Selamunaleykum,cok uzun zamandır siteye girmiyordum,sırf bu paylaşımı yapmak icin girdim siteye


18. asrın ortalarında doğan buyuk dÂhi, edip, şair, ressam, mutefekkir, devlet adamı Goethe; Avrupa Edebiyatında bir devir acan adam olarak tanınır. Fakat onun bilinmeyen ve hatta kasıtlı şekilde gizlenen bir yanı vardır ki, bu da Avrupa'da, ozellikle Almanya'da ilk İslÂm sempatisini uyandıran kişi olmasıdır. Bir cok Avrupalı onun actığı aydınlık cığırdan giderek İslÂm'ı bulmuştur. Bernard Shaw, bu gerceği şoyle dile getirir:

"19. asırda Carlyle (Karlayl), Goethe (Gote), Gibbon gibi insaflı ve namuslu mutefekkirler, Hazret-i Muhammed'in dinindeki yuksek kıymeti sezmişler ve bu suretle Avrupa'nın İslÂmiyete karşı davranışında bir değişme olmuştur. Daha şimdiden milletime ve diğer Avrupa milletlerine mensup cok kimseler Muhammed'in (s.a.v.) dinine girmiş bulunuyorlar. Avrupa'nın İslÂm'laşmağa başlamış olduğunu soyleyebilirim."


Alman Muslumanlardan olup İslÂm'a buyuk hizmetleri dokunan imanlı insan Hacı Ahmed Schmiede de bu gerceği şoyle anlatır:

"...Biz Alman Muslumanlarının İslÂm cÂmiasına ayak basarken eli boş gelmediğimizi, İslÂm edebiyatına olmez Gothe'mizin eserleriyle iftiharla girdiğimizi kaydetmeliyim."


Goethe, İslÂm'a karşı ilk alÂka ve muhabbeti daha 23 yaşındayken duydu. Teolog Herder'in kendisine verdiği Kur'an tercumesine dair araştırmalar yaptı ve Kur'an'ı tam olarak aksettirmekten cok uzak olan bu tercume bile onu hayran bıraktı. Hıristiyanların İslam dinine musamaha ile yaklaşmalarını "nurlandırıcı bir tolerans" olarak gordu.

İslÂm'a hizmetkÂr bir Alman Musluman olan Ahmed Schmiede'nin deyimiyle, "Goethe'nin zamanında Muslumanlık hakkında mevcut eserler, dinimizi bitaraf gostermekten cok uzak idi."

Kur'an tercumelerine varıncaya kadar, kaleme alınan her kitapta, Muslumanlık ancak kotuleniyordu. Bu kadar duşmanca tasvirlerin satırları arasından yine de İslÂm'ın yuce hakikatini, Kur'an'ın azametini duyabilmek, atılan camurların arasında pınarın berrak suyunu secebilmek icin gercekten hidayet ışığına ihtiyac vardı. Biz inanıyoruz ki, Goethe, hidayete kavuşmuştur. Allah, zulmet icinde husnuniyetle nur arayan kimseyi tek bırakmaz. Goethe ise, arıyordu. 23 yaşında iken Goethe'nin meşhur Alman Mutefekkiri Herder'e yazdığı bir mektupta şu sozleri okuyoruz:

"— Kur'an'da MusÂ'nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum: Ya Rabbi, dar goğsumu genişlet!"


O tarihlerde kaleme alınan bir takım yapraklarda Şairin kendi eliyle yazdığı Kur'an Âyetleri, Arapca gramerine ait notlar vs., Gothe'nin genc yaştan itibaren Kur'an'a ve Arap diline vukuf kazanmağa cehdettiği bize malûm olur. En cok tekrar ettiği Âyetler, Allah'ın, gozu goren insanlar icin tabiatta tecelli ettiğini beyan edenleridir. Burası bilhassa dikkate değer bir husustur: Bir cok hidayete erenler gibi, Goethe'yi de, İslÂm mesajının tabiat hÂdiselerine uygunluğu, Kur'an'da ifadesini bulan İlÂhî kanunun, tabiat safhalarına mutabakatı heyecana getirmiş, hayranlığa, vurgunluğa goturmuştur.

Daha ziyade hissiyattan doğma bu vurgunluktan sonra, bir an gozun acılıyor. Goruyorsun ki, vurulduğun bir zahiri guzellik değildir. O, oyle bir şumullu sistemdir ki, onun yanında butun diğer dunya goruşleri ve dinler sonuk kalır. Goethe, bu hakikati, Eckermann'la yaptığı konuşmalarda şoyle dile getirir:

"Goruyorsunuz ki, bu inancın hic bir eksikliği yoktur. Biz, bugun ne kadar sistemlerimiz varsa, daha ileri gidemedik. Zaten, hic kimsenin ondan daha ileri gitmesi mumkun de değildir. Muslumanların bu felsefî sistemi, faziletin hangi basamağında durduğumuzu oğrenmek uzere kendimize ve başkalarına tatbik edebileceğimiz yararlı bir olcudur."


Ve itiraz kabul etmez bir kesinlikle İslÂm'ın şumulunu anlatır:

"Cılgınlıktır, herkesin her hususta
Kendi ozel goruşunu ovmesi.
Madem ki İslÂm, Allah'a teslim olmak mÂnÂsınadır:
Oyle ise hepimiz İslÂm'da yaşayıp olmekteyiz!"

Bu kesin teslimiyet, Goethe'yi en cok cezbeden noktadır. İslÂm fikriyatında onemli gorduğu hususları sayarken, Şair en başta,
"Allah'ın bilinmesi mumkun olmayan iradesine karşı kayıtsız şartsız teslimiyet" unsurunu zikreder ve der ki:

"İslÂm, yaşama uygun duşen bir şiiriyete yer verir. ...Allah'ın birliği, iradesine teslimiyet, peygamberin aracılığı, — butun bunlar — inancımıza, tasavvurlarımıza uygun gelir."


Allah'ın birliği hususunda Goethe'den doğrudan doğruya İslÂmî bir taviz vermezlik muşahede edilir:

"Bir olan Allah'a iman, daima ruh yukseltici etki gosterir. Zira, bu inanc insana, kendi ic Âleminin vahdetini (birliğini) hatırlatır."


Ve İslÂm'ın esası olan vahdaniyete atfen Şair, Hz. İsa'yı da tam İslÂmî duşunce tarzı ile tohmetten kurtarır:

"İsa temiz duygu ile duşunurdu
Sadece tek Allah'ı sakinlikle;
Onu (İsa'yı) Tanrı yapanlar
Mukaddes niyetini rencide etti.

Ve boylece hak olduğu gorulur
Muhammed'in başardığı;
Yalnız vahdet mefhumu ile o
Butun Âleme galip geldi."

Bu teslimiyet inancı dev Şairi, gozumuzu yaşartan, Âsil bir tevazuya, tertemiz bir imana goturur:

"Kur'an'ın ezelden olup olmaması diye
Bir şuphe beni uğraştırmaz!
Kitapların kitabı olduğuna iman ederim.
Musluman olarak bana farz olduğu gibi!"

Kur'an-ı Kerîm, Şair'in yol gostericisidir:

"DalÂlet beni şaşırtmak ister;
Ancak sen şuphelerimi dağıtmasını bilirsin.
Amellerimde, şiirlerimde,
Sen yoluma istikamet verirsin."

Goethe'nin sevdiği gelini hastalandığında Şair, bir doktor dostuna yazdığı mektupta, umitsizliğe kapılmadığının sebebini acıklar:
"Başka bir diyeceğim yok. Bu mes'eledeki dayanağım, yine de İSLÂM'dır."

1831 yılında kendisinden teselli isteyen bir kadına Goethe der ki: "Bu hususta kimse başkasına nasihat veremez. Herkes, ne yapacağını bizzat kendisi tayin eder. Maamafih kendimize ne turlu cesaret vermeğe calışırsak calışalım: Biz hepimiz İSLÂM'da yaşıyoruz."

Bu ve benzeri sozlerden anlaşılıyor ki, Goethe İslÂm'ın esası olan "Allah'a teslimiyet" kaidesini bizzat yaşayarak, hayatında ve eserlerinde canlandırarak değerlendirmiştir.

Yukarıdan beri getirdiğimiz misalleri okuyanlar, zannımca, Goethe'nin — en azından — fikren Musluman olduğu kanaatına varmaktan kendilerini alamazlar. Fakat bunlardan başka, bu buyuk Alman Şairi'nin, hakikaten, fiilen ihtida etmiş (Musluman olmuş) olabileceğine delÂlet eden kuvvetli alÂmetler de mevcuttur. Şoyle ki: Napolyon'a karşı ittifak kurmuş devletlerden olan Rusya'nın ordusuna mensup bir Musluman Başkırt taburu, 1816 yılında uzunca bir muddet Weimar şehrinde kalır. Şair'in gunluk hatıra defterinden anlaşıldığı uzere, İslÂm asker ve zabitleri Goethe'ye buyuk izzet ve ihtiramda bulunurlar, "ozel iltifat" gosterirler. Şair'in evinden Musluman misafirler esik olmaz. Nihayet Goethe, Başkırt Muslumanlarının İmamı ile goruşur ve bir gun Weimar Protestan Lisesi'nin salonunda kılınan toplu namaza katılır.
Şairimizin sozu gecen İslÂm din adamı huzurunda şehadet kelimesi getirip getirmediğini kesinlikle bilmiyoruz. Ancak, unutmayalım ki, yukarıdaki şaşırtıcı bilgileri gun ışığına cıkaran Musluman olmayan Âlimlerdir. Goethe'nin etrafında toplanan bilgi mecmuu icerisinde bu son gerceği, yani fiilen Musluman oluşunu ortaya atarlar mı? Bilmem, bu kadar feragat ve Âlicenaplık beklemek fazla değil mi? Onun icin bu husustaki araştırmayı, Musluman olan Germanistlerden beklememiz daha doğru olur.

Ancak, ortada Goethe'nin kendi sozu vardır. Weimar'daki hÂdiselerden az sonra te'lif edilen meşhur "Batı-Doğu Divanı"nın cıkacağını mujdeleyen ilÂnda Şair, herkesi hayrete duşuren bir ifade kullanarak "bizzat kendisinin de Musluman olduğu hususundaki şupheyi reddetmediğini" acıklar.

Sanırım ki, buyuk Alman Şair ve mutefekkirinin İslÂm'la ilişiğinin, bizzat ihtida hÂdisesine kadar varmış olabileceği merkezindeki duşuncemiz, yukarıda arzedilenler karşısında, herhalde dayanıksız bulunmaz. Fakat kesinlikle şunu soyleyebiliriz ki, İslÂm dini, medeniyeti, ahlÂkı, Goethe'nin hayatı boyunca son derece onemli etki gostermiş, eserlerine ruh vermiş ve Şair'i en azından fikren Musluman olarak davranmağa ve hareket etmeğe sevketmiştir.

Gecenlerde bu mes'eleyi konuştuğum bir Turk gazetecisi bana şu soruyu sordu:

"— Farzedelim ki, Goethe'nin Musluman olduğu kesinlikle anlaşılır. Bu anlayış Goethe'yi değerlendirmemizde bir değişiklik yapacak mıdır?"
Bu soruya şoyle cevap verdim: "Goethe, şahsı hakkında anlaşılanların aynı olarak daima o bildiğimiz Goethe'liğinde kalır. Fakat, boyle bir durumda Alman edebiyatı, dunya edebiyatı hicbir şey kaybetmeksizin, İslÂm edebiyatı bir buyuk Şair ve Mutefekkir kazanmış olur."

Elbette Goethe gibi bir zek tarlasının munbit zemininde gelişip boy atan fikir ve duşunceler cok ehemmiyetlidir. Cunku, Goethe dunyanın takdirini kazanmış bir edebiyat adamı ve zek harikasıdır. Time-Life International Dergisi'nin, Batı Âleminin hayat ve eserleri bilinen 17 dÂhisi uzerinde yaptığı bir zek testinde Goethe 210 puanla birinci secilmiştir.

Almanya'nın en buyuk Şairi ve bu ankete gore de Batı'nın en buyuk dÂhisi Goethe'nin Peygamberimiz hakkındaki şiirlerinden birkac ornek ve birkac duşuncesiyle sozu biterelim:

Şiir ve notlarını, Bakara sûresindeki, "Mağrip ve Meşrık Allah'ındır" meÂlindeki Âyetin ışığında yazan Goethe, "Hz. Muhammed'in Terennumu" adlı şiirinde, "Resûlullah'ı, kucuk bir pınardan fışkıran, sonra ruhani kuvvetler sayesinde butun ırmakları ve nehirleri kucağına alan, muazzam bir zaferle ulûhiyyet ummanına getiren bir İlÂhî akarsuya benzemiştir."

O'nun dilinde Peygamberimiz şoyle anlatılıyor:

"Sevinc sevinc berrak
Ve yıldız yıldız parlak
Bir dağ pınarı
Ustunde beyaz bulutların
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın
Aziz ruhlar sallamış beşiğini
Veda edip cocuk tazeliğiyle bulutlara
Raks eder gibi iner mermer kayalara
Haykırır sevincini semalara
Dağ gecitlerinde
Onune katar renk renk cakılları
Ve bağrına basar kardeş pınarları
Ciceklenir ayak bastığı yerler
Ve nefesiyle yeşerir cimenler
Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
Ovaları doldurur gumuş ışıklar
Bir ses yukselir pınarlardan

"Kardeş ayırma bizi koynundan,
Bekliyor Yaratan.
Yoksa bizi colun kumları yutacak
Guneş kanımızı kurutacak
Kardeş,
Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını
Hepimizi alıp koynuna
Eriştir bizi yuce Rabbına
Ezelî DeryÂ'nın yanına."
Peki, der, dağ pınarı
Kendinde toplar butun pınarları
Ve haşmetle kabarır goğsu, kolları
Ulkeler acılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında...
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında
Yurur mukadder yolunda
Dalgalanır başının ustunde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
EvlÂtlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlÂhî ummana coşarak!"

Goethe, hayran, hatta muridi olduğu HAFIZ'dan naklen şoyle der: "Ne başardımsa Kur'an'a borcluyum."

Kur'an'ın Almanca tercumelerini beğenmeyen Şair, bunları Kur'an tefsiri olmaya lÂyık gormemiş, eksik ve noksan bulmuştur. Kur'an'dan once Arap edebiyatının şaheserleri olan "MuallÂkat-ı Seb'a" adıyla KÂbe'nin duvarlarına asılan şiirleri inceleyip Almanca'ya cevirmiştir. Onları Kur'an uslûbu ve edebiyatıyla karşılaştırdıktan sonra şoyle demiştir:
"Kur'an'ın uslûbu, muhtevasına ve gayesine uygun bir şekilde, kat'i, yuce, haşyet verici ve hakikaten muhteşemdir!"

Batı-Doğu Divanı'nda da Kur'an hakkında şoyle der:

"Kur'an'ın icinde pek cok tekrarlar vardır. Onu okuduğumuz zaman, bu tekrarlar bizi usandıracak sanılıyor. Fakat biraz sonra bu kitap bizi kendisine cekiyor. Bizi hayranlığa ve sonunda buyuk saygıya goturur. Bu kitap bir millet icin gonderilmiş olmakla birlikte son derece pratik olduğundan ebediyyen te'sirini kaybetmiyecek ve diğer milletleri etrafına toplayacaktır."

Kur'an hakkındaki bu tasdik ve takdirinin bir fiilî ifadesi olarak, her yıl, Kur'Ân-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı Kadir gecesini ihy ettiğini 70 yaşındayken acıkladı.

Goethe'nin Peygamberimiz (S.A.V.) hakkındaki tesbiti de imanının bir guzel isbatıdır. Hz. İsa'yı da, Hz. Muhammed'i de birer peygamber olarak kabul eder. Bu yuzden de Peygamberimizi kabul etmeyen, Hz. İsa'yı da Allah'ın oğlu sayan İlÂhiyatcılarla munakaşalar eder. Lavater adlı İlÂhiyatcı arkadaşıyla bu sebepten arası acılmıştı. Daha 23 yaşındayken Peygamberimiz hakkında bir naat yazmış ve Kur'an'dan aldığı ilhamla kahramanı Peygamberimiz olan bir esere başlamış, fakat bitirememişti. Resûlullah'a hurmet ve muhabbeti cok mukemmeldir. O'nun insanlar uzerindeki te'sirinin emsalsizliğinden ve şahsiyetinin ulaşılmazlığından bahseder.

1827 tarihinde "Kahramanlar" adlı eseri yazarak Kur'an'ı ve Peygamberimizi takdir eden tarihci-filozof Thomas Carlyle'a gonderdiği mektupta: "Biz her millete kendi lisanından bir peygamber gonderdik" meÂlindeki Âyetten bahsediyor ve "Allah'ın Kur'an'da soylediği haktır" diyordu...

Hele Peygamberimiz hakkındaki şu tesbitleri ne kadar isabetlidir:

"— Hic kimse Hz. Muhammed'in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa'ya nasip olan butun başarılara rağmen, bizim konulmuş olan butun kanunlarımız, İslÂm kulturune gore eksiktir.

Biz Avrupa milletleri medenî imkÂnlarımıza rağmen Hz. Muhammed'in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şuphe yok ki, hic kimse bu yarışmada O'nu gecemeyecektir."


Goethe, ihtiyarlık yıllarında ilham kaynağının artık tamamiyle İslÂm olduğunu şoyle anlatır:

"— İslÂm, yaşıma uygun duşen bir şiir ilham ediyor bana: Allah'ın sırrına varılmaz iradesine teslimiyet, dunyanın bir karar uzere durmayan yaşayışı karşısında rindane bir tavır, iki dunya arasında yalpalayan bir sevgi, saflaşan ve bir mecazda ifadesini bulan gercek... Bir ihtiyara yetmez mi bunlar?.."


Goethe son nefesinde de imanını işaret etmekten geri durmamıştır. Bu olayın da icyuzunu oğrenmek oldukca ilgi cekicidir: "Gecen sene F. Almanya'da Rias Radyosu'nda Goethe'nin olumununu anlatan Leo Kettler demişti ki: 'Goethe olum saatinde şehadet parmağıyla goğsune devamlı (W) harfini yazıyordu. Bu işaretle belki imzasını atmaktaydı...'

MuhafazakÂr Hıristiyanların hac işareti ettiklerini bildiğimizden bu tahmini bizi tatmin etmedi ve dikkatimizi cekti. Akla uygun, kuvvetli bir ihtimaldir ki, Goethe LÂtin harfi (W)'yi değil, İslÂm alfabesiyle Allah lÂfzını yazmıştır ve bu gercek Arapca bilmeyen şahıslar tarafından yanlış anlaşılmıştır. Arapca bilen bircok Muslumanla beraber Berlin Hurr Universitesi'nin İslÂmiyet ve İlÂhiyat Enstitusu'nde Ord. Prof. Dr. Fritzs Steppat da bu işaretin oyle mÂnÂsız W harfini değil, Allah kelÂmını ifade ettiğini makul goruyorlar.

Cunku Merhum imanını zaten acıklamıştır. Divan'ında şoyle cesurane bir sozu vardır: "Bu eserin Yazarı Musluman olduğunu reddetmez." Bazı muhalifleri Goethe'nin Musluman olduğunu iddia etmekle onu zor duruma duşurup itibarını sarsacaklarını sanmışlardı. Merhum da bu iddiayı kabul etti."

Başta da belirttiğimiz uzere Goethe'nin Avrupa'da ve bilhassa da Almanya'da ve Almanca konuşulan ulkelerde İslÂm konusundaki te'siri cok buyuk olmuştur. Cunku ilk kabullenen bir bakıştır. Ve inşaallah o imanla olmuştur. Avusturyalı buyuk bir Antropoloji Âlimi olan Prof. Dr. Omer R.B. Ehrenfels, bu te'sirin canlı bir orneğidir.

Berlin'de Moslemische Revue adlı mecmuanın da kurucusu tanınmış bir Âlim ve yazar olan Dr. Hamid Marcus da, Goethe'nin islÂm hakkındaki yazılarından etkilenmişti. Ve daha niceleri... Alman misyoneri, diplomatı ve ilim adamı olan Muhammed Emin Hobohn da, Goethe'den te'sir kapmış, musluman olmuştur.
__________________