Hocanın gercek adı Nasreddin’dir.Daha sonra ‘hoca’ lakabını almıştır.
Babası Abdullah Efendi
Annesi Sıdıka hanımdır.

Babası koyde imam olup vefatından sonra bu gorevi hoca yurutmeye devam etmiş, daha sonra molla Mehmet aadında birine bırakarak Akşehire gitmiştir.
Hoca ilk tahsilini babasından okuma yazma oğrenek yapmıştır.Daha sonra Arapca ve Farsca’yı oğrenen Nasreddin hoca, Sivrihisar ve Konya medreselerinde ilim tahsil etmiştir.Ayrıca hoca, fıkıh ilmini tahsil etmiş ve Kuranı ezberlemiş kuvvetli bir hafızdır.

Nukteli sozleri, zarif latifeleri ve hikmetli fıkraları ile şohreti tum dunyaya yayılan Nareddin Hocanın kişiliğini tanımak cok onemlidir.Hayatın yoksulluklarını uler yuzle karşılayan hoca Nasreddin, insanların bencil yonunu taşlarken merhametsiz, toplumun değersiz ve yanlış inanclarını alaya alırken de tavizsiz dir.Cunku onun amacı halıyı yırtmak değil, silkelemektir.İnsanların nefsi heva ve heveslerini bir murşid-i kamil olarak terbiye etmektir.

Nasreddin Hoca bazı fıkralarında olduğu gibi saf ve basit bir gorunum arzetmesine rağmen o, Kuran’ı hıfzetmiş, bir kac kelam ve fıkıh kitabı okumuş, hatta hayatının bazı donemlerinde bizzat kendiside muderrislik yapmış bir hocadır.Alında sadece ilim icin buyuk bir hurmet beslediği soylenemez.Nasreddin Hocanın sufilik yonude vardır.Bir takım zahiri ilimler oğrenerek kendisini alim zannedenlerden değildir.Bir gun karısının cocuğunu uyutamadığını gorunce, fıkıh meselelerini iceren Kuduri kitabını acarak yuksek sesle okumaya başlar.Hayretle bu hareketin sebebini soran karısına ”Camide bu kitabın okunduğu zaman mollaların uyuduğuna bakılırsa cocuğa afyon gibi tesir eder” der.

Dini gorevi sebebiyle sık sık kudretli kişilerle de karşı karşıya gelen Nasreddin hoca’nın bunlarla mucadelelerinde huy ve karakterinde bir şey değişmediğini goruyoruz.Ne makam sahiplerinin makamlarıi ne zenginlerin varlıkları onun gozunu kamaştırmaz.

Nasreddin Hocanın Seyyid Mahmud Hayrani’ye intisab ettiği ve Hoca pir Ebi, Hoca Cihan, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Akşehirli Bilgin Sinaneddin vb. sufilerle aynı coğrafyada yaşadığıve onlarla temaslar kurduğu, şeriata bağlı hatta şeriat hadimi olduğu oteden beri bilinen bir gercektir.

Nasreddin hocanın fıkraları, insanları kahkalara boğan ve sırf guldurmek maksadıyla soylenmiş sozler değildir.Aksine dinleyen ve gulen kişileri biraz sonra duşunmeye sevkeden birer hikmet pırıltısıdır.Hoca halkın cehaletinden kaynaklanan olayları ve yanlışları mizah yoluyla yerme ve duzeltme işlevini yapmıştır.

Asrın 20. asrın Yunus Emresi olarak belirtilen İsmail Emre sohbetlerinde sık sık Nasreddin Hoca’nın latifelerine yer vermiş, onun buyuk bir mutasavvıf olduğunu ve latifelerin tasavvufi hakikat ile tasavvufi ahlakı telkin ettiğini soylemiştir.
Bu goruş aslında Nasreddin Hoca fıkralarını, taklitlerinden ayırmak icin şaşmaz mihenktir.Emre’ye gore Nasreddin Hoca, hem isnat hemde istinat merkezi olmuştur. Arifler, mutasavvıflar kendi sozlerini tesir etsin diye Hoca’ya atfetmiştir.Hoca’ya bazende mustehcen fıkralar isnat edilmiştir ki, bunlar asla Hoca’nın değildir, uydurmadır, iftiradır.

Remzi Oğuz Arık, İsmail Emre’nin Nasreddin Hoca’nın fıkralarına getirdiği tasavvufi yorumu ilk etapta bir iddia olarak zannetmişse de aldığı cevaplarla hayretini gizleyememiştir.Soz konusu bu durum şoyle cereyan etmiştir.Remzi Oğuz Arık ile İsmail Emre, Adana’da Dr. İhsan Onal’ın delaletleriyle ilk tanışmalarında bu mevzu uzerine konuşulurken, Remzi Oğuz, Emre’ye ”Madem Nasreddin Hoca fıkralarının tasavvufi bir mana taşıdığını iddia ediyorsunuz, ben size bir fıkra anlatayım, siz bunu tasavvufa tatbik edin” diyerek şu fıkrayı anlatır:
Nasreddin Hoca’nın bir evi varmış.Hoca bir gun evine diyor ki: ”Sen artık adamakıllı eskidin, neredeyse yıkalacaksın.Gel seninle bir anlaşma yapalım.Sen bana ne zaman yıkılacağını soyle, bende senin altında kalmayayım.” Ev de ”peki” diyor.Aradan epey zaman geciyor.Bir gun ev yıkılıyor.Bereket versin ki Hoca evde değilmiş.Akşam hoca eve geliyor; bakıyor ki ev yıkılmış, ona:”Hani sen bana ne zaman yıkılacağını haber verecektin?” diyor.Ev de, ”Ben sana cok soyledim ama, sen anlamadın.Bir gun duvarım catladı, bir gun sıvalarım dokuldu, bir gun tuğlam duştu.Bunlar hep sana benim yıkılacağımı haber veriyordu.Bizim dilimiz boyledir.” diyor.
Emre’de fıkrayı şoyle şerh ediyor: ”Evi insan vucuduna benzetsek olmaz mı? Evin yıkılması da olum olsun. Duvarın catlaması, sıvaların dokulmesi, tuğlaların duşmesi de hastalanmamıza, saclarımızın, dişlerimizin dokulmesine benzetilmez mi?” Emre bu izahı yaparken hikmeti ilahi Remzi Oğuz, ağrayan dişine aspirin istiyor. Bunun uzerine İsmail Emre: ”İşte bakın ev, size bir tuğlasının duşmek uzere olduğunu haber veriyor.” deyince bu izah ve bu ornek Remzi Oğuz’un hoşuna gidiyor. Daha sonra Emre, latifenin gercek anlamını: ‘‘Bu vucud binası, bir gun nasıl olsa olum zelzelesiyle yıkılacaktır. İş, bu ev yıkılmadan ‘olumden evvel olerek’ ebedi eve ‘emin beldeye’ yani bir kamil insanın gonlune goc etmektir.” şeklinde tamamlıyor.

İnsan hayatı, aydınlanmaya goturen deneme ve yanılmalardan gecerek anlam kazanır.Bizler de bu yolla, aydınlanmanın gercek kaynağına yaklaştığımız surece ve olcude mutluluk yolunda yol kat edebiliriz.Nasreddin Hoca’nın ”evinde kaybettiği yuzuğunu, dışarısı iceriden daha aydınlık” diyerek kapı onunde aramsının hikaye edildiği nuktesinde olduğu gibi, aydınlanmayı gercek dışı kaynaklada arayan bir kimsenin celişkisine dikkat cekilmektedir.

HOCANIN BAZI LATİFELERİNDE İŞLENEN TASAVVUFİ KONULAR VE ŞERHLERİ

Latife
Nasreddin Hoca’ya:”Her saba halkın kimi o yana, kimi bu yana gider, sebebi nedir?” Diye sromuşlar.Hoca:”Eğer hepsi aynı yone gitseler, dunyanın dengesi bozulur, devrilirdi” cevabını vermiş.

Şerh
Hocamız Cenab-ı Hakkın Kuran’da ki:”Onlardan kimisi kendine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda one gecmek icin yarışır.İşte buyuk fazilet budur.”(Fatır 32) – ”Dunya hayatında onların gecimlerini biz paylaştırdık.Birbirlerine iş gordurmeleri icin kimini otekine derecelerle ustun kıldık.Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”(Zuhruf) ayetlerine işaretle insanların farklı farklı alanlarda calıştığını, değişik duygu ve duşuncelere sahip olduğunu ve Hakk’a ulaşmak icin farklı metodlar, yollar takip ettiklerini ifade etmektedir.Hocamız bu latifesi ile aynı zamanda tarikatlara işaret etmektedir.Cunku Allah’ ulaştıran yollar coktur.Ancak herkesin yapısı aynı değildir.Mesela Kadiri tarikatında nefis ile mucadele on planda olurken, nakşibendi tarikatında nefis ikinci planda tutulmaktadır.Dolayısı ile insanların aynı yolada olmaları beklenemez.


Latife
Nasreddin Hoca’nın iki karısı varmış.Bir gun birini bir kenara cekip kendisine mavi bir boncuk vermiş.”Al bunu sakla sakın ortağına bir şey soyleme” demiş.Bir başka zamanda otekine de bir mavi boncuk verip aynı şeyi soylemiş.Bir gun kadınlar, Nasreddin Hocanın hangisini daha cok sevdiği hususunda bahse ve munakaşaya girmişler.Anlaşamayınca, meseleyi Nasreddin Hoca’ya sormuşlar.”Hangimizi daha cok seviyorsun?” Hoca ikisine de manalı manalı bakarak:”Mavi boncuk kimdeyse onu” demiş.

Şerh
Hoca, aile hayatında bile sergilemiş olduğu ornek yaşantısı ile bizlere nice ders ve oğut vermektedir.Tasavvufta şeyhin saliklere olan mesafesi aynıdır.Ancak saliklerin aklında bazen ”şeyhimiz acaba hangimize daha cok yoneliyor” sorusu gecebilir.Belki bir başkasına dah cok iltifat ettiğini gorerek yanılabilir.Ancak latife de olduğu gibi el vermek mavi bir boncuktur ve herkim de bu boncuk varsa şeyhin ona olan ilgisinde bir eksiklik yoktur, herkes bu konuda eşittir.Yeterki onda şeyhine karşı bir eksiklik olmasın…


Latife
Bir gun ahibbasından birisi, Hoca’ya rica eder:
-Senin ifaden duzgundur, bize bir mektub yazıver.Hoca sorar:
-Mektub nereye gidecek?
-Bağdat’a
-Bu garip başım Bağdat’ı da mı gorecek?
-Neden Bağdata gitmen icab ediyor?
-Bunu bilmeyecek ne var? Benim yazım gayet fenadır.Ancak ben okuyabilirim.Yazdığım mektubu yine ben okumalıyım ki munderecatı anlaşılsın.

Şerh
Nasreddin hoca bu latifesi ile Murşid-i Kamilin gerekliliğini anlatmıştır.Hakikat, kitaplardan okumakla anlaşılsaydı, murşide luzum ve gerek kalmazdı.Bir okul talebesi okumayı oğrenmiştir ama, lise kitaplarını okuyup anlayabilir mi? Oğrenmek icin mutlaka hocaya ihtiyacı vardır.Nasreddin hoca:”Ancak ben izah etmeliyim ki anlasınlar” demiştir.Yani tasavvuf, kitap okumaya, metin ezberlemeye dayanmaz.Akli sitidlal ile de ilgili değildir.Yani nazari değil tecrubidir.Bu ozelliğinden dolayı ”tasavvuf, kal (soz) ilmi değil hal ilmidir” denmiştir. ”Tatmayan bilmez” sozu de buna işaret etmektedir.Yani bir kimse tasavvufi eserleri okuyarak sufi yada şeyh olmaz.Halbuki bir kimse tefsir ilimlerini okuyarak mufessir olabalir.
Tasavvuf ilminin bir murşid nezaretinde talim edilmesi zorunluluğu, onun kitablardan oğrenilmesini imkansız kılmıştır.İnsan, murebbiesinin karşısına gececek, onun gozunden, sevgisinden gıda alacak ki istifade edebilsin.
Murid, murşidinin ruhaniyetine muhabbet yoluyla teveccuh edince murşidin ruhaniyeti onun batınında feyz tesiri gosterir.Bu feyz, beşeri zaaf ve sıfatları izale ederek murid, tedricen şeyhinin boyasına boyanır.Bu sevgi sonucu meydana gelen kalbi beraberlik, şahsiyet transferi ve aynileşmeyi doğurur.Yani murid nefsinin kotu huylarından kurtularak şeyhinin iyi ve guzel vasıflarıyla donanır.


Latife
Yedi kor bir nehrin kenarına gelmişler; karşı tarafa gecmek istiyorlar, fakat nehrin gecit yerini bilmiyorlar, goremiyorlar.Orada beklerken ayak seslerinden anlıyorlar ki bir adam suyun obur yakasından kendilerine doğru geliyor.Soruyorlar:”Sen kimsin?” Adam:”Ben Nasreddin Hocayım” diyor. Korler:”Madem sen suyun gecidini biliyorsun bizi de gecir, sana para verelim.” diyorlar.Hoca onlara:”Olur, adam başına iki mangır alırım” diyor.Korler razı oluyorlar.Hoca onlara:”Gozu bir parca ışık goren elimden tutsun” diyor.Korler Hocanın dediği gibi yapıyorlar.Hoca onde, korler arkada, el ele nehrin ortasını bulunca, sondan iki korun ayakları kayıyor, suya gidiyorlar.Arkadaşları feryadı basıyor:”Aman iki arkadaşımız suya giti!” Nasreddin Hoca donuyor bunlara:”Ne bağırıyorsunuz be!” diyor ”İki kor suya gittiyse dort mangır eksik verin.”

Şerh
Bu alem de hic durmadan akan zaman nehri icinden gecen bir gecittir.Bizler Allah’a ulaşan yolu bilmiyoruz.Yolu bilmediğimiz icin bir kor ile aynı değeri taşıyoruz.Kor gremediği icin bulamaz, biz ise bilmediğimiz icin bulamıyoruz.Eğer biz de bir Allah adamının yani murşid-i kamilin elinden tutmaz isek bu gecidi gecemeyiz.Gecidi gecemeyenlerin kıymeti de iki mangır değerindedir.
Kısaca Nasreddin Hoca, insanların hakikate ulaşma yyonunden kor olduklarını bu sebeple de Hakka ulaşmak icin bu yolun buyuklerine, murşitlerine ihtiyac olduğunu ve bunlara intisab edilmesi gerektiğinie işaret etmektedir.


Latife
Akşehir cocukları, ceplerine birer yumurta alarak Nasreddin Hoca’yı da yakalayıp zorla hamama gotururler.Soyunurlar, yıkanırlar.Hoca gobek taşında yatarken evvelden anlaştıkları uzere iclerinden biri der ki:
-Cocuklar’ Gelin bir oyun oynayalım.Oyunda kazanamayan hamamın parasını geri versin, olmaz mı?
-Nasıl bir oyun?
-Herkes bir yumurta yumurtlasın.Yumurtlamayan, hepsinin hamam parasını versin.Nasıl?
Cocuklar hep bir ağızdan bağırırlar:
-Oluuur.
Nasreddin Hoca da kendileriyle beraber geldiği icin ona sorarlar:
-Bu işe sen ne dersin?
Konuşmanın başından beri onları dikkatle dinleyen Hoca, sesini cıkartmamış.Onun sukutunu ikrar telakki eden cocuklar, birer birer gıdaklamaya başlarlar, peştemallarının arasına evvelce sakladıkları yumurtaları cıkarıp Hoca’ya gosterirler.
Bunun uzerine Hoca ayağa kalkar, ellerini, kollarını cırpıp sallayarak horoz gibi oter:
-Ooru’ ooooo!
Cocuklar bu ummadıkları hareket karşısında şaşırırlar:
-Ne yapıyorsunuz efendim amca?
-Ne yapacağım oğlum bu kadar tavuğa elbette bir horoz lazım…

Şerh
Tasavvuf yolunun salikleri masivadan sıyrılarak nefs terbiyesi hamamına girdiklerinde iclerinde onları hak ve hakikata ulaştıracak olgun bir yol gosterici, kamil bir murşid bulunması gerekir ve salikler de bu kamil insanın kimya gibi tesirli nefesinin etkisiyle huzura ulaşmadıkca, kendi kendine latif şeyler, gercekler, ledun ilmi ve sevgisi hasıl olmaz.

Sonuc olarak Nasreddin Hocamızın ilmi yonu kadar tasavvuf yonude vardır.Kendisi Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim’e intisab ederek manevi yolda nasblenmiş bir insandır.Latifelerinde de nefs, nefs terbiyesi, fakr, murşid, murşidi kamilin gerekliliği, şeriat-tarikat-hakikat-marifet, rabıta, tevessul, erbain, irşad, zikir, sabır, kanaat, tevekkul, ihlas gibi tasavufi konular işlenmiştir.
…………………
Daha geniş malumat icn yazımızı alıntıladığımız Dr. Selami Şimşek’in Buhara yayınlarından cıkan Nasreddin Hoca ve Tasavvuf adlı eserine bakabilirsiniz…
www.ismailaga.info
__________________