Tevhid-i huzur-i tahkiki imanın bir meyvesi olup, kişinin her an kendisini Allah-u TeÂlÂ’nın huzurunda ve murakabesinde bilmesi, her hadisede Cenab-ı Hakk’a pencereler acması ve Allah’tan hicbir an gafil olmamasıdır. Huzur-i imanın manasını, bu imana sahip olan bir kişi ile taklidi iman sahibi olan bir kişiyi bazı makamlarda hayalen gezdirerek daha iyi anlayabiliriz. Şoyle ki:
Huzur-i iman sahibi bir kişi ile taklidi iman sahibi bir kişi oturmuş, Karagoz ve Hacivat golge oyununu seyrediyorlar. Taklidi iman sahibi oyuna dalmış, purneşe ve gaflet icinde Allah’ı unutmuş bir hÂlde seyrediyor.
Tevhid-i huzur-i sahibi ise şoyle duşunur: Bu perdeler muntazaman değişiyor. HÂlbuki sahnede olan karakterler hayatsız ve şuursuz şeylerdir. Hayatı ve şuuru olmayanın intizamla hareket etmesi, konuşması, ilim, irade ve kudretin tezahurunu gostermesi mumkun değildir. O hÂlde değişen bu perdeler arkasında, değişmeyen bir el olmalıdır ki bu muntazam sahneler meydana gelebilsin. Bu değişmeyen el de hayat, ilim, irade, kudret ve diğer sıfatlara sahip olmalıdır. Boyle bir el olmadan, bu sahnenin intizamını izah etmek mumkun değildir. O eli gormesek de varlığını inkÂr edemeyiz. Cunku icraatı ortadadır.
Değişen perdelerden değişmeyen bir ele ulaşan tevhid-i huzur-i sahibi, oradan da kÂinata ucar ve tefekkur eder ki: Bu kÂinat da şu golge oyunu gibi daima değişir ve bu değişiklik icinde muntazaman idare edilir. HÂlbuki bu kÂinattaki mahluklar da şu golge oyunundaki karakterler gibi bir kısmı cansız, bir kısmı şuursuzdur. Bu cansız ve şuursuzların kendi başlarına boyle hikmetli bir icraatı yapabilmeleri mumkun değildir. O hÂlde kÂinat perdesi arkasında da değişmeyen bir zat olmalıdır. Bu hikmetli icraat, O’nun varlığından başka bir şeyle izah edilemez.
Neticede, aynı oyunu seyreden taklidi iman sahibi Allah’tan gaflet icinde iken; huzur-i iman sahibi golge oyunundaki intizamla değişen sahnelerden değişmeyen bir ele, oradan da değişen kÂinata ve kÂinattan da Allah’a ulaşır ve O’nun hikmetli icraatını tefekkur eder. Aynı sahnede iki farklı duşunce! Biri gaflette, diğeri ibret ve ilahî icraatı tefekkurde…
Daha sonra bu iki arkadaş golge oyunundan ayrılarak bir lunaparka giderler. Taklidi iman sahibi burada da gafil iken, huzur-i iman sahibi yine tefekkurdedir. Carpışan arabalara bakar ve duşunur ve Allah’a şoyle bir kapı acar: İdare farklı ellerde olunca nasılda karışıklık oluyor. Her şey birbirine carpıyor, intizam bozuluyor. Demek intizam, ancak tek bir zatın idaresiyle olabilir. İkinci el karışsa, karıştırır. Madem kÂinatta karışıklık yok, o hÂlde idarede farklı eller de yok. Demek bu kÂinat, intizamıyla Allah’ın varlığına ve birliğine delildir. Zira ikinci bir el olsaydı, yıldızlar şu carpışan arabalar gibi birbirine carpardı…
Neticede, taklidi iman sahibi olan arkadaşı yine gafletteyken o yine ibrette ve tefekkurdedir.
Daha sonra bu iki arkadaş lunaparktan cıkarak Dolmabahce Sarayı’na girerler. İkisi de beş tonluk avizeye bakar. Taklidi iman sahibi avizede takılır, ustasını duşunur. “Ne ustaymış!” der, ustasının sanatını tebrik eder. Ama aklına Allah ve Allah’ın sanatı hic gelmez.
Huzur-i iman sahibi ise avizeye bakar ve der ki: “Şu avize bile ustasız olamıyor. Butun dunya toplansa, şu avizenin tesadufen var olduğuna ve bu saraya kendi başına takıldığına bizi ikna edemez. Acaba boyle bir avize bile ustasız olamazsa, dunyamızın avizesi hukmunde olan guneş hic ustasız, sahipsiz ve maliksiz olabilir mi?”
Yani arkadaşı avizede ve ustasında takılıp kalırken, o, avizeden başını kaldırır, dunya sarayının avizesi olan guneşe cıkar ve guneşten de Cenab-ı Hakk’a pencereler acar; O’nu duşunur, O’nu tefekkur eder, O’nun huzurunda olduğunu bilir.
Bu hayalî arkadaşlar son olarak da buyukce bir markete girerler. Taklidi iman sahibi yine gaflet icinde… Değil sadece Allah’ı, kendisini bile unutmuş etrafı seyrederken; huzur-i iman sahibi olan arkadaşı marketteki eşyaların intizamla dizilmesine ve eşyaların mukemmelen depo edilmesine bakar ve der ki: “Şu kucucuk dukkÂn bile, icindeki eşyaların mukemmelen dizilmesi ve depo edilmesiyle bir zata işaret ederse ve kimse icraatı goz onunde olan bu zatın varlığını inkÂr edemezse, şu dunya dukkÂnında intizamla dizilmiş mahluklar ve depo edilmiş madenler, mudebbiri olan zata işaret etmez mi? Ve O’nu Nezzam, Mudebbir, Âlim gibi isimlerle bize tanıttırmaz mı?”
Neticede, taklidi iman sahibi yine gafletteyken o yine ibret ve tefekkurdedir.
Bu hayalî iki arkadaşı cok makamlarda gezdirmek mumkundur. İşin ozu şudur: Huzur-i iman sahibi her vakit Allah ile beraber olur, O’nu tefekkur eder, her şeyde O’na pencereler acar. Daima O’nun huzurunda olduğunu hisseder ve histen de ote O’nun ilim ve murakabesinden haric kalamayacağına hakka-l yakin inanır. Bu, buyuk bir devlettir ve tahkik-i imanı kazanarak ele gecirilebilecek bir imandır.
Rabbimiz, cumlemize boyle huzur-i bir imanı nasip etsin. Âmin!
http://www.ilmedavet.com/taklidi-ve-...daki-fark.html
__________________
Taklidi Ve Tahkiki Iman Arasındaki Fark
Dini Sohbetler0 Mesaj
●39 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Taklidi Ve Tahkiki Iman Arasındaki Fark
-
12-09-2019, 10:10:08