KUR'AN MI TEMEL BELİRLEYİCİDİR, HADİSLER Mİ?
Şukru Huseyinoğlu
Rabbimiz tarih boyunca coğu defa birbirine karıştırılan hakla bÂtılın arasını acmak uzere ceşitli donemlerde insanlar arasından elciler secmiş ve onlara insanların tÂbi olmaları gereken olculeri vahiy etmiştir. Hz. Muhammed, hidayet onderi olarak secilen son elci, ona bildirilen Kur’an vahyi de vahiy halkasının son temsilcisi olmuştur.
Hz. Peygamber ve beraberindeki ilk nesil, tum benlikleriyle, Âlemlerin Rabbi yuce Allah’ın insanlığın kurtuluşu icin yeryuzune saldığı son ip (Hablullah) olan Kur’an’a yonelmiş, tasavvur ve şahsiyetlerini onunla inşa etmişlerdir.
“Onlara bir ayet getirmediğin zaman: ‘Sen onu derleyip-toplasana' derler. De ki: Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir, iman edecek bir topluluk icin bir hidayet ve bir rahmettir.” (A’rÂf 7 / 203) Kur’ani beyanında ve benzeri bircok ayette de ifadesini bulduğu uzere Hz. Peygamber, kendisine vahyolunan Kur’an’a tÂbi olmaktan, onun hukumlerini pratize etmekten başka bir şey yapmıyordu.
Hz. Aişe validemizin, kendisinden Hz. Peygamber’i anlatmasını talep edenlere “Siz hic Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlÂkı Kur’an’dı”[1] şeklinde cevap vermesi de bu gerceğin ifadesinden başka bir şey değildi.
Hz. Aişe, Allah Resulu’nun (a. s.), Kur’an’ın ete kemiğe burunmuş hali olarak yaşadığını cok iyi bildiği icin, Allah Resulu’ne herhangi bir soz nispet edildiğini işittiğinde hemen o sozu Kur’an’ın suzgecinden gecirir, Kur’an’ın olculeriyle ortuşmeyen rivayetleri kesin olarak reddederdi. Bedruddin ez-Zerkeşi’nin kaleme aldığı ve Hz. Aişe’nin Kur’an’a aykırı bulduğu icin reddettiği rivayetlerden orneklere yer verdiği “Hz. Aişe’nin Sahabeye Yonelttiği Eleştiriler” adlı kitabı[2], bu konuda onemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Hz. Aişe’nin, Hz. Peygamber adına Kur’an’a aykırı sozler uydurulmasına gecit vermeyen Kur’an merkezli bu titiz tutumu sonraki donemlerde Muslumanlar arasında hep yaşatılmakla birlikte, ozellikle hicri 2 ve 3. yy’larda hadislerin tedvini surecinde hadis rivayetlerinin Kur’an’a arzını onceleyen metin tenkidi yontemi yerine, sened zincirlerinin incelenmesine dayalı sened tenkidi yonteminin one cıkarılması, bu alanda Kur’an’ın hakemliğini onemli olcude devre dışı bırakan bir gelişme olmuştur.
Bu yontem değişikliğiyle birlikte, hadis rivayetlerinin Kur’an’la ortuşup ortuşmediği değil, hadis ravilerinin guvenilir olup olmadıkları uzerinde yoğunlaşılmaya başlanmış, bu da gerek farklı fırkaların iyi niyetlerle hadis uydurma tutumunun, gerekse muharref kulturlere mensup kotu niyetli kimselerin Musluman goruntusu altında hadis uydurmaya yonelmesinin onunu acmıştır.
Bu buyuk kırılmaya bir de Şafii’nin hadisleri de Kur’an gibi vahy urunu olarak goren ve boylece Kur’an’ın hakemliğini/belirleyiciliğini buharlaştıran yaklaşımının giderek genel kabul halini alması eklenince, hadis kulturu tamamen Kur’an’ın kontrolu dışına cıkartılmış, “yuruyen Kur’an” olan Allah Resulu adına Kur’an dışı bir kultur ve din anlayışı oluşturulmasına zemin kazandırılmıştır.
Boylece Kur’an temel belirleyici olmaktan cıkarılmış, hadis rivayetleri Kur’an’a arz edilecek ve hadis rivayetleri Kur’an’la değerlendirilecek yerde, yer yer apacık Kur’an ayetleri hadis rivayetlerine tÂbi kılınmaya calışılmış, boylece İslam’ın yapısı tamamen ters yuz edilmiştir.
Bu soylediklerimizi somut bir ornekle acmak istiyoruz. Yuce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa’nın akıbeti ile ilgili şu apacık beyanlarda bulunmuştur:
“Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa cıkardı. Allah hileleri boşa cıkaranların en hayırlısıdır.
O zaman Allah şoyle dedi: Ey İsa, şuphesiz ki seni oldureceğim, seni kendime yukselteceğim ve seni inkÂrcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o kufredenlerin ustunde tutacağım. Sonra donuşunuz banadır, ayrılığa duştuğunuz hususlarda aranızda hukmedeceğim.” (Âl-i İmran 3 / 54 – 55)
“Ve Allah demişti ki: Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?. HÂşÃ‚, dedi, sen yucesin, benim icin gercek olmayan bir şeyi soylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, cunku gaybları bilen yalnız sensin, sen.
Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini soyledim. Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum muddetce onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gozetleyen yalnız sen oldun. Sen her şeyi gorensin.” (Maide 5 / 116-117)
Kur’an’da Hz. İsa’nın vefat ettiği bu şekilde apacık ifadelerle bildirildiği halde, tarihsel surecte Ehl-i Kitab’ın muharref kulturunun hadis uydurmacılığı yoluyla Muslumanlar arasında yaygınlaştırılmasıyla, Hz. İsa’nın olmediği ve kıyamet oncesi yeniden yeryuzune gonderileceği inancları ortaya cıkmış ve yerleşik hale gelmiştir.
Muslumanların bu konudaki inanclarını Kur’an’ın apacık beyanları yerine, onemli olcude kaynağı muharref kulturlere dayanan rivayetler oluşturur olmuştur.
Tefsir yazarı Elmalılı M. Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili” adlı unlu tefsirinde, Âl-i İmran Sûresi 55. ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:
“Teveffi kelimesi, ‘vefa’ mastarından alınmış olarak esas lugat ta ‘ıstıfa’ gibi tamamen kabzedip almaktır. Fakat ruh sahiplerine ve bilhassa insanla ilgili olduğu zaman vefat ettirmek, yani eceline yetiştirip ruhunu almak manasında acık ve meşhurdur. Buna gore bir delil bulunmadıkca, başka bir mana ile tevili caiz değildir. Fakat burada mekir manasıyla ilgisi bulunmak uzere Nisa Suresi’nde “Onu oldurmediler ve asmadılar, fakat (oldurdukleri) kendilerine (İsa’ya) benzetildi” (Nisa 4/154) ayeti onların Mesih Meryem Oğlu İsa Peygamberi olduremediklerini ve asamadıklarını ve fakat şupheye duşurulduklerini acıkca beyan etmiş, Hz. Peygamber’den de: “İsa olmedi, kıyamet gununden once size donecektir” hadisi şerifi de varid olmuş bulunduğundan buradaki ‘seni oldureceğim’ kelimesinin, az cok zahir dışı bir mana ile tevil olunması gerekmiştir… İslam inancında İsa vefat etmemiştir ve fakat kıyametten once vefat edecektir. Demek ki İsa’nın son hali de budur.”[3]
Gorulduğu uzere ortada apacık Kur’ani beyanların bulunduğu bir konuda bile, bu Kur’ani beyanlar yerine konuyla ilgili hadis rivayetleri temel belirleyici kılınmış ve Kur’an’ın apacık beyanları hadis rivayetleri yonunde tevile tÂbi tutulmuştur. Oysa doğrusu, Kur’ani beyanların hadis rivayetlerine gore tevili değil, hadis rivayetlerinin Kur’an’a arzı ve Kur’an’la sağlamasının yapılmasıdır. Başta da belirttiğimiz gibi Hz. Aişe’nin yaptığı tam da buydu.
Muslumanlar olarak, yeniden Kur’an’a yonelmek, Kur’an’ı bilgi, akide ve amelimizin merkezine yerleştirmekten başka cıkar yolumuz yoktur. Hz. Peygamber’i ve onun sunnetini doğru anlamak ve muharref kulturlerin sızmalarına karşı sunneti asli haliyle muhafaza etmek de, Kur’an’a yonelmekten ve Kur’an’ı temel belirleyici/hakem kılmaktan gecmektedir. Tarihsel surecte yaşanan kırılmaları ve alt ust oluşları başka turlu tamir etmek mumkun değildir.
[1] Muslim, Salatu’l-Musafirin, 139
[2] Hz. Aişe’nin Sahabeye Yonelttiği Eleştiriler, Bedruddin ez-Zerkeşi, Kitabiyat Yayınları
[3] M. Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an Dili, C. 2, Sh. 371–372, 375–376, Azim Dağıtım
__________________
Kur'an mi temel belİrleyİcİdİr hadİslermİ?
Dini Sohbetler0 Mesaj
●53 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Kur'an mi temel belİrleyİcİdİr hadİslermİ?
-
12-09-2019, 10:34:51