Velilerin kerametleri ehlisunnet Âlimlerine gore caiz, olması mumkundur. Mutezile buna muhaliftir.

NAKLİ DELİLİMİZ
Nakli delilimiz, Suleyman Aleyhisselam’ın vezirine dair gelen ilahi haberdir. Şoyle ki o, (Seba melikesi) Belkıs’ın tahtını uzak mesafeden kısa bir zaman icerisinde getirmiştir. Nitekim Allah Teala şoyle buyurmuştur:
”Ben, gozunu yumup acmadan once onu sana getiririm, dedi. Bir de Suleyman (Aleyhisselam) o nu yanında hazır gorunce:’Bu Rabbimin lutfundan doğan bir şeydir”… dedi”(Neml 40)

Ayette gecen hadise Suleyman (Aleyhisselam) ın, Belkıs’ın tahtını kimin daha cabuk getireceği sorusu ile başlamıştır. Kuranda gecen anlatımıyla bir cin ”Ben makamınızdan kalkmadan getiririm” dedi. Suleyman (Aleyhisselam) ise sabah oturduğu makamından devlet işlerini halledip oğlene dopru kalkardı. Bunun gec olacağını duşunerek kabul etmedi.
Yine Kuran’da buyrulduğu uzere ‘onlardan ilim sahibi Ben, gozunu yumup acmadan once onu sana getiririm.” dedi. Kuran’da gecen bu ilim sahibi ise Suleyman (Aleyhisselam)’ın kÂtibi idi.
Peygamber, cin, melek olmayan ancak Allah’ın salih bir kulu olan bir insandan meydana gelen bu hal bir keramettir.

NASIL DUYMUŞTU?
Yine Nihavend’de bulunan, Hazreti Omer’in hicretin 23. yılında ordu kumandanı tayin ederek İran’a gonderdiği Sariye Medinede ki halife Omer (Radıyallahu anh)’ın ”Ey Sariye, dağa dikkat et, dağa!” tarzındaki sozunu işitmiştir. Halbuki ikisi arasında beş yuz fersahtan fazla mesafe bulunuyordu.

Bu hadisede ise, sahabeler Hazreti Omer’in hutbe esnasında neden boyle bir şey soylediğine bir mana verememişlerdir. Savaştan donen Sariye (Radıyallahu anh)’a sorduklarında işin hakikati anlaşılmıştır. Savaş esnasında duşman bir dağın arkasında pusuya yatmıştır. Sahabelerin ise haberi yoktur. Sariye (Radıyallahu anh) Hazreti Omer’in ”Dağa dikkat et!” sozunu işittiğini ve arkadan duşmana darbe vurarak savaşı kazandıklarını anlatmıştır.

Yine Hazreti Omer’in mektubunun atılması suretiyle Nil nehri’nin taşması. Hazreti Halid’in zehir icmesi ve bundan zarar gorememsi gibi hadiseler bize bu konuda delil teşkil etmektedir.

Kerametin mucize ile karıştırılmaması gerekmektedir. Cunku mucize, nubuvvet iddiasıyla beraber bulunur, halbuki veli bunu iddia edecek olsa anında kafir olur ve keramete layık olma vasfından sıyrılır.Bilakis veli, peygamber aleyhisellama bağlı olduğunu ikrar eder.

Aslında velinin gosterdiği her keramet, bağlı olduğu peygamberin bir mucizesi sayılır. Cunku veli, peygamberine bağlılığından bu hasleti elde etmiştir.

Bu yazılanlar kerametin vuku bulmasında bir engelin olmadığını anlamamız icindir.
Allah, duşmanı olan şeytana bile bin turlu harikuladelik veriyor ise dostuna neden vermesin? Sırlarını neden acmasın? Sıkıştığı zaman neden yardım etmesin?

Şunu da soyleyelim ki istidrac dediğimiz bir hadise vardır. Bu tasavvuf ehlinin başını yakan bir beladır. Kul yaşadığı olağan ustu olayları Allah’tan değil de kendinden bilir, bu ise buyuklenmesine, amelleri ile kibirlenmesine sebep olur. Kibirlenmesi ise o kişinin helakına sebep olur. Sonuc itibarıyla gosterdiği keramet, helakinin sebebi olur.

Kerametin vukuu mumkundur. Ancak kerametin sahibi, kendini kurtardığını iddia edemez. Dolayısıyla kerametin, sevap veya mukafat gibi bir getirisi yoktur.

Vefatından sonra ruyada gorulen Sufyan-ı Sevri Hazretleri ”Ne keşifler ne kerametler, geceleyin kıldığım rekatcıklar imdad oldu bana” buyurmuşlardır.

www.ismailaga.info
__________________