AYET-İ KERİME
Nisa / 95. Muminlerden -ozur sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan ustun kıldı. Gerci Allah hepsine de guzellik (cennet) vadetmiştir; ama mucahidleri, oturanlardan cok buyuk bir ecirle ustun kılmıştır.

Tevbe / 19. (Ey muşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gunune iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Nahl / 125.(Resûlum!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve guzel oğutle cağır ve onlarla en guzel şekilde mucadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de cok iyi bilir.

İnsanlara cok guzel ve cazib gorunen, hissiyatlarına hitab ederek kendilerini kabul ettiren sevdikleri, bağlandıkları ve gonul verdikleri; icecek, yiyecek, yatacak şeyler.. Eşler, kadınlar, kızlar.. Anneler, babalar, cocuklar.. Bağlar, bahceler, cicekler.. Elmaslar, altınlar, pırlantalar.. Makamlar, mansıplar, itibarlar..Hazlar, muhabbetler, dostluklar vb. pek tatlı şeyler vardır. Esas itibariyle cok den’i nefsaniyetimize uygun, dunyaya ait olan bu şeyler, Allah’ın ve Resûlu’nun rızasını ikinci plana attıran, fenaya mahkum oldukları icin insanları da aynı akibete mahkum ettiren faktorlerdir.

Cok defa iş ile namaz karşı karşıya gelir de cemati bırakıp işinizle meşgul olursunuz. Resûl-u Ekrem’in isteği doğrultusundaki bir kazanc ve muvaffakiyet ile dunyevî olanı karşı karşıya geldiğinde ikincisini tercih edersiniz. Ezan okunduğunda işinizi bırakıp camiye koşmazsınız.Cunku bunlar nefsinize hoş gelen ve ucreti peşin alınan şeylerdir. Diğerlerinin ucreti ise şimdi verilmeyecek Ahiret Âleminde verilecektir. CenÂb-ı Vacib-ul Vucud Hazretleri insanların bu turlu zaaflarını bildiği icin onları sayıyor, şu hususlarda zayıfsınız diyor.

Allah’ın rızasını tahsil icin sarfedilen cehdin neticesi, cok guzel bir akibettir. Bu cehd gercek mu’minin sadakatının, feragatının ve fedakarlığının nişanesidir. Meseleyi tahlil edersek, cehd ve gayretimizin ciddiyeti nisbetinde, kazandırdığı huzuru, hissiyatımızın derinliklerinde duyarız. Ama bu huzur, sadakat, feragat ve fedakarlıkla amel eden gercek mu’minlere muyesserdir. Îmanın muktezası vecibeleri yerine getirme cehdinin kÂlben ve ruhen Cennet hayatı yaşattığını hissetmek o mu’minler icin muyesserdir.

HARUN REŞİT İLE İHTİYAR
Harun Reşit Veziri ile birlikte tebdili kıyafet dolaşırken bahcesinde hurma fidanları diken bir ihtiyar gorur. Selam verir ve aralarında şu konuşma gecer:
-Kolay gelsin, ne yapıyorsun boyle?
- Hurma fidanları dikiyorum.
- Peki bu diktiğin hurma fidanları ne zamana kadar buyur ve meyve vermeye başlar?
- Kim bilir belki on, belki yirmi sene sonra yetişir ve meyve vermeye baslar.
- Peki onların meyvelerini gorebilecek misin?
- Bu yaşlı halimle belki goremem. Ama bizden oncekilerin diktikleri ağacların meyvelerini biz yedik.Biz de bizden sonrakilerin istifadeleri icin bu hurma fidanlarını dikiyoruz.
Bu cevap Harun Reşit’in hoşuna gider ve bir kese altın verir. İhtiyar, Allah’a hamd eder ve:
- Diktiğim ağaclar hemen meyve verdi.
Bu soz uzerine Harun Resin bir kese daha altın verir ve ihtiyar yine Allah’a hamd eder ve:
- Herkesin diktiği meyve ağacları yılda bir defa mahsul verir, benim diktiğim fidan hem hemen meyve verdi hem de senede iki defa urun vermeye başladı.

HAMALLIK YAPAN HALİFE
Halife Hazret-i Omer bir gece şehri dolaşırken, bir ev*den cocukları iki gundur ac olan annenin feryadını du*yar.
— Yavrularım, Allah sizin hakkınızı Omer’den sorsun! Bu sozu işiten halife kapının Onunde titremeye başlar.
İceriye seslenir:
— Omer’den ne istiyorsun?
— Sen ne soruyorsun, dost musun, duşman mısın?
— Allah icin, dost olarak soruyorum.
— Omer’den şunu istiyorum: Bu cocukların babasını askere gonderdi. İki gundur cocuklarım ac, ocağım uzeri*ne tencere koydum, suyu karıştırıyorum. Yemek pişiriyorum diye onları avutuyorum. Dun uyutmuştum. Ama bugun aclıktan uyuyamıyorlar. Birbirlerine sarılmış halde sızlanıp duruyorlar.
— Peki, Omer’e haber verdin mi?
— Neyi haber vereyim? Adamlarımızı askere almayı biliyor da, gerideki cocukların durumunu hic duşunmuyor mu? İnsanlara baş olmak, başa bel olmak mıdır? Hazret-i Omer ağlayarak evine koşar. Arkasına bir cuval un eline bir teneke yağ alıp kadının evine gelirken karşısına sahabelerden bir zat cıkar.
— Ey mu’minlerin Emiri, bu ne hal, nereye koşuyorsun? Ver şu tenekeyi ben taşıyayım.
— Yok vermem, bunlar Omer’in gunahlarıdır. Bugun yukumu alırsın ama, yarın Allah’ın huzurunda gunahlarımı alamazsın. Bırak da ben taşıyayım.
Eve girip cuvaldan biraz un cıkarır, tencereye koyar. Sonmek uzere olan ateşi uflerken sakalının bir tarafı hafifce yanar. Un corbası pişirip cocukların kamını guzelce doyurur. Cocukların annesine de:
— Yarın mutlaka Halife’yi goreceksin der.
Kadın tanımadığı bu yabancı adamın yaptığı iyiliklerden dolayı, son derece memnun olur. Evden cıkarken arkasından soyle konuşur:
— Allah Omer’in yerine başımıza seni gecirsin.
Halife Omer hic sesini cıkarmadan oradan ayrılır. Sabahleyin kadın halifenin yanına gider; bakar ki kendisine corba pişiren zat, Halifelik makamında oturmaktadır. O zaman ozur dilemeye başlar:
— Kusura bakma Ya Omer, akşam canımın acısından size acı soyledim, sizi incittim.
— Hayır sen vazifeni yaptın. Omer sucludur. Asıl siz hakkınızı helÂl edin…
İşte onlar boyleydi…
__________________