Cilt:2 Sohbet:50 Hud: 52 – 57
LANET OLSUN BOYLE OĞRETİM UYELİĞİNE

(Ders Ayeti) ”Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin sonra ona tovbe edin ki, gokten uzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi (neslinizi) coğaltsın. Gunahlarınıza ısrar ettiğiniz halde imandan yuz cevirmeyi.”
İstiğfar. Mevla Teala’dan gunahların ortulmesi talebinde bulunmak demektir.
Afv: Bağışlamak, kusur ve gunahlarını affetmek manasına gelmektedir.
Bu mubarek ayetler Hud (Aleyhisselam)ın kıssasını havidir. Peygamber’in kavmini istiğfar ile tovbeye davet etmiş olduğunu bildirmektedir. Peygamberler, nebiler boyle buyururlar. Onlar Allahu Teala’nın koymuş olduğu kaidelere gore hareket ederler, onlar şeytana uymazlar. Allahu Teala Hazretleri ne buyuruyor:
“Rabbinizden mağfiretine ve eni goklerle yer kadar olan cennete koşuşun ki o cennet, takva sahipleri icin hazırlanmıştır”(Ali İmran 133)
Bir hadisi şerifte Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyuruyor:
“Allah’a yemin ederim ki ben, her gun Allah (u Tealay)a yetmişten fazla tovbe ve istiğfar ederim.”
İnsanoğlunun illa Mevla Teala’dan mağfiret dilemesi lazımdır. Her an gunahkÂr olunabilir. İşlemek istenmese de insana gunahı işletiyorlar.
Bir yolda yuruyorsun diyelim. Oyle olabiliyor ki, sen carpmasan da bir araba gelip sana carpıyor. Bunun misali gunahkÂr insanların da ibadet yolunda olan insanlara carpıp onları gunahkÂr etmeleridir. İnsanların İslama karşı yumuşamaları icin yatmadan evvel 27 ihlÂs okunması emredilmişti, bu emri yerine getiriyorsunuzdur inşallah.
Millet diploma peşinde. Coğu kimsede namaz yok, ramazanda dahi oruc yok, Allah demek yok, bu hallerden yuzbinde bir kişi mustesna. Biz, yuzbin kişinin bu halden mustesna olmasını istiyoruz, bir kişinin değil, bir cicekle yaz gelir mi?
“Rab” denildi mi bir duşunelim. Bizleri iğnenin tepesi kadar kucuklukten vucudca 60-70 kilo oluncaya kadar buyuten, iman bakımından buyuten, İslam bakımından buyuten, huzur bakımından buyuten hep O’dur. İnsan tek bir yonle terbiye olmaz, insanoğlu cok yonden terbiye ister.
Bizlere yağmurları gonderen rabbimizdir, barajları dolduran Rabbimizdir. Rabbimiz su ihtiyacımızı barajsızda giderir. Hatırlarsanız gecen sene barajlar nasıl kurumuştu, camurlu su ile abdest almak zorunda kalmıştık. Bu duruma duşmemize sebep olan edepsizlikler denen yapıldı?
Edirne’ye yakın bir yerde oturan bir şahıs: “Yağmur icin Allah’a dua etmeyin” Koca kafa! Nankor insan! Bize suyu veren Allah’dır, onu insanoğluna yutturanda Allah’dır. Ne oluyor ise hep Mevla Teala’dandır. Cereyan temin edilmeye calışılıyor, cereyan neden oluyor? ya sudan yahutta petrolden, peki suyu, petrolu kim yaratıyor? Don dolaş varacağın merci Allah’dır. Milletin gırtlakları gumbur gumbur calışıyor amma kalpleri calışmıyor.
Siz bir kimseye yemek ikramında bulunsanız, fakat o, buna kıymet vermese, teşekkurde bulunmasa, ona kırılırsınız. HÂlbuki ona ikram ettiğiniz yemek sizin değil Allah’ındır.
Bir duşunun bakalım sizin yemeğiniz var mı? Mesela; yedirdiğimiz buğday ekmeğinin tohumları tarlada ekilir, bicilir, harman edilir, değirmenlerde un yapılır, fırınlarda ekmek haline getirilir, sonra da bakkallara dağıtılır. Bizde oralardan alır yeriz, diğer yiyeceklerde onun gibidir.
Şunu bilin ki, Mevla Teala’nın halkettiği (yarattığı), bizim icin hazırlattığı yiyecekleri neredeyse bedava yiyoruz. Onun icin bu gunku dersimiz istiğfar ile başladı. Tekrar ediyorum insanoğlu nankor! En azından hic olmazsa “butun bunları Rabbimiz yaptı” desinler. Ağızlarından “Rabbim” sozu cıksın.
Mevla Teala bir kudsi hadiste ne buyuruyor:
“(Kulum) Beni zikrettiğinde, ben onunla beraberim.”
Biz kimlerle beraber oluyoruz da Allahu Teala ile beraber olmuyoruz? Şu insan nelerle beraber olmaz, kimlerle beraber bulunmaz, yanından bir sinek ucsa, nereye konacağına daldırır, gider. Yani insan sinekle olurda Allahu Teala ile olmaz.
Bilerek cok cahillikler yapıyoruz, başkalarına cahil diyoruz ama biz onlardan aha cahiliz. İnsan duşunmeli tefekkur etmeli; Mevla Teala Abese suresinde şoyle buyuruyor:
“Bir de insan (yediği) yemeğe baksın (onu rızık olarak kendisine nasıl verdik)”
Kedi, kopek, deve diğer hayvanlarda yedikleri yemeğe bakıyorlar Kedi yemeğini yerken biraz gozunu yumar, sebebi ise kendisini yememiş, gormemiş gibi gostermek, nankorluk etmek icindir.
İnsan yemek yerken:“Bu yemek benim onume gelinceye kadar ne ellerden gecti.” diye duşunmelidir. Bir ceşit yiyeceğe emeği gecen o kadar elleri kim yarattı? Kim bilir kimlerin elleriyle bahcelerde domatesler, biberler, patlıcanlar, salatalıklar, marullar, fasulyeler yetiştiriliyor.
Kim bilir kimin eliyle sapından koparılmış karpuzları, kavunları, dallarından toplanmış şeftalileri, kirazları, elmaları, armutları, dutları, erikleri, portakalları, mandalinaları yiyoruz.
Cilek cok nazik bir meyvedir, az bir darbe ile ezilebilir. Hem de bize gelinceye kadar onu bircok mahlûk yiyebilirdi. Onu kime kısmetse, o yiyinceye kadar kim muhafaza ediyor? Rabbimiz muhafaza ediyor. Hicbir kedi, hicbir kopek, hicbir canlı ona yaklaşıp yiyemiyor. Rabbimizin muhafazasında o cilek, yemesi takdir edilen sahibini buluyor, ondan kısmeti olmayanlar ise sadece ona yan yan bakıyorlar.
“İnsan yediği yemeğe baksın” ayeti celilesinden murat bunları tefekkur etmektir.
Bu gunku dersimizde istiğfar ile emrolunduğumuzu oğreniyoruz. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Gunde en az yetmiş kere istiğfar ederim.” buyurduğunu az once soylemiştik. O, gunahı olmadığı halde istiğfar ederse, bizler bunca gunahlarımız varken ne kadar cok istiğfar etmemiz gerekir değil mi? Her gun yediğimiz yemeklere tefekkurle bakıp bir şukur dahi etmiyoruz.
Tekirdağ bolgesinde bir bocek turu peydah olmuş. Bu bocekler buğdayların sutunu emiyorlarmış. Sutu emilen buğday saman gibi oluyor, oğutulecek hicbir yeri kalmıyormuş. Ben size demiyor muyum? Her şey Allahu Teala’dandır.
Mevla Teala tekdir, şeriki naziri yoktur. Rabbimiz bizi burada orduğu gibi butun insanları da goruyor. Ezanlar okunduğunda duyanların camiye gidip gitmediğini de goruyor. Ezan okunuyor, bir de bakıyorsunuz millet camiye gidecek yerde gurul gurul lokantalara, lahmacun salonlarına ya da evlerine yemek yemeğe gidiyorlar.
Yemek yenirken, meşrubat icilirken, islamda yalnız sağ el kullanılır. Fakat halk gayet rahat sol elini de kullanıyor. Kaşığın alt tarafından tutulması gerekirken, kimisi gÂvurlar gibi alt tarafından tutar. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz adat-ı cahiliyye’yi yıkmaya geldi. Onlar ise bu hareketleriyle onu değil yıkmak, bilakis dikmiş oluyorlar. Kureği yanlış tutan bereketten mahrum kalır.
Sultan Mahmud’un padişahlığı zamanında bir fakir huzuruna cıkıp ondan para istedi. Sultan Mahmud da adamlarına:“Bu şahsı hazineye goturun, eline bir kurek verin, bir daldırışta oradan ne kadar alabilirse alsın.” diye emreder.
Emri uzerine fakir adam hazineye goturulur, eline bir kurek verilir. Lakin adam kureği doğru tutmasını bilmediğinden tersinden tutarak altınlara daldırır. Tabiî ki bu durumda kurekte bir tane altın kalmaz hepsi yere dokulur. Durum Sultan Mahmud’a bildirildiğinde: “Vermeyince Ma’bud, ne yapsın Sultan Mahmud” der.
Mevla Teala bir hadisi kudside şoyle buyuruyor:
“Ya Davud! Ben ziyade biliciyim, bileni severim.”
Sizler ilim sahibi oldunuz, Mevla Teala sizleri sever, sizlere kıymet verir. Dunyayı verseler birinizi feda edemem, sizler oylesine değerlisiniz. Bu haliniz Mevla Teala’nın size olan fazlındandır. Bunu boyle biliniz.
Mevla Teala Sure-i Yunus’ta şoyle buyuruyor:
“De ki: Allah’ın ihsanıyla ve rahmetiyle, ancak bununla ferahlansınlar. Bu onların toplamakta olduklarından (dunya menfaatinden) daha hayırlıdır.”(Ayet 58)
Allah’ın fazlı rahmeti olmasaydı, sizler dini ilmi tahsil edemezdiniz. Bir Hatice nine vardı. Ruyasında gormuş ki, Mahmud, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in onunde durmuş buyuk bir kitap okuyor. Şimdi Mahmud, boyle bir ruyada goruldu diye boburlense doğru olur mu? Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i kim gonderdi? Tabi Mevla gonderdi. Mevla’nın gondermesiyle olunca bu ilmi, Mevla’nın fazlı keremiyle almış olduk. Hocalarımızdan, şeyhlerimizden aldığımız ilimler de bu kabildendir.
Hepiniz soz verin bana, kendiniz acık sacık şeyler giymediğiniz gibi cocuklarınıza da giydirmeyeceksiniz. Yavrunuz henuz bir aylık bebek dahi olsa, onun da kıyafeti İslami olmalı.
Sizlere dunyanın en kıymetlileri olduğunuzu soylemiştim. (sozunuzu tutun) Bana yalan soyletmiş olmayın. Bazı ana babalar “yavrum daha kucuk hevesini alsın derler.” Hevesi batsın! Heves alınacak diye domuz eti yenir mi? Bu da ona benzer.
“Ey ibadet olunmuş olan Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Sana hakkıyla ibadet edemedik.”
Ben aciz! “Mevla Teala’ya hakkıyla ibadet edemedik.” diyorum. Bilmiyorum sizler bu hususta ne diyorsunuz? Gozumuzu acalım, nefsin emirlerinden kacalım. Dunyaya vaaz-u nasihat rahmetini sacmaya calışalım. Gunah işlememeye cok dikkat edelim. Bazı Musluman kardeşlerimiz Hilton oteline yemek yemeğe gidiyorlarmış, eşkıya olan dahi gitmez oraya. Bu sozumu duyanlar “Bu hoca da cok saf.” diyeceklerdir.
Lakin bir duşunun! Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu gun hayatta olsaydı, Hilton oteline gider miydi? Gitmezdi. Hilton otelini inşa ettiren adam bir Amerikalıdır. Bu, Turkiye cin bir tuzaktır.
Dersimizin ayetinde gecen (midraran) kelimesi:“iri taneli ve birbiri akabinde yağan yağmur.” manasını ifade eder.
Butun herkes gunahlarından istiğfar etse o kadar cok yağmur yağar ki, her taraftan sular akar gider. İnsan su akışını sever. Akşam yağmur yağarken cıkan sesleri dinledim, cok guzeldi, cok hoştu. Vucudumuzun dortte biri su olduğundan, suyu severiz.
Bizim memleketimizde ayağı veya kolu veya herhangi bir uzvu olmayana ‘mucrim’ derler. Dersimizin ayeti celilesinde asilikte bulunan kimseler ‘mucrim’ olarak adlandırıldılar. Demek ki insan gozu ile haram işlemiş ola sanki gozu cıkmış, lisanı ile yalan soylemiş olsa sanki dili kopmuş gibi olur.
Dersimize devam edelim.
(Ders ayeti)
“Onlar dediler ki. ‘Ey Hud! Sen bize acık bir mucize getirmedin. Biz, senin sozunle ilahlarımızı terk etmeyiz ve biz, sana inanmayız.”
Nasıl ki, kavmi Hud (Aleyhisselam) ın sozlerine itibar etmedi ve O’nun sozlerini beyine olarak kabul etmedilerse, aynen onun gibi bugunun lise, universite okumuş, mastır yapmış, aydın diye adlandırılan Muslumanları da, medresede Kuran-ı Kerim tahsili yapmış hoca efendilerin, hoca hanımların sozlerine itibar etmiyor, onları beğenmiyorlar.
Rezil olduk Muslumanlar, rezil! Bir adam ki, benim Allahımı tanımaz, Kuranımı tanımaz, Resulunu tanımaz, ben gideceğim de o adamdan ders alacağım oyle mi?
Boyle oğretim gorevlisi olacağım, hoca olacağım haa. Lanet olsun boyle oğretim uyeliğine, hocalığa. Bir ibarede şoyle gelir:
“Şu ilim dinin ta kendisidir, onu kimden aldığınıza bakın.”
Dersimizin ayeti celilesinde gecen (Bi-Tariki) ne kelimedir? Cemi muzekker salimdir. Bu Arapca ilmine erkekler pek sahip cıkmıyorlar. “Hoca efendi! Biz ilim oğrenmekle meşgul olursak rızkımızı kim temin edecek, ne yiyeceğiz?” diyorlar.
Memleketimizin her tarafından ısrarla bizden hoca isterler. Ne ortaokul, ne de lise diplomaları olmayan nice hocalarımızı oralara gonderdik. İslama hizmet ediyorlar diye gittikleri yerlerde butun ihtiyaclarını karşılıyorlar. Şeriat ilmine sahip cıktıkları icin, Avrupa kapılarına gidip mastır yapmadıkları halde onlara her ceşit imkÂnlar sağlanıyor.
Kayserili hocam derdi:“Bazıları okur, okur cahillikten kurtulur, ahmaklıktan kurtulamaz.” senin Kuranın seni Turkiye’de makbul bir insan edemez mi? Seni hic doyuramaz mı? Ne diye ahmaklık ediyorsun? Milleti şu diploma hastalığından vazgecirmeye calışalım.
ŞAMİL BASAYEV’E OVGULER

Mevla Teala Sure-i Nur’un 55. ayet-i kerimesinde şoyle buyuruyor:
“Sizden iman edip de amel-i Salih işleyenlere, Allah(u Teala) şoyle vaad buyurdu: Yemin olsun ki, kendilerinden evvel gelen İsrail oğullarını, nasıl kafirlerin yerine getirdi ise, onları da kafirlerin arazisine getirecek (hakim kılacak) ve onlara, kendileri icin dinlerini (islamı) kuvvetlendirip icra imkanı verecek, onları korkularının arkasından muhakkak emniyete kavuşturacak (Allah Muslumanların duşmanlarını helak edecektir) tir.
Boylece bana hicbir şeyi ortak koşmayarak, hep bana ibadet edecekler, kim de bundan sonra nankorluk ederse, işte onlar asıl fasıklardır.”

(v’adallah) “Allah vaat etti.” de, orada dur! Zira Mevla Teala buyuruyor:
“Muhakkak Allah vaadinden caymaz.”

Sure-i Nurun bu ayet-i celilesini senelerden beri defalarca okumuşuzdur, lakin bu manasını duşunmemizdir.

Efendi Babam buyurdu ki:“Bir ayet-i celilenin manasını cozmek kadar tatlı bir şey yoktur.”

Ana babalar tefsir okuyan cocuklarının ne kadar guzel bir şeyle meşgul olduklarını anlamıyorlar. “Ayetlerin manalarını bilecekler de ne olacak” diyorlar. Babalar, analar geri kaldı, daha ileri gitti onlardan doğanlar. Cocuk anlıyor anası babası anlamıyor.

“Arifin kıymetini yine ol arif olanlar bilir,
Ehli ilmin rutbesini bilmez ehli intihar.”

Mevla Teala vaat etti. Kime? İman edip amel-i Salih işleyenlere. Amel imana bağlıdır,. İman kuvvetliyse, amel de kuvvetlidir. Zayıf ise, amel de zayıftır. Mevla Teala bu ayet-i kerimesinde şoyle buyurmuş oluyor:

“Ey kullarım! Sizler iki şeyi (iman ile amel-i salihi) bana temin edin, ben de uc şeyi size temin edeceğim.”
1- Sizleri yeryuzunde halife kılacağım
2- İslamı kuvvetlendirip, icra kuvveti vereceğim
3- (ic ve dış) korkulardan emniyet vereceğim.

Bunlar sizinle benim yapacağım işler değil, ancak Mevla Teala’nın yapacağı işlerdir. O verdi fetvayı, biz karışmayız. Biz ancak iki şartı yerine getirmeye calışırız.

Umumi olarak Turk toplumunda iman ve amel-i Salih şartları var, fakat Mevla Teala’nın uc vaadi halen tam olarak yerine gelmemiştir neden? Kuran-ı Kerim’de ayet, ayeti tefsir eder. Sure-i Nur’un 55. ayet-i celilesinde gecen iman ile ameli salihin nasıl olması gerektiğini, sure-i Saff’ın 10, 11. ayeti celileleri beyan etmektedir. Şoyle ki:
”Ey iman edenler! Size oyle bir kazanc gostereyim mi ki sizleri acıklı bir azaptan kurtarıversin. Allah’a, peygamberine iman edersiniz.”

Ayet-i celilede Mevla Teala:“Ey iman edenler!” diye hitab ettikten sonra “iman ediniz” diye emir buyuruyor, bundan kasıt şudur: “Ey sureta iman edenler! Hakiki iman ediniz.”

Sureta olan iman ağır davaları kaldırmaz. Bu sebepten Mevla Teala’nın Sure-i Nur’daki uc vaadinin tahakkuku, iman ve amel-i salihin hakikate erişmesine bağlıdır. Dolayısıyla ayeti celile, şu manayı ifade eder.
“Allah sizden hakikaten iman edip, hakikaten amel-i Salih işleyenlere vaat etti.”

Zamanımızda Musluman halkımıza devlet sektorleri tarafından Cuma namazı icin dahi izin verilmiyor. Dini hurriyetimiz kısıtlı. İslam dini en buyuk dindir. Bu dini muhafaza edecek, yaşatacak, buyuk Âlimler lazımdır.

Buyuk Âlimler nasıl olur? Buyuk Âlimler kenarlarda, koşelerde olmaz. Âlim olmak icin muntazam bir tahsil devresi ister. Bu gunku duzenin adamları imam olmayı dahi, orta ve liseyi okumağa bağlı kıldılar.
Diğer ilimler okunurken şeriat ilmi gereği gibi alınamıyor, ondan yoksun kalınıyor. Olmaz! Olmaz azizim! Bu din ufacık bir engel kabul etmez. 17 sene başka ilimler okuyacaksınız sonra da din hocası olacaksınız, nerede?

Boğaz koprusunu bir marangoz yapabilir miydi? Hayır! Onu, bu işden anlayan muhendisler yapabildiler. Şeriat da bir koprudur. O kadar muazzam bir koprudur ki, kÂinat oradan gececek, bunu hic kucuk hocalar becerebilir mi? Buyuk Âlimler yetiştirebilmek icin buyuk imkÂnlar lazımdır.

İstanbul’da Usul-u Fıkıh kitabını okutabilecek birkac hoca zor bulunur. Bu ve buna benzer kıymetli kitapları yazan aslanlar, ahirete intikal ettiler. Yazmış oldukları eserler de yavaş yavaş unutuluyor. Nitekim Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şoyle buyuruyor:
“Allah(u Teala) kullarından ilmi cekip almaz, lakin Âlimlerin canını almakla ilmi alır. Bir tek Âlim kalmayıncaya kadar Âlimleri cekince, insanlar kendilerine bir takım cahil reisler edinirler. Butun muşkiller o cahil kimselere sorulur, onlar da bilgisiz fetva verirler boyle hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.”

Denizlerin suyu cekilse, balıklar ortada kalır, onları yemek icin kargalar toplaşırlar.

Mevla Teala, iman edip amel-i salih işleyenleri dunyada halife kılacağını vaad etmişti. Bu ne demektir?

Mevla Teala dunyada zatı ile aşikÂr olsaydı ne yapardı? Zina işleyenleri recmettirir, hırsızlık yapanın kolunu kestirir, adam oldurene kısas uygulardı. İşte bu; hukumlerin icrasını iman edip, salih amel işleyen kullarına bıraktı demektir.

İkinci olarak ic ve dış korkulardan emin kılacağını vaad buyurdu. Demek ki; Eğer iman ve amel-i salih herkeste olacak olsa, Amerikadan, Avrupa’dan, Rusya’dan korkmayacağız, ic duşmanlardan, PKK’dan, hırsızdan korkmayacağız, evlerimizde emniyet icerisinde yatabileceğiz ve dinimizi rahatlıkla yaşayabileceğiz. Peki, iman ve amel-i salih bizlerde yok mu? Var ama sureti…

Seneler once İstanbul’a ilk geldiğimizde, Efendi Baba (Kuddise Sirrahu) nun yanında 4-5 kişi ile Hatm-i Hace okurduk. Bunu kendi camimizde yapamazdık. Arapca okutmak icin cok zorluklar cektim. Hemen şikÂyet ediyorlardı.

İzin vermiyorlar, ders vermemi kabul etmiyorlardı. O zamanlar bir carşaflı kadın gorulduğunu gazeteciler haber alsa, carşafı alaya alırlar, gazetelerde carşaflı kadın karikaturleri yaparlardı. Sakal uzatanlara “keci sakallı” derler, onlarla istihza ederlerdi. Efendi babam, ikide bir emniyete cağırılırdı, yaşlı, hasta, oralara gider saatlerce bekler, ifade verir, cok zahmetler cekerdi.

Gunumuzde dini inanclarımızı icra imkÂnı eskiye nazaran daha geniş. Hanımlar carşaflarını rahatlıkla giyebiliyor, erkekler sakal uzatabiliyor, sarık sarabiliyor, cubbe şalvar giyebiliyor (bir takım resmi muesseselerde calışan musluman kardeşlerimize izin verilmemekle beraber) Toplanıp ilmi muzakereler yapabiliyoruz. Bu neye işarettir? Sureta olan, imanımızın hakikate doğru ilerlediğine. Oyleyse imanımızı, amelimizi bir an once hakikate ulaştırmak icin cok calışmalıyız.

İman amel-i salih neden surettir? bir kimse kalben iman etmiş olsa zahiren de şeriatı tatbik edici bulunsa, nefsinde bulunan dort kotu haslet (inkar, tuğyan, iba, munazaa) dan kurtulmadıkca, imanı ve amel-i salihi surette olur.

Bir murşide intisap ederek, tarikat dersleri alan bir kimse, zikir, rabıta, murakabe ile kalp aynasının yuzunde bulunan masiva calı cırpılarını, tozlarını silmeye calışır. Eğer onları atabilirse bu onun tarikatte ilerlediğine işarettir.

masiva kalpten tamamen cıkartıldığında, bahsettiğimiz dort haslet izale edilmiş (giderilmiş) olur, o kalbe Mevla Teala’nın cemali parlar, buna hakikat denir.

Bakınız Cecenler, iman ve amel-i salih davalarından samimi olduklarından, Mevla Teala onlarda vaadini gercekleştiriyor. Cecenlere 200 milyon nufuslu Rus’a karşı direnme kuvveti ihsan ediyor. Zannediyor musunuz ki bu kuvvet Cecenlilerden. Hayır! Mevla Teala’dan dır. Size buna dair bir ayet-i kerime okuyayım:
“Sonra Allah (u Teala) Resulu uzerine ve mu’minle uzerine sekinetini (kalplerinin huzur ve sukûn bulmasını) indirdi ve sizin gormediğiniz ordular indirdi de kÂfir olanları muazzeb kıldı. İşte bu kÂfirlerin cezasıdır.”(Tevbe 26)

Mevla Teala’nın bu ayeti kerimede buyurduğu: “Ve sizin gormediğiniz ordular indirdi.” Manevi ordulara karşı ne tanıklar, ne de tayyareler karşı durabilirler.

Sure-i Enfal’de şoyle bir ayeti celile vardır:
“Ey Peygamber! Muminleri cihada teşvik et, eğer sizden sabredici yirmi kişi olsa, iki yuz’e galip olurlar. Ve eğer sizden iki yuz kişi olsa, kÂfir olanlardan bine galip gelirler. Cunku onlar şuphe yok ki, hakkı anlamaz bir kavimdir.”(Ayet 65)

Evvelce Muslumanların sayısı az olması hasebi ile İslam askeri de azdı. Zamanla Muslumanların adedi arttı, İslamı mudafaa edecek erler coğaldı, buna binaen Mevla Teala Muslumanlara kolaylık ihsan etti ve şu ayet-i celileyi inzal buyurmakla Muslumanların yukunu hafifletmiş oldu. Şoyle ki;

“Şimdi Allah (u Teala) sizden yuku hafifleştirdi ve bilmiştir ki, sizde muhakkak bir zaaf var, İmdi sizden sabredici yuz kişi bulunursa, iki yuze galip olurlar.
Ve eğer sizden bin kişi bulunursa, Allah (u Tealan) ın izniyle iki bine galebe ederler. Cunku Allah (u Teala) sabredenlerle beraberdir.”(Ayet 66)

Cecenistanın nufusu birbucuk milyon. Bu nufusun icinde yaşlı dedeler, nineler, kucuk cocuklar, hastalar var. Onların hepsinin beşyuz bin olduğunu kabul edecek olursak, savaşacak durumda olanlar ancak bir milyondur.

Rus ise ikiyuz milyon nufuslu orduya sahip. Bu durumda bir Cecenli asker kim bilir kac Rus askerine karşı durmuş oluyor, bu mumkun mu? Mumkun oluyor işte! Ne ile? Mevla Teala’nın gondermiş olduğu gorunmeyen orduların yardımıyla.

Ruslara: “Bu kadar az Cecen askerini nasıl yenemiyorsunuz? Hayret!” diye sorulduğunda, diyorlarmışi: “Biz onlarla savaşmıyoruz ki, bizim onumuze nereden geldiğini anlamadığımız minare gibi uzun boylu, kuvvetli bir takım adamlar cıkıyor, bizi yenen asıl onlardır.”

Cecenistanın buyuk şehirlerini Rus aldı, onlar da dağa cekildiler. Baskınlar tertipleyerek Rus ordusunu yıpratıyorlar, onlara buyuk zayiatlar verdiriyorlar. Cecen komutanı Şamil Basayev ve mucahitleri Ruslardan binbeşyuz kişiyi esir aldı. Şamil ve diğer direnişciler koca Rusya’yı sarstı.

Bosna ve Hersek Avrupa ulkeleri arasında. Tam bir Avrupa ulkesi gibi oluyordu ki, Mevla Teala oları uyarı kabilinden Sırpların saldırısına maruz bıraktı. Bu kendileri hakkında şer mi oldu? Hayır, mı oldu?

Yuce olan Allahu Teala buyuruyor.
“Cihad hoşunuza gitmediği halde uzerinize farz kılındı. Bazen bir şeyi kerih gorursunuz, halbuki o şey sizin icin bir hayırdır. Ve bazen bir şeyi seversiniz, hÂlbuki o şey sizin icin bir şerdir. Ve Allah bilir sizler ise bilemezsiniz.”(Bakara 216)

Bu savaş onlar hakkında hayırdır. Hic ordusu yok iken ikiyuz bin kişilik bir ordu teşkil ettiler. Orduda bulunan herkes beş vakit namazını kılıyor, namaz kılmayanları orduya almıyorlar. Savaşta olenler şehit oldular, kalanlarda gazi.

Bu acizin size tavsiyesi şudur: iman ve amel-i salihi suretten hakikate eriştirme meselesinde el ele verelim bunu tamamlayalım, tarikat derslerimizi yerinde ve zamanında yapalım.

Irakta savaş oluyorken, hanım kardeşlerimizden biri zuhuratında Nakşibendî (kuddise sirrahu) hazretlerini gormuş, buyurmuşlar ki: “Muridler derslerini guzel yapsınlar aksi halde Irak harbi Turkiye’ye de sıcrayabilir. Nitekim buyurduğu gibi oldu, pkk bir sıcrantıdır.

Tarikat dersleri pek duzenli yapılmıyor. Mevla Teala hatırıma bir usul getirdi, onun icin istihare ettik cıktı. Bizde hemen onun tatbikine başladık. Riyadan Allahu Teala’ya sığınarak anlatayım:

Saat iki ile iki bucuk arası hocalar, talebeler hep beraber misafirhaneye geliyoruz. Teheccud namazlarımızı kılıyor zikre oturuyoruz. İmsak vakti girince sabah namazının sunnetini kılıyor, olduğumuz yerde biraz uzanıp uyuyoruz. Sonra kalkıyor abdest alıp camide sabah namazının farzını kılıyoruz.

Daha sonra mektubat okuyoruz, işrak namazını kıldıktan sonra tekrar misafirhaneye gelip yine mektubat okuyoruz, onun ardından tarikat derslerimizi tamamlıyoruz.

Hanım hoca kardeşlerimizden de bu yiğitliği bekliyorum. Onlar da medresesinde aynen boyle yapsınlar. Aramıza sure-i Nur’un 55. ayeti kerimesinde bahsedilen vaadlere nail olacak kimseler katmaya calışalım.

Turkiye, Hud (Aleyhisselam) ın kavminin misali, Allah ve Resulunun sozlerine itibar etmeyen, cahilane hallerine devam edegelen adamlarla dopdolu. Bu şahıslardan biri belki icimizden birinin babası, belki birimizin amcası, belki de kardeşi, ya da oğlu veya yeğenidir.
Hud Aleyhisselam’ın kavminin, Hud (Aleyhisselam) a olan sozlerinin devamını ve peygamberlerin de onlara karşı vermiş olduğu cevabı beyan etmek uzere Mevla Teala şoyle buyuruyor:

(Ders ayeti)
“Ancak şunu soyleriz ki, ilahlarımıza sovduğunden, onların bazısı, muhakkak seni bir fenalıkla carpmıştır. Hud (Aleyhisselam):’İşte ben Allah’I şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki, ben (Allahtan başka) ona koştuğunuz ortakların hic birini tanımıyorum, onlardan biriyim. (Ayet 54) Bir olan Allah’ın Resulune bu sozleri nasıl soyleyebildiler, ne buyuk curet.

(Ders ayeti)
“Ondan başka, artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile musaade etmeyin. Doğrusu ben, hem benim rabbim, hem de sizin rabbiniz olan Allah’a tevekkul ettim. Hareket eden hicbir varlık yoktur ki, idare ve tasarrufunu O tutmasın, benim Rabbim, gercekten doğru bir yol uzerinedir.”

Ne hayran olunacak iman değil mi? Nasıl guveniyor Allah’a? Şu dunyada cok işler oldu. Mevla Teala kotu işleri yapmaktan pak eylesin bizleri.

(Ders ayeti)
“Şimdi imandan yuz cevirirseniz (tebliğde ileri gitmeyin) Ben size gonderilmiş olduğum tebliğ vazifemi yaptım, rabbim sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, siz ona zerrece zarar edemezsiniz. Muhakkak ki Rabbim, her şey uzerine koruyucu ve gozetleyicidir.”

İşte ey Muslumanlar! Biz de, bize indirileni insanlara duyurmamız lazım, aksi halde mesul olacağız.

İmam-ı Şafi (Rahimehullah) uykusu geldiğinde, uykusunu gidermek icin cok uğraşırmış ve: “Nasıl uyuyayım? Uyuyamam ki, bu vakitleri telef edemem ki” dermiş. Uyuyoruz, uyuyoruz zannediyoruz ki, buyuyoruz.

“İnsanlar uykudadır, olduklerinde uyanacaklardır.”

İki turlu olmek vardır. Biri ruhun bedenden cıkmasıyla olur, diğeri ise, kişinin Mevla Teala’da fani olmasıyla olur. Fena fillah demek: Allahu Teala’nın razı olduğu, beğendiği şeylerde fani olmak demektir, yani hep onun sevdiklerini sevmek, onun sevdiği kişiye sevgili olmaktır. (Mektubat 1/97)

Ayeti celilede gecen (Hafîzun) kelimesinin manası: gozetleyici, murakıp demektir.

Seyidi şerif Curcani (Kuddise Sirrahu) Sure-i Rad’ın 33.uncu ayeti celilesinin murakabeye delalet ettiğini buyurur. Şoyle ki:
“Boyle herkesin iyi veya kotu butun yaptığına gozcu olan Allah’a kufredilir, ortak koşulur mu?”

Nefis insana fena fişşeyh, fena firresul, fena fillah gibi işleri imkÂnsız ve zor olarak gosterir ve der ki:“Hocanın anlattıkları halleri kazanmak mumkun değildir.” Nefsimizi dinlememeliyiz. Zikirler, az uyumaklar insana başlangıcta belki zor gelir, amma sonra Allahu Teala’nın yardımıyla her şey kolaylaşır.

Ustadım Ali Haydar (Kuddise Sirrahu) teheccud namazını kılmak icin kalkmakta zorlanan bir ihvanın evine gece misafirliğine gitmişti. Efendi Babam teheccude kalktığında ev sahibi zorlanarak kalkmış, beraberce namaz kılmışlar, zikre oturmuşlar.
Lakin ev sahibi bir turlu duramıyormuş, sanki dunyanın tum ağırlıkları ustune konmuşcasına yatmak uyumak istiyormuş. Derken kendisine zuhuratta:
“Artık şuphe yok ki, cetinlikle beraber bir kolaylık vardır. Hakikaten her zorlukta bir kolaylık vardır.”(İnşirah 5-6)
Ayeti celilesi okunuyor, ondan sonra teheccud icin kalkmakta zorlanmamaya başlıyor. Onun bu hali zamanla onun malı oluyor.

Sizlere teheccude kalkmak ne kadar zor geliyorsa, evliyaullaha da uyumak o kadar zor gelir.




www.mahmudelofi.com





__________________