Kur’Ân’da adı gecen eski bir Arap kavmi. Hazreti Âdem* (Aleyhisselam) ile başlayan tevhîd mucadelesinin mÂhiyeti, Kur’an-ı Kerim’de kıssalar yoluyla insanlara tebliğ edilmiştir. Esasen kıssaların nakledilmesinin sebeblerinden birisi de onlardan ibret alınmasıdır. Meydana gelen olayların sebeblerini iyi tesbit etmek ve aynı hataları tekrarlamamak esastır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun onların kıssalarını acıklamada selîm akıl sahipleri icin birer ibret vardır. Bu (Kur’an) uydurulacak bir soz değildir. Ancak kendinden evvel indirilen kitap’ların tasdîki, (Dine ait) her şeyin tafsilidir” (Yusuf, 12/111) hukmu beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse selîm akıl sahiplerinin ibret alması on plÂndadır.
Âd kavminin yaşadığı beldenin ismi AhkÂf’tır. Mufessirler Yemen ile Umman arasındaki geniş bir beldenin, bu isimle anıldığını kaydederler.
Kur’an-ı Kerim’de: “Âd (kavmi)ne gelince: Onlar yeryuzunde haksız yere buyukluk tasladılar ve “Kuvvetce bizden daha guclu kimmiş!..” dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ı -ki o, bunlardan pek kuvvetlidir- hic duşunmediler mi? Onlar bizim mu’cizelerimizi bilerek inkÂr ediyorlardı”. (el-Fussilet, 41/15) hukmu beyan buyurulmuştur. Fizikî yapıları hakkında değişik rivÂyetler vardır. Fakat gerek boy, gerek fizikî guc olarak, gayet kuvvetli oldukları bilinmektedir. Hz. Âdem (a.s.)’in boyunun altmış zira (arşın) olduğu, BuhÂrî’de kaydedilen haberlerle sabittir. Kendisinden sonra gelen nesillerin giderek kısaldığını iddia edenler, Âd kavminin boyunun altmış ziradan aşağı olduğunu ifade etmişlerdir. Bazı mufessirler ise, Âd kavminin, boy itibariyle Hz. Âdem’den de buyuk olduğu uzerinde durmuşlardır (Kurtubî, XX, 48; Buharî, EnbiyÂ, I; İbn Hanbel, II, 3 1 5-325).
Hazreti Hûd doneminde Âd kavminin lideri ŞeddÂd’tır. Temel hedefi, yeryuzundeki butun insanları kendisine boyun eğdirmektir. Heykeller cevresinde geliştirdiği siyÂsî yorumlarla, zorbalığı ve kan dokmeyi meşrû gosterme gayretinde olmuştur. (eş-ŞuarÂ, 26/130; Hûd, 11/59). Bu lider Hz. Hûd (a.s.)’un tebliğine muhatap olmuştur. Fakat gerek kendisi, gerek kavmi, vahye karşı, heykellerine (putlarına) on planda yer veren mevcut siyÂsî yapıyı savunmuştur. Nitekim Kur’Ân-ı Kerim’de: “İşte Âd kavmi!.. Onlar Allah’ın Âyetlerini bilerek inkÂr ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Boylece başları (liderleri) olan her zorbanın emrine uyup gittiler. Onlar bu dunyada da, kıyÂmet gununde de lÂnet cezasına tÂbi tutuldular” (Hûd, 11/59-60) hukmu beyan buyurulmuştur.
İnsanlara kuvvetle ve silÂhla gÂlip gelen zorbalara boyun eğmek bir zillettir. Nitekim Âd kavmi heykel’lere izÂfe edilen siyÂsî teorilere ve zorbalara boyun eğdiği icin, lÂnetlenmiştir. Esasen İslÂm’ın dışındaki butun sistemler temelde zulme* ve zorbalığa dayanırlar.
Âd kavmi, gerek siyÂsî, gerek ekonomik acıdan buyuk bir guctu!.. “Bağ-ı İrem” diye anılan; muhteşem sarayların suslediği buyuk bir şehir, dillere destan olmuştu!.. Kur’an-ı Kerim’de: “Ey Muhammed, Rabbinin, ulkelerde benzeri yaratılmayan, sutunlara (buyuk saraylara) sahip İrem şehrinde yaşayan Âd kavmine ne yaptığını gormedin mi?” (el-Fecr, 89/6-8) denilmek suretiyle, bu mahiyet meydana konulmuştur. Fakat heykellere (putlara) tapan Âd kavmi, zorbalıkta ve zulumde de şohret sahibiydi!.. Yeryuzunde kendilerinden daha guclu hicbir şeyin bulunmadığına inanmışlardı. Kendi iclerinden Hz. Hûd* (a.s.)’a peygamberlik gorevi verildiğinde, buyuk bir mucadele başladı. Akılları ve bilimsel teorileri, zorbaların safında yer almak gerektiğini esas alıyordu. Şimdi bu mucadeleyi Kur’an-ı Kerim’i esas alarak ozetleyelim: “Hani kardeşleri Hûd onlara: “Allah’dan korkmaz mısınız?” demişti. “Şuphesiz ben size gonderilmiş, emin bir peygamberim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat* edin. Sizden buna karşılık hicbir ucret istemiyorum. Benim mukÂfatım Âlemlerin Rabbinden başkasına aid değildir. Siz her yuksek yerde bir ÂlÂmet (saray, kule) bina edip, eğlenir misiniz? Tutup yakaladığınız vakit,zorbalar gibi yakalar mısınız? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Size bilip durduğunuz şeylerden (nimetlerde) yardım eden, size davarlar, oğullar, bağlar, ırmaklar ihsan eden Allah’tan sakının. Ben cidden ustunuze gelecek buyuk bir gunun azÂbından korkuyorum.” (eş-ŞuarÂ, 26/124-135)
Bu tebliğ karşısında Âd kavminin ileri gelenleri, ulusal cıkarlarını bahane ederek, iftira kampanyasını başlatırlar.
“(Âd) kavminin ileri gelenlerinden kÂfir bir cemÂat de: “Biz seni muhakkak bir beyinsizlik icinde goruyoruz. Seni muhakkak yalancılardan sayıyoruz” dedi. (Bunun uzerine Hûd) “Ey kavmim” dedi. Bende hic beyinsizlik yoktur. Fakat ben Âlemlerin Rabbi tarafından (gonderilmiş) bir peygamberim. Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum. Ben sizin emin bir hayırhahınızım. Size o korkunc Âkıbeti haber vermek icin icinizden bir kimse (vasıtasıyla) Rabbinizden size bir ihtar gelmesi tuhafınıza mı gitti? Duşunun ki o, sizi Nûh kavminden sonra hukumdarlar yaptı, size yaratılışta onlardan ziyÂde boy-pos (ve kuvvet) verdi. O halde Allah’ın nimetlerini unutmayıp hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” (el-A’raf, 7/66-69).
ŞeddÂd’ın cevresinde yer alan politik gucler, Hûd (a.s.)’un tebliğine engel olabilmek icin, değişik yontemlere başvuruyorlardı:
“Dediler ki: “Sen bize yalnız Allah’a kulluk* etmemiz, atalarımızın ibÂdet etmekte olduklarını bırakmamız icin mi geldin? O halde sıddıklardan (doğru sozlulerden) isen bizi tehdit etmekte olduğun şeyi (azÂbı) getir bize!..” (el-A’raf, 7/70).
” Bize, bizi ilÂhlarımızdan (heykellerimizden, putlarımızdan) alıkoymak icin mi geldin? Doğru sozlulerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.” (el-AhkÂf, 46/22).
“Dediler ki: “Ey Hûd!.. Sen bize acık bir mûcize* getirmedin. Biz de senin sozunle tanrılarımızı (heykellerimizi, putlarımızı) bırakmayız. Senin soylediklerine inanıcılar da değiliz. Biz: “Tanrılarımızdan bazıları seni fen carpmış ” (demekten) başka bir şey soylemeyiz.” (Hûd, 11/53-54).
Hûd (a.s.)’un tebliği* karşısında iyiden iyiye hırcınlaşan Âd kavmi, heykellerinin kendilerini koruyacaklarından oldukca emin gorunuyordu. HÂkimiyetin kayıtsız-şartsız kendilerine ait olduğu iddiasına iman etmişlerdi. Bu hÂkimiyetlerini, heykellerinin ifÂde ettiği ideolojileri sayesinde surdurduklerini kabul ediyorlardı. Surekli olarak;
“Biz azÂ…ba uğratılacak da değiliz” (eş-Şuara, 26/138) diyerek kendi kendilerini ikna etme yoluna gidiyorlardı. Hûd (a.s.)’un tebliğini kabul eden muminlere, işkence etmekten asla cekinmeyen ve zindanlarda curutmeyi hedef alan Âd kavmi alay ederek: “Haydi tehdit ettiğin azÂbı getir” sloganına sarılmıştı!.. Kısa bir sure sonra azÂbın belirtileri goruldu. Akarsular kurumaya, yeşillikler sararmaya başladı. Unlu İrem bağları birer birer yok oluyordu. Kuraklık etrafı kasıp kavuruyordu. O yiğit yapılı, guclu kuvvetli insanlar bir yudum suya, bir dilim ekmeğe muhtac hale gelmişlerdi. Bu noktada Hûd (a.s.) yeniden tebliği denedi ve;
“Eğer şimdi yuz cevirirseniz (ne diyeyim). Ben size ne ile gonderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, ona (Allahu TeÂl ‘ya) hicbir şeyle zarar veremezsiniz. Şuphesiz ki benim Rabbim her şeyi koruyandır” (Hûd, 11/57) dedi.
Âd kavminin ŞeddÂd ve cevresinin geliştirdiği ideolojiyle beyni yıkanmıştı!.. Heykellerinin izinden ayrılmıyorlardı. Belirli bir sure sonra her zaman yağmur getiren bulutların geldiği yonde bir bulut gorduler, sevindiler. Cunku kuraklığı “tabiat kanunlarıyla” acıklama Âdetleri vardı. Bunun “Allahu TeÂl (c.c.)’nın bir ihtarı” olduğunu kabule yanaşmıyorlardı. Şimdi hadisenin cereyan ediş şeklini Kur’an-ı Kerim’den oğrenelim:
“Artık onu (azÂbı) vÂdilerine doğru gelen bir bulut halinde gormuşlerdi. Dediler ki: “Bu bize yağmur verici bir buluttur.” (Hûd) “Hayır” (dedi) bu carcabucak gelmesini talep ettiğiniz (bu hususa beni sıkıştırdığınız) şeydir. Bir ruzgÂrdır ki, onda elem verici bir azÂb vardır. O (RuzgÂr) Rabbimin emriyle her şeyi helÂk edecektir.” (el-AhkÂf, 46/24-28).
İnkÂrcı Nûh kavmi tufan sonucu helÂk edilmişti!.. Âd kavmi ise, korkunc bir ruzgÂrla, şirk’in ve zulmun cezasını bu dunyada gordu:
“Âd kavmi (Peygamberleri Hûd’u) yalanladı. İşte benim azÂbım (ve bundan evvel) tehditlerim nice imiş (duşunun). Cunku biz (haklarında) uğursuz ve (uğursuzluğu) surekli bir gunde onların ustune cok gurultulu bir fırtına gonderdik. (Oyle bir fırtına) ki, insanları, sanki onlar koklerinden sokulmuş hurma kutukleri imiş gibi t temelinden kopar(ıp, helÂke) uğratıyordu” (el-Kamer, 54/18-20).
Bu azÂb sırasında Hz. Hûd (a.s.) ve beraberinde bulunan muminlerin durumu ne olmuştu? Bunu da Kur’an-ı Kerim’den oğreniyoruz:
“Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri rahmetimizle kurtardık. ” (el-Âraf, 7/22).
Âd kavminin durumu, butun insanlara buyuk bir ibrettir. Politik ve ekonomik guclerine guvenerek şirki ve zulmu yaymak icin gayret sarfeden, butun mustekbir’lerin zaferleri gecicidir!.. Elbette azÂbın en şiddetlisine şahid olacaklardır. Kısacık dunya hayatı icin zorbalara boyun eğen ve şirkin hÂkimiyetine rÂzı olanlar Âd kavmini asla unutmamalıdırlar.
__________________
Ad Kavmi
Dini Sohbetler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
-
12-09-2019, 10:33:22