Bizim de daha once ehli sunnet dediğimiz ve oyle bildiğimiz Nihat Hatipoğlu katıldığı bir programda bazı meseleler hakkında ilginc yorumlar yaptı. Mesela butun İslam alimlerinin ittifak ettiğini soylediği bir konu icin itirazı olan alimlerden bazıları derken “Reşid Rıza ve Abduh” gibi masonların ismini zikretmesi tepkiye yol actı. İşte o konuşmadan ornekler ve Cubbeli Hoca’nın reddiyesi:
Gecen pazar akşamı Nihat Hatipoğlu Hoca Efendi kıyamet alametleriyle alakalı konuşmak uzere Haberturk kanalına cıktı, tabi ki kendisinin Ehl-i Sunnet olduğunu soyleyen biri olarak bir kac hususta konuşmasını eleştirmem icap etti:
a) Kendisi: “Kur’Ân bize yeter hadislere luzum yok” diyenlerin yanlış yolda olduğunu soyledi, cok doğru soyledi. Sonra İsa (AleyhisselÂm)ın ineceği hususundaki bazı hadîs-i şerifleri beyan etti, bunların manen mutevÂtir olduğunu, ekseri ulemÂnın kabul ettiğini de beyan etti ama Abduh ve Reşit Rıza gibi bazı alimlerin bunları kabul etmediğini, kimi Âlimlerin de tevakkuf ettiğini yani sessiz kalıp bir karar vermediklerini beyan etti.
Evet durum boylecedir lakin izaha vakit olmayan kısa bir programda bunların denilmesi insanların kafasını karıştıracağından hic uygun olmadı zira kendi beyanıyla bunca mutevÂtir hadis varken ve 1300 senedir hicbir Âlim buna itiraz etmemişken Mason Abduh gibilerin muhalefeti ne anlam ifade edebilir?!
Yahut RasûlullÂh (SallÂllÂhu Aleyhi ve Sellem)in acık ifadelerle bildirdiği bir konuda duraklama yapan son donem Âlimlerinin bu davranışının ne manası olabilir?! Bunlar nakledilerek milletin kafasının karıştırılması yanlış olmuştur.
b) Hoca Efendi’nin kendi beyanıyla ikinci delilim hadîs-i şeriflerken, sunnet Kur’Ân’ın tefsiri mahiyetindeyken Deccal, DÂbbetularz, Yecuc ve Mecuc gibi konularda “Bunlar hakkında kesin konuşmak doğru olmaz. Deccal’in bir adada olduğu hadîs-i şerîf ile sabittir, şekli hakkında rivayetlerde vardır ama bu insan mıdır? Başka bir mahluk mudur? Fesatcı bir oluşum mudur? Dabbe Âyet-i kerîme ile sabittir ama hayvan mıdır? Başka bir mahluk mudur? Yecuc ve Mecuc Âyet-i kerîme ile sabittir ama insan mıdır, ırk mıdır, hayvan mıdır? Kesin konuşamayız. Fırat’ın altından altın cıkacağı hadisi sahihtir ama bu gercek altın mıdır? Su mudur? Petrol mudur? Bilemeyiz” şeklinde yaptığı acıklamalar celişkili olmuştur.
Zira butun bu sayılanlar hakkında acık ifadeli hadîs-i şerifler mevcuttur ki bu hadislerde Deccal’in İsfahan Yahudilerinden olduğu, Dabbe’nin Mekke’den cıkacak bir hayvan olduğu, Yecuc ve Mecuc’un şekilleri tarif edilen 2 kardeş insan ırkı olduğu, Fırat’ın altından altın madeni cıkacağı sarih bir şekilde acıklanmıştır.
Dolayısıyla “Birileri ne der?” şeklindeki duşuncelerle bu kıyamet alametlerini hadîs-i şeriflerle acıklanan mahiyetlerine uymayan bir takım felsefi tevillerle ve mantiki yorumlara acık bırakmak halkımızı hadis inkarcılarının tuzağına duşurebilir.
Bize duşen bu husustaki hadîs-i şerifleri beyan edip “Her haberi doğru cıkmış ve cıkacak Muhbir-i SÂdık (SallÂllÂhu Aleyhi ve Sellem)in kıyamet alametleriyle ilgili buyurduklarının hepsi haktır ve gercektir. Zamanı geldiğinde aynen tahakkuk edecektir. Bunların bazısını aklımız almasa da imanımız alır, o gun yaşayanlar gorur” deyip gecmektir.
Cunku hadîs-i şeriflerde acıklanan bir konu hakkında mesela “Altın Dağı” buyrulduğu yerde “Petrol de olabilir” denilmesi “Altın olmayabilir” demek olur ki bu laf RasûlullÂh (SallÂllÂhu Aleyhi ve Sellem)in ifadesinin olmayabileceği anlamına gelir.
Halbuki o gun halkın anlamayacağı bir şey dahi olsa RasûlullÂh (SallÂllÂhu Aleyhi ve Sellem): “Kıymetli bir madde yahut maden” buyurarak ona işaret edebilirdi. İlla ki petrol demeyebilirdi ama madem «ذَهَبْ» yani altın buyurdu o zaman bu sozun başka manaya ihtimali olmaz. Diğer konularda buna kıyas edilebilir.
c) Sunucu kadın İstanbul’un kıyamete yakın bir daha fethedileceği hadîs-i şerifini sorunca Hoca Efendi: “O fetih, İstanbul’un İslam merkezi olacağı anlamına gelebilir” dedi. Yani lafı harp sonucu bir fetih olmayacağı anlamına getirdi.
Oysa İmÂm-ı Berzencî (RahimehullÂh) 200 sene evvel İstanbul Osmanlı payitahtı iken yazmış olduğu “el-İşÃ‚‛a” isimli eserinde bu hadîs-i şerifin izahı sadedinde: “Bu hadîs-i şerifte gecen Konstantiniyye ifadesi, İslam’ın başkenti olan İstanbul’dan bahsetmiyor. Cunku oyle olsa bu, İstanbul’un Âhir zamanda Muslumanların elinden cıkacağı anlamına gelir ki bundan AllÂh-u Te‛ÂlÂ’ya sığınırız.

Konstantiniyye sozunun iki manası vardır ki birisi suğra, diğeri kubradır. Kucuk Konstantiniyye, İstanbul’dur ki orayı Sultan Muhammed Fatih fethetmiştir. Buyuk Konstantiniyye ise Roma’dır ki orası hala fethedilememiştir. Orayı Hazreti Mehdi fethedecektir. Kıyamete yakın zamanda gercekleşecek bu fethin akabinde Deccal’in cıkmasının hadîs-i şerifte belirtilmesi de bunu anlatmaktadır” şeklinde bir acıklama yapmıştır.
Yani hadîs-i şerifte “Fetih” geciyorsa bunu hemen manevi fetih yahut İslam merkezi olma gibi tevillerle yorumlamaya luzum yoktur. Ancak Konstantiniyye’nin neresi olduğunu, kac farklı yer hakkında kullanıldığını duşunmek icap eder. Roma’ya da Konstantiniyye denildiğini anladığımız zaman zaten fethin hakiki manada olduğun kabul etmek kacınılmaz olur.
Yani diyeceğim şudur ki Âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şeriflerde gecen ifadelerin hakiki manalarını keşfetme imkanı olduğu surece mecazi yorumlara yol acmamak icap eder.

Mesela bircok hadîs-i şerifte cennette inciden, altından koşkler saraylar olduğu bildirilmiştir. Şimdi birilerinin aklı havsalesi inciden yahut altından 70 bin kapılı buyuk bir kıta kadar hacimli koşklerin nasıl olacağını almıyor diye hemen tevillere sapmamak gerekir.
Nitekim 13 ekim tarihli bazı gazetelerde, bilim adamlarının dunyaya 40 ışık yılı uzakta bir gezegen keşfettikleri, bu gezegenin yuzeyinin su ve grafit yerine karbon ve elmasla kaplı olduğu haberi yer aldı ve bu haber “Elmas gezegen bulundu” başlığı ile verildi.
Efendi Hazretlerimiz’in: “Yerin altında bunca madenleri gizleyen, bunları yer ustune cıkaramaz mı?!” buyurduğu gibi, kim bilir fezada insanların sayamayacağı kadar fazla miktarda kıymetli madenlerden oluşan nice gezegenler vardır ki AllÂh-u Te‛ÂlÂ’nın beyanıyla butun hepsi kıyametle birlikte yok edilecektir.

Dunyadan kac kat buyuk, bizce sayısı mechul bunca gezegeni bir sureliğine yaratıp sonra yok edecek olan AllÂh-u Te‛Âl ebedi Âhirette Muslumanların sonsuz ikameti icin şu an mevcut olanların kat katını ve ebedi olanlarını yaratmaz mı?!
Elbette Yuce Rabbimiz her şeye kadirdir, oyleyse Habîb-i Edîbi Muhammed Mustafası (SallÂllÂhu Aleyhi ve Sellem) vasıtasıyla bize bildirildiği butun hakikatlere de “Acaba” demeden “Nasıl olur?” diye duşunmeden, zerre kadar dahi tereddut etmeden, buyrulduğu vecihte, beyan edildiği şekilde şeksiz, şuphesiz inanmamız ve kimsenin bu konuda bizi “Şunlara bak! Nelere inanıyorlar” diye eleştirmesinden asla cekinmememiz icap eder.

Zaten gayba iman da bundan ibarettir. Yoksa aklın mumkun saydığı şeylere zaten herkes iman eder. Gercek iman, akıl otesi işlere, gormeden gormuşten ote inanabilmektir.
Ne mutlu bize ki Mahmud Efendi Hazretleri gibi bir Âlime ve murşide eriştik de hakka kavuştuk, bu hakikatlere kolayca inanabildik. Felsefeci hocaların eline kalsaydık halimiz nice olurdu?! Bu meselelere inanmakta cok zorlanırdık. Artık hepimiz mensup bulunduğumuz kamil murşitlere ve talebesi olduğumuz Ehl-i Sunnet Âlimlere kulak verelim, diğer goruşlere kulak tıkayalım ki hidayetten sonra kayanlardan olmayalım.
www.ismailaga.info
__________________