Dunya var olduğu gunden beri nur, zulmetin peşinde; ışık, karanlıkla yan yana; gunduzler geceleri takip etmekte ve guzel-cirkin ic ice. Şeytan, ilk gunden itibaren insanoğluna musallat; ruh, cismaniyetle karşı karşıya. Zulum-adalet savaşı hic mi hic dinmedi ve kargaşa her zaman nizamla kavga icinde oldu. DalÂlet, hidayet birbirine rağmen genişledi, daraldı. Cehennem patikaları ile Cennet şehrahları yan yana kulvarlar gibi uzayıp gitti.. ve gecelerin dol yatağında da surekli mustatil fecirler oluşup durdu...
Şimdi de oyle; gun oluyor, cepecevre zulmetlerle kuşatılıyor ve sesimizi yukseltip avaz avaz, "Her yer karanlık... / Mağrip mi yoksa makber mi y Rab!" (A. HÂmid) diye bağırasımız geliyor. Bir de bakıyorsunuz dort bir yan pırıl pırıl ve her tarafa ışıklar yağıyor; tulû tulû ustune bin bir parıltı gecenin bağrında ve karanlık derdest ışığın ağında. Oyle ki gorup hissettiklerinizle kendinizi Cennet koridorlarında sanıyorsunuz; herkes, elinde Firdevs'ten bir demet gul, yuruyor gonlunce yollarda Allah'a emanet.. bir an geliyor ki ufkunuzu saran cirkinliklerle –bu biraz da hÂdiselerin dış yuzune bağlı– iciniz bulanıyor.. derken ardından hic beklenmedik şekilde yine bir kısım guzellikler sokun ediyor. Kendinizden geciyor, şevk u şukurle geriliyorsunuz. Şeytanı cileden cıkaracak "Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem." diye gurlediğiniz gun, saat, dakika ve saniyelerin sayısı hic de az değil; ne var ki, ruhun bedene, aklın da nefse yenik duştuğu uğursuz zamanlar da hemen hemen ona denk...
Zulmun "hayhuy"u, zalimlerin urperten hırıltıları, kaba kuvvetin saygısız cığlıkları, fısk u fucûrun surekli ruhları kemirmesi, yalanın tervîc edilip hıyanetin ÂdiyÂttan sayılması ve aldatmanın akıllılık zannedilmesi... gibi helÂk edilmiş eski kavimlerin azgınlıklarına denk onca kufur ve dalÂletin yanında bir de bakıyorsunuz, yeniden insanî değerlere yonelen yonelene; o zaman da izbelerde uğultu, yarasalarda telÂş başlıyor ve saksağan yuvalarında bile Âdeta bulbuller şakıyor. Evet, Cehennem'e suruklenenlerin hadd u hesabı yok, Cennet'e yuruyenler de onlardan az değil...
Yeni bir cağla beraber bir kısım mutegalliplerin butun dunyayı en korkunc kaoslara surukledikleri muhakkak.. onca fezÂyi ve fecÂyii irtikÂp ederken aydınlanma, medeniyet, modernite, demokrasi, insan hakları... gibi yaldızlı kelimelerle "Herkesin kor ve Âlemin sersem." (Z. Paşa) yerine konması ayrı bir saygısızlık orneği; dahası, olup biten bunca şeye "Dur!" diyecek birinin cıkmayışı, topyekun mazlumlar, mağdurlar adına oyle bir ızdırap ki hic sorma.! Bu arada pek cok millet ve hususiyle de bunlar arasında bazı toplumların inim inim inlediğinin gormezlikten gelindiği de apacık.. tabiî butun bunlara "Yeter artık!" diyecek yiğitce bir sesin yukselmeyişi ise, hepimiz icin ayrı bir bahtsızlık.. yaşama hakkı, konuşma hakkı, kendini ifade etme hakkı... gibi hukukun, kuvvetlilere has bir imtiyaz hÂline geldiğini bilmeyen kalmadı.. kanunların, kuvvetlileri sıyanete gore vaz'edilişi, cezaî mueyyidelerin zayıflara karşı uygulanışı, ahvÂl-i Âdiyeden.. her yanda bir suru tiran, hepsi de birbirinden yaman; onlar gibi duşunmediğiniz takdirde ezilmeniz mukadder.. bunlara karşılık "hak" demeye veya "demokrasi"yi telÂffuz etmeye kalksanız, "medeniyet", "modernite", "cağdaşlık" deyiverip sindirirler sizi ve herkesi; bunlar da şimdilerde olağan hÂdiselerden...
Evet, yıllar var ki hemen her yerde, zayıf, gucsuz ve geri kalmış ulkeleri buyuk olcude kaba kuvvet idare ediyor, hem de hic kimseye hesap vermeden. Bir baştan bir başa şu koca İslÂm dunyasında şimdiye kadar emsaline az rastlanan mazlumiyetler, mağduriyetler en feci şekliyle yaşanıyor. Surum surum yığınlar, surum surum milletler.. ne hakka saygı var, ne de insanlara merhamet; her yerde kan-irin, her yerde urperten bir vahşet...
Butun bunlar olup durdu ve olmakta; ama, bir de madalyonun obur yanı var: Her şeyden evvel, şimdilerde zulum gidip t ayyuka dayandı ve "gayretullah"a dokunma cizgisinde.. birkac asırdan beri suregelen "Tagallupler, esaretler; tahakkumler, mezelletler / RiyÂlar, turlu iğrenc ibtilÂlar, turlu illetler..." (M. Âkif), uyarmaya başladı uyuyan butun toplumları.. artık her yanda bir suru meşale par par.. ve bu aydınlıkta her şeyi doğru gorup doğru okuyan bir hayli insan var.
Dun hep kÂbuslarla oturup kalkmamıza karşılık bugun, aydınlık geleceğin ruyalarıyla pırıl pırıl farklı mulÂhazalarımız bulunmakta. Gec de olsa gayrı "yarınlarımız" diyebiliyoruz; kendimiz gibi duşunuyor ve kendi uslûbumuzla yuruyoruz yuruduğumuz yollarda. "Hak rızası" diyenlerin sayısı her şeye yetecek kadar; Hakk'a yurekten bağlanmışların ise hadd u hesabı yok. Her gun Arz uzerinde ışık haddinin giderek genişlemesine mukabil, zulmetlerde de surekli bir buzuşme var. Dunya durmadan donuyor ve pek cok şey de suratle değişiyor. HÂdiseler boyle cereyan ettiği takdirde bugun olmasa da cok yakın bir gelecekte semavîliğin gelip kapımızı calacağından şuphe edilmemelidir.
Kim bilir, belki de, onumuzdeki gunlerde rahmet arşından başımıza duşecek olan o "bir damla Ramazan" gibi vakt-i merhûnu gelince, umumî inayet ve şefkat de gelip sağanak sağanak başımıza boşalacak. İşte o zaman, asırlardan beri Âdeta kupkuru collere donmuş bu mazlumlar diyarı, pervanelerin ışığa koştuğu gibi herkesin goc edeceği bir hayal ulkesine donuşecektir.
Her yanda mÂkûs kaderimiz değişmiş gibi bir hÂl var; kendi değerlerimize daha yakın duruyor ve onları daha iyi tanımaya calışıyor, tanıdıkca da daha bir yurekten seviyoruz. Hayranlık duyuyoruz İslÂm'a ve onun getirdiklerine; dahası onu, gokler otesinin bize bir şefkat ve vefası gibi goruyoruz. Ona sahip cıktığımız şanlı gunleri gururla yÂd ediyor; ona karşı vefa ve sadakat icinde bulunanları alkışlıyor; azimle, umitle aydınlık geleceğe yuruyenlere de: "Yolunuz acık olsun..." diyoruz.
Surekli yollardayız ve yol mulÂhazaları, Âdeta birer ziya, birer ışık huzmesine donuşerek icimize akıyor.. hedefte Hak rızası var, yol meşakkati ve yorgunluk umurumuzda bile değil.. NÂm-ı Celîl-i İlÂhi'yi duyup dirilenleri gordukce biz de onlarla beraber bir kere daha dirilir gibi oluyoruz. Gonullerimizde inşirah fasılları birbirini takip ediyor; sinelerimiz ayları, guneşleri, kÂinatları istiÂb edecekmişcesine genişliyor ve yol boyu karşılaştığımız her şey, ebedlere namzet olduğumuzu mırıldanıyor.
Şimdilerde inanmış gonuller son bir kere daha gokler otesine yonelmiş gibi.. her yanda uhrevîlikler tulleniyor ve ruhlara Âdeta otelerin kokusu gelip sızıyor. Butun varlığın bir nabız gibi O'na bağlı attığını duyar gibiyiz.. ve yer yer otelerin sıcaklığı sarıyor her yanımızı.. her nesne, kendi varlık mertebesi ve ozel konumu itibarıyla bize hayatın ayrı bir şiirini, ayrı bir mûsıkîsini duyuruyor. Her şeyde ve herkeste dunkunden farklı bir buyu seziliyor/seziyoruz. Ufuklar daha aydın, gozler daha keskin, varlık hakkında yorumlar daha tutarlı; sanki her yanda mÂneviyat Âleminin ışıkları parıldıyor ve mutlu yarınlar daha şimdiden herkese kendi şivesini, kendi desenini aşılıyor. Daha dune kadar tıpkı mezarlık gorunumundeki bu dunya, şimdilerde kıpır kıpır hayatla tulleniyor ve bir "ba'su ba'de'l-mevt" şoleni yaşanıyor her yanda. İnsanların cehrelerinde daha belirgin bir uhrevîlik var. Artık hicbir şeyi, "halli muşkil" bir bilmece gibi gormuyor; aksine butun varlığı canlı ve anlamlı bir resim gibi temÂşÃ‚ edebiliyor, bir kaside gibi seslendirebiliyor ve hemen her nesneyi daha bir farklı duyuyoruz.
Gorup hissettiğimiz her şey, imanın ziyası sayesinde bir Cennet manzarası gibi pırıl pırıl ve ebediyet televvunlu. Zaman, mekÂn, varlık ve hÂdiseler dunden daha yumuşak ve mûnis gorunuyor.. gonullerimiz Âdeta daha aydınlık gunlerin ileride olduğunu meşk ediyor. Farklı farklı da olsa, pek cok kimse, hiss-i kable'l-vuku (onsezi) ufkundan aydınlık bir geleceği temÂşÃ‚ ediyor gibi.. ve idbÂrını ikbÂle cevirecek bir şifreyi elde etmişcesine icten ice purneş'e; her adımında yeni bir şey kazanıyor olmanın sevinci ve yuruduğu bu yolla dunya muvazenesindeki yer ve konumuna ulaşacağının guveni var hÂl ve tavırlarında.
Dahası, bu iman ve rec ile kabri, mahşeri, sıratı aşıp Cennet'e ulaşacağına da umidi tam. Gonulden inanmış, Allah'ın kendisini yalnız bırakmayacağına ve O'nun inayetiyle dunya-ukb handikaplarını aşacağına.. ve goruyor dunyanın donduğunu, ışığın da karanlığın da yer değiştirdiğini.. geceleri gunduzlerin takip ettiğini.. karın-kışın bağrında baharların geliştiğini.. zorluklardan sonra kolaylıkların meydana geldiğini/geleceğini.. ve bir gun once ağlayanların ertesi gun mutlaka guleceğini. Sabah ola, hayrola; kim bilir yarınlar daha nelere gebe..!
*Bu yazı, Sızıntı dergisinin Kasım 2003 tarihli 298. sayısından alınmıştır.
__________________