Şimdi bir bir takım insanlar inkar ediyor, bir takım insanlar da bu sunnetlerin adet olduğunu, adetlerinde memleketlere gore değiştiğini bir takım Âlimlere dayandırarak ifade ediyorlar. Ancak atladıkları bir husus var. Bu sunnetleri adet sunnet olarak kabul etsek bile bu gun kravatın, ceketin, dar pantolonun ve benzerlerini bizim Âdetimiz, toremiz, kulturumuz olduğunu kimse iddia edemez. Kimse boyle bir hezeyanda bulunmasın. Bunların hepsi Avrupa’dan ithal edilmiş, gayri Muslimlerin giyim kuşamıdır. Bizim Âdetimizde, kulturumuzde yine takke vardır, sarık vardır, şalvar vardır… Yani Resulullah’ın sunneti aslında bizim kulturumuzun bir parcasıdır. Dolayısıyla adet sunnet olsa bile “KİMİN ÂDETİ” sorusu karşısında verilecek cevap onemlidir.
Avrupa ve Amerika’nın şekli ile şekillenmek mi? Resulullah’a benzemek mi?
Bu gun sırf Arap duşmanlığından dolayı bu kisveye duşmanlık yapmak Musluman’ın takınacağı bir tavır değildir.
Hem bu gun bu kisve Arapların da adeti olmaktan cıkmıştır. Araplar sarık sarmazlar, cubbeyi imamlar dışında alim tabaka haricinde giyen olmaz. Halk cubbe giymez.
Dolayısıyla bu kisve Arapların adeti değil, İslam’ın nişanıdırlar… Bu hususa ileride dikkat cekeceğiz. Ancak ozellikle Peygamberimizin sarık, cubbe, sakal gibi sunnetlerini inkar ederek Muslumanları batının kufrune doğru iten din bezirganlarına cevap vereceğiz.
Bundan sonra da asıl mesel olan “Bir Musluman bu kisveyi giymek zorunda mı” sorusuna cevap vereceğiz.
SAKAL SUNNETİ
Âişe (Radıyallahu Anha): Peygamber (Aleyhisselam) abdest almakta, sacını sakalını taramakta, ayakkabı giymekte sağdan başlamayı severdi, demiştir (Buhari)
Bize Umer ibnu Muhammed ibn Zeyd, NÂfi’den; o da İbn Umer(R)’den tahdîs etti ki, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
- “Muşriklere muhalefet ediniz (hÂl ve hareketlerinde onlara benzemeyiniz)/ Sakalları bol bırakınız, bıyıkları derince kesiniz!” buyurmuştur. NÂfi’ ibn Umer hacc yÂhud umre yaptığı zaman başını tıraş ettirirken sakalının uzerinden eliyle tutar da elinden fazla olanı makasla alırdı, demiştir (Buhari)
Bize Ubeydullah ibn Umer, NÂfi’den haber verdi ki, İbn Umer (R): Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
- “Bıyıkları derince kesiniz, sakalları bol bırakınız!” buyurdu, demiştir
Sakal hakkında daha bir cok hadis-i şerif mevcuttur. Sakal yaratılıştandır ve bir cok faydası da bu gun tıp tarafından tesbit edilmiştir. Âişe (Radıyallahu anha)’dan rivÂyete gore, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu: “On şey yaratılış gereği yapılması gereken uygulamalardandır; bıyıkları kısaltmak, sakalları uzatmak, misvak kullanmak, burun temizliği yapmak, tırnakları kesmek, parmak aralarını ve mafsallarını temizlemek, koltuk altı kıllarını temizlemek, kasık kıllarını tıraş etmek ve su ile taharetlenmek.” (Tirmizi)
Sakalı tıraş etmenin 4 mezhebe gore hukmunu BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ
ŞALVAR
Suveyd İbnu Kays anlatıyor: “Ben ve Mahrefetu’l-Abdî, Hacer’den bez alıp, Mekke’ye getirdik. Resulullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) [yanımıza] gelip bizimle bir şalvar pazarlık etti ve satın aldı. Fiyatını bize tartıp odedi. Tartan kimseye de: “Tart (ve ibreyi lehine) kaydır!” emretti.” [Ebu Davud, Buyû 7, (3336); Tirmizî, Buyû 66, (1305); Nesaî, Buyû 54, (7, 284).]
Hani adet memlekete gore değişir diyorlar ya! İşte bizim ecdadımız şalvar giymiş asırlarca. Yani adeti de sunnet-i Resul’den almışlar.
TAKKE VE SARIK
Ebu Kebşe el-EnmÂrî anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)’ın ashabının kalansuveleri geniş idi.” [Tirmizî, Libas 40, (1783).]
Kalansuvenin Arapca lugatlerdeki karşılığı takke, fes, başlıktır. Başa takılan takke olarak karşılık bulur. Tirmizinin naklettiği rivayetten takkenin sunnet olduğunu anlıyoruz. Başka bir hadis-i şerifte:
“Bizimle muşrikler arasındaki fark, kalansuveler uzerindeki sarıklardır.” (Ebu DÂvud, Libas 24, (4078); Tirmizi, LibÂs 47, (1785).
Burada da takke ve uzerine sarılan sarık gecmektedir.
Muslim “Sahih”inde ‚Amr b. Hurays’ten şunu nakleder: “Allah Resûlunu minberde, başında siyah bir sarık varken gordum. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.” Yine Muslim’in CÂbir b. Abdillah’tan bir rivayeti de soyledir: “Allah Resulu Mekke’ye, başında siyah bir sarık varken girdi.”
İbnu Omer radıyallahu anhuma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı.”
Tirmizî, LibÂs 12, (1736).
Amr İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm’ı gordum, uzerinde siyah bir sarık vardı. İki ucunu omuzları arasından sarkıtmıştı.”
Muslim, Hacc 453, (1359); Ebu DÂvud; LibÂs 24, (4077); NesÂî, Zînet 109, (8, 211).
Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh: “Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm bana bir sarık sardı.” (Ebu Davut)
Zuhrî şoyle demiştir: Bana Salim, babası Abdullah ibn Umer(Radıyallahu anh)’den haber verdi ki, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur: “İhrama giren kimse ne gomlek, ne sarık, ne şalvar, ne bornus, ne cehrî veya zağferÂnla boyanmış bir kumaş, ne ayakkabı giyer. Ancak iki terlik bulamayan kimse icin ayakkabı giyme ruhsatı vardır. Şoyle ki, iki terlik bulamayan kimse, ayakkabıları topukların aşağısından keser” (buhari)
Bu hadis-i şeriften de ihramda yasaklanan sarığın normalde sarıldığını anlıyoruz.
(Abdullah b. Sa’d b. Osman’ın) babası Sa’d'dan rivayet olun*muştur; dedi ki: Buhara’da beyaz bir katıra binmiş, (başı) uzerinde ipekli siyah sarık bulunan bir adam gordum. “Bunu bana Resulullah giydirdi” diyor*du. Bu (hadis) Osman’ın rivayet ettiği lafızlarladır. (Cunku senedde gecen ve) ihbar (ifÂde eden “ahberenî” kelimesi) Osman’ın rivayetinde bulun*maktadır. (Tirmizi, tefsir sure (69) 2)
”… Amr bin Hureys (RadtyaUÂhu ank)’Âen; Şoyle soylemiştir;
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), başında siyah bir sarık ve sarığın uclarını omuzlan arasına sarkıtmış vaziyette gozlerimin onundedir, sanki O’na bakıyorum.”
(İbni Mace)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başında siyah bir sarık olduğu halde halka hutbe okudu. (Muslim, Hac 452–453)
İmam Nevevi’nin acıklamasına gore, Hazreti Peygamber’in birisi kısa biri*si uzun olmak uzere iki sarığı vardı. Kısa sarığı yedi zira uzun olanı da oniki zira idi. Ancak, fazla kısa olan sarık insanın başını yeteri kadar koruyamayacağı, fazla uzunu da insana sıkıntı vereceği muhakkatır. Hazreti Peygamber’in her işte en Olculu ve faydalı olanı tencih etliği duşunulur*se yedi zirahk sarığı olcu olarak almak Hazreti Peygamber’in sunnetinin ru*huna daha uygun duşmektedir (Aliyyu’l-KÂri, Aynu’l-ilim ve Zeynu’l – ilim. I, 305.
Hazreti Peygamber’in sarığının ucunu omuzları arasına bir karış kadar uzattığı rivayet edildiği gibi, belinin yarısına kadar ve oturduğu zaman yere değecek kadar uzattığına dair rivayetler de vardır (Aliyyul-Kari, mirkat’ul. mefatih IV. 427.)
Birbirini destekleyen bunca rivayetten anlıyoruz ki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ve ashabı takke takmış ve uzerine sarık sarmıştır.
CUBBE
”… UbÂde bin es-SÂmit (RadıyallÂhu ank)’den; Şoyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem) kolları dar, yunden mamul bir Rûmî cubbeyi giymiş olarak bir gun (evden) yanımıza cıktı ve o cubbeyle bize namaz kıldırdı. Uzerinde o cubbeden başka (elbiseden) bir şey yoktu.” (Sunen-i İbni Mace)
Mugîre İbni Şu’‘be radıyallahu anh şoyle dedi:
Bir gece Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile yolculukta idim. Bana:
“– Yanında su var mı?” dedi. Ben:
Evet, diye cevap verdim. Bunun uzerine devesinden inip yurudu ve gecenin karanlığında gozden kayboldu. Sonra geldi. Ben tulumdan eline su doktum; yuzunu yıkadı. Uzerinde yunden yapılmış bir cubbe vardı. Kollarını yeninden cıkaramadı da cubbenin altından cıkarmak suretiyle yıkadı ve başını mesh etti… (Riyazu’s-Salihin)
ARAPLARIN ADETİ DEĞİL, İSLAM NİŞANI
Değerli kardeşlerimiz şimdi size vereceğimiz ayrıntıyı daha once hicbir yerde okumadığınıza eminiz…
Sarık, Cubbe gibi zahiri sunnetleri arap adeti diyerek bir kenara atanlara yukarıdaki delillerden sonra şoyle cevap veririz:
İbn Mes’ûd (Radıyallahu Anh)’den rivÂyete gore, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu: “Rabbi kendisiyle konuştuğu gun, Musa’nın uzerinde yun elbise, yunden bir kulah, yun cubbe, yunden bir şalvarı vardı. Ayakkabıları ise bir eşeğin derisindendi.” (Tirmizî rivÂyet etmiştir.)
Hadisi Şeriften de anlaşılacağı uzere Musa Aleyhisselam’ın takkeli ve cubbeli olduğu vurgulanmıştır. Ancak Musa Aleyhisselam arap değildir. İsrailoğullarına gonderilmiş bir Peygamberdir.
Aynı şekilde bu gun Yusuf Aleyhisselam’ın sarığı Topkapı Muzesinde sergilenmektedir. Yusuf Aleyhisselam da arap değildir. Her ikisi de Hazreti Yakub Aleyhisselam’ın soyundan gelmiştir. Yusuf Aleyhisselam Peygamberlik gorevini Mısır’da yapmıştır.
Tefsir-i Kebir’de Bedir savaşına yardıma gelen “alametli” melekler konusunda şoyle buyruluyor: “Nitekim hadis-i şerifte Hazreti Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in Bedir gunu “Kendinizi alÂmettendiriniz. Cunku melekler de kendilerini alÂmetiendirdiler” dediği yer almıştır. İbn Abbas (Radıyallahu Anh), “Melekler, kendilerini sarı sarıklar sararak alÂmetlendirmişler ve atlarını da nişanlamışlardı. Onlar, alın ve kuyruklarına beyaz yunler takılmış alaca atlar uzerinde idiler” demiştir.
Butun bunlardan anlıyoruz ki bazı şeyler adet, kultur meselesi olmayıp, Allah’u Teala’nın hoşnutluğuna vesile olan veya sevdiği alametlerdendir. Demek ki bu kisve sadece bir adet veya bolgesel kıyafet olarak değerlendirilemez.
BİR MUSLUMAN BU SUNNETLERİ UYGULAMAK ZORUNDA MIDIR?
Bu kisvenin Resulullah’ın sunneti olduğuna şuphe olmadığına gore acaba bir Musluman bu sunnete riayet ederek cubbe giyip, sarık mı sarmalıdır? Giymediği takdirde vebali var mıdır?
İşin fetvası şoyledir: Bir insan sunneti terk etmek ile gunahkÂr olmaz. Azaba değil azara layık olur.
KAFİRLERE BENZEMEMEK
Ancak konumuz olan zahiri sunnetleri, kafirlerin kisvesine burunmek icin terk etmek başka bir yonden mesuliyet yuklemektedir. Şoyle ki:
Peygamberimizin kılık ve kıyafette olcusu kafirlere benzememektir. O, tırnağını keserken dahi Yahudilere benzemekten uzak olmak istemiştir.
RivÂyet edildiğine gore; Peygamber Efendimiz (sallÂllÂhu aleyhi ve Sellem), tırnaklarını sırasıyla keserken bir yahudi cocuğu onu gormuş ve:
“-Tırnaklarını aynı bizim gibi kesiyorsun!..” demişti.
Bunun uzerine RasûlullÂh (SallÂllÂhu aleyhi ve Sellem) tırnaklarını karışık olarak kesmeye başladı. (Gazalî, İhyÂ-u Ulûmiddin)
Allahu Teaşa bir ayeti kerimesinde:
“Zalimlere azıcık meyletmeyin ; sonra size ateş dokunur.Sizin Allah’tan başka dostlarınızı yoktur.Sonra yardım da olunmazsınız.”(Hud 113)
Bahru’l Ulum’da bu ayetin tefsirinde şu acıklamalar var ; “Zalimlere en ufak şekilde meyletmeyin.Azıcık meyl, onlara benzemek,susleriyle suslenmek,tazim ile onlardan bahsetmek,onlarla birlikte oturmak.Onlarla sohbet etmek,arkadaşlık kurmak,suslerine,mallarına goz uzatmak,yaptıkları işten memnun olmak gibi şeylerdir.”
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu : “Kıyamet gunu olunca bir munadi şoyle cağıracaktır : Zalimler nerede? Zalimlerin yardımcıları nerede ? Zalimlere benzeyenler nerede? Hepsi ateşten bir tabutta toplanacaklar. Mahlukatın ortasında hepsi cehenneme sevk edilecekler.”
Useym b. Kuleyb (Radıyallahu anh)nun, dedesinden rivayetine gore Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, Musluman oldum diyene:
“KÂfirlik alÂmeti olan sacını kes ve sunnet ol” buyurmuştur. (Ebu Davud, Taharet: 131, Taberani, el-Mucemu’l-Kebir, 19/14, No:20)
Genellikle kÂfirler, her beldede kendilerine mahsus sac şekli tespit etmişler, moda ortaya koymuşlardır. Zaman zaman traş olsalar bile, o hususi kısma dokunmazlar. Bu, bir nevi onların dinlerinin, inanclarının bir gereğidir, milliyet semboludur. Şu halde boylesi bir kısım sac, İslÂm’la kufur arasında bir alamet-i farika olmaktadır. İşte Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimiz kÂfirliğin alameti olan bu sacın kesilmesini emretmiştir.
Abdullah b. Omer (Radıyallahu anh) den rivayete gore Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
“Kim bir millete benzemeye calışırsa, o da onlardandır,” (Ebu Davud Libas: 5) buyurmuşlardır.
“Bizden başkasına benzemeye calışanlar bizden değildir. Yahudilere ve hıristiyanlara benzemeyiniz…” buyurmuşlardır. (Tirmizi, İsti’zan: 7)
Ozellikle bu iki hadis-i şerif cok onemli psiko-sosyal gerceklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonucta itikadı benzeşmeye gotureceğini anlatır. Mağluplar, galipleri taklid etme psikolojisini yaşarlar. İnsan ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve buyuk gorduğunu taklit eder. Şekli taklit, itikadi taklide goturur.
Benzemenin vaki olduğu en onemli yerlerden birisi de, hic şuphe yok ki giyim-kuşamdır. Hazreti Ali (Radıyallahu Anh)’dan rivayete gore Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
“Rahiplerin elbiseleri gibi, gayrimuslimlere mahsus elbiseler giymekten sakının. Kim onların şekillerine burunur ve onlara benzemek isterse benden değildir” (Taberani, el-Mucemu’l-evsat, 4/541, No: 3921) buyurmuşlardır.
Gorulduğu gibi kafirlere meyletmek, onlara benzemek zemmedilen ve azarı gerektiren su-i ameldendir.
Bakınız mesela kafirler Muslumanlara zahiren benzemeyi, İslama girmek ile eş değer tutarlar. İstisnalar kaideyi bozmaz, siz hic Muslumanların bıraktığı gibi sakal bırakan, takke takan, sarık saran bir gavura rastlamamışsınızdır. Eğer rastladıysanız bir elin parmağını gecmez. Yani milletce Muslumanlara benzemeye calışan bir Hıristiyan topluluğu goremezsiniz. Cunku onlar Muslumanların kisvesine burunmeyi, İslam ile eşdeğer tutarlar.
Gelin gorun ki bizler dinimizin verdiği bu şuurdan uzaklaştık ve kÂfirlerden zahiren bir farkımız kalmadı.
(Bazıları Yahudiler de sakal bırakıyor, o halde sakalı keseceğiz mi? Diyorlar. Hayır, Musluman’ın sakalı ve bıyığı hadisi şerifte bildirildiği uzere olmalıdır. “Sakallarınızı uzatınız, bıyıklarınızı kısaltınız”. Biz sakalı uzatır ancak etrafını yani yanak ve boğaz kısmını temizleriz, Bıyığımızı da kısaltırız. Goruntu itibariyle buyuk fark ortaya cıkar)
SUNNETİ İHYA ETMEK FAZİLET VE SEVAPTIR
Oncelikle şu hadis-i şerifi sizler ile paylaşalım:
“Ummetim fesada duştuğu bir zamanda Sunnet-i seniye’me sarılanlara yuz şehit sevabı vardır.” (Beyhakî

“Ummetimin fesada duştuğu zaman sunnetime sarılan kişiye şehit sevabı vardır”(1. Taberanî, el-Mucemu’l-Evsat, 5/315; Munavî, Feyzu’l-Kadir, 6/261. Bu zaman diliminde sunnete sarılanlara yuz şehid sevabının verileceğini bildiren bir rivayet de soz konusudur. Bkz. Ebu Bekr el-Beyhakî, Kitabu’z-Zuhdi’l-Kebîr, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1995, 2/118.9)
Bu hadisi şerifleri bazı alimler Peygamberin sunnetine topyekun sarılmanın, ona her yonden ittiba etmenin yuz şehit sevabına kavuşturacağı hukmune varmışlardır. Resulullah’a ittiba da altı cihetten olur. Fiilen, kavlen, zahiren, batınen, amelen, itikaden…
İşte bu noktada bir Musluman’ın Peygamberimizin kisvesine burunmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Bakınız İmam-ı Rabbani hazretleri 114. mektubunda ne buyuruyor:
“Allah Subhanehu bizi, bizim gibi muflisleri, acizleri ve koturumleri oncekilerin ve sonrakilerin Efendisi’ne (Sallallah Alehi ve Sellem) tabi olma konusunda bizleri istikamet sahibi kılsın.
Razı olunan bu mutabaatın bir zerresi tum dunya zevklerinden ve ahiret nimetlerinden, nice mertebelerce daha değerlidir. Fazilet O’nun sunnetine tabi olmaya ve meziyet O’nun şeriatını tatbik etmeye bağlıdır.
Mesela O’na tabi olma amacıyla gercekleştirilen bir oğleden sonra uykusu (kaylule), O’na tabi olma amacıyla gudulmeksizin binlerce geceni ihya edilmesinden daha faziletlidir.”
İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirrahu) Hazretleri bizlere olcuyu veriyor. Onemli olan Resulullahın sunnetini, O’na tabi olmak maksadıyla yaşamaktır.
ELİMİZDEN GELDİĞİ KADAR İTTİBA ETMELİYİZ
Biz Muslumanlar, Sevgili Peygamberimize elimizden geldiği kadar ittiba etmeliyiz. Onun ahlakı ile ahlaklanmalı, adeti ile adetlenmelidir. O, kendisi taklit edilmeye en layık olandır. Herkesin bir idol bularak sacını, giyinişini, konuşmasını, yuruyuşunu taklit ettiği şu dunyada bizler de biricik Peygamberimiz taklit etmeliyiz.
Eğer adet ise, biz Resulullah’ın Âdetine uymalı, kÂfirlerin adetlerinden kacınmalıyız. Her Musluman birbirini bu yonde teşvik etmelidir. Eğer yapamıyor ise, yapanların onune set olmamalı. Kendi eksikliğini ortmek icin, sunneti Resul’den insanları uzaklaştırmaya calışmamalıdır.
SEVGİ VE MUHABBET MESELESİ
Her turlu ahlaksızlığın yaygınlaştığı, kafirlere benzemenin takdir edilip, Peygambere benzemenin ayıplandığı şu zamanda Peygamberimize her cihetten ittiba etmek, sevgi ve muhabbet meselesidir. Kişi vardır, Peygamberimizin yemeğe elini yıkayarak, Allah’ın adı ile, sağ el ve tuz ile başlamasını uygular. Kimisi de vardır paldır kuldur dalar.
Anlatmak istediğimiz şudur ki, şu fitne zamanda bir insan Peygamberine olan muhabbetinden, ona olan aşkından ve sevap amacı ile sarık, cubbe, şalvar gibi zahiri sunnetleri yaşıyor, Peygamberine benziyor veya benzemeye calışıyor ise onu takdir etmek gerekir.
Bazıları boyle Muslumanların hevesini kırmak icin “Cubbe giymekle iş bitmiyor, sarık sarmakla iş bitmiyor” diyor. Sanki sarığı saran kişi “iş bitti” mi diyor ki boyle bir hezeyanda bulunuyorlar. Onlara: “Peygamberimize benzemekle iş bitmiyor da KÂfirlere benzemekle iş bitiyor mu?” diye sormak gerekiyor…
Maalesef bu gun kafirler değil Musluman gecinenler insanları bu sunnetlerden uzaklaştırmaya calışıyor. Cok şukredelim ki bizler bu nimetlerin icindeyiz…
www.ismailaga.info
__________________