnehu ve TeÂlÂyı talep etmeye azmetmesi’,

“Âdet uzere yapılan şeyi terketmek” şeklinde tanımlanan iradenin if’Âl bÂbında ism-i fÂilidir.

Murîd: Tasavvufta; irÂdesi olmayan, şahsî irÂde ve dunyevî alakalarından sıyrılarak CenÂb-ı Hakk’ın ve murşîdinin irÂdesine -yıkayıcı elindeki olu gibi- kayıtsız şartsız teslim olan, bir murşîde intisab ile tarikata girmiş kişi, seyr-i suluka kendi isteğiyle giren ve murşîdine kararlı ve azimli bir irÂde ile bağlılık gosteren derviş, muntesib ve mensûb gibi manÂlarda kullanılan bir tasavvuf terimi.

Genellikle; “TÂlib, murîd, sÂlik, sÂir, tÂir, vÂsıl ve kutup” şeklinde yedi derece olarak sınıflandırılan tasavvutî hıyerarşinin ikincisini ifade eder. HÂl sÂhibi bir murşîdin rehberliğinde katedilen ve “seyr-i sulûk”* denilen mÂnevî terbiye ve ma’rifet tahsili yoluna girmeden once onlara karşı bir beğeni ve sempati duyan “muhîb” ya da “tÂlib” durumunda bulunan kimselerin, sevgilerindeki samimiyet, isteklerindeki sadÂkÂt ve kararlılık, irÂde ve alÂkalarından sıyrılmadaki bağlılıkları şeyhleri tarafından duzenlenen istihare ile tesbit edildikten sonra, uygun gorulenlerin intisabları kabul edilir ve gore zikir telkini (Allah’ı hatırlamaları, kalp ve dil ile zikretmeleri) yapılır. Ozel bir merÂsimi olmayan be telkinle bir murşîd elinde sulûka giren dervişe “murîd” adı verilir.

Tasavvuf yoluna yeni girenlerin hÂline de murîd denmiştir. Cunku kalbi ve gonlu ile Allah TeÂla’yı istemeye azmetmiş kişilerin ilk hÂli ancak boyle bir irÂde ve kasdın varlığı ile ortaya cıkar. Gonullu boyle bir irÂdesi olmayan kimsenin bu işe yonelmesi mumkun değildir. Marifet yolunu tutanlar icin ilk yapılması gereken bu olduğundan boylelerinin irÂdesi, her işin başında varlığı zarûrî olan kasd, azm ve niyete benzetilmiştir. “Âdet ve alışkanlık uzere yapılanı terk ederek, her işi şuurlu ve bilerek yerine getirmek” şeklinde de tanımlanan bu tur bir irÂde, “murîd” kelimesinin lugat manÂsına uygunluk gostermektedir.

Boylesine keskin ve kararlı bir irÂdesi olmayana murîd denilemeyeceği gibi, kendi istek ve alışkanlıklarından kurtulamayan kimseye de murîd denemez. Kendisine murîd denen kişi, zÂhirinde ceşitli mucÂhede ve mucÂdele ozellikleri, batınında da muhtelif sıkıntı belirtileri gosterir. Rahatı, yatağı ve uykuyu terketmiş, taat ve ibadet yolunu tutmuştur. Kotuluklere bulaşmamak icin cırpınır, iyi huyları elde etmek icin didinir. Bu uğurda her turlu gucluklere katlanır, yorgunluklara goğus gerer, zorlukları zevk haline getirir, korkularla kucaklaşır, şekillerden uzaklaşır, ozu yakalamaya calışır.

MURİD VE MURAD
Murid; dileyen, kastedilen, murad ise kast edilendir. Bunu şuna benzetebiliriz. Bazen bir karınca topluluğu goruruz. Onlarca karınca, ağızlarındaki bir parca ekmekle hedefe ulaşabilmek icin cabalamaktadır. Siz acıdığınız bir karıncayı tutarak 2 saat icinde ulaşacağı yere bir anda ulaştırabilirsiniz. Halbuki karıncanın size verecek bir şeyi yoktur. Sizin de karıncadan beklediğiniz bir menfaat yoktur. Tamamen sizin merhametinizden kaynaklanan bir olaydır bu. İşte onlarca karıncanın icinden sectiğiniz karınca “murad” oluyor.
Allahu Teala’da kulları arasından bazılarını secer ve onların az bir gayreti ile buyuk mertebelere ulaşmasını diler. Bu, Allah’In o kula bir rahmeti ve nimetidir. O’nun da imtihanı buyuktur. Zira bu nimetin kıymetini bilmek gerekir.

Dolayısıyla herkes “murid” olabilir ancak herkes “murad” olamaz.

www.ismailaga.info
__________________