Enfal/27- Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.
Ahzab/ 72- Biz o emaneti goklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yuklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yuklendi. O gercekten cok zalim ve cok cahildir.
Muminun/8- Yine onlar (o muminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
HADİS-İ ŞERİF
* Huzeyfetu’bnu’l-YemÂn (radıyallahu anh) anlatıyor: Hazreti Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gordum, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur’Ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temÂyullerin) Kur’Ân ve hadiste te’yîdini buldular.
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: “Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emÂnet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yÂni şoyle ki, ayağın uzerinden bir kor parcasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış gorursun. Ne var ki, icinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) bir cakıl tanesi aldı, onu ayağının uzerinde yuvarladı. (Ve sozune devam etti


* Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: “Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin.” “Emanet nasıl kaybolur?” diye sordular. “İşler ehil olmayanlara teslim edilince” diye cevapladı.”
* Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) Hazreti Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)’in şu sozunu rivayet etmiştir: “Sana emanet bırakanın emÂnetini geri ver. Sana ihÂnet edene ihÂnet etme”
* Ebû Zerr (radıyallÂhu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlu! dedim, beni memur ta’yin etmez misin?” Bu sozum uzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da: “Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet gunu rusvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle uzerine duşen vazifeleri eksiksiz ed ederse o hÂric” buyurdu.”
* Ebu Sa’id (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: “Şuphesiz ki Kıyamet gunu, Allah’ın en cok ehemmiyet vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca bir-biriyle icli dışlı olduktan sonra, kadının esrarını erkeğin neşretmesi, o gun en buyuk ihanettir.”
* Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm, yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek: “(Ey Allah’ın Resûlu!) Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi. AleyhissalÂtu vesselÂm konuşmasına devam etti, sozlerini bitirdiği vakit: “Sual sÂhibi nerede?” buyurdular. Adam: “İşte buradayım ey Allah’ın Resûlu!” dedi. AleyhissalÂtu vesselÂm: “Emanet zÂyi edildiği vakit Kıyameti bekleyin!” buyurdular. Adam: “Emanet nasıl zÂyi edilir?” diye sordu. Efendimiz: “İş, ehil olmmayana tevdi edildi mi Kıyamet’i bekleyin!” buyurdular.”
* Hazreti Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm (bir gun): “Ummetim onbeş şeyi yapmaya başlayınca ona buyuk belanın gelmesi vÂcip olur!” buyurmuşlardı. (Yanındakiler

-Emanet (edilen şeyleri emÂnet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman,
-ZekÂt (odemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telÂkki ettikleri zaman.
-Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;
-Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;
-Mescidlerde (rıza-yı ilÂhi gozetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyÂsiyÂta vs. muteallik) sesler yukseldiği zaman.
-Kavme, onların en alcağı (erzel) reis olduğu;
-(Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulumle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hurmet ettiği;
-(Ceşitli adlarla imal edilen) ickiler (serbestce) icildiği;
-İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği;
-(San’at, bale, konser gibi ceşitli adlar altında; bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi ceşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve calgı aletleri edinildiği;
-Bu ummetin sonradan gelen nesilleri, onceden gelip gecenlere (ceşitli ithamlar ve bahanelerle) hakÂret ettiği zaman artık kızıl ruzgÂrı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gokten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin.”
*Ebû Hureyre radiya’llÂhu anh’den: Şoyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem salla’llÂhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: MunÂfık’ın alÂmetleri uctur. Soz soylerken yalan soyler. Va’d ettiği vakit sozunde durmaz. Kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyÂnet eder.
* Abdu’llÂh b. Amr (i’bni’l-Âs) radiya’llÂhu anhumÂ’dan: Şoyle demiştir: Nebiyy-i Mukerrem salla’llÂhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Dort şey, her kimde bulunursa hÂlis munÂfık olur. Her kimde bunların bir parcası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde munÂfıklıkdan bir haslet kalmış olur. (Bunlar da) kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyÂnet etmek, soz soylerken yalan soylemek, ahdettiğinde ahdini tutmamak, husûmet (iddi ve murÂfaa) zamÂnında da hakdan ayrılmaktır.
Emanet: Aslında insanın emin (guvenilir ve itimad edilen kimse olması) yani kendisine maddi veya manevi her hangi bir şeyin gonul rahatlığı ile korkusuz bir şekilde teslim edilebilir ve istendiği zaman eksiksiz alınabilir bir şekilde bulunması anlamına masdar ve kısaca masdar olduğu gibi insanın emin olma durumuna, gerek Allah ve gerek insanlar tarafından herhangi bir şekilde bırakılmış olan şeye de ismi meful (edilgen ortac) mÂnÂsına gelen masdarın ismi olmuştur ki, burada emanet bu mÂnÂyadır…
Peygamberlere ait ikinci sıfat, emanet sıfatıdır. Bu kelime Arapca olup, îman ile aynı kokten gelir. “Mu’min” inanan ve emniyet telkin eden insan demektir. Peygamberler, mu’min olarak zirve insan oldukları gibi, emin olma, emniyet telkin etmede de en baştadırlar. Kur’Ân-ı Kerîm, onların bu sıfatlarına bircok Âyette işaret eder. Şimdi bunlardan birkacını arz edelim:
“Nuh kavmi de peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Nuh, onlara şoyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gonderilmiş guvenilir bir elciyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin” (ŞuarÂ, 26/105-108).
Nuh, kavmine şoyle diyor: HÂl ittik edip sakınmayacak mısınız? Ben emniyet telkin eden, emanet sıfatı olan, hiyanete tenezzul etmeyen bir elciyim. İşte bu Âyette bir peygamberin dilinden, peygamberliğe ait bu “emanet” sıfatı dile getirilmektedir. Keza:
“Âd kavmi de peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Hûd onlara şoyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gonderilmiş guvenilir bir elciyim” (ŞuarÂ, 26/123-125). Ve:
“Semûd (kavmi) de peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Salih, onlara şoyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gonderilmiş guvenilir bir elciyim” (ŞuarÂ, 26/141-143). Keza:
“Lût kavmi de, peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Lût, onlara şoyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki ben size gonderilmiş guvenilir bir elciyim” (ŞuarÂ, 26/160-162).
Buyuk velilerden Zunun-u Basriye biri:“Bana ismi azamı emanet edip de oğretsen,” der dururmuş. Zunnun bunun ısrarına dayanamayarak bu adama, mendil icinde sarılı bir şey verir ve : “Uc gune kadar sende kalsın emanet olarak, sonra senden alırım der.
Adam mendili alıp eve goturur ve evde merak edip dayanamayarak mendili acınca mendilden bir fare cıkar ve fare kacar. Hemen hazrete gider ve sitemde bulunur. Zunnun da adama , ben seni imtahan etmiştim ki kaybettin. Sen bir fare emanetini elinde tutamıyorsun, nasıl olur da ismi azamı sana emanet ederim, demiş..
BIR BOSTAN BEKCISI
Evliyanın buyuklerinden İbrahim bin Edhem k.s. Hazretleri anlatıyor:
Babam Horasan – Belh hukumdarlarındandı. Bir gun atına binip ava cıkmıştım. Onume cıkan -tilki veya tavsan- bir hayvani kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum:
- Ey İbrahim, sen bunun icin yaratılmadın, bununla emrolunmadın!
Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi goremedim. Ayni sesi daha acıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah’tan bir uyarıdır. Vallahi bugunden sonra Rabbime isyankÂrlık yapmam.
Atımı surup babamın bir cobanına geldim. Onun coban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları asarak yurudum; Irak ulkesine ulaştım. Oralarda gunlerce isci olarak calıştım. Fakat helal kaygısından hicbir şey bana huzur vermiyordu.
Bazı olgun kişiler, safi helal kazanc icin Sam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi.Oralara gittim. Tarsus’ta iken nice gunler bostanlarda bekcilik yaptım. Bir gun bostan sahibinin arkadaşları gelmişti. Adam dedi ki:
- Ey bağ bekcisi! Git de narların en iyisinden biraz getir.
Bir miktar nar getirdim. Adam narı kesince, ekşi olduğunu gordu. O zaman dedi ki:
- Sen bunca zamandır bahcemizde bekcisin; meyve ve narlarımızdan da yiyorsun. Tatlıyı eksiden ayıramıyor musun?
- Vallahi ben meyvelerinizden bir şey yemedim, tatlısını da eksisinden ayıramam!
Adam şaşkın bir edayla bana sunu soyledi:
- Hayret bir şeysin yahu! Sen İbrahim Edhem olsan, bundan fazla olmazdın.
Ertesi gun bu haber halk arasında yayılıverdi. Meraklı insanlar, gruplar halinde bahceye akın etti.Gelenlerin coğaldığını gorunce, ben bir yanda saklandım. İnsanlar bahceye dolarken, aralarından sıyrılıp kacıverdim…
__________________