DNA'NIN GİZLİ DUNYASI
Teknolojik bir urunun veya tesisin yapımında ve yonetiminde insanoğlunun yuzyıllar boyunca elde ettiği tecrube ve bilgi birikimi kullanılır. Dunyanın en ileri ve karmaşık tesisi olan insan vucudunun inşası icin gereken bilgi ve tecrube ise DNA'da saklıdır. Burada vurgulanması gereken onemli nokta, DNA'nın daha ilk insandan itibaren şimdiki mukemmellik ve karmaşıklığıyla birlikte varolageldiğidir. Akıllara durgunluk veren yapı ve ozellikleriyle, boyle bir molekulun, evrimcilerin one surduğu gibi tesaduf ve rastlantılar sonucu oluşmasının ne derece mantık dışı olduğunu ilerleyen satırları okudukca sizler de daha net goreceksiniz.
DNA, hucrenin ortasında yer alan cekirdekte titizlikle korunmaktadır. İnsanda (sayıları 100 trilyona varan) hucrelerin ortalama capının 10 mikron (mikron=milimetrenin binde biri) olduğu hatırlanacak olursa, ne kadar kucuk bir alandan soz edildiği daha iyi anlaşılır. Bu mucizevi molekul, Allah'ın yaratma sanatındaki mukemmellik ve olağanustuluğun acık bir kanıtıdır. Oyle ki yalnızca bu molekulu incelemek ve halen pek azı gunışığına cıkmış sırlarını araştırmak icin ozel bir bilim dalı bile kurulmuştur: "Genetik"... 21. yuzyılın bilimi olarak kabul edilen Genetik, elindeki her turlu teknolojik olanaklara rağmen DNA'nın esrarını cozme konusunda henuz emekleme safhasındadır.
CEKİRDEKTEKİ HAYAT
Hucrenin ortasında bulunan hucre cekirdeğinin şeması
İnsan vucudu bir yapıya benzetilecek olursa, vucudun en ince ayrıntısına kadar eksiksiz bir plan ve projesi, butun teknik ayrıntılarıyla her hucrenin cekirdeğindeki DNA'da mevcuttur.
İnsanın anne karnındaki ve doğumundan sonraki gelişmelerin hepsi onceden belirlenmiş bir program cercevesinde duzenlenir. İnsanın gelişimindeki bu kusursuz duzenleme Kur'an'da şoyle ifade ediliyor:İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘duzen icinde bicim verdi.' (Kıyamet Suresi, 36-38)
Daha anne karnında yeni dollenmiş bir yumurta hucresi halinde iken, ileride sahip olacağımız butun ozellikler Allah tarafından belirlenmiş ve "bir duzen icinde" DNA'larımıza yerleştirilmiştir. Otuz yaşına geldiğimizde sahip olacağımız boy, renk, kan grubu, yuz şekli gibi butun ozelliklerimiz otuz yıl dokuz ay oncesinden, yani dollendiğimiz andan itibaren başlangıc hucremizin cekirdeğinde kodlanmıştır.DNA'daki bu bilgiler sadece az once değindiğimiz fiziksel ozellikleri belirlemez. Aynı zamanda hucre ve vucuttaki binlerce farklı olayı ve sistemi de kontrol eder. Orneğin, insanın kan basıncının alcak, yuksek veya normal olması bile DNA'daki bilgilere bağlıdır.
İNSAN HUCRESİNDEKİ DEV ANSİKLOPEDİ
DNA'da kayıtlı bulunan bu bilgi muazzamdır. Oyle ki, gozle gorulmeyen tek bir DNA molekulunde tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur. Dikkat edin; tam 1.000.000 ansiklopedi sayfası... Yani, her bir hucrenin cekirdeğinde, insan vucudunun işlevlerini kontrol etmeye yarayan bir milyon sayfalık bir ansiklopedinin icerebileceği miktarda bilgi kodlanmıştır. Bir benzetme yapmak istersek, dunyanın en buyuk ansiklopedilerinden birisi olan 23 ciltlik "Encyclopedia Britannica"nın bile toplam 25 bin sayfası vardır. Bu durumda, karşımıza inanılmaz bir tablo cıkar. Mikroskobik hucrenin icindeki, ondan cok daha kucuk bir cekirdekte bulunan bir molekulde, milyonlarca bilgi iceren dunyanın en buyuk ansiklopedisinin 40 katı buyukluğunde bir bilgi deposu saklı durmaktadır. Bu da 920 ciltlik, dunyada başka eşi, benzeri olmayan dev bir ansiklopedi demektir. Yapılan tesbitlere gore ise, bu dev ansiklopedi yaklaşık 5 milyar farklı bilgiye sahiptir.
Bu son iki kelimeyi tekrarlayalım; "bilgiye sahiptir"...
İşte burada durup, ağzımızdan kolayca cıkıveren bu iki kelime uzerinde duşunmemiz gerekir. Bir hucrenin icinde milyarlarca bilgi olduğunu soylemek kolaydır. Ancak bu, hic de oyle laf arasında soylenip gecilebilecek bir ayrıntı değildir. Cunku, burada sozunu ettiğimiz bir bilgisayar veya kutuphane değil, yalnızca protein, yağ ve su molekullerinden oluşan, milimetreden 100 kat daha kucuk bir kuptur. Bu kucucuk et parcasının icinde, değil milyonlarca bilgi, tek bir bilginin var olması ve onun bu bilgiyi muhafaza etmesi bile son derece hayret verici bir mucizedir.
İnsanlar modern cağda bilgiyi saklamak icin bilgisayarları kullanıyorlar. Bilgisayar teknolojisi ise bugun butun diğer teknolojilerin başını ceken en ileri teknoloji olarak kabul ediliyor. Bundan 20 yıl once, oda buyukluğundeki bir bilgisayarın sahip olabildiği bilgiyi, bugun kucuk "mikrocip"ler saklayabilmekte... Ancak şunu hatırlatmalıyız ki, insan zekasının asırlardır edindiği bilgi birikimi ve yıllar suren cabaları sonucunda geliştirdiği bu son teknoloji bile daha tek bir hucre cekirdeğinin bilgi saklama kapasitesinin yakınına ulaşabilmiş değil. Boyle muazzam bir kapasiteye sahip olan DNA'nın kucukluğunu yansıtması acısından şu karşılaştırma yeterlidir.
Bugune kadar yaşamış, gelmiş gecmiş her canlı turunun butun ozellikleri bilgi olarak DNA'ya yuklense toplam DNA hacmi bir cay kaşığının ancak kucuk bir kısmını doldururdu. Dahası geriye şu ana kadar yazılmış butun kitapları saklayabilecek kadar boşluk kalırdı. Denton Michael, "A Theory in Crisis", s. 334
Gozle goremediğimiz, capı milimetrenin milyarda biri buyukluğunde olan, atomların yanyana dizilmesiyle oluşmuş bir zincir, acaba boyle bir bilgiye ve hafızaya nasıl sahip olabilir? Bu soruya şunu da ekleyin: Vucudunuzdaki 100 trilyon hucreden herbiri bir milyon sayfayı ezbere biliyorken, acaba siz zeki ve şuurlu bir insan olarak hayatınız boyunca kac ansiklopedi sayfası ezberleyebilirsiniz?
HUCREDEKİ AKIL
Bu durumda şunu kabul etmelisiniz ki midenizdeki ya da kulağınızdaki herhangi bir hucre sizden kat kat daha bilgili, bu bilgiyi en doğru ve en kusursuz şekilde değerlendirdiği icin de sizden cok daha akıllıdır. Peki bu aklın kaynağı nedir? Nasıl olur da vucudunuzdaki 100 trilyon hucrenin herbiri ayrı ayrı boylesine inanılmaz bir akla sahip olabilir? Bunlar sonucta birer atom yığınıdır ve bilinc sahibi değildirler. Tum elementlerin atomlarını alın, farklı bicimlerde ve sayılarda birbirlerine bağlayın, farklı molekuller oluşturun, yine de akıl elde edemezsiniz. Bu molekullerin buyuk, kucuk, basit ya da karmaşık olması da birşey değiştirmez. Sonucta, bilincli olarak bir işi organize edip başaracak bir zihin asla elde edemezsiniz.
O zaman nasıl oluyor da, yine aynı şekilde, belli sayıdaki akılsız ve bilincsiz atomun belli şekillerde dizilmesinden meydana gelmiş DNA ve onunla uyumlu olarak calışan enzimler bilincli bircok işler yapıp, hucredeki sayısız karmaşık ve farklı işlemleri kusursuz ve mukemmel olarak organize ediyorlar? Bunun cevabı cok basittir; akıl, bu molekullerde ya da bunları icinde barındıran hucrede değil, bu molekulleri bu işleri yapacak şekilde programlanmış olarak var edenin kendisindedir.
Kısaca akıl eserde değil, o eseri yaratanda bulunur. En gelişmiş bilgisayar bile, onu en ince ayrıntısına dek tasarlayan, onu calıştıracak programları yazıp ona yukleyen ve kullanan bir akıl ve zekanın urunudur. Aynı şekilde, hucre de, icindeki DNA ve RNA'lar da, bu hucrelerden meydana gelen insan da, kendilerini ve yaptıkları işleri yaratanın eserinden başka birşey değildirler. Eser ne kadar mukemmel, kusursuz ve etkileyici olursa olsun, akıl her zaman o eserin sahibindedir.
Bir gun bir laboratuvarda, masanın ustunde cok gelişmiş bir disket bulsanız, ve onu bir bilgisayar yardımıyla okuyup icinde, sizin şahsınıza ozel milyarlarca bilgi olduğunu gorseniz, aklınıza gelecek ilk soru, bu bilgilerin kim tarafından ve ne amacla yazıldığı olurdu.
Peki aynı soruyu neden hucre icin sormuyoruz? Disket icindeki bilgiler birileri tarafından oraya yazılmış ise, bundan cok daha ustun ve ileri bir teknolojiye sahip olan DNA, kim tarafından en mukemmel şekilde tasarlanıp, yaratılıp, kendisi de ayrı bir mucize olan minicik hucrenin icine ozenle yerleştirilmiştir? Hem de binlerce yıl oncesinden gunumuze kadar hicbir ozelliğini kaybetmeden. (Disketi yapan ve icine bilgileri yazan insanın beyninin de bu hucrelerden oluştuğunu unutmayalım). Bu satırları okumanız, gormeniz, nefes almanız, duşunmeniz, kısaca var olmanız ve varlığınızı surdurmeniz icin her an gorev başında olan bu hucrelerin kim tarafından ve nicin yapıldığını sormaktan daha onemli ne olabilir sizin icin?
Sizce hayatta en cok merak etmeniz gereken, bu sorunun cevabı değil midir?
BİR KAC ORNEK DAHA
Unlu bir yontemdir: Bir ucak kazası sonucunda ıssız bir araziye duşup mahsur kalan yolcular, kendilerini havadan arayan kurtarma ekiplerine yerlerini belli etmek icin buyuk bir "X" cizerler. Ellerindeki eşyaları ya da topladıkları cisimleri kullanarak duzgun ve buyuk bir carpı oluştururlar. Boylece havadan keşfe cıkan ekip, bu "akıl urunu" işareti gorur ve orada akıl sahibi varlıkların, yani insanların bulunduğunu anlar.
Turkiye'deki şehirlerarası karayollarında ilerlerken, bazen yolun kenarındaki tepelerin yamaclarında beyaz taşlardan yazılmış yazılar gorursunuz; "Herşey Vatan İcin", ya da "Ne Mutlu Turkum Diyene" gibi. Bu yazıların orada nasıl oluştuğu ise son derece acıktır. Oralarda bir yerde bir askeri birlik vardır ve tepenin uzerine beyaz taşlardan oluşan bu tur yazılar yazmışlardır.
Peki acaba hic kimse cıkıp da bu yazıların bilincli bir zihin, orneğin askerler tarafından yazılmadığını, aksine tesadufen oluştuklarını soyleyebilir mi? Hic kimse, cıkıp da "bu taşlar tepeden aşağı yuvarlanırken tesadufen yanyana gelmiş ve ‘Herşey Vatan İcin' cumlesini oluşturmuşlar" diyebilir mi?
Ya da bir "bilimadamı" cıksa ve, "dunyada trilyonlarca taş var bunlar milyonlarca yıldır yuvarlanıyorlar, bu durumda taşların bir kısmının tesadufen boyle anlamlı bir yazı oluşturacak şekilde yuvarlanıp biraraya gelmesi mumkundur" dese buna cocuklar bile gulmez mi? Ustune bir de bilimsel uslup kullansa, bilimsel acıklamalar yapsa, olasılık hesapları gosterse, herkes onun aklından daha da cok şuphe etmez mi? Cunku bırakın "Herşey Vatan İcin" cumlesinin, duzgun bir "H" harfinin bile kendi kendine tesadufen oluşması gibi bir ihtimal yoktur. Dağın tepesinde beyaz taşlardan oluşmuş duzgun bir "H" gorseniz, "bunu buraya yazmakla ne demek istemişler" diye duşunursunuz.
Bu orneklerle anlatmak istediğimiz şudur: Eğer bir yerde en ufak bir planlanmışlık varsa, orada mutlaka bir akıl sahibinin izleri vardır. Hicbir akıl urunu tesadufen oluşmaz. Bir dağın uzerine milyarlarca kez beyaz taşlar yuvarlasanız, "Herşey Vatan İcin" yazısı, hatta duzgun bir "H" bile elde edemezsiniz. Eğer bir yerde bir harf varsa, herkes kabul eder ki, mutlaka o harf biri tarafından yazılmıştır. Yazarsız harf olmaz.
İnsanın bedeni ise, "Herşey Vatan İcin" cumlesinden trilyonlarca kez daha kompleks bir yapıya sahiptir ve bu karmaşık yapının "tesadufen" oluşmuş olması kesinlikle ve kesinlikle mumkun değildir, oyleyse insanı da, onun hucresini de, DNA'sını da kusursuz ve mukemmel bir şekilde planlayıp duzenleyen bir Yaratıcı vardır. Goklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin Yaratıcı'sı olan Allah'ın varlığını ve gucunu inkar etmek ise, olabilecek en buyuk akılsızlık, akılsızlıkla birlikte samimiyetsizlik ve kustahlıktır. O aklın ve gucun sahibine karşı buyuk bir saygısızlıktır.
Oysa, ne yazık ki, taşların kendi kendilerine dizilip uc kucuk kelimeyi bile yazabilmelerinin imkansız olduğunu bir cırpıda soyleyecek bircok kişi, milyarlarca atomun tek tek planlanmış bir dizilimle biraraya gelip DNA gibi muhteşem işler başarabilen bir molekul oluşturmasının "tesadufler" sonucu olduğu aldatmacasını itiraz etmeden dinleyebilmektedir. Tıpkı hipnotize edilen bir kişinin yapılan telkinle, kendisinin bir kapı, ağac ya da kertenkele olduğuna itiraz etmemesi, kabul etmesi gibi...
__________________
Dna mucizesi
Dini Sohbetler0 Mesaj
●70 Görüntüleme
-
12-09-2019, 09:19:07