Allahu TeÂlÂ,
“Erkek olsun, kadın olsun, mu’minleri yapmadıkları bir gunahla incitenler, buyuk bir iftira ve apacık bir gunahı yuklenmiş olurlar.”

“Mu’minlere kanatlarını indir, tevazu ve şefkat goster.” , buyurmuştur.

BuhÂri’nin Enes ve Ebû Hureyre (radıyallahu anhuma) dan rivayetlerinde Resûl-i Ekrem şoyle buyurmuştur:

“Allahu TeÂl buyurdu ki: “Benim dostlarımdan birisine ihanet eden bana karşı savaş acmış olur. Ben yapmasını dilediğim hic bir şey hakkında -mu’min kulumu olumu karşısındaki tereddudum gibi- tereddut etmedim. Kulum bunda olumu hoşlanmıyordu. Ben de kuluma acı gelen şeyi sekmiyordum. Aynı zamanda olum de onun icin muhakkaktır. Mu’min kulum, dunyada zahidlik kadar hic bir şey ile bana yaklaşamaz (Bana en cok, dunyadan yuz cevirmekle yaklaşır). Uzerine farz kaldığım şeyler kadar hic bir şeyle bana ibadet edemez.”

Diğer bir rivayette Resûl-i Ekrem şoyle buyurmuştur:
“Allahu TeÂl buyurmuştur: Her kim sevdiğim kuluma duşmanlık ederse, Ben de ona harb ilÂn ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım ibadetleri yerine getirmekten daha sevimli bir şey ile bana yaklaşamaz. Her zaman kulum Bana nafile ibadetleri iie yaklaşmak ister. Nihayet Ben ona muhabbet ederim. Artık Ben kulumu sevince onun İşitir kuiağı, gorur gozu, tutar eli, yurur ayağı mesabesinde olurum. Dili ile de her ne isterse muhakkak onları veririm. Bana sığınmak isîeyinde muhakkak kulumu siyanet ederim.”

Sahih hadîsde şoyle vÂrid olmuştur:
“Ebû SufyÂn; SelmÂn, Suheyp ve BilÂl’dan ibaret olan AshÂb’dan bir cemaat uzerine cıkageldi. Muslumanlar Ebû SufyÂn’ı murad ederek:
“Allah’ın kılıncları, Allah’ın duşmanı uzerine gereği gibi işlemedi,” dediler. Ebû Bekir radıyallahu anh:
“Kureyş’in şeyhi ve seyyidine karşı boyle mi soylersiniz?” dedi. Bunun uzerine Ebû Bekir (Radıyallahu anh) Peygamberimize gelerek durumu haber verdi. Resul-i Ekrem:
“Ya Eb Bekir, ihtimal onları gucendirdin. Eğer onları gucendirmiş isen, Rabbını da gucendirmiş oldun,” buyurması uzerine Ebû Bekir (Radıyallahu anh) onların yanına gelerek:
“Ey kardeşler! Ebû Sufyan yuzunden sizleri gucendirdim,” deyince, onlar:
“Hayır, uzulmedik, Allah seni affetsin kardeş,” dediler.

Butun yoksullara ve ozellikle AshÂb’dan iman edenlerin yoksul olanlarına karşı gosterilen hurmet ve saygının en buyuğu şudur: Muşriklerin ileri gelenleri Peygamberimize gelerek:
“Ey Muhammed, bu fakirlerle bir arada oturamıyoruz, bunları etrafından uzaklaştırırsan biz de sana iman ederiz. Bu suretle şerefli İnsanlar ve kabile reisleri sana iman eder,” dediklerinde, Allahu TeÂlÂ,
“Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek Ona yalvaranları sakın kovma.” buyurmuş ve muşriklerin tekliflerini reddetmiştir. Aynı zamanda yoksullara, sırf yoksulluklarından sebep hakaret etmenin doğru olamayacağı bildirilmiştir! Muşriklerin, yoksulların uzaklaştırılmalarından umitlerini kesince:
“Oyle ise bir gun bize ve bir gun onlara olsun,” dediler. Bunun uzerine yinen Allahu TeÂlÂ;

“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O’na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dunya hayatının guzelliklerini isteyerek gozlerini o kimselerden ayırma.”, buyurmakla yoksullara buyuk değer vermiştir. YÂni, oyle sırf dunyaya onem verenlere heves edip de yoksulları etrafından sakın uzaklaştırma, demektir Allahu TeÂl devamla,
“De ki: “Gercek Rabbinizdendir.” Dileyen iman etsin, dileyen kÂfir olsun.” buyurdu ve sonra da zengin ile yoksulu darb-ı mesel ederek şoyle buyurdu:
“Onlara iki adamı misal olarak goster: Birine iki uzum bağı verip, etrafını hurmalıklarla cevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik. Her iki bahce de urunlerini vermişlerdi, hic bir şeyi eksik bırakmamışlardı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık. Onun gelirleri de vardı. Bu yuzden arkadaşı ile konuşurken “Ben malca senden zengin, nufuzca da senden daha itibarlıyım” dedi. Kendisine boylece yazık ederek bahcesine giderken “Bu bahcenin batacağını hic zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime dondurul ursem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum.” dedi. Kendisiyle konuştuğu arkadaşı ona “Seni topraktan sonra nutfeden yaratanı, sonunda da seni insan kılığına koyanı mı inkar ediyorsun? İşte O, benim Rabbim olan Allah’tır. Rabbime kimseyi ortak koşmam. Bahcene girdiğin zaman -her ne kadar beni kendinden mal ve nufuzca daha az buluyorsan da- “Allah da ne dilemiş ya, kuvvet ancak Allah’a mahsustur” demen gerekmez mi? Rabbim, senin bahcenden daha iyisini bana verebilir ve seninkinin Uzerine gokten bir felÂket gonderir de bahcen yerle bir olur. Yahud suyu cekilir bir daha da bulamazsın.” dedi.
Nitekim urunleri yokedildi. Bağın altust olmuş cardakları karşısında, sarfettiği emeğe ici yanarak ellerini oğuşturup “Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım” diyordu. Ona, Allah’tan başka yardım edebilecek adamları da yoktu; kendi kendini de kurtaramadı. İşte burada kudret ve hakimiyet, varlığı gercek olan Allah’ındır. MukÂfatlandırma bakımından hayırlı olan da sonuclandırma yonunden hayırlı olan da O’dur. Onlara dunya hayatının tıpkı şoyle olduğunu anlat ı Gokten indirdiğimiz su ile yeryuzunde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda ruzgÂrın savuracağı cercope doner. Allah, her şeyin ustunde bir kudrete sahip olandır.” (el-Kehf: 18/32-45)

Butun bunlar, yoksulların ve ozellikle ilk Musluman olan Ashabı KirÂm’ın yoksullarının şereflerini ve saygı değer kimseler olduklarını gosterir. İşte bunun icindir ki bizzat Resûl-i Ekrem onlara ve ozellikle kendisiyle hicret edenlerin yoksulları olan AshÂb-ı Suffa’ya hurmet ederdi.
Bunlar, Medine mescidinin sofasında otururlar, gelen fakirler bunlara katılırdı. Boylece coğaldılar. Bunlar, son derece yoksul ve hic bir şeyleri olmayan kimselerdi. Sabrederlerdi. Onları bu hale sevkeden, mÂsivadan ilgisini keserek Allah’a bağlananlara, Allahu TeÂlÂ’nın vereceği buyuk mukÂfatlara inanıp bağlanmaları idi. İşte bunun icin O’nun kapısından kovulmadı ve orada kalmaya, dostlar arasında ovunmeye hak kazandılar. Cunku evleri mescidler, aradıkları Allah, yemekleri aclık, insanlar uykuya yattıkları gece uykusuzlukları gıdaları, ihtiyac ver yoksulluk şiarları, meskenet ve caba elbiseleri idi. Onların yoksullukları genel anlamda olan, herkesin Allah’a muhtac olmasında umumî bir fakirlik değildi, zira butun yaratıkların niteliği budur. Nitekim Allahu TeÂlÂ,
“Ey insanlar, siz Allah’a muhtacsınız.” [Fatır: 35/15], buyurmakla bunu murad etmiştir. Bunların yoksulluğu ise ozeldir. Allah’ın veli, dost ve ahbablannm şi’arı olan yoksulluktur. Bu da kalblerinin başkala¬rından boşalıp butun tutum ve davranışlarında O’nun muşahedesiyle kalblerini doldurmaktır. Allahu TeÂlÂ’nın lutf u keremi olarak onları sevdiğimiz icin bizi de onlarla hasretmesini kendisinden dileriz.

Tembih: Allah’ın velilerine eziyet ve onlara duşmanlığın buyuk gunah olduğunu bircokları tasrih etmiş olduğu gibi, bu kadar şiddetli vaîdler de bunu acıkca ifade etmektedir. Zira Allahu TeÂlÂ’nın savaş ilÂn etmesi, yalnız rib yiyenlerle O’nun velilerine karşı cephe alanlar hakkındadır. Ajlahu TeÂlÂ’nın husûmet ettiği kimsenin iflah olmayacağı meydandadır. Hatta iflah olmak şoyle dursun, bu gibilerin kufur halinde olmaları mukadderdir. Allah, lutuf ve keremiyle bizleri korusun. Sonra Zerkeşî’nin de -Hadimi de buna işaret ederek- şoyle dediğini gordum: Zerkeşî bu hadis uzerinde duşundu ve rib hakkında Allahu TeÂlÂ’nın,
“Boyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve peygamberine karşı acılmış bir savaş olduğunu bilin.” [el-Bakara: 2/279], Âyet-i celilesi uzerinde duşundu ve “Bunların ikisi birdir.” dedi”.

Hanefilerin “FetvÂ-i Bedi’iyye” adlı Kitabında “Bir kimse Âlim ile alay etse karısı boş olur.” diye yazılıdır. Cunku ona gore Âlimi istihfaf irtidattır. İmamlardan biri olan Hafız el-İmam İbn AsÂkir diyor ki:
“Kardeşim, Allah seni ve beni hayır yoluna hidÂyet etsin. Bilmiş ol ki, Âlimlerin eti zehirlidir. Onların kusurlarını araştırıp acıklayanlara karşı Aîlahu Teala’nın adeti malumdur. Kjm ki Âlimlerin ku¬sur ve ayıblarını diline, dolarsa, Allahu TeÂlÂ, olmeden o kusur ile onu ibtil eder. Nitekim Âyet-i celile’de.
“Allah’ın buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir bel gelmesinden veya can can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” buyurulmuştur.
www.ismailaga.info

El-Ahzab: 33/58.
El-Hicr: 15/88.
Sahihu’l-Buhari.
Sahihu’l-Buhari, Kitabu’l-İstizÂn.
Sahihu Muslim, 4/3947.
el-En’am: 6/52.
el-Kehf: 18/28.
el-Kehf: 18/29.
el-Kehf: 18/32-45.
Fatır: 35/15.
el-Bakara: 2/279.
en-Nûr: 24/63.

İbn Hacer El-Heytemi, “Ez’zevacir An İktirafil-KebÂir” İslÂm’da HelÂller Ve Haramlar “Buyuk Gunahlar” dan alıntılanmıştır
__________________